23 Aralık 2019 Pazartesi

Mavi Vatan Doktrinleşirken...

Description: IMG_0131 



Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet kaynağıdır. Osmanlı milletinin tabiatında ise denizcilik olmayabilir. Ancak öyle bir memlekette oturmaktadır ki o memleket stratejik, politik ve ekonomik durumu itibarıyla denizlere hâkim bir milletle var olmak ihtiyacındadır. Osmanlı Asya’sı kendisine böyle bir sahip buluncaya kadar keşmekeşten kurtulamayacaktır. İnsanlar tabiatın kanunlarına uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdur.“
Okuduğunuz, Deniz Subayı ve Tarihçi Ali Haydar Emir Alpagut’un Balkan savaşının hemen sonrasında 1913 yılında Deniz Mecmuasına yazmış olduğu “Donanma İstemezük“ başlıklı müstesna yazısının son paragrafıydı. Ardından gelen Birinci Dünya Savaşı, Mütareke ve Kurtuluş Savaşı sonrası yepyeni bir Cumhuriyet kurduk.
                  ‘’Batı Türkünün, diğer Türk kavimlerinden daha fazla yenilik taraftarı olması, kara ve kör bir muhafazakârlık içinde inat ve ısrar etmemesi, kendisini birçok gelişmiş ve aydın milletlerle temasa getiren, Akdeniz sahilleriyle ve Batı temasıyla ilişkilidir... Diyebiliriz ki, Türk milletinin siyasi istikrarı, Akdeniz sahillerine vardıktan  sonra meydana gelmiştir. Bir dağ başından akan nehirler gibi, muhtelif istikametlerde yürüyen Türk kolları en esaslı, en canlı ve en kuvvetli topluluklarını, denizlerin ortasında, büyük bir ada gibi duran Anadolu'da yapmıştır...’’
                  Yukarıdaki alıntı, CHP İstanbul Milletvekili, bakan, yazar ve  öğretmen Hamdullah Suphi Tanrıöver’in bir yaşındaki genç cumhuriyetin Meclisinde 14 Aralık 1924 tarihinde Bahriye Vekaletinin kurulmasına yönelik görüşmelerdeki konuşmasının bir bölümüdür.
                  Türkiye Denizcileşmelidir. 2015 yılında yayınladığım Mavi Uygarlık isimli kitabımda (Kırmızı Kedi Yayınevi) şunları yazmıştım: Şüphesiz 21’inci yüzyıl, tüm dünya için deniz yüzyılı olacaktır. İnsanlık, tarihte önceden yaşanmadığı kadar denizlere gerek ulaştırma gerekse enerji ve gıda ortamı olarak tam bağımlı olacaktır. Türkiye, geçmişte denizcileşememiştir. Cumhuriyet döneminde sadece donanması bu ideali yakalamıştır. Ancak, gerek coğrafyası gerekse milleti ile denizcileşmeyi başaracak potansiyele sahiptir. Bunu başarmalıdır. Mavi uygarlığın sahibi denizci bir Türkiye, erişilmesi zor bir ülkü değildir. Bu ülkü için coğrafya binlerce yıldır hazırdır. Denizcileşmek için gereken sosyo genetik miras da hazırdır. Bu coğrafyada ortaya çıkmış tüm denizci uluslar ve uygarlıkları bugün biz temsil ediyoruz. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Anadolu halkına Türk denir” veciz ifadesinde anlamını bulan Anadolu halkının genlerinde hazır olan binlerce yıllık potansiyel denizcilik birikiminin, kinetik enerjiye dönüşmesi, “ne zaman?” sorusunun değil, “nasıl?” sorusunun bir fonksiyonudur. Halkın hazır olması ise, devletin hazır olmasına bağlıdır. Unutulmamalıdır ki uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise devlettir.’’
Mavi Vatan Denizcileşmenin Lokomotifidir. Türkiye, devlet olarak Doğu Akdeniz kaynaklı deniz yetki alanları paylaşım mücadelesi üzerinden 21. Yüzyılda denizcileşme ivmesini yakalamıştır. Bu ivme,  jeopolitik bir deniz çıkar kavgasının zamanın ruhuna sunduğu bir ortamda, sosyal medya başta olmak üzere bilginin çok hızla yayılmasının oluşturduğu koşullarda ortaya çıkmıştır. Bu başarıdan faydalanmak gerekmektedir. 1920’lerde yenilmiş ve işgale uğramış bir imparatorluk kalıntısı üzerinde anavatanını koruma ve Sevr’i yırtıp atma güdüsü ile kısa süre içinde Kurtuluş ve Kuruluşu başaran Türk ulusu, 21. yüzyılda Doğu Akdeniz’deki mavi vatan işgal teşebbüsünü def edip, denizcileşme sürecini başarabilir.  Son tahlilde, devlet denizcileştiği ve denizcileşmeyi askeri, ekonomik, siyasi, teknolojik, sosyokültürel ve çevre boyutlarında ulusal stratejik hedef haline dönüştürebildiği takdirde, halkımız da kısa sürede denizcileşebilir. Anadolu insanının çok hızlı öğrenme ve yeniliklere uyum sağlama yeteneği ile doğaya yakın karakteri bu süreçte kuvvet çarpanı rolündedir. Türk devleti ve halkı denize dönmek için daha fazla beklememelidir. Deniz hepimizin geleceğidir. Zira deniz aynı zamanda “Mavi Uygarlık”tır.
Mavi Vatan ve Mavi Uygarlık Buluşmalıdır. Diğer yandan karşımızda jeopolitik bir gerçeklik vardır. Bu süreçte öncelikle Jeopolitik farkındalığın sağlanması esastır. Deniz Yetki alanlarımızın oluşturduğu kabaca 462 bin km karelik bir alan bize sadece ekonomik zenginlik potansiyeli sunmuyor, aynı zamanda savunmasının denizden başladığı yarımada devletimize derinliğine savunma ve jeopolitik manevra alanı sağlıyor. O nedenle maviyi vatan bellemek, “Mavi Vatan” ile “Mavi Uygarlığı” buluşturmak gerekiyor. Mavi Vatan, tam anlamıyla, 26-45 Doğu Boylamları ve 36-42 Kuzey enlemleri arasındaki ana vatan üzerindeki stratejik egemenliğimizin  denizlerdeki uzantısıdır. Mavi Vatan, 25-45 Doğu Boylamları ve 33-43 Kuzey enlemleri arasında kalan tuzlu su kitlesi üzerindeki yetki ve ilgi alanlarımızın adıdır.
Mavi Vatan Denizdeki Misak-ı Millidir. Unutulmamalıdır ki, Mavi Vatan kavramı, karadaki Misak-ı Millînin denizdeki karşılığıdır. Mavi Vatan, Atatürk’ün 1 Eylül 1922 sabahı ordularına verdiği ‘’İlk Hedefiniz Akdeniz’dir’’ direktifinin ikinci cephesidir. 21. yüzyılda Denizcileşmesi kaçınılmaz olan Türkiye’nin vatan kavramını yeniden tarifidir. Bu kavram zamanla doktrine dönüşmüştür. Böylece kendine özgü özellikler taşıyan, denize ve denizciliğe ait ilke ve düşünceler bir bütünlük içinde yol gösterici öğretiye dönüşme aşamasına yani doktrinleşme aşamasına girmiştir.
Mavi Vatan Doktrini ve Fırsatlar Bu doktrin, geleceğimizi jeopolitik etki alanları ve savunma eksenleri perspektifinden de tarif ediyor. Tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu düzene; Atlantik Çağından Asya Çağına geçiş döneminin yaşandığı geri dönülmez bugünkü küresel süreç içinde, Doğu Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Boğazlar üzerinde Türkiye’nin jeopolitik kontrolünü güçlendiren yeni fırsatlar sunuyor. Türkiye’nin küresel, kıtasal ve bölgesel ilişkiler manzumesinde yepyeni fırsat ve değişim pencereleri açıyor. Bu doktrin, Türkiye’nin uluslararası hukuktan meşruiyetini alan deniz yetki alanlarına hakimiyet ile bu alanları jeopolitik, siyasi, diplomatik, askeri ve ekonomik boyutlarda etkileyecek karadaki oluşumları   tetikleyecek yetenek ve irade sahipliğini gerekli kılar.
Bu yazıyı 1976 yılında kaybettiğim, deniz şairi annem Rahime Gürdeniz’in 1972 yılında yazdığı  Anadolu’yu kastettiği Toprak Gemi şiirinin son mısraları ile bitirelim.
Haydi, çocuklar haydi!/Toprağına gümüş katın/“Toprak gemi” yürüsün, mucizeler yaratın/Onu sizler parlatın/Pırıl pırıl ışıklı aydınlık bayrağımız/Gönüllü tayfaların size olan aşkıdır/Sancak direğinde o süzüm süzüm süzülsün/Yedi deniz üstünde saçlarını sürüsün/Bayraklar çoğaldıkça/SEN ÇALIŞKAN VE HÜRSÜN. 



16 Aralık 2019 Pazartesi

Mavi Vatan, Açık Deniz Yelkencilerini Bekliyor

Description: IMG_0131 




Mavi Vatan, Açık Deniz Yelkencilerini Bekliyor
Yazılarımı takip edenler sürekli vurguladığım aşağıdaki düşüncelerimi hatırlayacaktır:
Birincisi: Hiç bir ulus denizci doğmaz. Denizci yapılır. Onları denizci yapacak olan devlettir. O nedenle önce devlet denizci olmalıdır.
İkincisi: Kullanmadığınız ve gitmediğiniz deniz alanları sizin değildir. Aynen ana vatanda olduğu gibi Mavi Vatan da sahiplenilmeli ve kullanılmalıdır.

Mavi Vatanın Bütünlüğü Esastır. Bir okurumun bana yazdığı şu satırlara katılmamak mümkün mü? ‘’Mavi Vatan kavramı, Misak-ı Millîden sonra geliştirdiğimiz devrim niteliğinde bir kavramdır. Mavi Vatan, Atatürk’ümüzün devrimcilik ilkesinin doğal sonucu olarak, 21. yüzyılda vatan kavramını yeniden tanımlayışımızdır. Bundan sonra Mavi Vatan’ı çocuklarımıza, gençlerimize öğretmek görevimiz olmalıdır. Çünkü yeni nesiller, vatanın sınırlarının denizde başladığını öğrenecek, denizciliğe ilgi duyacak ve bundan sonra umarım denizcilik Türk’ün milli ülküsü olarak gelişmeye devam edecektir. Mavi Vatan sınırları içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez.’’
Mavi Vatan ve Denizcilik Faaliyetleri. Mavi Vatan sınırlarımız, 27 Kasım 2019 tarihinde Libya ile yapılan mutabakat muhtırası ile güney batı sınırında mühürlenmiştir. Bu sahanın her karışında donanma varlığı ile birlikte her türlü denizcilik gücü faaliyetinin gösterilmesi esas olmalıdır. Özellikle sismik/sondaj faaliyetleri ile balıkçılık ve deniz bilimleri faaliyetleri varlığımızın ispatıdır. Rüzgar çiftlikleri, suni adalar, boru hatları, balık çiftlikleri, deniz dibi çiftlikleri gibi uygulamalar bu sahaları sahiplenme ve vatan saymanın göstergeleridir. Sürekli olmalıdırlar.
Açık Deniz Yelkenciliği. Bu faaliyetlere çok önemli bir faaliyet alanı olan ‘’açık deniz yelkenciliğini’’ de ekleyelim. Deniz Kuvvetlerimiz tarafından ilki 1967 tarihinde Türk Donanma Cemiyeti  Akdeniz Kupası adı altında başlatılan bugünün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kupası Açık Deniz Yat yarışlarının 2019 yazında 49’uncusu yapıldı. Her ne kadar bu yarışın adı açık deniz yarışı olsa da parkuru kısa. Son yarışta İstanbul – Sığacık parkuru yaklaşık 295 deniz miliydi. Bu mesafe, Türk Deniz Kuvvetlerinin önderliğindeki denizcilik gücümüzün deniz sporları arenasındaki bugün olması gereken yerini yansıtmıyor. Mustafa İhsan Denizaşan, Sadun Boro ve Erden Eruç başta olmak üzere  okyanus ve denizlere meydan okuyan nesillere tanıklık ve sahiplik eden Türk amatör yelkenli yat ve açık deniz denizciliği artık daha uzağa, daha zora ve daha prestijli yarışlara yelken açmalıdır. Neden bizim bir Hobart, Fastnet benzeri dünya çapında ses getirecek zorlu bir parkurumuz yok? Yelkencilerimiz doğadan çok, birbirlerine karşı hırs ve egolarını zorladıkları kısa parkurlu yarışların enerjisini açık denizin zorlu koşullarına yansıtma zamanı gelmedi mi?
Denizciliğimizin Sınırları Zorlanmalıdır. Mavi Vatan doktrini, mavi vatana her alanda sahip çıkmayı gerekli kılar. Mustafa Kemal 1 Kasım 1937 Türkiye Büyük Millet Meclisi II. Dönem açılışında ne diyordu,: ‘’Denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız... Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: toprakların üç bir yanı  deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer.’’    Evet bu sınırı zorlamalıyız. Kendimize güvenerek, bilime, erdeme, disipline ve çalışmaya sığınarak sınırları zorlamalıyız. Türk yelkenli yatçısı artık turistik tatta, kısa parkurlu yaz yarışlarından Türk insanının dayanma, zorluklara tahammül ve toparlanma yeteneğini açığa çıkaracak uzun süreli ve soluklu yarışlara geçmelidir.
İstanbul –KKTC/Karpas Parkuru. Bunun ilk aşaması şüphesiz Deniz Kuvvetleri Kupası Açık Deniz Yat Yarışını Doğu Akdeniz’e uzatmaktan ve yarışı durmaksızın (non stop) yapmaktan geçer. Yeni Deniz Mecmuasının 1 Aralık 2019 da yayınlanan 16. Sayısında Yelkenci gazeteci Serdar Bapoğlu ‘’Var mısınız Açık Denize ? Var mısınız Akdeniz’e?’’ başlıklı yazısında bu durumu şöyle özetlemiş: ‘’Türkiye’deki en uzun rotalı ve tek açık deniz yarışımız Deniz Kuvvetleri Kupası… Ama onun da ne kadar “açık deniz” olduğu tartışılır. Zira daha çok bir kıyılara yakın rotası nedeniyle bir “saçak altı” yarışıdır. İyi de, Türkiye’de neden gerçek anlamda bir açık deniz yarışı düzenlenmez? Düzenlemek bir yana, galiba buna önce “fikren” yaklaşmamız gerek. Belki de bizi bu “fikre” Deniz Kuvvetleri Kupası yaklaştırabilir.’’ Bapoğlu, İstanbul – Karpas (KKTC) arasında bir parkur düşünmüş. Bunu 3 parçaya bölmüş. İstanbul-Foça (265 mil); Foça-Marmaris (255 mil) ve Marmaris- Karpas (445 mil) . Toplamda 965 deniz mili. Ben bu aşamada bir adım ileri gidiyorum ve diyorum ki etaplar olmasın. İstanbul’dan start verilsin ve yarış Karpas’ta sona ersin. Bu yarışın Ege ve Doğu Akdeniz’i kapsaması gerek 1964’den bu yana Ege ve Doğu Akdeniz’i kendi evi bilen Cumhuriyet Donanmasına, gerekse son yıllarda Doğu Akdeniz’de kesintisiz şekilde sismik araştırmalar yapan sismik ve sondaj gemilerimizle balıkçılarımıza, ‘’Türk amatör denizcileri sizlerin yanında; Mavi Vatan bekçiliğinde bizler de sizlerle beraberiz ‘’ mesajı verecektir.
Devlete Çağrımızdır. Yarışın lojistiği için devletin desteği mutlaka sağlanmalıdır. İki tekne katılsa bile bir ilk mutlaka başarılmalıdır. Yunanistan’ın yakıt parası almaya dahi gücü yetmeyen Yunan Açık Deniz Yat Yarış Kulübüne 14 – 20 Haziran 2020 tarihleri arasında düzenlenecek Ege 600 (Mil) açık deniz yarışında Denizcilik ve Adalar Bakanlığı; Turizm ile Kültür ve Spor Bakanlıkları ile Attica Valiliği sponsorluk sağlıyor. İlk kez yapılacak bu yarışı sadece Ege sularında icra ediyorlar. Devlet yanlarında.  Buradan Türkiye Açık Deniz Yat Kulübü ile  Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ve ilgili bakanlıklara yani devlete sesleniyorum. Tarihi 50. Yıl Kupasında yat yelkencilerimizi Ege dışına çıkarın. Ana Vatan’ın Rüzgarını, Mavi Vatan üzerinden Yavru Vatana taşıyın. Bu Türkler artık çok oluyor dedirtin. Yaratacağı siyasi etki büyük olacaktır.





8 Aralık 2019 Pazar

Mavi Vatan’dan Trablus’taki Emanetimiz Turgut Reis’e

Description: IMG_0131 




Mavi Vatan’dan  Trablus’taki Emanetimiz Turgut Reis’e
Osmanlı Donanmasının Büyük Amirali Hızır Hayreddin Paşa (Barbaros)'un ‘’benden daha ileridir’’ dediği Turgut Reis, Garp Ocakları denizciliğinin yıldız bir lideri, korkusuz savaşçısı, Bodrum Karabağ (şimdiki Turgutreis) doğumlu, üstün vasıflı bir Türk evladı idi. Hızır Hayreddin Paşa dönemi sonrasında kısa bir dönem Osmanlı Donanmasına Kaptan-ı Derya olan, Avrupa denizcilerine Dravgut/Dragut adıyla korku salan efsane denizcimiz, Amiral olduğu halde tarih boyunca Turgut Paşa yerine Reis olarak anıldı. 23 Haziran 1565 tarihinde Malta kuşatması sırasında Saint Elmo kalesinde şehit düştü. Cenazesi en yakın silah arkadaşı Kılıç Ali Paşa tarafından Libya’nın Trablus limanına getirildi ve adına hazırlanan türbeye defnedildi.
Turgut Reis Trablus’ta Sonsuzluk Nöbetinde. Turgut Reis, ebedi istirhatgahının bulunduğu Trablus’u 15 Ağustos 1551 tarihinde Osmanlı topraklarına katmıştı. Yani bir fatih idi. Türbe 1912 yılına kadar Türk bayrağı altındaydı. İtalya Savaşının sonunda Libya’yı kaybettik. Ancak Turgutreis’i unutmadık. Devletimiz her dönem Turgutreis türbesine sahip çıktı. Son olarak 2007 yılında Deniz Kuvvetlerimizin öncülüğünde türbe ciddi ve kapsamlı bir onarımdan geçirildi.
Bahriye’nin Güzel Adeti. Diğer yandan Trablus’ta 1954 yılından itibaren çok anlamlı bir adet başlatıldı. O yılın yazında Savarona okul gemisi ile açık deniz eğitimine çıkan Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencileri, Trablus’a yapılan liman ziyareti sırasında silahlı merasim taburu ile Türbe önünde büyük bir anma töreni icra etti. Merasim taburu daha sonra şehir merkezine gösteri yürüyüşü yaptı. Ziyaret adetimiz 1979 yılına kadar 2-3 yılda bir tekrar edildi. Ben Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencisi olarak bu gurur verici törende 1979 Ağustosunda yerimi aldım. 1979 sonrası maalesef bu adet tekrar etmedi. Libya ile ilişkiler kötüleşti. Halbuki, 1974 Kıbrıs Barış Harekatımız esnasında en büyük desteği Libya’dan görmüştük. Harekat sonrasında 1978 yılına kadar devam eden ABD Ambargosunda Türkiye’ye karşılıksız en büyük destek yine Libya’dan Kaddafi’den gelmişti.
Dostluğa Acı Darbe. Daha acısı, 11 Şubat 2011 Balyoz tutuklamalarından kısa süre sonra emperyalizm, Libya’ya saldırdı. Fransa, İngiltere ve ABD öncülüğünde Libya vahşi bir şekilde parçalandı. Maalesef Türkiye, bu vahşi saldırıya muvazzaf amirallerinin 16’sı kumpas davadan tutuklu ve TBMM tezkeresi henüz çıkmamışken, NATO emrine 4 fırkateyn, 1 yardımcı gemi ve 1 denizaltı göndererek katıldı. Böylece tarihinde bir iç savaşa asla taraf olmayan Cumhuriyet Donanması, Fransız-İngiliz ve ABD tasarımı olan tamamen enerji kaynaklarının kontrolü odaklı Libya müdahalesinde taraf oldu. Trablus’taki kutsal emanetimiz üzerinden NATO uçakları geçti. Şehir bombalandı.
Türbe Savaşta Hasar Gördü. Gerek iç savaş, gerekse NATO müdahalesi sırasında türbe yıkılmadı, sanduka hasar görmedi, ancak dış binası ciddi hasar gördü. Bugün kapsamlı bir bakıma ihtiyaç duyduğu biliniyor. Trablus’taki Turgut Reis Türbesi, Mavi Vatanın Süleyman Şah Türbesidir.
Barbaros ve Turgutreis Buluştu. Barbaros’tan sonra en büyük denizcimiz olan Turgutreis’in ruhu, 27 Kasım 2019 Türkiye-Libya mutabakat muhtırası ile Akdeniz’deki Mavi Vatan sınırlarımızı güney batıda Türk Libya kıyıdaşlığı çerçevesinde mühürlediğimiz şu günlerde emin olun mutlu ve huzurludur. Artık Beşiktaş Meydanındaki Barbaros Hayreddin türbesi ile Trablus’taki Turgutreis türbesi;  Turgutreis’in Bodrum kıyılarındaki anavatanı ile  Trablus kıyılarındaki ebedi istirahtgahı tuzlu su ve mavi vatan üzerinden buluşmuştur.

18 Millik Sınır Emperyalizme Dur Dedi. Girit doğusunda 18,6 deniz mili uzunluğundaki ortak sınır, Mavi Vatanımıza yönelik emperyal saldırıya dur demiş, Libya’dan Yunanistan’ın gasp ettiği 39 bin km karelik bir alanın sahibine geri dönmesine neden olmuştur. Artık Libya’da hiç bir güç BM’nin tanıdığı Mutabakat Hükümetinin ülkeye kazandırdığı bu geniş alanı Yunanistan’a devretmeyecektir. Zira bu alan içinde çok zengin hidrokarbon kaynaklarının varlığı bilinmektedir. Bu şekilde Türkiye, sadece Yunanistan’ın değil AB’nin Yunanistan ve GKRY üzerinden Türkiye ve Libya’nın deniz alanlarına yönelik emperyalist tasarımlarını bozmuştur.
Uluslararası Hukuka Saygı. Kabaca 19 millik bir sınırı içeren bu anlaşma, Hakkaniyet; Coğrafyanın Üstünlüğü; Oransallık ve Kapatmama prensipleri ile tam uyum içindedir. Doğu Akdeniz’de karşılıklı kıyıları bulunan Türkiye ve Libya, hakkaniyet prensibine uygun olarak bu anlaşma ile deniz yetki alanlarını adil bir biçimde paylaşmış; coğrafyanın üstünlüğü prensibi çerçevesinde Anadolu ve Afrika ortay hattı kullanılmıştır. Dışişleri Bakanlığı 28 Kasım 2019’da Türk kıta sahanlığı/MEB sınırlandırma koordinatları haritasını net bir şekilde yayınlamıştır. Bu haritada 21 Eylül 2011 Türkiye KKTC Kıta Sahanlığı sınırlandırma anlaşması; Mısır-Türkiye ana kara arası ortay hat; 27 Kasım 2019 Türkiye - Libya KS/MEB sınırlandırma anlaşmasına referans verilmiş, sınırlandırmada Yunanistan’a ait adaların hiç birine kıta sahanlığı verilmemiştir. Bu çerçevede 1977 tarihli İngiltere-Fransa; 1983 Gine-Gine Bissau; 1982 Tunus-Libya; 1992 Kanada-Fransa Saint Pierre & Miquelon; 1999 Eritre-Yemen; 2012 Bangladeş ve Myanmar Davaları ile  2009 Romanya ile Ukrayna arasında Karadeniz’deki deniz yetki alanlarının paylaşımına ilişkin uyuşmazlığa yönelik Uluslararası Adalet Divanı ve Hakem Mahkemeleri kararları emsal alınmıştır.
Bundan sonraki adım şüphesiz Türkiye’nin bu sınırları BM’ye deklare etmesi ve MEB ilanının gerçekleşmesidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sadece Mısır ile 17 Şubat 2003 tarihli sınırlandırma anlaşmasını yaptıktan sonra 21 Mart 2003’den geçerli olmak üzere 2 Nisan 2004 tarihinde MEB ilan ettiğini hatırlatmak isterim.
Libya ve Akdeniz Kalkanı Harekatı. Artık Libya ile denizden sınırdaş olmamız, 2006 yılından bu yana etkinlikle uyguladığımız  Akdeniz Kalkanı Harekatının MEB içinde Libya ile de koordine edilmesi seçeneğini ortaya çıkarmaktadır. 27 Kasım 2019 da Libya ile Güvenlik ve Askeri işbirliği Mutabakat Muhtırası da imzalandığına göre, artık Libya’nın Pakistan ve Ürdün gibi Akdeniz Kalkanı Harekatında en azından gözlemci olarak yer alması neden sağlanmasın? Diğer yandan, Libya’da durum sakinleştikçe Deniz Harp Okulumuzun eski adetini tekrar başlatması ve Deniz Harp Okulu leventlerinin Akdeniz tarihinin bu şanlı Amiralinin türbesini her sene ziyaret etmesi, Cumhuriyet Donanması içindeki yıkılmaz Garp Ocakları ruhuna şüphesiz büyük enerji verecektir.

Bu yazımızı tüm Garp Ocakları şehitlerine saygı ve rahmetle Yahya Kemal Bayatlı’nın dizleri ile bitirelim.
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor? Barbaros, belki donanmayla seferden geliyor! Adalar'dan mı? Tunus'tan mı, Cezayir'den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi. Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor; O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?










           


5 Aralık 2019 Perşembe

Donanma Diplomasisi, Libya Mutabakatı ve Akdeniz Kalkanı Harekatı

Description: IMG_0131 




Donanma Diplomasisi, Libya Mutabakatı ve Akdeniz Kalkanı Harekatı
Tarih boyunca, savaş gemileri ve onlardan oluşan donanma, denizci devletler tarafından savaş dönemi haricinde dış politika ve güvenlik politikalarının bir aracı olarak, yani Donanma Diplomasisi, Ganbot Diplomasisi, Deniz Kuvvetleri Varlığı ya da Bayrak Gösterme rollerinde kullanılmışlardır.
Donanma Diplomasisi ve Ulusal Güç. Söz konusu kavramlar yazılı tarih  kadar eski kavramlardır. İngiliz düşünür John Stuart Mill “arkasında duracak bir donanmamız yoksa diplomasimiz bir hiçtir” demişti.  Stratejist Sir Julian Corbett’e göre donanmaların ilk vazifesi, diplomatik gayretleri desteklemek ya da engellemektir. Trafalgar kahramanı ünlü Amiral Horaito Nelson daha da ileri giderek “Sizin mürekkep ve kalemlerinizden nefret ediyorum. İngiliz savaş gemilerinden oluşan bir donanma Avrupa’nın en iyi müzakerecisidir” demişti. Sovyetler Birliğinin en uzun süreli Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürütmüş olan Amiral Gorshkov, donanmaların devletlerin savaş yeteneğinin gerçek göstergeleri olduğunu savunmuş, barış zamanı siyasi hedeflere erişmede en önemli araç olarak Donanmayı göstermişti.
Türkiye Uygulamaları. Cumhuriyet Donanması da bu rolü, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk döneminde başlamak üzere bugüne kadar etkinlikle oynamıştır. Donanma sayesinde 1936’da Boğazları geri aldık. 1974’de Kıbrıs’ta yeni bir düzen kurduk. 1975 sonrası Ege ve Doğu Akdeniz’de jeopolitik çıkarlarımızı sadece korumadık, aksine geliştirdik.
Bugün Donanmamızın dış ve güvenlik politikası aracı olarak en yaygın kullanım örneğini donanma diplomasisi ve ganbot diplomasisi alanında görüyoruz. Donanma diplomasisi gerek liman ziyaretleri gerek ortak tatbikatlar ve harekatlara iştirakler ile kendini gösterir. Örneğin Deniz Kuvvetlerimizin soğuk savaş sonrası Karadeniz’de BLACKSEAFOR ya da Karadeniz Uyumu Harekat girişimlerine sahildarları çekebilmesi  donanma diplomasisine güzel örneklerdir. Son gelişmeler ışığında Kasım 2019 başından itibaren Pakistan’ı Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı korumaya yönelik, 1 Mart 2006 ‘dan bu yana uygulanana Akdeniz Kalkanı Harekatına dahil edebilmek ve hatta bu harekata Ürdün’den  gözlemci getirmek çok büyük bir başarıdır. Gelecekte Hazar sahildarlarından dost, müttefik ve kardeş ülkeleri de Akdeniz Kalkanı Harekatında görmek dileğimizi hatırlatarak emeği geçenleri kutluyorum.  
Ganbot Diplomasisi ve Dış Politikamız. Diğer taraftan Donanma Diplomasisinin bir üst seviyesi olan Ganbot diplomasisinde ateş gücü kullanım niyeti açıktır. Bu uygulama, uluslararası bir sorunun kendi lehimizde sonuçlanması, ya da bu sorun nedeniyle oluşabilecek maddi veya manevi zararların geciktirilmesi için barış veya kriz samanında deniz kuvvetlerinin kısıtlı bir şekilde kullanımı veya kullanım tehdidini içerir. Tarih boyunca güçlü donanmalara sahip devletlerin en esnek dış politika ve güvenlik politikası aracı olan ganbot diplomasisi kriz ortamında zorlayıcı diplomasi aracı olarak kullanılır. Türkiye, gerek Ege, gerekse Doğu Akdeniz krizlerinde ganbot diplomasisini başarıyla yürüten bir devlet olarak öne çıkmıştır. Bugün Doğu Akdeniz deniz yetki alanları ve Kıbrıs sorunlarında sağlanan duruşun ardında uygulanan ganbot diplomasisi yatmaktadır. Bu  çerçevede Akdeniz Kalkanı Harekatı kapsamında kıta sahanlığımıza giren yabancı sismik araştırma gemileri ya da sondaj platformları saha dışına sürülmüş; Mavi Vatan ve Deniz Kurdu Serisi tatbikatlar ile donanmamızın ateş ve manevra gücü Türkiye aleyhinde ABD ve AB gücünü arkasına alan Kıbrıs Rumları ve Yunanistan merkezinde şekillenen  ittifaklar sistemine caydırma sağlayarak, meydan okumuştur. 2002 yılından günümüze kadar  15’den fazla  yabancı bayraklı gemi ya da sondaj platformunun Türk Donanması tarafından engellendiğini hatırlatayım. Bu gücü arkasına alan Dışişleri Bakanlığı kendine güvenerek BM’ye haklı tezlerimizi yere sağlam basarak deklare edebilmiş; AB ve ABD’nin akla ziyan demarş ve Türkiye karşıtı açıklamalarına anında karşılık verebilmiştir.
Libya Mutabakatı: Bir Dönüm Noktası. Bu süreçte Donanma diplomasisinin en önemli somut başarılarından birisi de  27 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj ile imzalanan ‘’Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" dır. Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatanımızın sınırlarının tespitinde milattır. Bu başarıda en büyük pay sahibi Libya-Türkiye kıyıdaşlığı tezini ortaya koyan Amiral Cihat Yaycı’dır. Bu gelişme gerçek anlamda bir oyun değiştiricidir. Gerek Türkiye, gerek Libya ve Yunanistan cephelerinde çok önemli yeni süreçleri tetikleyecektir. AB ve ABD’den ciddi tepkiler beklenmelidir. Şüphesiz, Libya’da Hafter güçlerine emperyal destek artacaktır. İç cephemizde bu anlaşma Türkiye’nin MEB ilanı konusunda elini güçlendirecek, Dışişleri Bakanlığımızın MEB ilanı konusundaki durağanlığını şüphesiz bozacaktır.
Başarılar Dönemi Devam Etmelidir. Kasım ayı içinde Doğu Akdeniz konusunda gerek Pakistan ve Ürdün’ün Akdeniz Kalkanı Harekatına dahil olması ve gerekse Libya ile MEB sınır mutabakat muhtırasının imzalanması son derece önemli ve büyük gelişmelerdir. Benzer şekilde Hükümetin  Suriye ile en yakın zamanda bir sınırlandırma anlaşması yapılması için yeni bir süreci başlatması Mavi Vatan’a en büyük katkıyı sağlayacaktır. Diğer yandan Akdeniz Kalkanı Harekatına kardeş ve dost ülkelerin davet edilmesi ve özellikle Hazar kıyıdaşı denize çıkışı olmayan Türk Cumhuriyetlerine savaş gemisi kiralanarak bu harekata davet edilmeleri teşvik edilmelidir. Bu gelişmelerin Yunanistan tarafından Haçlı-İslam kamplaşması gibi gösterilmeye çalışıldığı da bir gerçektir. Türkiye’nin laik bir cumhuriyet olduğu gerçeğinden hareketle bu tuzağa asla düşülmemelidir. Yunanistan’ın yaptığı bu çığırtkanlığa Mısır ve Filistin’in Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı blokta Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi yanında yer almasını ve söz konusu blokta İsrail’in de yer aldığı gerçeği hatırlatılmalıdır.