Trump, Küreselleşmenin
Gerilemesi ve ABD Donanması
ABD halkı hafta başında 1945 yılında kurulan,
1973 yılında kan değiştirerek Bretton Woods temelli ekonomik sistemin yerine
geçen neoliberal ekonomik düzenin müesses nizamını (establishment) karşısına
alan bir cumhuriyetçiyi iktidara getirdi. Bu gelişme Katolik Başkan John Flitzgerald
Kennedy (JFK)’in 20 Ocak 1961 de
iktidara gelmesi gibi sürpriz bir etki yarattı. Tabi nitelik olarak iki
lideri kıyaslamaya gerek olmadığını vurgulamak isterim. JFK konuşmadığı ve uyumadığı her an kitap
okuyan büyük bir aydındı.
1945
Sisteminin sonu mu? Trump’ın
seçilmesi Avrupa Atlantik sistemin son 70 yıldır liderliğini yaptığı liberal,
kapitalist uluslararsı ekonomik sistemin sorgulanmasını tetikledi. Bu sistem
zaten 2008 ekonomik krizi le başlayan ve aynı yılın Ağustosunda Güney Osetya’da ABD kışkırtması
sonucu yaşanan Rus Gürcü savaşı ile ilk yaralarını almıştı. Çin’in Doğu ve
Güney Çin Denizlerinde ABD ile karşı karşıya gelmesi de mono-polar sistemin
sonunu getirmiş ve çok kutuplu dünya düzenine geri adımın başlangıcını
oluşturmuştu. Trump‘ın zaferi, küreselleşmenin inişini hızlandıracaktır. 1945’den
bu yana oluşan sistem, kurumları, kuralları ve prensipleri ile büyük yara
alacaktır. İşin ilginç yönü küresel ekonomik müesses nizama tehdidin beklendiği
üzere dışarıdan değil, ABD içinden gelmesi oldu.
Orta
Direk Yeter Dedi. Trump, ABD içindeki gelir dağılım eşitsizliği,
askeri endüstrinin kontrolündeki Pentagon’un küresel maceraları, Meksika
kaynaklı göçün yarattığı hoşnutsuzlukları iyi kullandı. Amerikan elitleri Trump
gibi popülist bir liderin hoşnutsuz geniş kitlelerin oyunu kapabileceğini
göremedi. Bu aslında egemen sistemin kendi kalesine attığı bir gol oldu. Amerikan seçmeninin çoğunluğunu müesses nizam şekillendirdi.
Yarı cahilliği teşvik eden, tüketen ve hedonist bir yaşam tarzından başka bir
seçenek sunmayan yeni ortaçağın dijital kurumları
ve küresel firmaları yaratıkları
canavarın kurbanı oldu. Kirlenen ve kalitesizleşen siyaset sarmalında, sorunlarını
görmezden gelen hegemonyanın elitlerine, kendisine en çok benzeyen lideri
seçerek cevap verdi.
Trump
Ezber Bozuyor. Amerikan
halkı artık küreselleşmeye güvenmiyor. Trump, oyunu küreselleşme nedeniyle
yaşam standardı gerileyen kitlelere dayandırdı. Onun Transatlantik ve Transpasifik
ticaret anlaşmalarına saldırması pek çok orta sınıf ve mavi yakalının ilgisini
çekti. Benzer şekilde ABD’nin soğuk savaş sonrası Irak, Afganistan, Libya ve
Suriye’de giriştiği askeri maceralardan bıkkınlık duyan halkın duygularına
tercüman olması ve NATO, Güney Kore, Japonya ve Diğer devletlere askeri destek
ve yardımları şiddetle eleştirmesi ABD merkezli küreselleşmenin can damarını
kesiyor. Bazı yazarlar bu dönemi Başkan Andrew Jackson dönemine (1829-1837) benzetiyorlar.
Yani ‘’içe dönerim, ama bana ve çıkarlarıma dışardan müdahale edeni de pişman
ederim. (Don’t Tread on me) ‘’
CFR
İkaz Ediyor. Müesses nizam, seçimden bir kaç gün sonra CFR
(Dış ilişkiler Komisyonu) üzerinden Trump’ın çekirdek müttefikler olan
İngiltere, Almanya, Japonya, Güney Kore ve İsrail’e güvence vermesini ve
ittifak sisteminin ABD dış politikasının ana unsuru olmasını istedi. CFR
Başkanı Haas, ayrıca Trump’ın müttefiklere ‘’seçim kampanyasında söylediklerimi
dikkate almayın’’ mesajı vermesini ve Transpasifik Ortaklık Antlaşmasına karşı
çıkan konuşmalarını geri almasını talep ediyor. Benzer şekilde, Trump’ın Çin’e
bilhassa ticaret, Kuzey Kore ve Güney Çin Denizi ihtilafı konularında çok dikkatle yaklaşmasını tavsiye
ediyor. Bu süreçte karşılaşacağı en
büyük zorluğun, arkasındaki cumhuriyetçi desteğin devamı olacağını söyleyerek,
aslında içinde silah, enerji ve finans sektörünün güçlü temsilcilerini
barındıran Cumhuriyetçilerin müesses nizama sadık kalacağını aba altından sopa
göstererek ima ediyor.
Trump’ın
Paradoksları. Diğer taraftan Trump’ın da kafası karışık
görünüyor. Trump, bir yandan daha istikrarlı, az savaşlı bir dünya istiyor,
ancak bunun için caydırmanın yüksek olmasına vurgu yaparak donanma ve deniz piyadeleri
büyüteceğini söylüyor. Kara Kuvvetlerine 50 bin asker eklerken, donanmayı 308
gemiden 350 gemiye, deniz piyade taburlarını 24 ten 26’ya çıkarmayı hedefliyor. Donanmada balistik füze
savunma yetenekli gemilerin sayısını artırmayı planlıyor. En önemlisi Cumhuriyetçilerin
büyük muhalefetine rağmen 2014 yılında on yıllık savunma bütçesinden 472 milyar
dolara el koyma (sequestration)
karar veren Obama yönetimine inat, bu parayı da Pentagona geri vermek için
Kongreye gidecek. Kısacası Trump savunma harcamalarını artıracak. Bu
harcamalar artarken NATO katkı payını azaltacak. Zengin Avrupa ülkelerinin
bedavacı olmasına izin vermeyecek. Amerikan üslerini kapatmayacak, zira bunları
idame etmenin ABD de asker tutmaktan daha ucuz olduğunu biliyor. Muhtemel ve
müstakbel Deniz Kuvvetleri Bakanı Randy Forbes ise donanmanın büyümesini
istiyor. Obama’nın Pasifik eksen kararını olumlu bulup, Çin’e karşı daha sert
olmayı ve gerekirse askeri güç kullanmayı önerirken, Ortadoğu başta olmak üzere
diğer alanlarda de-eskalasyon istiyor. Trump’ın dış politika danışmanı Alabama Senatörü
Jefferson Sessions ise ABD’nin başta NATO olmak üzere uluslararsı örgütlere ve
koalisyonlara yaptığı parasal desteği eleştirerek AB’den ayrılan İngiltere’yi
göklere çıkarıyor. ‘’Ulus devlet dönemi
henüz bitmedi. Uzaktaki küresel bir hükümet veya birlik halkın sadakatine kendi
halkı kadar güvenemez’’ diyerek AB ve NATO karar mekanizmalarını eleştiriyor
ve Transpasifik ve Transatlantik ortaklık antlaşmalarına tamamen karşı çıkıyor.
Özetle, Trump ve ekibi halka vadettikleri ile hayatın ve reel politikanın
gerçekleri arasında bir denge kurmak durumundalar. Bunu kuramazlarsa 2020
seçimlerinde iktidarlarını kaybederler. Müesses nizama direnmeleri ve halkı
kazanmaları, ancak emperyal imparatorluk hedefinden teori ve pratikte vaz
geçmeleri ile mümkün olabilir. Vaz geçebilirler mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder