28 Eylül 2017 Perşembe

Doğu Akdeniz’de Cumhuriyet Donanmasının Gücü


 

Doğu Akdeniz’de Cumhuriyet Donanmasının Gücü
Üç gün sonra deniz tarihimizin en önemli zaferi olan Preveze Deniz Zaferinin 479’uncu yıldönümünü kutlayacağız. 27 Eylül aynı zamanda Deniz Kuvvetleri günümüzdür. Bilemiyorum  son yıllarda milleti birbirine kenetleyen ve vatanseverlik duygularımızı coşturan ulusal günlerin ve askeri törenlerin sistematik bir şekilde ortadan kaldırıldığı konjonktürde Deniz Kuvvetleri gününü hatırlayan çıkar mı? Halbuki çok değil, en sonuncusu 2008 yılında İstanbul Boğazında 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri günü nedeniyle icra  edilen Donanma resm-i geçidinde İstanbul halkı boğazın iki yakasını doldurmuş ve coşku ile donanmayı selamlamıştı. O günleri faşist Türk Ordusu klişesi adı altında eleştiren Türk aydınlarından ve Kurtuluş Savaşında keşke Yunanlılar galip gelseydi diyen aşırı dinci bir kesiminin Fransız Ordusun 14 Temmuz Champs Elysee geçit resmini ya da ABD’nin 4 Temmuz askeri törenlerini coşku ile selamlamasını anlamak kolay değil.  
Deniz Kuvvetleri Günü. Deniz Kuvvetleri gününü ilk kez resmileştiren, 1948 yılında devlet tören ve protokol sistemine yerleştiren Cumhuriyet tarihinin ilk Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Mehmet Ali Ülgen’dir. Aynı gün Beşiktaş’ta bulunan Deniz Müzesini hizmete açmıştır. Maalesef Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra kumpas bir darbe iftirası ile görevden alınmış ve  Kuvvet Komutanlığı görevini  1949-1950 yılları arasında bir sene ifa edebilmiştir. Kendisine ancak ulus devletlerin ve köklü deniz tarihi olan devletlerin kutlayabildiği Deniz Kuvvetleri Gününü bize armağan ettiği için müteşekkiriz. Bir kişi bile kalsak bugünü coşku le kutlamaya devam edeceğiz.
Kuvvet Kıyaslaması. Bu yazımızda Deniz Kuvvetleri Günümüzün 67’inci yıldönümünde Doğu Akdeniz’de diğer sahildarlar ile kıyaslayarak donanmamızın kuvvet yapısına göz atacağız.
Doğu Akdeniz’de güçlü donanma varlığı ile öne çıkan sadece dört ülke vardır. Bunlar Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail’e ait donanmalardır. Diğer sahildarların (Libya, Lübnan, Suriye) donanma güçleri ihmal edilecek kadar azdır. Sahildarlar arasına GKRY yani Kıbrıslı Rumları katmadım. Zira bu haydut devletin Donanma kurma hakkı yoktur. Ancak kanunsuz bir devlet oldukları için sözde bir  deniz kuvvetleri var ve maalesef  Umman ve İsrail’den aldıkları savaş gemileri ile bu donanmayı güçlendiriyorlar. Ancak Türk donanması karşısında tehdit olmayı bırakalım risk bile teşkil edemezler.
Gelelim Türk Donanmasına.  Gururla söyleyebilirim ki Türkiye Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’in en güçlü donmamasına sahiptir. Bölgede Türk Donanmasına rakip olabilecek donanmalarla ana savaş gemileri kategorisinde öncelikle nicel bir kıyaslama yapalım:
Türkiye’nin halen 24 firkateyn ve korveti; 19 güdümlü mermili hücumbotu ve 12 denizaltısı; Yunanistan’ın 13 firkateyn ve korveti; 16 Güdümlü mermili hücumbotu ve 11 denizaltısı; Mısır’ın 2 helikopter gemisi, 12 firkateyn ve korveti ile 32 güdümlü mermili hücumbotu ve 6 denizaltısı var. Son olarak İsrailin  3 firkateyn ve korveti, 8 güdümlü mermili hücumbotu ve 5 denizaltısı var.
Sayısal üstünlük Cumhuriyet Donanmasında. Bu sayılardan da anlaşılacağı üzere Türk Donanması sayısal olarak en büyük deniz gücüne sahip. Donanmamızın en önemli özelliği genç ve modernizasyonunu hemen hemen tüm filolarda tamamlamış bir güce sahip olması. Soğuk savaş sonrası planlı bir şekilde  modernizasyonunu sürdüren Türk Donanması artık okyanus ve açık denizlere çıkmayı başarmış bir donanma (Blue Water Navy) Sayısal olarak Türkiye’den sonra ikinci donanma Mısır’a ait. Ancak bu donanma çok yaşlı. Sadece iki adet yeni dokulu çıkarma gemisi (LPD) ve denizaltısı var. Helikopter taşıyabilen ve Brest/Fransa’da Rusya için inşa edilen ancak Kırım İşgali sonrası ambargo yüzünden  Rusya’ya verilmesinden vaz geçilen Mistral sınıfı LPD’ler donanmanın en yenileri. Ayrıca Almanya’dan temin edilen Tip 209/1400-HDW  sınıfı iki denizaltı da bu yeni gemiler arasında. Gerisi modernizasyona ihtiyacı olan tekneler. Yunanistan ise firkateyn ve korvet filosunda Türkiye’den daha yaşlı ve sayıca daha küçük bir filoya sahip. Ancak denizaltılarda beş adet havadan bağımsız Alman yapımı denizaltı (AIP-Tip 214-HDW ) sayesinde denizaltı harbinde önemli avantaja sahip.  İsrail’in sayısal olarak az sayıda gemiye sahip olmasına rağmen silah ve sensör yetenekleri olarak bölgenin en nitelikli deniz gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunun ana nedeni sensör ve silah sistemlerinde ulusal yeteneklerinin çok gelişmiş olmasıdır. Her şeyden önce nükleer bir devlet. Havadan Bağımsız tahirkli Dolphin sınıfı denizaltılarında nükleer başlıklı 1500 km menzilli ‘’popeye’’ cruise füzeleri  taşıyabildiği iddia ediliyor. Bu durum   İsrail’e bir nükleer saldırıya maruz kalırsa, ikinci darbe fırsatını veriyor. İsrail bu yeteneğini açıkça deklare etmiyorsa da, elinde 200’e yakın bu tip savaş başlığı olabileceği açık kaynaklarda iddia ediliyor. Ancak İsrail’in bu silahını ancak nükleer bir saldırıya maruz kaldığında kullanabileceğini vurgulayalım. Zira konvansiyonel bir saldırı karşısında nükleer silah kullanmak intiharla eşdeğer. Söz konusu silahın çevreye vereceği zarardan İsrail’in ve müttefiklerinin etkilenmesi kaçınılmaz. Diğer taraftan İsrail nükleer silahlara başvurmadan uzun süreli bir deniz savaşını göze alırsa kuvvet yapısının buna yetmeyeceği de aşikar. Zira İsrail donanmasının kuvvet yapısı bu ülkenin Doğu Akdeniz’deki deniz çıkarları ile uyumlu değil.
Savunma sanayinin Belirleyiciliği İsrail’den sonra savunma sanayiinde en yetenekli ülkenin Türkiye olduğunu ve bugünkü gelişim hızıyla 10 yıl içinde Türkiye’nin de donanması için silah ve sensörlerde dışa bağımlılığı çok büyük  ölçüde azaltacağını söyleyebiliriz. 2011 koşullarında Milli Gemi TCG Heybeliada’yı % 65 milli katlı payı ile yapan ülkemizin Cumhuriyetin yüzüncü yılında silah ve sensör sistemlerinde dışa bağımlılığını azaltacağını söylemek bir kehanet olmayacaktır. Kısacası Doğu Akdeniz’de uzun süreli bir savaşta savunma sanayini idame edebilen tarafların belirleyici olacağını vurgulayalım.
İnsan Gücü Her şeyden Önemlidir. Doğu Akdeniz’de konvansiyonel savaş şartlarında yanına ABD, AB ya da başka bir küresel nükleer gücü  almayan bir sahildar gücün  Türk deniz gücüne rakip olabilmesi söz konusu değildir.  Bu gücü sağlayan en önemli iki etkenin insan gücü ve savunma sanayi olduğunu tekrar vurgulayalım. Gücünü milli kurtuluş savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk’ten alan; emperyalizmin maşası FETÖ ve tüm karşıt kumpaslara rağmen sosyo genetik kodlarını değiştirmeyen Cumhuriyet Donanması hükümetler ve siyaset üstü belirleyici rolünü Doğu Akdeniz’de devam ettirecektir. Kısa erimli siyasi kararların bu genetiği değiştiremediğini tarihten biliyoruz. Değiştirseydi 33 yıllık II. Abdülhamit döneminden 14 yıl sonra modern Cumhuriyet Donanması kurulamazdı. Bu güç en zor şartlarda bile Anadolu Yarımadasının deniz savunmasını ve Mavi Vatan çıkarlarını korumaya muktedir olduğunu geçmişte ispat etmiştir. Gelecekte de bu değişmeyecektir. İnanmayanlar 1963 sonrası onu yıllarca ‘’Bekledim de gelmedim’’ şarkısı ile Rum radyolarında küçük gören Kıbrıslı Rumlara sorsun.   
Preveze Deniz Zaferimizin 479’uncu yıldönümü kutlu olsun. Daha nice Preveze’lere ve Deniz Kuvvetleri Günlerine. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder