25 Aralık 2017 Pazartesi

Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
ABD’nin Yeni Güvenlik Stratejisinin Düşündürdükleri
Geçen haftanın en önemli gelişmesi Kudüs kararının hemen ertesinde ABD Ulusal Güvenlik Strateji belgesinin yayınlanması oldu. Yeni dokümanın ağırlıklı olarak Amerikan liderliği, istikrar, barış ve refaha vurgu yapmasına rağmen, yayınlandığı dönemin Amerikan hamleleri ile soğuk savaş sonrasının en istikrarsız dönemini oluşturması büyük bir çelişki oluşturuyor. İktidara gelirken her söyleminde içine kapanmayı, korumacı yaklaşımla ilan eden Başkan adayı Donald Trump’ın, POTUS olunca 180 derece rota değiştirerek askeri endüstriyel yapı ve müesses nizamın dümen suyunda ilerleyen bu dokumanı imzaladığını görüyorsunuz. Dokümanın Obama dönemininkinden (2015) büyük farkı yok denebilir. Zira dokumana fikirleri ile hayat verenler, Amerikan devletini temsil ediyor. Devletin temel doktrini kolay değişmez. Ancak dokumanın teorisi ile Trump ve kabinesinin pratiğinin pek çok alanda çatışma noktasına gireceğini de şimdiden söyleyebiliriz. Yani devlet ile hükümet arasındaki rekabet bu dokumanla pek de kolay aşılamaz.
Bilinenlerin Tekrarı. Soğuk savaş sonrası yayınlanan tüm Amerikan strateji dokümanlarında karşımıza çıkan terörle mücadele, KİS yayılmasının önlenmesi, haydut devletler, suç şebekeleri ile mücadele  ve illaki Kuzey Kore ile İran burada da karşımıza çıkıyor. 2015 yılına kadar bu tip dokümanlarda doğrudan hedef gösterilmeyen Rusya ve Çin, artık hedef statüsüne alınmış durumda.  Diğer bir fark Obama döneminde ulusal güvenlik tehdidi olarak görülen çevre konuları ve küresel ısınma bu dokumanda geçmiyor. Dokumanda geçmiş yılların aksine Amerikan değerlerinin ve demokrasinin yaygınlaştırılması/ihracı klişeleri de yaygın şekilde yer almamış. (Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’ye demokrasi ihracının neler yarattığı göz önüne alınırsa bu değerlendirme pek de şaşırtıcı değil.)
Güvenilir Arabuluculuğun Sonu. Geçmiş yılların aksine, Amerikan liderliği söylemi altında geliştirilecek uluslararası işbirliği yerine, Amerikan egemenliğinin korunması fikrinin benimsenmesi Trump’ın Kudüs kararında yaşandığı gibi dayatmacı ve rekabetçi bir politika sergileyeceğinin göstergesi olarak  değerlendirilebilir. Kudüs kararı ile BM Güvenlik Konseyinde kendisi hariç, 14 BMGK üyesini ve BM genel kurulunun 193 üyesinin 128’ini karşısına alabilen ABD’nin artık hiç bir konuda güvenilir arabulucu (honest broker) rolünden bahsedemeyiz. Dolayısı ile ABD artık oyun kurucu dünya liderliğinden, rekabetçi ortamda küresel çıkarlarını korumaya çalışan  güç statüsüne dönüşmektedir. ABD, kapitalist demokrasilerin ve küreselleşmenin hamisi olarak  soğuk savaş sonrası elde ettiği tüm kredileri hızla tüketmiş ve bugünün şartlarını hazırlamıştır. Dünya, 1946 sonrası ilk kez Amerikan değerlerini sorgulayan ve ona meydan okuyan bir konjonktüre girmiştir. Geleneksel müttefikleri olan ülke halklarının bile Amerikan pratiğini yargılamaya başlamış olması, 21’inci yüzyılda ABD’yi içine kapanarak yeni bir değerlendirme sürecine itiyor. İsrail ve ABD’deki İsrail’e rağmen ABD bunu yapabilir mi ?  Zaman gösterecektir.
Çin Refahının Yarattığı Rahatsızlık. Dokumanda açıkça adı verilmese de Çin’in OBOR (Bir Kuşak- Bir Yol) girişiminin dolaylı olarak eleştirildiği “Çin, adaletsiz ticaret ve kilit alanlardaki yatırımları ile Avrupa’da stratejik bir kazanım elde etmiştir” cümlesinden anlaşılıyor. ABD’nin son 20 yılda yüz milyonlarca Çinlinin devlet kapitalizmi ve sosyalizm sayesinde fakirlikten orta sınıfa geçmiş olması; ayrıca OBOR üzerinden Çin yatırımlarını ve finansını çeken Asya ve Afrika devletlerinde refah artışının yaşanıyor olması  gerçeklerine rağmen Çin’in ekonomik gelişmesini jeopolitik rekabet içinde görmesi ve bunu tehdit olarak algılaması insanlığa ne katkı sağlayacaktır? ABD, insanlığın mutluluğunu sadece Amerikan rüyası ile sınırlandırmaya mı çalışıyor?
ABD ve Tukidides tuzağı Askeri endüstriyel yapının duymak istediği savunma yatırımlarının artışını sağlayacak argümanlar dokumanda bolca yer alıyor. Yayınlandığı sıralarda savunma bütçesi 700 milyar dolarla son yılların rekorunu kırıyordu. Dokumanda, “Zayıflığı ihtilafa giden en kolay yol olarak görüyoruz, bu yüzden de rakipsiz bir gücün en kesin savunma olacağını düşünüyoruz” diyen Trump, bu söylemi ile tüm imparatorlukların gerilemesine neden olan kapının kilidini bir kez daha açmış oluyor. Savunma adı altında küresel saldırı yeteneğini geliştirme ve böylece sadece yeni rakip ve düşmanlar elde etme sürecini hızlandırıyor. Bu durum aynı zamanda Tukidides Tuzağı olarak bilinen süreci de başlatıyor. Bırakalım büyük nükleer devletleri, Kuzey Kore ve benzeri yeni nükleer kulüp üyelerinin dahi bu alanda kritik eşiği geçmiş olmaları ABD’nin artık nükleer stratejiye başvurmasını zorlaştıracağı gerçeğine rağmen dokumanda ısrarla nükleer silahlara vurgu yapılması askeri endüstri lobisinin dışında kimi memnun edecektir, anlamak çok zor. Zira küresel ısınma sonuçlarının dehşet dengesi yarattığı bir ortamda bu dengeyi daha da zora sokacak nükleer silah kullanma riskini artırmak karşılıklı intihar değildir de nedir?
Denize Yansımalar. Dokumanda denize yapılan vurgular eski dokümanlarla aynı. Denizlere serbest erişim ve seyir serbestisi ana temalar olmaya devam ediyor. Theodore Roosevelt zamanından bu yana değişmeyen söz konusu prensipler bu dokümanda da ulusal güvenlik ve Amerikan refahının temeli olarak kabul ediliyor. ABD’nin okyanuslardaki hegemonyasının korunması  ’ABD’nin rekabetçi üstünlüğünün yenilenmesi’’ başlığı altında  ele alınırken, 355 gemi hedefine uygun şekilde donanmaya yatırımlara devam edileceği anlaşılıyor. Ancak denizler çok geniş.  Tüm okyanus ve düğüm noktalarında Amerikan kontrolü tek başına sağlanamayacağından müttefik ve dostlara dayanma isteği de öne çıkıyor. Bu çerçevede Hindistan’ın kazanılması, Filipinler ve Tayland ile ilişkilerin yeniden güçlendirilmesi; Vietnam, Endonezya, Malezya ve Singapur ile deniz işbirliği ve  ortaklığın geliştirilmesi hedefleniyor. Düzensiz harp ile konvansiyonel çatışma düzeyi altındaki krizlere vurgu yapılması, Obama döneminin gözdesi  Özel Kuvvetlerin bu dönemde de yıldız olacağına işaret diyor. Özetle yeni dokuman ABD nin maceracı dış ve güvenlik politikaları uyguladığı bir dönemin ürünü. Bu dokuman ABD’ye müttefik kazandırmak bir yana Kudüs başarısızlığı ile bir arada değerlendirildiğinde, mevcut müttefiklerini de ondan uzaklaştıracaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder