29 Kasım 2017 Çarşamba

Kendine Güven Türkiye. 70 yıllık döngülere son ver


 
 Kendine Güven Türkiye. 70 yıllık döngülere son ver.

Sinop Baskını ve Kırım Savaşı. 30 Kasım 1853 günü Çarlık Rusya Karadeniz Donanması, Sinop’ta Osmanlı Donanmasının önemli bir bölümünü yaktı.  Tarihimize baskın olarak geçmiş olsa da bu bir baskın değildi. Rus donanması Sinop açıklarına aniden gelmemişti. Günlerce hazırlık yapılmıştı. Sanayi devrimini, bilimi, aklın gücünü ıskalamış donanma, savaşa hazır değildi. Savaş baştan kaybedilmişti. Osmanlı Filosu, 2700 denizcisini kaybetti.
19. Yüzyıl NATO’su. Bu yenilgi Avrupa devletlerinin Osmanlının yanında savaşa girmesini tetikledi. Amaç Osmanlıyı korumak değildi. Onun üzerinden Rusya’nın Akdeniz’e inmesine engel olmaktı. İngiltere, Fransa ve Piyemonte/Sardunya Krallıkları Osmanlının müttefiki olarak -yani 19’uncu yüzyılın bir nevi NATO’su olarak- 12 Mart 1854’de  Rusya’ya savaş ilan etti. Bu savaş aynı zamanda yaşanan yüzyılın büyük oyununun bir parçasıydı. Rusların yenildiği savaş sonrasında 1856 yılında imzalanan Paris Antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu sözde Avrupa’nın bir parçası olarak kabul edildi ancak Osmanlı deniz gücü komşusu Ruslarla birlikte Karadeniz’den dışlandı. 1838 yılında İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile zaten ekonomik sömürge haline gelen Osmanlı, Kırım Savaşı sonrasında  Avrupa’nın gerçek bir sömürgesine dönüştü ve çöküş kaçınılmaz hale geldi. Sultan Abdülmecit Osmanlının ilk dış borcunu da bu savaşta almıştı. Savaşta Gelibolu ve İstanbul bölgelerinde yığınak yapan Avrupa orduları, istila orduları gibi davranmıştı. Halk, yapılan hakaret ve ahlaksızlıklardan usanmıştı. Kırım Savaşı,  13 Kasım 1918 günü Mondros ateşkesi sonrası başlayan Anadolu işgalinin aslında ilk provasıydı. Başlangıçta Osmanlıyı Ruslardan korumak için girişilen jeopolitik manevra, 1920’de Osmanlının başına Sevr felaketini getirmişti. Dost diye kapılarını açtığımız Avrupalılar 19. yüzyıl ortasında Rusları Anadolu’dan uzak tutmuş ama sonunda İmparatorluk topraklarını tek dişi kalmış canavar gibi işgal etmişti. 1853’de başlayan süreç, 1878’de Ruslar Yeşilköy’e dayandığında İngiliz Donanmasının Marmara’ya sokulması ile tekrar etmiş, karşılığında Mısır ve Kıbrıs kaybedilmişti.  Bu süreç Libya, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı ile tekrarlayıp durdu. Osmanlı parçalanmalıydı ancak bunu ne Ruslar ne de yeni ortaya çıkan Almanlar (müttefik maskesi altında)  tek başına yapmamalıydı.
Birinci Döngüye Mustafa Kemal Tokadı. 1853 Kırım süreci, birinci 70 yıllık döngü sonunda 1923’de Mustafa Kemal sayesinde yeni bir cumhuriyetle durduruldu. Bu süreç İkinci Dünya Savaşına rağmen tarafsız ve bağımsız bir şekilde 12 Mart 1947’ye kadar sürdü. Yine bir 12 Mart günü Truman doktrini ilan edildi ve Mustafa Kemal’in cumhuriyeti bir kez daha Sovyet notalarına karşı bu kez ABD ağabeyliğindeki Avrupa/Atlantik sistemin himayesine sığındı. Halbuki Almanlar 1941’de Trakya’ya dayandığında bile tarafsız Türkiye’ye saldıramamıştı. Yani Türkiye’nin o şartlarda dahi kimsenin korumasına ihtiyacı yoktu. Daha da öte notalar döneminde Sovyetler henüz nükleer bir güç değildi.
Truman Doktrini ve İkinci Döngü. 12 Mart 1947’de başlayan ikinci 70 yıllık döngü de 15 Temmuz 2016 ‘ya kadar sürdü. Türkiye’yi önce Mustafa Kemal’den daha sonra Ege ve Akdeniz’den uzaklaştıran yeni süreç, başta ulusal savunma sanayinin gelişimini engelledi. Güdümlü popülist bir demokrasi modeli ile yarı cahil bir halk kitlesinin yaratılmasını hedefleyerek, dinin siyasete alet edilmesini her alanda teşvik etti. Komünizmle mücadele adı altında Kemalizm’in yok edilmesi ve Atatürkçü Düşünce Sistemi gibi soyut bir kavrama dönüştürülmesine katkı sağladı. 1950’de BM kararı ve TBMM onayı olmadan binlerce Türk askerinin Kore’ye mazlumlara karşı savaşa gönderilmesini sağladı. Bu sayede Türk insanının emperyalizm emrinde ucuz kan olduğunu ispat eden ülkemiz 1952’de NATO ya kabul edildi. Kıbrıs ve Ege’de yaratılan Yunan oldu bittilerinde her zaman onların yanında oldular. 1955’de Bağlantısızların Bandung Konferansında mazlum milletlerin karşısına Mustafa Kemal’in Türkiye’sinin hegemon Atlantik sistemin tetikçisi olarak çıkarılmasını teşvik ettiler. 1958’de eski dostumuz  Cezayir’in bağımsızlığına karşı BM’de oy kullandırtılmasını sağladılar. Türk halkının haberi olmadan topraklarımıza nükleer Jüpiter füzelerini yerleştirdiler. Yine haberimiz olmadan topraklarımızdan Amerikan casus uçaklarının kaldırıldığını bir U2 uçağı, Sovyetler üzerinde düşürüldüğünde öğrenebildik. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerini teşvik ederek üretime dayalı karma ekonomik modelin neo liberal ekonomik sisteme dönüşmesini sağladılar. Kıbrıs’ta açık bir Türk soykırımına mani olmak için müdahale eden ülkemizi 4 yıl süren ambargo ve müteakiben Asala Ermeni terörü ve soykırım yasaları ile cezalandırdılar. Soğuk Savaş sonunda cam dükkanına giren fil gibi, Ortadoğu darmadağın edilirken Türkiye’yi yeni maceralara zorladılar. Irak, Libya Suriye paramparça edilirken, Kürdistan’ın yani ikinci İsrail’in kurulmasını hedeflediler ve Türkiye’nin parçalanması, küçülmesi, ulus devlet ile üniter yapısının yok edilmesi için her türlü iç ve dış teşviklere yol verdiler. KKTC’nin akla ziyan Annan Planı ile yok edilmesine destek verdiler. Karadeniz’deki Montreux dengesini alt üst etmeye çalıştılar. Mustafa Kemal’in Türkiye’de yarattığı değerleri yok etmeye yönelik her türlü eylemi destekleyen siyasi partilere destek verirlerken, örümcek ağı gibi ülkeyi saran yıkıcı bölücü ve dönüştürücü tüm faaliyetlere sivil toplum, insan hakları ve demokratikleşme adı altında milyonlarca dolar ve avro akıttılar. Çin ve Rusya ile ilişkileri zora sokacak pek çok tertibe imza attılar. En önemlisi FETÖ denen hain örgütü yarattılar. Geliştirdiler. Üzerlerinden yürütülen kumpas davalara destek oldular.15 Temmuz 2016’da Türkiye’de bir iç savaşın tetikçisi olarak sahaya sürdüler. Ama yenildiler.
Üçüncü 70 yıllık döngüye İzin Verme. Bugün yeni bir konjonktür mevcut. Asya uyandı. Türkiye uyanıyor. Komşuları ile Batı Asya’da kendi bölgesinin jeopolitik kaderini ele almayı öğreniyor. Türk ekonomisi, demografik gücü ve savunma sanayi 1853 ve 1947 şartlarıyla kıyaslanamaz. İkinci döngüyü kırmakta olduğumuz günlerde, bu topraklarda atalarımızın imparatorluk kurduğunu, Kurtuluş Savaşı ve Kuruluş devrimleri ile emperyalizme ilk tokat atabilen  ulus olduğumuzu unutmamamız gerekir. Ayrıca, vatan topraklarımız tarihte Türklerden başkası tarafından kurtarılmadı. Türk halkı kendine güvenmelidir. 1923-1946 arası döneme yeniden dönebilme artık potansiyel bir vizyon değil, kinetik bir gerçeklik olmalıdır. Atatürk’ün 13 Kasım 1918 günü sarf ettiği 3 kelime her zaman rehberimiz olmalıdır: GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder