Ateşle
Oynayan Güney Kıbrıs Rumları
2013
yılı başında Yunan basını, dönemin Yunanistan Başbakanı Samaras’ın BM’ye
deklere ettiği haritayı yayınlamıştı. Türkiye’yi neredeyse Ege ve Akdeniz’den
tamamen soyutlayan haritada Yunan Hükümeti, Doğu Akdeniz ve Ege’nin hemen hemen
tamamında hak iddia ediyor, bunun için Ege Adaları’nın ve Doğu Akdeniz’de
Meis’in sözde kıta sahanlığını kullanıyordu.
Çıban Başı Meis Adası. Bu iddia halen değişmiş
değil. Anadolu’ya çok yakın konumda olan Meis Adası’nın uluslararası deniz
hukuku teamül ve kuralları aksine Türkiye Akdeniz’inden kabaca 65 bin km karelik bir alanı çalarak, Yunanistan Münhasır Ekonomik
Bölgesine (MEB) ait gösterilmesi sorunun merkezi. Öyle bir sorun ki gelecekte belki
de iki ülkeyi istenmeyen silahlı bir çatışmanın içine çekecek kadar önemli. Güney
Kıbrıs da 2003 yılında ilan ettiği sözde saha ile Türkiye’den yaklaşık 35 bin
km kare mavi vatan parçası çalıyor. Böylece batı ve güneydeki deniz
komşularımız, Doğu Akdeniz’de yaklaşık
100 bin km karelik hayat alanından vaz geçmemizi istiyor. Arkalarında AB ve ABD
olduğundan, tarihin her döneminde olduğu gibi milli güçlerinin çok ötesinde
hayal ve ihtiras aleminde yaşıyorlar.
Haritalar AB’de çiziliyor. Samaras’ın yayınladığı
harita aslında ona ait değil. AB’ye ait. Türkiye’yi denizden kuşatan bu harita
2002 yılından itibaren AB dokümanlarında ve Avrupa akademik yayınlarında boy
göstermeye başladı. 20 Şubat 2013 tarihli gazeteler Başbakan Samaras’ın
hızını alamadığını şu başlıkla ilan ediyordu: “İstediğimiz zaman MEB ilan
ederiz.” Bu açıklamayı o günlerde Yunanistan’ı ziyaret eden Fransa
Cumhurbaşkanı Hollande’ın yanında yapmıştı. Hollande da yangına benzinle
gitmişti: “Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarının bulunması Yunanistan için de
Avrupa için de fırsattır...Deniz Hukukunun üstün çıkacağına inanıyorum. Fransa
bu yataklardan Yunanistan ile birlikte yararlanabilirse bunu yapacaktır.” (Bunun
şuur altı tercümesi, Türkiye enerji pastasından pay almamalıdır ve
almayacaktır.)
Güney
Kıbrıs Koç Başı. Doğu Akdeniz’de AB ve ABD himayesinde -Yunanistan’dan
önce - Güney Kıbrıs koç başı olarak kullanıldı. Rumlar önce 26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa ile, Mısır,
GKRY ve Lübnan’ın sözde MEB sınırları içinde adanın güneyinde 13 adet petrol
arama ruhsatı sahası ilan ettiler. Bunlardan beş adeti müstakbel Türk sahasına
taşıyordu. Diğerlerinde de KKTC’nin devredilemez hakları söz konusu idi. 12’nci parsel ise İsrail/ Hayfa’ya 90
mildeydi. Bu sahada petrol ve doğal gaz sondaj çalışmalarına başlayacaklarını, Ağustos
2011 de uluslararası kamuoyuna duyurdular. 11 Şubat 2012 günü Rumlar, önceden
ilan ettiği diğer sahalarda ikinci tur lisans ihalesi ilanını yayınlandı. Geçen
hafta içinde de 6, 8
ve 10 numaralı parseller için üçüncü tur ihaleye çıktılar. Bu kapsamda Norveçli PGS şirketine
ait “Ramform Tethys” Rum karasularında sismik araştırmalara başladı. 2017 Şubat
ortasına kadar bölgede sürecek olan sismografik araştırma, 10 numaralı parselin
tamamıyla 5, 6, 7 ve 11 numaralı parseli kapsıyor.
İsrail, GKRY ve Yunan
Ortaklığı.
Rumlar, Doğu Akdeniz diplerindeki zenginliklerden yararlanmak için İsrail ve
Yunanistan’la birlikte hareket ediyor. Burada kaybeden tarafın Türkiye olması
onlar için gayet doğal bir sonuç. Zira Türklerin Akdeniz’den pay almasına ancak
kendilerinin at olduğu Avrupa Atlantik yapının karar vereceğini savunuyorlar.
Yeni Konjonktür Farklı
Sonuçlar.
Tabi 15 Temmuz sonrası dönemin dinamikleri artık çok farklı. Yepyeni bir
konjonktürle karşı karşıyayız. Türkiye, Suriye ve Irak’ta devlet refleksi ile
kendi aleyhinde oluşacak jeopolitik ‘’oldu bitti’’ lere izin vermeyeceğini 15
Temmuz darbe girişiminin ordu üzerinde yarattığı menfi koşullara rağmen göstermesini bildi. O zaman GKRY ve
Yunanistan’ın bu durumdan ders çıkarması gerekmez mi? Bu dev komşu en zor
anlarda bile devlet jeopolitiğini korumasını biliyorsa neden Doğu Akdeniz’de
Türkiye’yi kışkırtacak faaliyetlere girişiyorlar? Neden GKRY açık deniz
devriyesi maksadıyla savaş gemisi satın alıyor? Eğer 1958 Zürih ve Londra
kurucu antlaşmaları halen yürürlükte ise – ki yürürlükte- bu hukuksuz davranışa
neden tevessül ediyorlar? Silahlı Kuvvetler kuramayacaklarını bilmiyorlar mı? Yeni
gemiler alsalar da, AB savaş gemilerini yardıma çağırsalar da, Türk Donanmasının, müstakbel Türk MEB’indeki
her saha ihlallerinde Rum araştırma gemilerini saha dışına sürmekten vaz geçmeyeceğini
düşünemiyorlar mı? Onları bir kez daha ikaz edelim: ‘’Ateşle oynamayın.’’ 15
Temmuz 1974 ile 20 Temmuz 1974 arasında yaşanan 120 saati yaşlı Rumlara bir kez
daha sorun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder