Irak
Federal Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani 25 Eylül 2017 tarihinde yapacakları
bağımsızlık referandumu için gerekirse 100 yıllık bu hedef için bedel ödemeye
hazır olduklarını söyledi. Bu açıklamadan kısa süre sonra Dışişleri
Bakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü sert açıklamalarda bulunarak referandum
kararının Barzani ve temsil ettiği IKBY için bedeli olacağını deklare ettiler. Barzanistan’ın
bağımsızlığını en çok Atlantik Cephe ve İsrail istiyor. Zira bugün için denize çıkışı olmasa da, böyle
bir bağımsız coğrafyanın ABD, AB ve İsrail’e sağlayacağı jeopolitik seçenekleri
hayal etmek pek de zor değil. Bağımsız Kürdistan söz konusu güçler tarafından
ertesi gün tanınır ve bir yıl içinde Ortadoğu’nun en büyük askeri üsleri inşa
edilir. Bu bağımsız varlık kendini korumak için Japonya ve Güney Kore’de olduğu gibi ikili savunma ve güvenlik anlaşmaları ile
ABD şemsiyesi altına alınır. Bir sene geçtikten sonra da serbest seçimler
sonrası gerek bir demokrasi olduğunu ispat eden Kürdistan’ın NATO üyeliği
tartışılmaya başlanır. Bu uzak bir ihtimal değil. Tamamen ABD güdümünde kurulan
Kosova’nın NATO üyeliği 2016 Mayıs’ında gündeme gelmişti. Kürdistan’ın batı
savunma ve güvenlik şemsiyesinin altına daimi kurumsal bir kimlikle girmesinin
Türkiye’deki etnik ayrılıkçılığı ne denli etkileyeceği izahtan varestedir.
Hatalar Zinciri.
Türkiye’nin jeopolitik geleceğini yakından ilgilendiren bu duruma maalesef
devlet aygıtımızın üst üste yaptığı hatalar sonucu geldik. ABD’nin Birinci Irak savaşı sonrası ayaklanan
Kürtleri Irak hükümeti güç kullanarak bastırmıştı. Bu harekât sonrası 500 bine
yakın Kürt göç etmek zorunda kalmış ve İran ile Türkiye sınırlarına
yönelmişlerdi. Türkiye’nin hazırlığı 20 bin Kürt içindi. Ama 100 bini aşkın
Kürt sınırı geçince büyük bir insani yardım harekâtı başlatıldı. Bu arada
Türkiye’ye, kontrolü dışında PKK teröristleri de geçiş yaptı. Sivil toplum
örgütü maskesi altında yüzlerce Batılı ajan ve aktivist de Kuzey Irak ve
Türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. Ardından BM’nin 5 Nisan 1991 tarihli
688 sayılı kararı gereğince, İncirlik Üssünde kamuoyunda “Çekiç Güç”- (Provide
Comfort) olarak bilinen, ABD, İngiltere
ve Fransa’nın yer aldığı harekat başlatıldı. Buna Türkiye’nin destek vermesi ve
içinde yer alması hatalar zincirinin başlangıcını oluşturdu.
Kuzey Irak’ta
kayıtsızlık. Türkiye, maalesef Suriye’de denize çıkışı
olan Kürdistan kurulmasına bugün gösterdiği tepkiyi geçmişte Kuzey Irak için
göstermedi. 15 Temmuz FETÖ ihanetine rağmen büyük bir savunma refleksi ile
başlatılan Fırat Kalkanı Harekatının ruhuna ve esasına benzer bir hamle Irak’ta
gerçekleşmedi. Gerekçe basitti: Irak Amerikan işgalinde. Biz ABD ile
savaşamayız. Ancak Irak’ın üçe bölüneceği 2000’lerin başından itibaren İsrail
ve ABD stratejistleri tarafından açıkça telaffuz edildiği bir dönemde Türk
hükümetleri Kuzey Irak’ta sanki bağımsız bir ülkeye yatırım yapılıyormuşçasına
sermaye ve ticaret akışını teşvik etti. Ünlü Türk gazeteleri Erbil’i
Mezopotamya’n Paris’i gibi pazarladı. O dönem bugünü görerek ikaz yapanlar ise ya
sözde Ergenekoncu ya da demokrasi düşmanı olarak damgalandı.
Açılım Süreci.
Hatalar zinciri 17 Kasım 2013 günü tepe yaptı. Açılım Süreci altında, Barzani
Diyarbakır’da “Kuzey Kürdistan”a Hoş geldiniz!
sloganıyla karşılandı. Bu sloganının ruhunu bir benzetme yaparsak 2004 yılında Annan
Planına ‘’Yes be Annem’’ diyerek
Kıbrıs’tan vaz geçmek isteyen Kuzey Kıbrıslı Türklerin ruh haliyle
kıyaslayabiliriz. Diyarbakır ziyaretinin hemen ardından Barzani’nin partisi KDP’nin
internet sitesinde İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin 21 ilini kapsayan büyük
Kürdistan haritası yayımlandı. Bu harita, 2006 Baharında ABD Silahlı Kuvvetler
Dergisi’nde emekli Albay Ralph Peters tarafından yayınlanan “Kan Sınırları: Daha iyi bir Ortadoğu Nasıl
görünürdü?” isimli makalesindeki haritaya benziyordu. Amerikalı Albay 2006
yılındaki haritasında Kürtlere Karadeniz’de dar bir kıyı verip, Akdeniz’de kıyı
vermezken, Barzani haritasında Kürdistan’a Akdeniz’de de kıyı veriyordu. Bu
haritaya göre İskenderun Körfezinde Yumurtalık limanının güneyinde kalan tüm
sahillerimizi sözde Kürdistan alıyor. Hayali bile rahatsız ediyor. İşte Türk
devletinin 15 Temmuz hıyaneti sonra başlattığı ‘’Fırat Kalkanı’’ harekatı bu kabus senaryoya en büyük tokat oldu. Kıbrıs’ı, İskenderun
Körfezini ve Doğu Akdeniz’i kaybetmiş bir Türkiye’nin Sevr Türkiye’sinden ne
farkı olur? Kuzey Irak’taki Barzanistan’ın bağımsızlığına onay vermek, denize
çıkışı olan Sözde Kürdistan’a giden yolların taşlarını döşemektir. Bunun sonucu
21 ilimizle birlikte İskenderun kıyıları ve ötesindeki “Mavi Vatanı” da kaybetmek anlamına gelir.
TBMM’nin 1995 Kararı
Hatırlanmalıdır. Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı
Sözcüsünün çıkışları yerindedir. Ancak yetersizdir. Referanduma karşı TBMM
kararı da gerekir. Nasıl ki TBMM, Kardak krizinden yaklaşık altı ay önce, Yunan
Parlamentosunun Ege Denizi’nde karasularını altı milin üzerine çıkartabilme
olasılığı üzerine, hükümete bu oluşuma mani olmak için her türlü yetkiyi
devrettiyse benzer bir karar IKBY referandumu için de düzenlenmelidir. Yunanistan’a yönelik 8 Haziran 1995 kararını
hatırlatalım: ‘’Yunan Hükümetinin Lozan
Barış Antlaşması ile kurulmuş olan dengeyi bozacak şekilde Ege’deki
oldubittilerine karşı Türkiye’nin hayati çıkarlarını koruma ve savunması için
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine askeri bakımdan gerekli görülecek olanlar da
dâhil olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya
kamuoyuna dostane duygular ile duyurulmasına’’ karar verilmişti. TBMM’nin
bu kararı siyasi tarihimizde ve medyada “casus
belli-savaş nedeni” kararı olarak yerini almıştı. Güneydoğumuzun geleceği,
Ege Denizin geleceği kadar değerlidir. Böyle bir kararı yaşayan ve gelecek
nesiller adına Meclisimizden beklemek en doğal hakkımızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder