6 Eylül 2017 Çarşamba

Gözüm Sakarya’da, Kulağım İnebolu’da.


 

Gözüm Sakarya’da, Kulağım İnebolu’da.
Bu köşede bir kaç yazımda Alman birliğini kuran Otto Von Bismarck’ın zamanında söylediği bir gerçeği hatırlattım. Savaş, demir ve kanla yürütülür. Bu tunç yasadır. Kurtuluş savaşının demiri, yani cephanesi ve silahlarının pek çoğu 233 deniz subayı ve Karadenizli yüzlerce gemicinin donattığı yaşlı ve zayıf teknelerle sağlandı. 5 ton üzeri sadece 28 gemiye sahiptiler. Toplam taşıma kapasitelerinin takriben 7800 ton olmasına karşılık Rusya’nın  Batum, Tuapse ve Novorosysky limanları üzerinden, İnebolu, Trabzon ve Samsun limanlarına 36 ayda toplam 300,000 ton harp malzemesi taşıdılar. General Karabekir’in 15. Kolordusunun doğudaki zaferi sonrası mevcut savaş malzemeleri de batı cephelerine taşınmak üzere Doğu Karadeniz limanlarından deniz yolu ile İneboluya getirildi. Gazal’da, Rusumat-4’de ve daha pek çok  Türk denizcisinin bulunduğu, irili ufaklı onlarca teknede sadece Kurtuluş Savaşının demiri değil, aynı zamanda bağımsızlık, hürriyet ve ulusal onur ateşi de taşındı. Onlar sayesinde Atatürk, “gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da kulağım İnebolu’da” diyebilmişti. Kurtuluş Savaşı’nda ikmal teşkilatının başında bulunan Korgeneral Muzaffer Ergüder’in, 1925 yılında bu başarı için sarf ettiği “Kurtuluş Savaşı’nda bir avuç deniz subayımız olmasaydı, ne İnönü’ler, ne Sakarya ve ne de Dumlupınar ve de dolayısıyla Kurtuluş Savaşı olmazdı” sözlerine ne eklenebilir ki?
İnebolu: Türk istiklaline demir ve kan taşıyan ana arter. Cephane taşımaya yönelik  deniz yolu ile değil, aynı zamanda Ankara’ya ulaşan kara yolu ile öne çıkan bu yoldan işgal İstanbul’undan  İnebolu’ya kaçabilen yüzlerce gönüllü kuvayı milliyeci de Ankara’ya intikal etmiştir. İnebolu–Kastamonu-Çankırı-Ankara yolu bu nedenle ‘’İstiklal Yolu’’ olarak bilinir.
İnebolu Kent Müzesi. 19 Ağustos’ta bir konferans için bulunduğum Kastamonu’da uçuş programına bağlı olarak bir gece konaklama fırsatım vardı. O zamanı 90 km kuzeyde bulunan Gazi İnebolu’ya giderek kullandım. Vardığımda saat 2000 sularındaydı. 90 km boyunca zaman zaman İstiklal yolunun dik yamaçlarını yalçın Küre Dağlarının denizden 1500 metre yükseklikte ürperti veren tepelerini gözlemledim. Yaz şartlarında bile görünüşü ile korku veren bu dağları kış ortamında kağnılarla geçen Gazi İnebolu’nun yiğit erkekleri ile başta Şerife Bacı olmak üzere kahraman kadınlarını düşünmeden duramadım. İnebolu’ya gitmemin iki amacı vardı. Birincisi Kurtuluş ve Kuruluşa giden tarihi süreçte yer alan tüm coğrafi mekanları görme vazifemi tamamlamaktı. Yurtışında Lozan (Chateau D’ouchy, Palais Rumine) ve Montrö (Palais de Montreux)  dahil, Türkiye topraklarında Kurtuluş savaş ve diplomasi tarihinin her düğüm noktasını görmüş ve o günleri yaşamaya çalışmıştım. Genç bir deniz teğmeni iken bulunduğum savaş gemisi ile 1982 yılında kısa bir süre için İnebolu’da demirlemiş, ancak nöbetçi subay olduğumdan gemiden karaya çıkamamış, bu kutsal toprağa ayak basamamıştım. Bu kez İnebolu’yu  görebildim. İkinci amacım resmi açılışı 29 Ekim 2017’de yapılacak İnebolu Kent Müzesini görmekti. Her iki amacımı da gerçekleştirdim. İnebolu gerek coğrafyası gerekse tarihi ile beni büyüledi. Müze ise başlı başına büyük bir başarı. Emeği geçenler, başta müze kurulmasına  öncülük eden Belediye başkanı olmak üzere  takdire şayan. İnebolu Belediyesi Kurtuluşa Giden Yolda, İnebolu Kent Müzesi ile Tarihi Kentler Birliği tarafından düzenlenen Müze Özendirme yarışmasında da Mayıs ayında özel  ödüle layık görüldü. Müzede Kurtuluş Savaşını yaşıyorsunuz.
Tarihe ve geçmişe sadakat. İnebolu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluşuna sahip çıkabilme onurunu dinamik bir şekilde korumaya devam ediyor. Tarihi mirasına kıskançlıkla sahip çkıyor. Kurtuluş Savaşı'nda düşman işgaline uğramamasına rağmen, cephe gerisindeki hizmetleriyle  "istiklal madalyalı tek ilçe" unvanını kazanmış bir ilçemiz. İnebolu’nun denk kayıkçıları, tarihe adlarını altın harflerle yazdırmıştı. İskele olmadığından alargadaki gemilerden cephane sandıklarını tahliye işini İnebolulu kahraman kayıkçılar üstlenmiş, "Denk kayığı" adıyla bilinen tekneleriyle, fırtınalı havalarda dev dalgalara göğüs gererek gemilerdeki binlerce ton cephaneyi emniyetle karaya çıkarabilmişlerdi. İnebolulu kayıkçılar, 3 yıl boyunca mücadele verdi. Atatürk başkanlığındaki TBMM'nin 11 Şubat 1924 tarihli oturumunda, Milli Mücadele'ye katkılarından dolayı İnebolu Mavnacılar Loncası'na (Kayıkçılar Cemiyeti) Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırıldı. Kastamonu Havalisi Komutanı Muhittin Paşa, Genelkurmay Başkanlığı'na verdiği bir raporda İnebolu halkının fedakarlığını, 'İnebolu'nun vatansever halkının şimdiye kadar askerlere, dolayısıyla millete yaptıkları hizmet ve yardımları takdire şayandır. Yollamalar başladıktan bu yana her gün arkası kesilmeyen taşımalarda, malzemenin teslim ve yollanmasında parasız ve bir mükafat beklemeden çalıştıklarını gördüm' sözleriyle ifade ediyordu. (Lonca, Ankara Hükümetinin hizmet karşılığı verdiği parayı reddetmiş ve iade etmişti.)
Halkı seferber eden örnek müftü. İnebolu topyekun bir savaşa kadını erkeği, çocuğu ve yaşlısı ile Ramazan Bayramı srasında 9 Haziran 1921 günü maruz kaldı.  Yunan savaş gemileri Kılkış ve Panter cephane naklini durdurmak ve tüm deniz araçlarını batırmak için ilçe açıklarına geldi. Kayıkçılar gemilerden cephaneleri boşaltırken Yunan savaş gemileri ufukta göründü. Kaymakam ile liman başkanı, mahallelere ve yakın köylere haberci salarak  cephanenin bir an önce kayıklardan alınıp depolara taşınması için halkı limana çağırdı. Bu sırada Yahyapaşa Camisi'nde bayram namazı vaazı veren Müftü Ahmet Hamdi Efendi ise çağrıları duyunca, "Ey ahali, camiden çıkın ve peşime düşün" diyerek, camideki halkla birlikte sahile koştu. Çocuk, kadın, yaşlı demeden bütün halk seferber olarak kayıkların sahile çıkardığı cephaneleri tepenin arkasındaki güvenli yerlere taşıdı ve  bombardımana rağmen cephaneler teslim edilmedi.
 Bugün İnebolu Ruhuna İhtiyaç Var.    İnebolu’da kaldığım kısa süre içinde her yerde bu gazi ilçenin tarihi ile övündüğü, emperyalizme attığı okkalı tokadın gururunu her yerde yaşadığını gözlemledim. Kent Müzesi çatısına yerleştirilen denk kayığı aslında tüm Türkiye’ye mesaj veriyordu. Geçmişinizle övünün, Mustafa Kemal Atatürk’ün  ipine sarılın. Bu topraklar tarihi boyunca işgal edilemedi. 1918 sonrası toprak işgalini  denemeye kalkanlara dünyaya örnek direnç gösterildi.Şimdi fikirlerinizi işgal etmeye kalkışanlara da direnin. Genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuğun vatan ve istiklal için birleştiği İnebolu, herkese örnek olsun.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder