11 Aralık 2016 Pazar

Ateşle Oynayan Güney Kıbrıs Rumları

Ateşle Oynayan Güney Kıbrıs Rumları

2013 yılı başında Yunan basını, dönemin Yunanistan Başbakanı Samaras’ın BM’ye deklere ettiği haritayı yayınlamıştı. Türkiye’yi neredeyse Ege ve Akdeniz’den tamamen soyutlayan haritada Yunan Hükümeti, Doğu Akdeniz ve Ege’nin hemen hemen tamamında hak iddia ediyor, bunun için Ege Adaları’nın ve Doğu Akdeniz’de Meis’in sözde kıta sahanlığını kullanıyordu.
Çıban Başı Meis Adası. Bu iddia halen değişmiş değil. Anadolu’ya çok yakın konumda olan Meis Adası’nın uluslararası deniz hukuku teamül ve kuralları aksine Türkiye Akdeniz’inden  kabaca 65 bin km karelik bir alanı  çalarak, Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölgesine (MEB) ait gösterilmesi sorunun merkezi. Öyle bir sorun ki gelecekte belki de iki ülkeyi istenmeyen silahlı bir çatışmanın içine çekecek kadar önemli. Güney Kıbrıs da 2003 yılında ilan ettiği sözde saha ile Türkiye’den yaklaşık 35 bin km kare mavi vatan parçası çalıyor. Böylece batı ve güneydeki deniz komşularımız,  Doğu Akdeniz’de yaklaşık 100 bin km karelik hayat alanından vaz geçmemizi istiyor. Arkalarında AB ve ABD olduğundan, tarihin her döneminde olduğu gibi milli güçlerinin çok ötesinde hayal ve ihtiras aleminde yaşıyorlar.
Haritalar AB’de çiziliyor. Samaras’ın yayınladığı harita aslında ona ait değil. AB’ye ait. Türkiye’yi denizden kuşatan bu harita 2002 yılından itibaren AB dokümanlarında ve Avrupa akademik yayınlarında boy göstermeye başladı. 20 Şubat 2013 tarihli gazeteler Başbakan Samaras’ın hızını alamadığını şu başlıkla ilan ediyordu: “İstediğimiz zaman MEB ilan ederiz.” Bu açıklamayı o günlerde Yunanistan’ı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın yanında yapmıştı. Hollande da yangına benzinle gitmişti: “Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarının bulunması Yunanistan için de Avrupa için de fırsattır...Deniz Hukukunun üstün çıkacağına inanıyorum. Fransa bu yataklardan Yunanistan ile birlikte yararlanabilirse bunu yapacaktır.” (Bunun şuur altı tercümesi, Türkiye enerji pastasından pay almamalıdır ve almayacaktır.)
Güney Kıbrıs Koç Başı. Doğu Akdeniz’de AB ve ABD himayesinde -Yunanistan’dan önce - Güney Kıbrıs koç başı olarak kullanıldı. Rumlar önce  26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa ile, Mısır, GKRY ve Lübnan’ın sözde MEB sınırları içinde adanın güneyinde 13 adet petrol arama ruhsatı sahası ilan ettiler. Bunlardan beş adeti müstakbel Türk sahasına taşıyordu. Diğerlerinde de KKTC’nin devredilemez hakları söz konusu idi.  12’nci parsel ise İsrail/ Hayfa’ya 90 mildeydi. Bu sahada petrol ve doğal gaz sondaj çalışmalarına başlayacaklarını, Ağustos 2011 de uluslararası kamuoyuna duyurdular. 11 Şubat 2012 günü Rumlar, önceden ilan ettiği diğer sahalarda ikinci tur lisans ihalesi ilanını yayınlandı. Geçen hafta içinde de 6, 8 ve 10 numaralı parseller için üçüncü tur ihaleye çıktılar. Bu kapsamda Norveçli PGS şirketine ait “Ramform Tethys” Rum karasularında sismik araştırmalara başladı. 2017 Şubat ortasına kadar bölgede sürecek olan sismografik araştırma, 10 numaralı parselin tamamıyla 5, 6, 7 ve 11 numaralı parseli kapsıyor.
İsrail, GKRY ve Yunan Ortaklığı. Rumlar, Doğu Akdeniz diplerindeki zenginliklerden yararlanmak için İsrail ve Yunanistan’la birlikte hareket ediyor. Burada kaybeden tarafın Türkiye olması onlar için gayet doğal bir sonuç. Zira Türklerin Akdeniz’den pay almasına ancak kendilerinin at olduğu Avrupa Atlantik yapının karar vereceğini savunuyorlar.
Yeni Konjonktür Farklı Sonuçlar. Tabi 15 Temmuz sonrası dönemin dinamikleri artık çok farklı. Yepyeni bir konjonktürle karşı karşıyayız. Türkiye, Suriye ve Irak’ta devlet refleksi ile kendi aleyhinde oluşacak jeopolitik ‘’oldu bitti’’ lere izin vermeyeceğini 15 Temmuz darbe girişiminin ordu üzerinde yarattığı menfi koşullara  rağmen göstermesini bildi. O zaman GKRY ve Yunanistan’ın bu durumdan ders çıkarması gerekmez mi? Bu dev komşu en zor anlarda bile devlet jeopolitiğini korumasını biliyorsa neden Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi kışkırtacak faaliyetlere girişiyorlar? Neden GKRY açık deniz devriyesi maksadıyla savaş gemisi satın alıyor? Eğer 1958 Zürih ve Londra kurucu antlaşmaları halen yürürlükte ise – ki yürürlükte- bu hukuksuz davranışa neden tevessül ediyorlar? Silahlı Kuvvetler kuramayacaklarını bilmiyorlar mı? Yeni gemiler alsalar da, AB savaş gemilerini yardıma çağırsalar da,  Türk Donanmasının, müstakbel Türk MEB’indeki her saha ihlallerinde Rum araştırma gemilerini saha dışına sürmekten vaz geçmeyeceğini düşünemiyorlar mı? Onları bir kez daha ikaz edelim: ‘’Ateşle oynamayın.’’ 15 Temmuz 1974 ile 20 Temmuz 1974 arasında yaşanan 120 saati yaşlı Rumlara bir kez daha sorun.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder