Doğu Akdeniz’de Cumhuriyet Donanmasının Gücü
Üç
gün sonra deniz tarihimizin en önemli zaferi olan Preveze Deniz Zaferinin
479’uncu yıldönümünü kutlayacağız. 27 Eylül aynı zamanda Deniz Kuvvetleri
günümüzdür. Bilemiyorum son yıllarda
milleti birbirine kenetleyen ve vatanseverlik duygularımızı coşturan ulusal
günlerin ve askeri törenlerin sistematik bir şekilde ortadan kaldırıldığı
konjonktürde Deniz Kuvvetleri gününü hatırlayan çıkar mı? Halbuki çok değil, en
sonuncusu 2008 yılında İstanbul Boğazında 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk
Silahlı Kuvvetleri günü nedeniyle icra
edilen Donanma resm-i geçidinde İstanbul halkı boğazın iki yakasını
doldurmuş ve coşku ile donanmayı selamlamıştı. O günleri faşist Türk Ordusu
klişesi adı altında eleştiren Türk aydınlarından ve Kurtuluş Savaşında keşke
Yunanlılar galip gelseydi diyen aşırı dinci bir kesiminin Fransız Ordusun 14
Temmuz Champs Elysee geçit resmini ya da ABD’nin 4 Temmuz askeri törenlerini
coşku ile selamlamasını anlamak kolay değil.
Deniz Kuvvetleri Günü.
Deniz Kuvvetleri gününü ilk kez resmileştiren, 1948 yılında devlet tören ve
protokol sistemine yerleştiren Cumhuriyet tarihinin ilk Deniz Kuvvetleri Komutanı
Oramiral Mehmet Ali Ülgen’dir. Aynı gün Beşiktaş’ta bulunan Deniz Müzesini
hizmete açmıştır. Maalesef Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra kumpas
bir darbe iftirası ile görevden alınmış ve
Kuvvet Komutanlığı görevini 1949-1950 yılları arasında bir sene ifa
edebilmiştir. Kendisine ancak ulus devletlerin ve köklü deniz tarihi olan
devletlerin kutlayabildiği Deniz Kuvvetleri Gününü bize armağan ettiği için
müteşekkiriz. Bir kişi bile kalsak bugünü coşku le kutlamaya devam edeceğiz.
Kuvvet Kıyaslaması.
Bu yazımızda Deniz Kuvvetleri Günümüzün 67’inci yıldönümünde Doğu Akdeniz’de
diğer sahildarlar ile kıyaslayarak donanmamızın kuvvet yapısına göz atacağız.
Doğu
Akdeniz’de güçlü donanma varlığı ile öne çıkan sadece dört ülke vardır. Bunlar
Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail’e ait donanmalardır. Diğer sahildarların (Libya,
Lübnan, Suriye) donanma güçleri ihmal edilecek kadar azdır. Sahildarlar arasına
GKRY yani Kıbrıslı Rumları katmadım. Zira bu haydut devletin Donanma kurma
hakkı yoktur. Ancak kanunsuz bir devlet oldukları için sözde bir deniz kuvvetleri var ve maalesef Umman ve İsrail’den aldıkları savaş gemileri
ile bu donanmayı güçlendiriyorlar. Ancak Türk donanması karşısında tehdit
olmayı bırakalım risk bile teşkil edemezler.
Gelelim Türk Donanmasına.
Gururla söyleyebilirim ki Türkiye
Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’in en güçlü donmamasına sahiptir. Bölgede Türk Donanmasına
rakip olabilecek donanmalarla ana savaş gemileri kategorisinde öncelikle nicel
bir kıyaslama yapalım:
Türkiye’nin halen
24 firkateyn ve korveti; 19 güdümlü mermili hücumbotu ve 12 denizaltısı; Yunanistan’ın 13 firkateyn ve korveti;
16 Güdümlü mermili hücumbotu ve 11 denizaltısı; Mısır’ın 2 helikopter gemisi, 12 firkateyn ve korveti ile 32
güdümlü mermili hücumbotu ve 6 denizaltısı var. Son olarak İsrail’in 3 firkateyn ve korveti, 8 güdümlü mermili
hücumbotu ve 5 denizaltısı var.
Sayısal üstünlük
Cumhuriyet Donanmasında. Bu sayılardan da anlaşılacağı
üzere Türk Donanması sayısal olarak en büyük deniz gücüne sahip. Donanmamızın
en önemli özelliği genç ve modernizasyonunu hemen hemen tüm filolarda tamamlamış
bir güce sahip olması. Soğuk savaş sonrası planlı bir şekilde modernizasyonunu sürdüren Türk Donanması artık
okyanus ve açık denizlere çıkmayı başarmış bir donanma (Blue Water Navy) Sayısal
olarak Türkiye’den sonra ikinci donanma Mısır’a ait. Ancak bu donanma çok
yaşlı. Sadece iki adet yeni dokulu çıkarma gemisi (LPD) ve denizaltısı var. Helikopter
taşıyabilen ve Brest/Fransa’da Rusya için inşa edilen ancak Kırım İşgali
sonrası ambargo yüzünden Rusya’ya
verilmesinden vaz geçilen Mistral sınıfı LPD’ler donanmanın en yenileri. Ayrıca
Almanya’dan temin edilen Tip 209/1400-HDW
sınıfı iki denizaltı da bu yeni gemiler arasında. Gerisi modernizasyona
ihtiyacı olan tekneler. Yunanistan ise firkateyn ve korvet filosunda
Türkiye’den daha yaşlı ve sayıca daha küçük bir filoya sahip. Ancak
denizaltılarda beş adet havadan bağımsız Alman yapımı denizaltı (AIP-Tip
214-HDW ) sayesinde denizaltı harbinde önemli avantaja sahip. İsrail’in sayısal olarak az sayıda gemiye
sahip olmasına rağmen silah ve sensör yetenekleri olarak bölgenin en nitelikli
deniz gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunun ana nedeni sensör ve silah
sistemlerinde ulusal yeteneklerinin çok gelişmiş olmasıdır. Her şeyden önce
nükleer bir devlet. Havadan Bağımsız tahirkli Dolphin sınıfı denizaltılarında nükleer başlıklı
1500 km menzilli ‘’popeye’’ cruise
füzeleri taşıyabildiği iddia ediliyor. Bu
durum İsrail’e bir nükleer saldırıya maruz kalırsa, ikinci darbe
fırsatını veriyor. İsrail bu yeteneğini açıkça deklare etmiyorsa da, elinde
200’e yakın bu tip savaş başlığı olabileceği açık kaynaklarda iddia ediliyor. Ancak
İsrail’in bu silahını ancak nükleer bir saldırıya maruz kaldığında
kullanabileceğini vurgulayalım. Zira konvansiyonel bir saldırı karşısında
nükleer silah kullanmak intiharla eşdeğer. Söz konusu silahın çevreye vereceği
zarardan İsrail’in ve müttefiklerinin etkilenmesi kaçınılmaz. Diğer taraftan
İsrail nükleer silahlara başvurmadan uzun süreli bir deniz savaşını göze alırsa
kuvvet yapısının buna yetmeyeceği de aşikar. Zira İsrail donanmasının kuvvet
yapısı bu ülkenin Doğu Akdeniz’deki deniz çıkarları ile uyumlu değil.
Savunma sanayinin Belirleyiciliği İsrail’den
sonra savunma sanayiinde en yetenekli ülkenin Türkiye olduğunu ve bugünkü
gelişim hızıyla 10 yıl içinde Türkiye’nin de donanması için silah ve sensörlerde
dışa bağımlılığı çok büyük ölçüde
azaltacağını söyleyebiliriz. 2011 koşullarında Milli Gemi TCG Heybeliada’yı %
65 milli katlı payı ile yapan ülkemizin Cumhuriyetin yüzüncü yılında silah ve
sensör sistemlerinde dışa bağımlılığını azaltacağını söylemek bir kehanet
olmayacaktır. Kısacası Doğu Akdeniz’de uzun süreli bir savaşta savunma sanayini
idame edebilen tarafların belirleyici olacağını vurgulayalım.
İnsan Gücü Her şeyden Önemlidir. Doğu Akdeniz’de
konvansiyonel savaş şartlarında yanına ABD, AB ya da başka bir küresel nükleer
gücü almayan bir sahildar gücün Türk deniz gücüne rakip olabilmesi söz konusu
değildir. Bu gücü sağlayan en önemli iki
etkenin insan gücü ve savunma sanayi olduğunu tekrar vurgulayalım. Gücünü milli
kurtuluş savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk’ten alan; emperyalizmin maşası FETÖ ve
tüm karşıt kumpaslara rağmen sosyo genetik kodlarını değiştirmeyen Cumhuriyet
Donanması hükümetler ve siyaset üstü belirleyici rolünü Doğu Akdeniz’de devam
ettirecektir. Kısa erimli siyasi kararların bu genetiği değiştiremediğini
tarihten biliyoruz. Değiştirseydi 33 yıllık II. Abdülhamit döneminden 14 yıl
sonra modern Cumhuriyet Donanması kurulamazdı. Bu güç en zor şartlarda bile
Anadolu Yarımadasının deniz savunmasını ve Mavi Vatan çıkarlarını korumaya
muktedir olduğunu geçmişte ispat etmiştir. Gelecekte de bu değişmeyecektir.
İnanmayanlar 1963 sonrası onu yıllarca ‘’Bekledim
de gelmedim’’ şarkısı ile Rum radyolarında küçük gören Kıbrıslı Rumlara
sorsun.
Preveze Deniz Zaferimizin 479’uncu yıldönümü kutlu
olsun. Daha nice Preveze’lere ve Deniz Kuvvetleri Günlerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder