11 Eylül 2016 Pazar

Kıbrıs Anadolu’dur.

Kıbrıs Anadolu’dur.
Anadolu Kıbrıs’a Tam Bağımlıdır. Diğer bir deyişle Anadolu yarımadasındaki geleceğimizin savunma, güvenlik, huzur ve  refahı Kıbrıs Adasına tam bağımlıdır. Bu bağımlılık, Kıbrıs Türklerinin kendi güvenlik ve refah çıkarları ardına bırakılamayacak kadar değerli ve önemlidir. Bu önem 15 Temmuz saldırısından sonra daha da artmıştır. Zira 15 Temmuz, kendi ordumuza Müslüman bir dinsel gizli örgütlenme (FETÖ) üzerinden sızan Atlantik sistemin, Türk üniformalı uşakları tarafından halkımıza ateş açabildiği bir  sürecin terminal safhasını  temsil eder. Yani ‘’Atlantik sistem kendi içimizde bunu yapabildiyse dışarıda neler yapabilir?’’i düşünmemiz gerekir. Yarın, adadaki Türk askeri varlığının yerini alacak bir başka yapı ile karşılaşılmayacağının garantisi var mıdır? Adanın AB ve ABD etkisinde gelecekte Anadolu ve Türk düşmanlarının yeşereceği bir güvenli liman olmayacağı garantisi var mıdır?
15 Temmuz Sonrası Yeni Konjonktür. Bugün ne Doğu Akdeniz Kıbrıs’ı kaybettiğimiz 1878 yılındaki Doğu Akdeniz”dir, ne de Türkiye çökme aşamasındaki Osmanlıdır.  15 Temmuzdan sonra Atlantik sistemin FETÖ üzerinden yok etmek istediği iktidarın da Kıbrıs’a daha gerçekçi jeopolitik bir yaklaşımla bakması gerektiği bir gerçektir. İçimize  sızmış ve meclisimizi bombalayacak kadar gözü dönmüş hegemonya uşaklarının varlığını düşünürsek, Anadolu’dan 60 mil uzaktaki bu stratejik adada askeri varlığımızın en ufak bir değişikliğe uğramasının bırakalım Kıbrıslı Türklerin gelecekteki can güvenliğine yönelik katma değer kaybını, Türkiye’deki siyasi iktidarların ve Anadolu’nun güvenliğine ve refahına yönelik  tehlike, tehdit ve riskleri düşünmek bile istemeyiz. (Türkiye’deki 15 Temmuz darbesini internet oyununa benzeten ABD Başkan Yardımcısının Kıbrıs merakını dikkate alarak...)
Kıbrıs Türkleri ve Jeopolitik Farkındalık Eksikliği.  Annan Planına  ’Yes Be Annem’’ diyerek adadaki Türk siyasi ve askeri varlığını sonlandırmak isteyen maalesef çoğunluk Kıbrıslı Türklerin jeopolitik ve reel politik farkındalığı, Anadolu’nun Kıbrıs  bağımlılığını algılayacak durumda değildir. Birleşmiş bir Kıbrıs, merhum Rauf Denktaş’ın ifadesi ile Osmos yolu ile Adadaki Türklerin eritilmesidir. Acıdır ki adadaki Türklerin pek çoğu erimek istemektedir. Bugün Kıbrıs çözüm süreci adı altında Anadolu’dan koparılmaya çalışılan KKTC’nin Türkiye için 21nci yüzyıldaki en büyük önemi, henüz üzerinde anlaşma sağlanamayan Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasındaki rolüdür. Ada, yeni planla birleştiği takdirde Türkiye Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ve kıta sahanlığından hakkı olan 100 bin kilometrekarelik bir alanı kaybetmeye zorlanacaktır. Bu kez karşısına içinde sadece Rumların değil içinde Türklerin de olduğu birleşik Kıbrıs Hükümeti çıkacaktır.  Günümüzde Birleşik Kıbrıs AB havucu üzerden değil, enerji havucu üzerinden pazarlanıyor. Bu pazarlama başarılı olursa, AB üyesi Kıbrıs, Türkiye’nin Doğu Akdeniz kayıpları üzerinden zenginleşirken, Türkiye çıkarlarını korumak için parmağını bile oynatamayacaktır. Zira adada garantör olarak kalacak Türk asker sayısı sembolik olacak ve caydırma gücümüz ortadan kalkacaktır. Referanduma götürülecek yeni planın bu kez 2004’te olduğu gibi Rumlar tarafından reddedilme şansı yok. Yani talih yardım etmeyebilir.
Acheson Planı ve Meis Adası. Tarihten bir hatırlatma yapalım. 1964 yazında Kıbrıs’a müdahalemizi önleyen ünlü Johnson mektubundan sonra ABD, bozulan ilişkileri düzeltmek maksadıyla, “Acheson Planı” isimli yeni bir planla ortaya çıktı. Bu plana göre ABD Türkiye’ye ilk aşamada Meis adasının iadesini, Kıbrıs’ta iki ayrı Türk Kantonu kurularak, Karpas yarımadasında Türk Silahlı Kuvvetlerine bir üs verilmesini ve bunların karşılığında adanın Yunanistan’a bağlanmasını öneriyordu. Planı Türk tarafı kabul etti. Ancak karşı taraf reddetti. Meis adasının, Kıbrıs görüşmelerinde ABD tarafından Türkiye’ye iade edilmesi teklifinin diplomatik müzakereye konu olması bir yana, -ki bu aslında günümüzün Akdeniz MEB paylaşımındaki pek çok sorunu çözerdi- ABD’nin bugünün tam aksine adanın bölünmesini teşvik etmesi anlamlıdır. Türk tarafının planı kabulündeki ana faktörün Kıbrıs’ta savaşmadan Türk askeri varlığının tesis edilmesidir. Bunu en iyi bilen İnönü olmuştur. O dönemde Meis adasının çıkarlarımıza ve deniz yetki alanlarına etkisini Dışişleri Bakanlığında değerlendirecek kimse olduğunu sanmıyorum zira aynı yıl, Egede karasularımızı 3 milden 6 mile çıkardık. (Yunanistan bu işi 1936 da yapmıştı.) Dışişleri Yunanlılara 3 mile geri dönün diyeceği yerde büyük bir hata ile 6 mil karasuyu uygulamış ve Ege açık deniz alanlarını %75 den % 49’a düşürmüştü.
Bugün de aynı hatayı yapmayalım. Adaya çıkan askeri geri çekmeyin. Kıbrıs’taki kolordunun sayısını azaltmayın. Tartışmaya bile açmayın. Karadaki varlığımızın, 1964 yılında bize verilmeye çalışılan Meis Adasının gelecekteki MEB sınırlandırmasında ortaya çıkaracağı çok ciddi çıkar çatışmalarına karşı, elimizdeki en büyük koz olacağını unutmayın. Bağımsız KKTC’yi  Anadolu’dan ayırmayın. Sonunda tekrar ‘’biz aldatıldık’’ demek zorunda kalmayın. 


                                     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder