KKTC’de Acilen Türk Deniz ve Hava Üsleri Kurulmalıdır.
Avrupa
Birliği’nin geçen ay Brüksel’de gerçekleşen zirvesinde PESCO (Avrupa Birliği
Ortak Savunma Paktı) çerçevesinde yeni kararlar alındı. Bu kapsamda AB üyesi 28
devletin 23’ü arasında askeri güç, personel ve teçhizatın bir nevi serbest
intikali öngörülerek yığınaklanmanın kolaylaştırılması hedefleniyor. Bu hedefe
istinaden liman, kara yolu ve havaalanı gibi ulaşım altyapı yatırımlarının bir
yıl içerisinde tamamlanması amaçlanıyor.
Toplantının 2017 sonunda açıklanan PESCO’nun
ilk toplantısı olduğunu vurgulamakta yarar var. Zirve kararında bu
projelerin NATO ile işbirliği içinde geliştirilmesine dikkat çekiliyor.
Zirveden kısa süre sonra Ulaştırmadan sorumlu Komisyon Başkanı Violeta Bulc,
askeri ihtiyaçlarla, ulaştırma alt yapı ihtiyaçlarının birbirleri ile uyumlu
yürütülmesi gerektiğini söyledi.
AB’nin Türkiye
Aleyhtarlığı. PESCO kararları ABD’nin Rusya’ya karşı her alanda diplomatik, siyasi,
ekonomik ve askeri alanlarda baskıyı artırdığı bir dönemde alındı. Putin’in
askeri bir meydan okuma manifestosuna dönüşen 1 Mart 2018 Parlamento konuşmasından
sonra kartların yeniden karıldığını söyleyebiliriz. Yeni soğuk savaşın tam yol
ilerlediği ve Türkiye’nin de AB ve NATO tarafından dışlandığı bir dönemde Brüksel
zirvesinde AB’nin Türkiye’yi ilgilendiren kararları gelecek açısından pek de
iyimser bir tablo sergilemiyor. Zirve sonrası Türkiye’nin Doğu Akdeniz
faaliyetleri yasadışı ilan edilirken, ülkemiz Doğu Akdeniz ve Ege’de uluslararası
hukuka saygıya ve AB ile ilişkileri normalleştirmeye davet edilmişti. Ayrıca
AB’nin Türk tehditlerine karşı Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la tam bir dayanışma
içinde olduğu ilan edilmişti.
Rumlar ve
AB’nin Askeri Desteği. Savunma alanındaki Harbe hazırlık eğitim
programları ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik 17 adet PESCO projesinin
karara bağlandığı zirvede, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 projeye dahil edildi. Aralık
2017 de belirlenen askeri projeler içinde yer alan ‘’Askeri Hareketlilik (Mobility)’’
ile deniz keşif ve gözetleme yeteneklerinin artırılması, Türkiye ve KKTC
için önem arz ediyor. Güney Kıbrıs Rumları, Avrupa Birliği’nin PESCO yapılanmasını
arkasına alarak Kıbrıs’taki Türk askeri varlığına karşı yeni bir denge arayışı içine
girecektir. Bu çerçevede Güney Kıbrıs Rum yönetiminin özellikle 2006 sonrası
Fransa ile yaptığı üslenme anlaşmalarını göz önüne almalıyız. AB’nin
Kıbrıs’taki askeri varlığı son 12 yılda
Fransa öncülüğünde Limasol ve Larnaka arasındaki Mari’deki Korgeneral
Evangelos Florakis deniz üssü ile aynı bölgeye yakın Andreas Papandreu Hava Üssü
ve Baf’taki hava alanında yoğunlaştı. Fransız Donanması Mari’deki deniz üssünü
sadece 2016 yılında 40 kez kullandı. Ayrıca 2015 sonunda Suriye’de IŞID’e
saldırı için görevlendirilen Fransız Hava Kuvvetlerine Akrotiri’deki İngiliz
Üssünün de açıldığını ekleyelim. Bu üssün, NATO’ya bölgede en büyük elektronik
ve sinyal istihbaratını sağladığını da belirtelim. GKRY, bir yandan İsrail ile
askeri stratejik ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan Fransa ve Yunanistan
üzerinden AB ile geliştirilen ilişkiler üzerinden çift eksenli bir savunma
stratejisini benimsenmiş oldu. Bu
işbirliğinin en somut manifestosu Ekim 2017’de icra edilen NEMESİS 2017
tatbikatı ile sergilendi. Bu seri tatbikatlar 2013 yılından itibaren icra
ediliyordu. Fransa, İsrail, Yunanistan, İngiltere, AB Deniz Güvenlik Ajansı
(EMSA) ve GKRY ile Rumların sözde Münhasır ekonomik Bölgesinde icra edilen bu
tatbikat bir arama kurtarma tatbikatı olsa da asıl hedefin Türkiye olduğunu
söylemek kehanet olmaz.
Ulusal
Çıkarlarını Koruyan Yalnız bir Türkiye. Bu gelişmeler paralelinde, gerek denize
çıkışı olan bağımsız bir Kürdistan’ın önlenmesi üzerinden İsrail’in güvenliği;
gerekse 21’inci yüzyılın enerji mücadelesi penceresinden bakıldığında
Türkiye’nin ulusal çıkarları Doğu
Akdeniz’de İsrail ve Atlantik sistem ile çatma rotasındadır. Bu süreçte Türkiye
denizde yalnızdır. O nedenle önceliklerini
iyi tanımlamalıdır. Şu an öncelik Suriye’deki kara harekatı ile Doğu Akdeniz’deki
hayati deniz çıkarlarımıza verilmelidir. Ege’deki Yunan kışkırtmalarına soğuk
kanlılıkla yaklaşılmalıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki
alanları paylaşım mücadelesinde en büyük kuvvet çarpanlarının Cumhuriyet
Donanması ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki kolordumuz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu kuvvet çarpanlarını güçlendirmek gerekir.
KKTC’de
Deniz ve Hava Üssü Kurmalıyız. Yapılması gereken öncelikli hamle Gazi Magosa
bölgesinde bir deniz üssünün zaman kaybedilmeden geliştirilmesidir. Magosa’daki
sürekli Türk deniz varlığının idamesi sadece kolorduya güç katmayacak, aynı
zamanda deniz yetki alanları paylaşım mücadelesinde çok kısa sürede reaksiyon
yeteneği ve lojistik destek akışında donanmaya süreklilik sağlayacaktır. Aslında
Türkiye, bu kararı Yunanistan ile Kıbrıs
Rum Yönetimi arasında 1998 yılında ilan edilen Ortak Savunma Doktrini üzerine
çoktan almalıydı. Ancak almadı. Atlantik baskısı altında kalan Dışişleri
Bakanlığımız, zamanında askeri bürokrasinin isteğine rağmen siyasi konjonktür
ve çözüm süreci aldatmacaları altında bu girişimi başlatamadı. Güney Kıbrıs
Rumları 1998 yılından itibaren Yunanistan’a; 2006 yılından beri Fransa’ya hem
hava hem de deniz üs kolaylıkları verirken, Türkiye’nin adada kolordusu olduğu
halde deniz ve hava üsleri sahibi olmamasını
anlamak mümkün değildir. Başından bu yana Türkiye, Magosa Deniz Komutanlığı adı
altında çok küçük bir askeri varlığa razı olmuştur. Magosa kuzeyindeki Boğaz
Bölgesi deniz üssü geliştirilmesi için son derece uygun bir alandır. Hava üssü
geliştirilmesi için de bir alan seçilmelidir. Anadolu’da yaptığımız hatayı
Kıbrıs’ta tekrar etmeyelim. Marmaris’teki Aksaz Deniz Üssünü geliştirmek için
Cumhuriyet, 60 yıl bekledi. Bugün Aksaz deniz üssü, Ege’de her alanda başat deniz
gücünün Türkiye olmasına büyük katkı sağlamıştır. Kıbrıs’ta üslerin tesisi için
konjonktür bundan daha iyi olamaz. Bu fırsatı kaçırmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder