Muavenet’in Ruhu Aramızda
Tam tamına 25 yıl önce,
1992 yılının 1 Ekim’ini, 2 Ekim’e bağlayan gece yarısı Türk Deniz
Kuvvetleri, tarihinin en acı olaylarından birini yaşadı. Ege Denizi’nde devam
eden NATO’nun planlı tatbikatlarından olan Display Determination (Kararlılık
Gösterisi) 92 isimli tatbikata katılan TCG Muavenet muhribine, ABD’ye ait USS
Saratoga uçak gemisi, iki adet NATO Sea Sparrow füzesi ateşledi ve gemi
komutanı Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile vardiya subayı Teğmen Alper Tunga
Akan, Telsiz Astsubayı Serkan Aktepe, İkmal Çavuş Mustafa Kılınç ve Topçu Er
Recep Akan şehit düştü. Ağır hasar alan gemide ayrıca birçok personel
yaralandı. Yaşanan bu olay kimi çevreler tarafından kaza, kimileri tarafından
ise komplo olarak nitelendirildi. USS Saratoga uçak gemisi aslen hava
hedeflerine karşı kullanılan NATO Sea Sparrow füzesini, hafif su üstü hedeflerine
karşı ikinci kullanım şekli olan SASS tercihi ile kullanmıştı. Amerikalılar
yaşanan olayın tatbikattaki bir taktik oyunun gerçek zannedilerek meydana
geldiğini iddia etmişti.
Kaza olması imkansız.
O dönem Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini devralalı henüz 1,5 ay olmuş
Oramiral Vural Bayazıt olayı 18 yıl sonra şöyle anlatıyordu. (Deniz Harp Okulu Pusula Dergisi, (E) Oramiral
Vural Bayazıt ile Söyleşi, Sayı 69, Aralık 2010, Sayfa 7):
“Gelişen olaylar neticesinde, o günlerde kamuoyunda çok farklı değerlendirmeler
yapıldı ve komplo teorileri üretildi...Neticede ortaya çıkan gerçek şuydu. USS
Saratoga uçak gemisi Adriyatik’te görevli ve Yugoslav uçaklarının taarruzlarına
karşı sürekli tetikte. Fakat bir NATO tatbikatında kısa süreli olarak Ege
Denizi’ne intikal ediyor. Savaş Harekat Subayı eğitim yapalım diyor. Emniyetsiz
bir şekilde yapılan bu eğitimde Sea Sparrow füzesi yanlışlıkla atılıyor ve TCG
Muavenet vuruluyor. Soruşturma Heyetin tespit ettiği en önemli husus, gemi
personeline Ege’ye intikal ettirildiğinin duyurulmamış olması. Gemide eğitim
emri veya günlük emir de yayımlanmamış. Personel kendini Adriyatik’te sanıyor.
Hazırlanan raporlarda “bu olay, gemi
personelinin eğitimsizliğinden ve bilgisizliğinden kaynaklanmıştır” ifadesi
var. Ben ABD’den personelin etnik kökenlerini gösteren liste istedim. Liste
geldi inceledik. Genelde Latin ve İngiliz kökenliydi isimler. Bizi sıkıntıya
sokacak bir isim yoktu.”
Somut
gerçeği aramaya yönelik olmadığı, içindeki çelişkilerden belli olan bu
açıklamanın, jeopolitik bir meydan okumaya cevap veremeyeceği açıktır. Zira
yaşanan olay kaza olması imkansız, kasıtlı olaylar zincirinden oluşmaktadır.
Çok aşamalı Ateşleme
Süreci. MEKO sınıfı firkateynlerimizde de bulunan
Sea Sparrow füzesinin ateşlenebilmesi için 7 ayrı emniyet safhasının geçilmesi
gerekir. Öncelikle uçak gemisinde Harekat Merkezinden en az 150 metre uzaktaki fırlatma
lançeri üzerinde ateşleme kamçılarının (arm plugs) donatılması gerekir. Daha
sonra lançere yakın bir mahalde bulunan sistem kontrol kabini üzerindeki
ateşleme anahtarı ile lançerin atışa hazır hale getirilmesi gerekir. Müteakiben
atış kontrol radarı ile hedefin bulunup, üzerine STIR radarı ile sürekli
elektro-manyetik enerji göndererek vuruş anına kadar hedefin aydınlatılması; bu
arada merminin ısınmasının beklenmesi ve hazır ikazının alınması gerekir. Son
aşamada ateşleme anahtarının çevrilerek düğmesine basmak gerekir. Bu kadar
safhanın komutan onayı ve bilgisi olmadan kontrolsüz bir şekilde aşılması mümkün
değildir. Ayrıca tatbikatlar dâhil, bir savaş gemisinin aydınlatma radarı ile
aydınlatılması “düşmanca harekete”
girer. O nedenle daha başlangıçta NATO müttefiki bir ülke savaş gemisine karşı
STIR Radarı ile aydınlatma yapmaları kabul edilemez bir tutumdur. Diğer
taraftan bir uçak gemisi harekât ve silah bölümü personelinin Ege Denizi’nde
bulunduklarını bilmemeleri düşünülemez. Zira 5000 kişinin yaşadığı bir uçak
gemisinde günlük emirler ve eğitim emirleri olmadan düzen ve disiplin sağlamak
mümkün değildir. Diğer yandan, Sea Sparrow
füzesi havaya karşı ani reaksiyon silahıdır. Bir savaş gemisine, herhangi bir
hava teması tehdit teşkil edecek rota ve süratle yaklaşıyorsa, 16 km’den
itibaren bu silah kullanılabilir. Eğer bu silah (SASS modda) satıh hedefine
karşı kullanılacaksa, özellikle bir uçak gemisi için kesinlikle acil bir durum
söz konusu olamaz. Zira bu silah, bu şekilde ancak ufuk menzili içindeki yakın
temaslara karşı kullanılabilir. Amerikan doktrininin en önemli uygulamalarından
biri olarak, uçak gemisinin 100 mili içine tehdit teşkil edecek uçak veya
suüstü gemisinin girmesine izin verilmemesidir. O halde SASS modda füze
atılmasının acil bir güvenlik ihtiyacı olmayacağı aşikârdır. Öyle bir acil durum
olsa gece yarısı 5000 kişinin savaş yerlerini donatması gerekirdi ki öyle bir
durum söz konusu değil. Gemi Komutanı bile köprüüstü veya Harekat Merkezinde değil.
Gerçeği Görebilmek.
ABD tarihini ve stratejik derinliğini takip edenler, bu olayın başından
itibaren bir kaza olmadığını savundu. Küba’yı işgal edebilmek için 15 Şubat 1898’de USS Maine muharebe gemisini
büyük bir infilakla Havana limanı önünde batıran; ya da Tonkin Körfezinde 2
Ağustos 1964 de Kuzey Vietnam torpidobotları tarafından USS Maddox muhribine
yapılan gerçek saldırı girişimini 4 Ağustos’ta tekrar edilmiş gibi göstererek Vietnam’a saldıran; 7 Mayıs 1999 günü NATO’nun
BM kararı olmadan giriştiği Sırbistan müdahalesinde Belgrad’daki Çin Elçilik
binasına füze saldırısında bulunup yanlışlıkla oldu diyebilen; 21 Mart 2003 tarihinde nükleer silahları var
aldatmacası ile Irak’a saldıran ABD hegemonyasının karmaşık sicili bu tezi
güçlü kılmaktadır.
Muavenet Üzerinden Mesaj.
ABD’nin 90’lı yılların başında Soğuk Savaş sonrası gücünün doruğuna çıktığı bir
konjonktürde, Kuzey Irak’ta PKK oluşumuna izin vermeyen ve hegemonyanın
planlarına direnen Türkiye’ye dolaylı bir mesaj vermeyi hedeflemiş olması göz
ardı edilemez. Nitekim aynı yıl 30 Ağustos 1992’den itibaren onbinlerce asker
ile Kuzey Irak’ta başlatılan harekât sonunda PKK’ya toplam 4500 civarında zayiat
verdirildiğini ve bu harekâtın PKK ile
mücadelede en önemli dönüm noktası olduğunu; aynı günlerde Çekiç Güç (Provide
Comfort) harekatının süresinin uzatılması konusunda Hükümetin menfi tutumunu
hatırlıyoruz. TCG Muavenet, Cumhuriyet Donanmasının bir unsuru olarak bu
mücadelede dolaylı olarak yerini almıştır. Barzanistan tehdidini görebilen merhum
Orgeneral Eşref Bitlis gibi vatansever komutan ve devlet adamlarının duruş ve
mücadelesinin bedeli Muavenet üzerinden
ödetilmeye ve süreç caydırılmaya çalışılmıştır. Muavenet ve şehitlerinin
ruhu, Barzanistan’ın referandum sürecine kadar döşenen hatalar zincirini
görerek çok acı çekti. Bugün Muavenet ruhu çekilen acılara rağmen ayakta
kalabilmeli, her unsur ve her olanakla Barzanistan engellenmelidir. Hedef
eninde sonunda Akdeniz’de kıyısı olan Kürdistan’ın yaratılmasıdır. Bu
mücadelede ne siyasi ne de ekonomik kaygılar olmamalıdır. Zira kaybın sonucu
jeopolitiktir. Muavenet şehitlerimizi rahmet, hasret ve minnet ile anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder