31 Temmuz 2016 Pazar

Hangi Havayı Soludunuz? Hangi Suyu İçtiniz? Cumhuriyet Donanmasına Nasıl İhanet Ettiniz?





Hangi Havayı Soludunuz? Hangi Suyu İçtiniz? Cumhuriyet Donanmasına Nasıl İhanet Ettiniz?
Zor günler geçiriyoruz. Büyük bir ihanetin yaralarını sarıyoruz. Savaş zamanı bile yaşanabilmesi zor olan  bir vahşeti yaşadık. Silahlı Çatışma Hukuku -diğer adıyla harp hukuku- bile düşman ülkedeki masum sivillerin harp zamanı öldürülmesini yasaklar. Bunlar kendi halkını öldürdü. Ne acıdır ki, halkın vergileri ile alınan uçaklar, tanklar ve zırhlı araçlar halkın üzerine ateş açtı. Türk askeri tarihi bu kadar karanlık bir 14 saati hiç bir zaman yaşamadı.
Anadolu halkı 19’uncu yüzyıl ortalarından bu yana çok acılar çekti. Çok kayıplar verdi. İşgaller ve iç savaşlar gördü. Toplu katliamlara uğradı. Ancak 1919 da başlayan büyük bir ulusal kurtuluş savaşı ve onu takip eden devrimlerle 1923’te büyük bir cumhuriyet kurdu. Cumhuriyetin en büyük özelliği geçmişin dersleri ışığında hataları tekrar ettirmemek ve halkına bir daha ne toprak, ne can ne de onur kaybı yaşatmamaktı. Bu görüşle büyük baskılara rağmen İkinci Adam İnönü, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşına sokmadı. Ama olmadı Mustafa Kemalin kaybından ve özellikle 1946 sonrası adım adım emperyalizmin tuzaklarına çekilen bu güzel ülke, sonunda kendi ordusuna sızmış emperyal bir çetenin kendi halkına ateş açtığını da gördü.  
Tarih Unutmaz. 30 Ekim 1918 Mondros mütarekesi sonrası dönemde Bahriye Mektebi mezunu 159 güverte, 68 makine ve bir inşaiye subayı ile beş denizci doktor Anadolu’ya kaçtı ve işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanmasını terk ederek namus cephesine katıldılar. Toplam 233 denizci Kurtuluş savaşının kaderini değiştirdi. O dönem muvazzaf olan kabaca 1500 subay içinde, sadece 233 kişiydiler. Diğerlerinin çoğu Haliç’teki kıçtankara gemilerini ve İstanbul’daki sıcak yuvalarını terk etmedi. Maalesef Akhisar torpidobotunun komutanı gibi, 1920 yılı baharında İngiliz Donanması emrinde Kuvayı Milliye’yi yok etmeye giden, Kuvayı İnzibatiye kuvvetlerini İstanbul’dan Karabiga’ya taşıma şerefsizliğini yaşayanlar da oldu.
İzmit Tersanesinde Kurşuna Dizilen Kuvvacılar. Donanma Komutanını tutuklamak üzere 15 Temmuz 2016 gecesi Fenerbahçe açıklarına gelen Yavuz firkateyni Komutanı ve FETÖ’cü işbirlikçileri de Akhisar Torpidosu komutanı ile aynı kaderi paylaştı. 16 Mart 1920’de İngilizler İstanbul’u ikinci kez işgal ettiler. Bu tarihten sonra Marmara’da bulunan İngiliz savaş gemileri (HMS Superb, HMS Benbow, HMS Marlborogh, HMS Revenge, HMS Ajax, HMS Sovereign, HMS Iron Duke, HMS Agamemnon), Yunan işgaline destek vermek amacıyla Gemlik, Mudanya, Karamürsel ve İzmit’in deniz piyadeler ile işgaline ve deniz topçu ateşi ile sivil mekânlar dâhil bu yerlerin bombardımanına filen katılmışlardı. İzmit’te işgal sonrası yakaladıkları Kuvayı Milliyecileri İzmit Tersanesi duvarı önünde kurşuna dizmişlerdi. Maalesef onlara Padişah Vahdettin ve Başbakan Damat Ferit emrindeki Kuvayı İnzibatiye de yardım etmişti. Maalesef üzerinde kuyruk numarası TC ile başlayan ve Türk bayrağı taşıyan jetlerimiz ve helikopterlerimizin parlemento olmak üzere değişik kurumlarımıza ve halka ateş açıp bomba yağdırmasının bu İngiliz gemilerinden farkı olmadı.
                  İkinci Kurtuluş Savaşında Ne Yapılmalı? Bir kesim 15 Temmuz sonrasını İkinci Kurtuluş Savaşı olarak adlandırıyor. Bu doğru bir tespittir. Türkiye Avrupa Atlantik sistemin yönlendirmesi, devşirmesi, bilinçlendirmesi sonucu yaşadığı bu kuşatmadan ancak post modern bir Kurtuluş Savaşı ile çıkabilir. Önce devleti sarmış FETÖ kanserinden kurtulmalıyız. Daha sonra iktidar, tüm kesimleri kucaklayarak liyakat, bilim ve aklı öne çıkaran yeni bir siyasi sistemin önünü açmalıdır. Dinin ortak payda olamayacağı aksine düşmanlık ve kutuplaşmayı artıracağı FETÖ’nün  İslam referanslı iktidara saldırması ile ortaya çıkmıştır. Bu zor dönemde Laiklik ve Mustafa Kemalin çimento olarak kitleleri birleştirici özelliği sonuna kadar kullanılmalıdır. Artık Türkiye’de sağcı solcu, dinci laik, Türk Kürt ayrışması yapılmamalıdır. Her kesim milli düşünmeli ve gayri milli emperyal cepheye tavır almalıdır. Milli cephenin bugüne kadar ölümsüz lideri Atatürk olmuştur. Bugün 15 Temmuz suikastı sonrası,  iktidar partisini kendisine oy vermeyen milyonlarla asgari müşterekte birleştirecek unsur, millici uyanışla devleti koruma refleksi ve Atatürk olmalıdır. Zira dönemin koşulları Atatürk’ün emperyalizmle savaştığı koşullara benzemektedir. Türkiye tarihsel tecrübesini kullanmalı ve kurucu ideolojinin temellerine geri dönmelidir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanının 13 Eylül 2011 de Mısır’da ve 15 Eylül 2011 de Tunus’ta yaptığı laikliği övücü konuşmaların önümüzdeki dönemde ülkemize  de ışık tutması önem arz etmektedir. İktidar Partisi eylem ve söylemleri ile ortanın sağına gelmelidir. Ana muhalefet partisi de artık bu ülkede ‘’Avrupa Atlantik cephenin onayı olmadan iktidara gelinemeyeceği’’ paradigmasının 15 Temmuzda halka ateş açılması ile sonlandığını görmelidir. Ekonomide zor bir döneme hazır olmalıyız. Üretim ve tasarruf ekonomisine hızlı bir geçiş yapılmalıdır. Dış borç ödemelerinin döndürülmesi için yeni arayışlara girilmelidir. Atatürk döneminde  yokluklar içinde Osmanlının dış borçlarını son kuruşuna kadar bu halkın çabaları ile ödediğimiz unutulmamalıdır. Zaman milli duruş zamanıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder