8 Nisan 2018 Pazar

KKTC’de Acilen Türk Deniz ve Hava Üsleri Kurulmalıdır.


 

KKTC’de Acilen Türk Deniz ve Hava Üsleri Kurulmalıdır.
Avrupa Birliği’nin geçen ay Brüksel’de gerçekleşen zirvesinde PESCO (Avrupa Birliği Ortak Savunma Paktı) çerçevesinde yeni kararlar alındı. Bu kapsamda AB üyesi 28 devletin 23’ü arasında askeri güç, personel ve teçhizatın bir nevi serbest intikali öngörülerek yığınaklanmanın kolaylaştırılması hedefleniyor. Bu hedefe istinaden liman, kara yolu ve havaalanı gibi ulaşım altyapı yatırımlarının bir yıl  içerisinde tamamlanması amaçlanıyor. Toplantının 2017 sonunda açıklanan PESCO’nun  ilk toplantısı olduğunu vurgulamakta yarar var. Zirve kararında bu projelerin NATO ile işbirliği içinde geliştirilmesine dikkat çekiliyor. Zirveden kısa süre sonra Ulaştırmadan sorumlu Komisyon Başkanı Violeta Bulc, askeri ihtiyaçlarla, ulaştırma alt yapı ihtiyaçlarının birbirleri ile uyumlu yürütülmesi gerektiğini söyledi.
AB’nin Türkiye Aleyhtarlığı. PESCO kararları ABD’nin Rusya’ya karşı her alanda diplomatik, siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda baskıyı artırdığı bir dönemde alındı. Putin’in askeri bir meydan okuma manifestosuna dönüşen 1 Mart 2018 Parlamento konuşmasından sonra kartların yeniden karıldığını söyleyebiliriz. Yeni soğuk savaşın tam yol ilerlediği ve Türkiye’nin de AB ve NATO tarafından dışlandığı bir dönemde Brüksel zirvesinde AB’nin Türkiye’yi ilgilendiren kararları gelecek açısından pek de iyimser bir tablo sergilemiyor. Zirve sonrası Türkiye’nin Doğu Akdeniz faaliyetleri yasadışı ilan edilirken, ülkemiz Doğu Akdeniz ve Ege’de uluslararası hukuka saygıya ve AB ile ilişkileri normalleştirmeye davet edilmişti. Ayrıca AB’nin Türk tehditlerine karşı Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la tam bir dayanışma içinde olduğu ilan edilmişti.
Rumlar ve AB’nin Askeri Desteği. Savunma alanındaki Harbe hazırlık eğitim programları ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik 17 adet PESCO projesinin karara bağlandığı zirvede, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 projeye dahil edildi. Aralık 2017 de belirlenen askeri projeler içinde yer alan ‘’Askeri Hareketlilik (Mobility)’’  ile deniz keşif ve gözetleme yeteneklerinin artırılması, Türkiye ve KKTC için önem arz ediyor. Güney Kıbrıs Rumları,  Avrupa Birliği’nin PESCO yapılanmasını arkasına alarak Kıbrıs’taki Türk askeri varlığına karşı yeni bir denge arayışı içine girecektir. Bu çerçevede Güney Kıbrıs Rum yönetiminin özellikle 2006 sonrası Fransa ile yaptığı üslenme anlaşmalarını göz önüne almalıyız. AB’nin Kıbrıs’taki askeri varlığı son 12 yılda  Fransa öncülüğünde Limasol ve Larnaka arasındaki Mari’deki Korgeneral Evangelos Florakis deniz üssü ile aynı bölgeye yakın Andreas Papandreu Hava Üssü ve Baf’taki hava alanında yoğunlaştı. Fransız Donanması Mari’deki deniz üssünü sadece 2016 yılında 40 kez kullandı. Ayrıca 2015 sonunda Suriye’de IŞID’e saldırı için görevlendirilen Fransız Hava Kuvvetlerine Akrotiri’deki İngiliz Üssünün de açıldığını ekleyelim. Bu üssün, NATO’ya bölgede en büyük elektronik ve sinyal istihbaratını sağladığını da belirtelim. GKRY, bir yandan İsrail ile askeri stratejik ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan Fransa ve Yunanistan üzerinden AB ile geliştirilen ilişkiler üzerinden çift eksenli bir savunma stratejisini benimsenmiş oldu.  Bu işbirliğinin en somut manifestosu Ekim 2017’de icra edilen NEMESİS 2017 tatbikatı ile sergilendi. Bu seri tatbikatlar 2013 yılından itibaren icra ediliyordu. Fransa, İsrail, Yunanistan, İngiltere, AB Deniz Güvenlik Ajansı (EMSA) ve GKRY ile Rumların sözde Münhasır ekonomik Bölgesinde icra edilen bu tatbikat bir arama kurtarma tatbikatı olsa da asıl hedefin Türkiye olduğunu söylemek kehanet olmaz.
Ulusal Çıkarlarını Koruyan Yalnız bir Türkiye. Bu gelişmeler paralelinde, gerek denize çıkışı olan bağımsız bir Kürdistan’ın önlenmesi üzerinden İsrail’in güvenliği; gerekse 21’inci yüzyılın enerji mücadelesi penceresinden bakıldığında Türkiye’nin ulusal  çıkarları Doğu Akdeniz’de İsrail ve Atlantik sistem ile çatma rotasındadır. Bu süreçte Türkiye denizde yalnızdır.  O nedenle önceliklerini iyi tanımlamalıdır. Şu an öncelik Suriye’deki kara harekatı ile Doğu Akdeniz’deki hayati deniz çıkarlarımıza verilmelidir. Ege’deki Yunan kışkırtmalarına soğuk kanlılıkla yaklaşılmalıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki alanları paylaşım mücadelesinde en büyük kuvvet çarpanlarının Cumhuriyet Donanması ile  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki kolordumuz olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Bu kuvvet çarpanlarını güçlendirmek gerekir. 

KKTC’de Deniz ve Hava Üssü Kurmalıyız. Yapılması gereken öncelikli hamle Gazi Magosa bölgesinde bir deniz üssünün zaman kaybedilmeden geliştirilmesidir. Magosa’daki sürekli Türk deniz varlığının idamesi sadece kolorduya güç katmayacak, aynı zamanda deniz yetki alanları paylaşım mücadelesinde çok kısa sürede reaksiyon yeteneği ve lojistik destek akışında donanmaya süreklilik sağlayacaktır. Aslında Türkiye, bu kararı Yunanistan ile  Kıbrıs Rum Yönetimi arasında 1998 yılında ilan edilen Ortak Savunma Doktrini üzerine çoktan almalıydı. Ancak almadı. Atlantik baskısı altında kalan Dışişleri Bakanlığımız, zamanında askeri bürokrasinin isteğine rağmen siyasi konjonktür ve çözüm süreci aldatmacaları altında bu girişimi başlatamadı. Güney Kıbrıs Rumları 1998 yılından itibaren Yunanistan’a; 2006 yılından beri Fransa’ya hem hava hem de deniz üs kolaylıkları verirken, Türkiye’nin adada kolordusu olduğu halde deniz ve hava üsleri  sahibi olmamasını anlamak mümkün değildir. Başından bu yana Türkiye, Magosa Deniz Komutanlığı adı altında çok küçük bir askeri varlığa razı olmuştur. Magosa kuzeyindeki Boğaz Bölgesi deniz üssü geliştirilmesi için son derece uygun bir alandır. Hava üssü geliştirilmesi için de bir alan seçilmelidir. Anadolu’da yaptığımız hatayı Kıbrıs’ta tekrar etmeyelim. Marmaris’teki Aksaz Deniz Üssünü geliştirmek için Cumhuriyet, 60 yıl bekledi. Bugün Aksaz deniz üssü, Ege’de her alanda başat deniz gücünün Türkiye olmasına büyük katkı sağlamıştır. Kıbrıs’ta üslerin tesisi için konjonktür bundan daha iyi olamaz. Bu fırsatı kaçırmayalım.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder