Mustafa Kemal ve Türkiye-Sovyet Rusya İlişkileri
Birinci
Dünya Savaşının sonunda dünya siyasi haritası alt üst oldu. Alman, Avusturya
Macaristan, Rus ve Osmanlı İmparatorlukları artık yoktu. Bugünlerde 100. Yılı kutlanan
anti-emperyalist komünist bir devrim ile mavi kanlı batı monarşilerinden kopan
Rusya’da 1918-1922 arasında devam eden emperyal destekli işgal ve iç savaşın
bir benzeri Anadolu’da yaşanıyordu. Kuvayı Milliye ile emperyalist işgalci
devletler arasındaki bu savaşın bir amacı da Anadolu’nun gerek Rusya gerekse Orta Asya Türk toplulukları ile
irtibatını kesmekti. Transkafkasya üzerinde jeopolitik bir engel yaratarak Bakü
petrollerinin kontrolünü sağlamak da amaçlardandı. Emperyalizmin planına göre
Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı ve Müsavatçılar Azerbaycan’ı
kurarak "Kafkas Seddi"ni
oluşturacaktı. Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından 6 ay önce 5 Şubat 1920 günü
“Kafkas Seddi” üzerine “Kafkas
Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp bu seddi İtilaf
Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda
her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz” demişti.
Türk Rus
yakınlaşması. Bu sözlerde 3 ay sonra Kastamonu
Milletvekili Yusuf Kemal (Tengişerk) başkanlığındaki Türk heyeti 25 Mayıs 1920
de Moskova’da ilk siyasi diplomatik görüşmelere başlar. Arkası gelir. 1921
Şubatında ilk Büyükelçimiz Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Moskova’dadır. I. İnönü
zaferinden sonra Ankara Hükümetinin kendine güveni artmıştır. Ancak Enver Paşa
yanlısı Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin
ayağını sürümektedir. Lenin ve Stalin’in müdahaleleri ile ilişkiler rayına
girer. Böylece bir ittifak anlaşmasından ziyade savaşın lojistiğine katkı
sağlayacak mutabakat sağlanır ve Lenin Hükümeti 1921 baharında 10 milyon altın
ruble vermeyi kabul eder. 1920 Eylülünde ilk cephane sevkiyatı başlar. Bu süreç
sonunda 16 Mart 1921’de Moskova antlaşması imzalanır. Kafkas seddi yıkılmaya
başlamıştır. Ama 3 ay sonra Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması Sovyet tarafında
endişe yaratır. Benzer endişeler de Enver Paşa sebebi ile Türk tarafında
vardır. Ancak her iki ülke de ortak düşman batı emperyalizminin ağır saldırısı
altında ilişkilerinin bozulmasını istemez. Sovyet Rusya Türkiye’nin batıya kaymasından
çekiniyordu. Mustafa Kemal de Sovyet Rusya’ya askeri ve ekonomik yönden ihtiyaç
duyuyordu. Atatürk ve Lenin liderliğinde Türk - Sovyet Rusya ilişkileri geçmişte 13 kez savaşmış
olmalarına rağmen güçlendi. Böylece Sovyet Rusya’dan gelen savaş cephanesinin katkısı
ile Kurtuluş Savaşı sürdürülebildi.
General Frunze’ün Ziyareti.
Mustafa Kemal bu dönemde en yakın desteği gördüğü Moskova’ya resmi bir
ziyarette bulunmadı. Benzer şekilde Lenin veya Stalin de Türkiye’ye gelmedi.
Ancak Türkiye’den üst düzey bir general olan Ali Fuat Cebesoy’un Moskova’ya
Büyükelçi olarak atanması önemli bir işaret olmuştur. Diğer yandan 1921 Aralık ayında
Sovyet Rusya’nın en seçkin generallerinden, devrim kahramanı ve Vrangel
ordularını yenen Mihail Frunze’ü olağanüstü elçi sıfatı ile Ankara’ya göndermesi
de önemli bir güven işareti olmuştur. Bu ziyaret ve gelişen ilişkilerde Rusya’nın
Ankara Büyükelçisi Aralov ve Azerbaycan
Büyükelçisi Ebilov’un büyük rolü olmuştur. Frunze’ün ziyareti karşılıklı güven
ortamını geliştirirken, yumuşamayı da beraberinde getirmiştir. Frunze ziyaretinde
Türk ordusunun ihtiyaçları ve Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması hakkında
ayrıntılı bilgi aldı. Frunze, Ankara’dan Hariciye Komiseri Çiçerin’e çektiği 22
Aralık 1921 tarihli telgrafta, resmi görüşmelere başlamadan edindiği ön
izlenimlerini şöyle anlatıyordu.
“Dün akşam Kemal görüşmeye geldi… Bana,
düşmana üstün gelmek ve onu Anadolu’dan atmak için ihtiyaç duydukları silah
sayısını belirtti....Şunları söyledi: Eğer iki-üç ay içinde; bahara kadar belirtilen
araçları bulamazsak, diplomasi yolunu seçmek zorunda kalırız. Ben bunu
istemiyorum. Biliyorum ki Batıyla anlaşmak, kaçınılmaz olarak Türkiye’nin
istilası anlamını taşır. Şu anki durumda üstün gelemeyebiliriz.’’ 25
Aralık 1921 günü yapılan ikinci görüşmede Frunze Mustafa Kemal’e “Sizin
ekonominizin yeniden kurulmasında yardımcı olmak istiyoruz. Ancak siz, bizim
ekonomik durumumuzu ve güçlüklerimizi biliyorsunuz. Bu nedenle istemlerinizde,
bunları uygulama olanaklarımızı dikkate almanız gerekiyor’’ derken,
Mustafa Kemal de Frunze’e “Ben iyi anlıyorum ki, insanlık en sonunda
birleşmeli ve kardeşçe bir yaşam sürmelidir. İnsanlığın birleşmesi ve tüm
anormalliklere, karşılıklı düşmanlıklara son vermesi için, ilk önce bu
anormallikleri doğuran nedenler, yani insanın insan tarafından sömürülmesi
sistemi ortadan kaldırılmalıdır.’’ Diyordu.
(Bu alıntılar için Sayın Yavuz Aslan’ın
Kaynak Yayınlarından 2002 yıloında çıkan ‘’Mustafa Kemal M. Frunze Görüşmeleri
- Türk Sovyet ilişkilerinde Zirve’’ isimli kitap ile Sayın Kemal Anadol’un 2018
başında çıkacak ‘’Kulağım Karadeniz’de’’ isimli kitaptan yararlanılmıştır.)
Kıssadan
Hisse. Bundan kabaca 100 yıl önce Türk ve
Rus jeopolitik rotaları Atatürk ve Lenin dostluğu altında emperyalizme karşı ortak
cephe oluşturmuştu. Bugün geçmiş tekrar ediyor. Kafkas seddi yerine Doğu
Akdeniz Seddi var. Suriye, Irak işgalleri, PKK, PYD, YPG, İŞİD, Kıbrıs’ın
birleştirilme baskıları, Doğu Akdeniz’de Türkiye’den çalınmaya zorlanan 100 bin
km2 deniz yetki alanı, Ege’de Yunan küstahlıkları ve ada/adacık işgalleri, Doğu
Akdeniz’de Türkiye karşıtı İsrail, GKRY, Yunanistan ve ABD ortak deniz tatbikatları,
71 yıldır bağlı olduğu batı ittifakının Türkiye’yi getirdiği son noktadır. Ortadoğu
batı tarafından fütursuzca etnik ve mezhep temelli çatışmalara hazırlanırken,
Türk-Rus ilişkilerinin karşılıklı güven ve işbirliğine Kafkas Seddi dönemi
kadar ihtiyacımız var. Bu ilişkinin bozulması için Türkiye’de son 71 yıllık
Atlantik indoktrinasyonunun, teori ve pratiği ile her alanda saldırıya geçeceğini tahmin etmek
zor değildir. Türkiye, devleti ve halkı ile buna direnebilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder