Mavi Vatan
Amiral
Cem Gürdeniz
Donanmasız
Anadolu Olmaz. Çanakkale’de Neden Savaştık?
Çanakkale
Savaşlarının 100’ncü yıldönümünde Gelibolu Yarımadasında atalarımızın
sergilediği emsalsiz fedakarlık ve vatan savunmasındaki kararlılık örneklerini
büyük bir takdir ve vefa ile selamlıyoruz. Aradan geçen 100 yıl sonunda aziz
hatıralarına saygımızı vurgularken, genç
ve yetişmiş bir neslin onbinlerce şehit vermesi ve Türklerin son 850 yıllık
anayurdunun emperyal bir koalisyon tarafından işgaline neden olan temel
sorunları ve etmenleri gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunun pek çok nedenleri
var. Ben bu yazıda donanmasızlığı irdeleyeceğim.
Çanakkale
Savaşları Neden Yaşandı? 18 Mart 1915 günü, Çanakkale Deniz
Savaşının neden yaşandığı sorusunun en kısa cevabı ‘donanmasızlık’tır. Çanakkale Deniz Savaşı ve sonrasında yer alan
kanlı kara savaşlarının ana nedeni, Osmanlı İmparatorluğunun donanmasız bir
imparatorluk olmasıydı. Bu durum, 19’uncu yüzyıl ikinci yarısında zirve yaptı.
Sanayi devriminde kömürden petrole geçişin
hazırlıklarının başladığı bir dönemde II. Abdülhamit’in Osmanlı Donanmasını
Haliç’e hapsetmesi sonucunda 20’nci yüzyıla Türkler donanmasız girdi. Birinci
Dünya Savaşına bu şartlarda dahil olan
Osmanlı İmparatorluğu, kendisini işgale gelen istila armadasını, önce Doğu
Akdeniz’de daha sonra Ege’de ana vatan sularına ve ne yazık ki Anadolu ve
Trakya topraklarına erişmeden önce, denizde durduramadı. Osmanlı İmparatorluğu
aklı ve bilimi kendine rehber edinmiş ve sanayi devrimini ıskalamamış olsaydı, donanması
istila güçlerini önce Orta Akdeniz’de daha sonra Girit geçitlerinde durdurabilir
ve anayurdun deniz yolu ile işgali önlenebilirdi.
Osmanlı
hiç bir dönemde kıtasal bir deniz gücü olamadı. Osmanlı
İmparatorluğu coğrafyası gereği bir deniz devleti olmasına rağmen, tarihinin
hiç bir döneminde denizci bir devlet olamadı. Donanma, 16’ncı yüzyılda okyanuslarının
sadece %1’i olan Akdeniz’de bölgesel olarak etkindi. Bu durum onu kıtasal deniz
gücü statüsüne taşıyamadı. Devam eden yüzyıllarda donanma genelde savunmaya
yönelik olarak kullanıldı. Teknik ve bilimsel gelişmelerin sürekli gerisinde
kaldı. Kürekten yelkene 100 yıl geç geçti. Sanayi devrimini yaşayamadı. Bu
nedenlerle rakip donanmalara açık denizde meydan okuyamadı ve tarihi boyunca üç
büyük liman baskınıyla karşılaştı. 1770 Çeşme, 1827 Navarin ve 1853 Sinop
baskınları İmparatorluğun gerileme ve çöküşünü hızlandırdı. Ama en büyük yarayı
1876-1909 yılları arasında hüküm süren II. Abdülhamit döneminde aldı. Donanma
kurumsal kültürü ile birlikte yok edildi.
Avrupa ve ABD’de sanayi devriminin en yoğun gelişmelerinin yaşandığı bu
talihsiz dönem sonucunda İtalyan ve Balkan Harplerinde Akdeniz ve Ege’den
tamamen koparıldık. Çevre denizlerdeki tüm adaları kaybettik. Karadeniz’den
Kırım Savaşı sonrası zaten koparılmıştık. Bu denizde tersane kurmamız bile
yasaklanmıştı. Kısaca imparatorluğun gerilemesi 1571 sonbaharında yaşanan
İnebahtı yenilgisi ile önce denizlerde başladı. Arkası geldi. Onu tehdit eden
ve varlığını sonlandırmak isteyen tüm güçler, hep denizden geldi. Çanakkale bu
yıkım sürecinin son halkası olmuştur. Yaşanan, endüstri devi bir emperyal koalisyonun, çöken ve geri
kalmış bir feodal tarım imparatorluğuna çullanışıdır.
İngilizler
Neye Güvenip Boğazı Denizden Zorladı? Osmanlı
İmparatorluğu 19’ncu yüzyıl ve sonrasında bırakalım Anadolu’nun deniz tarafı
güvenliğini kıyılarını bile savunmaz durumdaydı. Çanakkale Deniz
Savaşından 108 yıl önce İngiliz Akdeniz
Filosu’na bağlı Amiral Ducworth komutasındaki 12 gemilik bir filo, bayram
sabahı olan 19 Şubat 1807 günü Osmanlı’ya savaş ilan etmeden, Çanakkale
Boğazı’ndan izinsiz şekilde Marmara Denizi’ne girmiş, Nara’da demirli olan
Osmanlı Filosu’nun yedi gemisini yakmış, hiçbir engelle karşılaşmadan
İstanbul’a kadar gelmişti. Bu skandalın Osmanlı Bahriyesindeki temel nedeni
strateji yoksunluğu, onun temel nedeni de cehalet idi. Donanmanın başında ehil
amiraller yoktu. Olanlar da azınlıkta kalıyordu. Denizden anlamayan bu adamlar,
maruz kaldıkları tehlikeler konusunda filolarına tedbir aldırmaktan bile acizdiler.
Aynı durum gelecek yıllarda daha kötü örnek ve sonuçlarla yaşanacaktı. İtalyan
Savaşında Osmanlı Donanmasının ablukaya karşı hiç bir şey yapamaması, Balkan Savaşında, henüz 5 yıl önce
bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan ordularının Çatalca’ya kadar gelmesi ve
Yunan Donanmasının Ege Adalarını hiç bir engelle karşılaşmadan bir kaç ay
içinde ele geçirmesi, İngiliz Savaş Bakanlığına aşırı güven vermişti. Öyle ki boğaza
ilk zorlama harekatını Ducworth’un 1807 harekatı ile aynı güne denk düşürdüler.
19 Şubat 1915.
Donanmasız
Dünya Savaşı. Osmanlının Birinci Dünya Savaşı’na girmesi
kaçınılmazdı. İtilaf devletleri yanında bu savaşa giremezdi zira zaten onların
bir amacı da Osmanlı’yı parçalamaktı. Tek seçenek Almanya idi. Almanlar sömürge
savaşındaki 100 yıllık açığı Osmanlı ile ittifak sağlayıp Osmanlı-Alman Cihadı
üzerinden Mısır, Hindistan ve Mezopotamya hakimiyeti ile kapatmayı amaçlıyordu.
Almanların desteğini arkasına alan Enver Paşa ve İttihat ve Terakki iktidarı tüm iyi niyetine
rağmen yüzyıllık geri kalmışlığı değiştiremedi. Osmanlı donanması ve ordusu
savaşa hazır olmadan büyük bir kapışmanın içine balıklama atladılar. Savaşta Almanlar
kendi çıkarları için Osmanlı’yı ucuz bir yem olarak kullandı. Avrupa cephesinde
artan basıncı hafifletmek için Kafkasya’da, Çanakkale’de, Kanal’da onbinlerce Türk’ün gereksiz kaybına neden
oldular. Sonuçta anavatanımız ilk kez denizden böylesine büyük bir işgale maruz
kaldı. Saldırganların ateş gücü, karada ancak gençlerimizin kanı ile
durdurulabildi, böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün, 57’nci alaya haykırdığı gibi,
‘ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ demek zorunda kalındı.
Donanmasızlığın vatan
kaybettirebileceğinin en acı örneği Çanakkale’dir. Buna bugünün
koşullarında Hava Kuvvetlerini de
eklememiz gerekir. Dilerim kumpas davalarda emperyalizmin sadık uşakları olarak
rol alan ve almaya devam eden, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin sırtına bıçak
saplayan sözde polis, asker, savcı, hakim ve gazeteciler Çanakkale’yi hatırlar
ve utanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder