29 Mart 2015 Pazar

ABD’nin Değişen Deniz Stratejisi-2

Description: IMG_0131 


                   Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
ABD’nin Değişen  Deniz Stratejisi-2
Geçen haftaki yazımızda ABD’nin yeni deniz stratejisi dokümanını genel hatları ve Çin’e yönelik özellikleri ile incelemiştik. Bu yazıda dokümanın Rusya, Avrupa, NATO ve Ortadoğu’ya yönelik değerlendirmelerini ele alacağız. Ancak geçen haftaki yazıyı okuyamayanlar için kısa bir özet verelim. ABD Deniz Kuvvetlerinin, 2007 yılında yayımladığı “21’inci Yüzyıl Deniz Gücü için bir İşbirliği Stratejisi-A Cooperative Strategy for 21st Century Seapower (CS-21).” isimli dokümana değişen konjonktür nedeniyle değişiklik yapıldı ve 13 Mart 2015 günü yeni doküman aynı isimle yayımlandı. Yeni strateji dokümanı dört alanda dikkat çekiyor. Birincisi, dokuman en az dışarıya olduğu kadar içeriye yani Kongre,  Amerikan bürokrasisi ve halkına mesajlar veriyor. İlk kez bir Amerikan dokümanı kendi donanmasının varoluş nedenini güçlü vurgularla anlatma ihtiyacı duyuyor. İkincisi müttefik ve ortaklarla müşterek ve birleşik koalisyon tipi harekat ya da işbirliğine duyulan ihtiyacın öne çıkarılması. Üçüncüsü, Çin ve Rusya’ya verilen önem ve öncelik. Dördüncüsü başta siber savaş olmak üzere yeni taktik, doktrin ve teknolojiler.
Öne çıkarılan Rusya. Yeni dokümanda Çin gibi Rusya da özel bir yere sahip. 2007 versiyonunda adı bir kez bile geçmeyen Rusya, bu kez Arktik bölgenin artan jeopolitik önemi ve 2014 ‘de yaşanan Kırım şoku sonrasında yeni deniz stratejisi dokümanını besleyen risk ve tehdit damarlarından  birine dönüşmüş durumda. Rus silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu, Kırım’ın işgali ve Ukrayna’da devam eden olayların Avrupa güvenlik ve istikrarına ABD’nin katkı sorumluluklarının önemini öne çıkarttığı belirtiliyor. Bu kapsamda NATO ve Avrupalı müttefiklerin Amerikan güvenlik çıkarları için sadece bölgede değil, dünya çapında yaşamsal rol oynadığı ve müttefiklerle birlikte çalışabilirliğin (interoperability) bir öncelik olduğu belirtilirken, bu ülkelerde bulunan Amerikan deniz üslerinin müşterek deniz harekatlarının sürekliliği için esas olduğu ifade ediliyor. Avrupa’da konuşlu kuvvetlerin Afrika, Doğu Akdeniz Levant sahilleri ve Güneybatı Asya’da ani ve esnek deniz harekatları icra etmede ideal konumda oldukları not ediliyor. Bu arada Malatya/Kürecik’teki X Bant radarın da dahil olduğu NATO Füze savunma sistemi kapsamında, İspanya’da 2015 sonuna kadar sürekli olarak konuşlandırılacak dört Amerikan hava savunma kruvazörünün balistik füze tehditlerine karşı Avrupa’nın savunulmasında önemli rol oynayacağına değiniliyor.
Arktik Okyanusuna Vurgu. Dokümanda ismi fazla geçmeye başlayan diğer bir alan da Arktik Okyanusu. (Eskisinde bir kez, yeni dokümanda beş kez adı geçiyor.) ABD bu bölgede ciddi değişiklikler bekliyor. 2015-17 yılları arasında ABD’nin Arktik Konsey Başkanlığı görevini yürütecek olmasının  yeni ortaklıklar ve Rusya’yı bölgede çevrelemek için fırsatlar sunabileceği ima ediliyor. (Bu arada Rusya’nın geçen haftalarda tarihinin en büyük Arktik Bölge tatbikatını yapması, gelecek dönemde jeopolitiğin bu yeni ağırlık merkezinde neler yaşanabileceğinin ipuçlarını vermiş oldu.) Doküman, ABD Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bölgede denizde durumsal farkındalığın artırılması ve ortaklarla (Norveç, İsveç, Kanada, İzlanda, Finlandiya, Danimarka) deniz emniyet ve güvenliğinin geliştirilmesi görevlerini veriyor.
Ortadoğu’ya yönelik artan gemi sayısı. Ortadoğu’da bugün için her gün ortalama 30 savaş gemisi ile varlık gösterildiği, bu sayının 5 yıl sonra 40’a çıkacağı ve böylece krizleri caydırma ve müdahale etme yeteneğinin geliştirileceği belirtiliyor. İran tehdidi abartılarak sunuluyor ve ayrıca yıllardır duymaya alıştığımız terörle mücadele ve kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ile başta Hürmüz Boğazı olmak üzere enerji güvenliğinin sağlanması Amerikan Donanmasına temel görevler olarak veriliyor. Bu kapsamda Ortadoğu’da başta Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) olmak üzere, ortaklarla işbirliğinin ve birlikte çalışabilirliğin önemi vurgulanıyor. (Hafta başında Suudilerin Yemen’e müdahalesi bu kapsamda değerlendirilebilir.) 2015 başında Paris’te meydana gelen Charlie Hebdo terör saldırısı, bu dokümanda ilginç bir şekilde yer alıyor ve bu olayın terörle küresel mücadelede, ilerde konuşlu harbe hazır deniz kuvveti unsurlarının ne denli önemli olduğunu ortaya çıkardığı yorumu yapılıyor. (Ancak saldırıyı neden önleyemedikleri açıklanmıyor.) ABD Deniz Kuvvetleri Amiral Greeenert bir adım öne çıkıyor ve küresel ortaklıklarda ABD’nin ülkelerden bir ittifaka katılmak gibi sorumluluklar beklenmediğini, sadece ortaya çıkan krizlerde süratle ve birlikte hareket edilmesi için önceden hazır olunmasını talep ediyor. (Burada ‘plug and play’, ‘tak ve çalıştır’ ifadesini kullanıyor.)
Deniz Haydutluğu Geri Geliyor. Son yedi yıldır Avrupa donanmalarına bütçelerini korumada önemli gerekçe sağlayan, küresel çapta deniz haydutluğu ile mücadelenin Afrika Boynuzu’nda (Somali ve Aden Körfezi havzası) başarılı olduğu belirtilerek, Afrika’da Gine Körfezi başta olmak üzere yeni alanlarda devam edeceğinin işaretleri dokumanda veriliyor. (Bu dokumanın yayınlanmasından kısa süre önce, İngiliz Sunday Times gazetesi, Mark Hookham imzası ile Akdeniz’de Libya açıklarında seçilmiş zengin batılı süper yatlara karşı IŞID’in denizde terör ve deniz haydutluğu yapabileceği haberini yayınlandı. Aslında bu terör örgütlerinin deniz harekat yeteneği yok. Ancak batıda, görünmez bir üst akıl, onlara yol gösteriyor. Somali’de de deniz haydutluğundan en çok kazananlar İngiliz sigorta şirketleri ile İngiliz güvenlik kuruluşları oldu. Tam da bu noktada yeni dokuman NATO üyelerine denizde ortak tehdit ve risklere karşı entegrasyon ve işbirliği öneriyor. İlginçtir, deniz haydutluğu ile mücadele modeli,  balistik füze savunması gibi ilgisiz diğer alanlar için örnek gösteriliyor.
Bütçe Krizine Rağmen Ayaktayım Mesajı. Son tahlilde Amerikan Donanması bugün 300 gemiye sahipken, uzak denizlerde ancak 97 gemi konuşlandırabiliyor. 2020 yılında bu sayıyı 120 yapmayı planlıyorlar. Dünya nüfusunun süratle arttığı ve enerji tüketiminin 2040 yılına kadar bugünün yarısı kadar katlanacağının vurgulandığı doküman, Amerikan bürokrasisinin donanmayı küçültmeye odaklandığı bir dönemde, bunun tam aksini, yani büyümesi gerektiği mesajını veriyor. Bu durum Çin ve Rus donanmalarına da büyük sorumluluk yüklüyor. Zira denizde süper güçlerin denge ve kontrol mekanizması kurması, dünya barış ve istikrarı için kaçınılmaz önemde. Rakipsiz kalan ABD Donanmasının ve ordusunun Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’de neler yaptığının sonuçları ortadayken, ABD’nin  denizlerdeki orantısız gücünün  dengelenmesi insanlık  için çok önemli.









22 Mart 2015 Pazar

ABD’nin Değişen Deniz Stratejisi-1

Description: IMG_0131 


                   Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
ABD’nin Değişen  Deniz Stratejisi-1
1 Mart günü bu köşede, ABD Deniz Kuvvetlerinin, 2007 yılında yayımladığı “21’inci Yüzyıl Deniz Gücü için bir İşbirliği Stratejisi-A Cooperative Strategy for 21st Century Seapower (CS-21).” isimli dokümanının yakın zamanda değiştirileceğini belirtmiştim. Söz konusu değişiklik yapıldı ve yeni doküman aynı isim altında 13 Mart 2015 günü yayımlandı. Yeni strateji dokümanı beş alanda dikkat çekiyor. Birincisi, dokuman en az dışarıya olduğu kadar içeriye yani Kongre,  Senato, Amerikan bürokrasisi ve halkına mesajlar veriyor. İlk kez bir Amerikan dokümanı kendi donanmasının varoluş nedenini güçlü vurgularla anlatma ihtiyacı duyuyor. İkincisi müttefik ve ortaklarla müşterek ve birleşik koalisyon tipi harekat ya da işbirliğine duyulan ihtiyaç öne çıkarılıyor. Üçüncüsü, Çin ve Rusya’ya soğuk savaş sonrası ilk kez önem ve öncelik veriliyor. Dördüncüsü başta siber savaş olmak üzere yeni taktik, doktrin ve teknolojiler açıklanıyor. Beşincisi Kuzey Buz Denizi (Arktik Okyanus) özel kısım olarak  ilk kez inceleniyor.
ABD Donanması Meydan Okuyor. Doküman, Amerikan denizgücünün ihtiyaç duyulduğu her yere, her zaman, en kısa zamanda erişebilecek, istediği kadar kalabilecek ve bu süreçte kimseden izin almayacak bir güç olduğunu belirtiyor. Bu vurgunun Karadeniz için önemine dikkat çekmek isterim. ABD denizgücünün dünya üzerinde tonaj ve gemi sayısı kısıtlamasına tabi olduğu tek deniz alanının Karadeniz olması, F tipi örgüt üzerinden kumpas davalarla Türk Deniz Kuvvetlerinin komuta yapısına büyük darbe vurulması ilişkisi her halde kimsenin gözünden kaçmıyordur.
Dokuman içeriye yönelik olarak ABD’yi denizci bir devlet olarak tarif ederken, ABD anayasasının -diğer devletlerin aksine- ABD hükümetlerine  deniz kuvveti kurma ve idame etme görevini açık bir şekilde verdiğini hatırlatıyor. Amerikan donanmasının varlık nedeninin savaşları önlemek, dostluk ve ittifak geliştirmek, caydırma ve gerektiğinde savaşmak ve  kazanmak olduğunu söylüyor. Dünya nüfus artışının yarattığı  kaynaklar savaşı içinde,  kapitalist ekonomik sistemin idamesinde Amerikan donanmasının rolü öne çıkarılıyor. Bu nedenle her iki okyanusla emniyete alınmasına rağmen yerkürenin her deniz ve okyanus alanında ilerde varlık göstermenin gerekliliği söz konusu ediliyor.
Ortaklık ve İşbirliğine Vurgu. Dokümanda askeri teknolojilerin yayılması ile yeni tehditler ve kriz alanlarının ortaya çıkmasının müttefikler ve ortaklar arasında yapıcı işbirliğini gerekli kıldığı vurgulanıyor. Güvenlik ortamının dengesiz, kırılgan, karmaşık ve birbirine bağımlı olarak tarif edildiği şartlarda, küresel donanmalar ağı sayesinde benzer dünya görüşüne sahip devlet ve örgütleri bir araya getirmekten bahsediliyor. Böylece siyasi hedefler elde edilirken, artan bütçe kısıtlamaları nedeniyle gerek ittifaklar, gerek geçici koalisyonlar ve gerekse ortaklıklar sayesinde külfet paylaşımı hedefleniyor. Bu durum Türkiye gibi ülkelerde ABD çıkarlarına rakip olabilecek yöneticilerle, strateji kuramcılarının tasfiyesine kadar uzanabiliyor.
Vazife ve Görevler. Anavatandan ilerde konuşlanma ve diğer Amerikan kuvvetleri ve müttefik/ortakların donanmaları ile müşterek ve birleşik harekat icra edebilme prensipleri çerçevesinde doküman, ABD Donanmasına yedi temel vazife veriyor. 1-ABD’yi savunmak. 2. Krizleri caydırmak. 3. Krizlere müdahale etmek. 4. Saldırganı yenmek. 5. Küresel ortak açık deniz alanlarını kendi çıkarlarına göre korumak. 6. Ortaklıkları güçlendirmek 7. İnsani Yardım ve afetlere müdahale etmek.
Bu vazifeleri 4 temel askeri görev çeşidi ile başarmaları isteniyor. Bunlar 1. caydırma, 2. deniz kontrolü, 3. güç intikali, ve 4. deniz güvenliği. Dokuman ayrıca donanmaya ilk kez beşinci görev çeşidini veriyor. Bu görev, her çeşit harekat ortamına (Deniz, Hava, Kara, Uzay, siber ve elektromanyetik ortam) serbest giriş olarak tarif edilmiş. (Bu görev, başta Çin ve Rus  askeri uydularının etkisiz hale getirilmesiyle, internet dahil bilgi harbinin her alanında  Amerikan üstünlüğünü gerekli kılıyor
Bu arada dost ve müttefik devletlerle resmi ve ‘gayri resmi’ çevrimler üzerinden müşterek deniz güvenlik risk ve tehditlerine müdahale etmekten söz ediliyor. (Buradaki gayri resmi çevrim spektrumunun özel güvenlik kuruluşlarından (Blackwater benzeri), F tipi benzeri örgütlere kadar geniş tutulabileceğini hatırlatalım.)
Çin ilk kez Dokumanda. Başta belirttiğim gibi dokumanın en önemli özelliği Çin’i Amerikan çıkarlarına meydan okuyan bir devlet olarak görmeye başlaması. 2007 dokümanında Çin’in adı bir defa bile geçmiyordu. Bu kez, dünyanın en kalabalık 10 ülkesinden 8’inin yer aldığı Hint ve Pasifik Okyanuslarında Çin donanmasının harekat çapı ve yeteneğini genişletmesi ve komşu devletlerle mevcut deniz egemenlik sorunlarında güç kullanma tehdidinde bulunmasının yanlış değerlendirmelere, gerginlik artışına ve tırmanmaya yol açabileceği belirtiliyor. Askeri niyetlerinde şeffaf olmayışından da şikayet ediliyor. ABD’nin stratejik çıkar ortaklığının mevcut olduğu Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Filipinler, Güney Kore ve Tayland ile işbirliğinin güçlendirilmesine vurgu yapılırken Bengaldeş, Brunei, Hindistan, Endonezya, Malezya, Mikronezya, Pakistan, Singapur  ve Vietnam ile ortaklıkların geliştirilmesine devam edileceği belirtiliyor. (Dokümanda müttefik ve ortaklar arasında Tayvan’ın yer almaması ve dokümanda adının hiç geçmeyişi Çin’in hassasiyetlerinin dikkate alındığını gösteriyor.)
Amerikan Deniz Gücü Geriliyor. Gelecek yazılarımda dokumanı değerlendirmeye devam edeceğim. Ancak gerek verdiğim konferanslarda gerekse değişik tartışma ortamlarında gündeme gelen bir konuyu burada açıklamak isterim. Amerikan deniz gücü geriliyor mu? Bunun en kısa cevabı evettir. Her ne kadar günümüzde kıtasal güç olmanın tüm kriterlerini karşılayan bir donanmaya sahip olsalar da, artık bu donanmayı soğuk savaş ve İkinci Bush dönemindeki savurganlıkla işletip geliştirebilecek ekonomik güce sahip değiller. Eski ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mullen’ın 20 Ocak 2014’te söylediği ünlü sözü belleklerdedir: ‘Ulusal Borç, ABD’ye  en büyük tehdittir.’ Dokümanın bu yeni iklimde kaleme alındığı her yönü ile anlaşılıyor. Gelecek yazıda yeni dokümanının Rusya, Avrupa, Arktik Okyanusu,  NATO ve Ortadoğu’ya yönelik değerlendirmelerini ele alacağız.


15 Mart 2015 Pazar

Donanmasız Anadolu Olmaz. Çanakkale’de Neden Savaştık?

Mavi Vatan Description: IMG_0131
Amiral Cem Gürdeniz
Donanmasız Anadolu Olmaz. Çanakkale’de Neden Savaştık?
Çanakkale Savaşlarının 100’ncü yıldönümünde Gelibolu Yarımadasında atalarımızın sergilediği emsalsiz fedakarlık ve vatan savunmasındaki kararlılık örneklerini büyük bir takdir ve vefa ile selamlıyoruz. Aradan geçen 100 yıl sonunda aziz hatıralarına saygımızı vurgularken,  genç ve yetişmiş bir neslin onbinlerce şehit vermesi ve Türklerin son 850 yıllık anayurdunun emperyal bir koalisyon tarafından işgaline neden olan temel sorunları ve etmenleri gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunun pek çok nedenleri var. Ben bu yazıda donanmasızlığı irdeleyeceğim.
                  Çanakkale Savaşları Neden Yaşandı? 18 Mart 1915 günü, Çanakkale Deniz Savaşının neden yaşandığı sorusunun en kısa cevabı ‘donanmasızlık’tır. Çanakkale Deniz Savaşı ve sonrasında yer alan kanlı kara savaşlarının ana nedeni, Osmanlı İmparatorluğunun donanmasız bir imparatorluk olmasıydı. Bu durum, 19’uncu yüzyıl ikinci yarısında zirve yaptı. Sanayi devriminde kömürden  petrole geçişin hazırlıklarının başladığı bir dönemde II. Abdülhamit’in Osmanlı Donanmasını Haliç’e hapsetmesi sonucunda 20’nci yüzyıla Türkler donanmasız girdi. Birinci Dünya Savaşına bu şartlarda  dahil olan Osmanlı İmparatorluğu, kendisini işgale gelen istila armadasını, önce Doğu Akdeniz’de daha sonra Ege’de ana vatan sularına ve ne yazık ki Anadolu ve Trakya topraklarına erişmeden önce, denizde durduramadı. Osmanlı İmparatorluğu aklı ve bilimi kendine rehber edinmiş ve sanayi devrimini ıskalamamış olsaydı, donanması istila güçlerini önce Orta Akdeniz’de daha sonra Girit geçitlerinde durdurabilir ve anayurdun deniz yolu ile işgali önlenebilirdi.
                  Osmanlı hiç bir dönemde kıtasal bir deniz gücü olamadı. Osmanlı İmparatorluğu coğrafyası gereği bir deniz devleti olmasına rağmen, tarihinin hiç bir döneminde denizci bir devlet olamadı. Donanma, 16’ncı yüzyılda okyanuslarının sadece %1’i olan Akdeniz’de bölgesel olarak etkindi. Bu durum onu kıtasal deniz gücü statüsüne taşıyamadı. Devam eden yüzyıllarda donanma genelde savunmaya yönelik olarak kullanıldı. Teknik ve bilimsel gelişmelerin sürekli gerisinde kaldı. Kürekten yelkene 100 yıl geç geçti. Sanayi devrimini yaşayamadı. Bu nedenlerle rakip donanmalara açık denizde meydan okuyamadı ve tarihi boyunca üç büyük liman baskınıyla karşılaştı. 1770 Çeşme, 1827 Navarin ve 1853 Sinop baskınları İmparatorluğun gerileme ve çöküşünü hızlandırdı. Ama en büyük yarayı 1876-1909 yılları arasında hüküm süren II. Abdülhamit döneminde aldı. Donanma kurumsal kültürü ile birlikte  yok edildi. Avrupa ve ABD’de sanayi devriminin en yoğun gelişmelerinin yaşandığı bu talihsiz dönem sonucunda İtalyan ve Balkan Harplerinde Akdeniz ve Ege’den tamamen koparıldık. Çevre denizlerdeki tüm adaları kaybettik. Karadeniz’den Kırım Savaşı sonrası zaten koparılmıştık. Bu denizde tersane kurmamız bile yasaklanmıştı. Kısaca imparatorluğun gerilemesi 1571 sonbaharında yaşanan İnebahtı yenilgisi ile önce denizlerde başladı. Arkası geldi. Onu tehdit eden ve varlığını sonlandırmak isteyen tüm güçler, hep denizden geldi. Çanakkale bu yıkım sürecinin son halkası olmuştur. Yaşanan, endüstri devi  bir emperyal koalisyonun, çöken ve geri kalmış bir feodal tarım imparatorluğuna çullanışıdır.
                  İngilizler Neye Güvenip Boğazı Denizden Zorladı?  Osmanlı İmparatorluğu 19’ncu yüzyıl ve sonrasında bırakalım Anadolu’nun deniz tarafı güvenliğini kıyılarını bile savunmaz durumdaydı. Çanakkale Deniz Savaşından  108 yıl önce İngiliz Akdeniz Filosu’na bağlı Amiral Ducworth komutasındaki 12 gemilik bir filo, bayram sabahı olan 19 Şubat 1807 günü Osmanlı’ya savaş ilan etmeden, Çanakkale Boğazı’ndan izinsiz şekilde Marmara Denizi’ne girmiş, Nara’da demirli olan Osmanlı Filosu’nun yedi gemisini yakmış, hiçbir engelle karşılaşmadan İstanbul’a kadar gelmişti. Bu skandalın Osmanlı Bahriyesindeki temel nedeni strateji yoksunluğu, onun temel nedeni de cehalet idi. Donanmanın başında ehil amiraller yoktu. Olanlar da azınlıkta kalıyordu. Denizden anlamayan bu adamlar, maruz kaldıkları tehlikeler konusunda filolarına tedbir aldırmaktan bile acizdiler. Aynı durum gelecek yıllarda daha kötü örnek ve sonuçlarla yaşanacaktı. İtalyan Savaşında Osmanlı Donanmasının ablukaya karşı hiç bir şey yapamaması,  Balkan Savaşında, henüz 5 yıl önce bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan ordularının Çatalca’ya kadar gelmesi ve Yunan Donanmasının Ege Adalarını hiç bir engelle karşılaşmadan bir kaç ay içinde ele geçirmesi, İngiliz Savaş Bakanlığına aşırı güven vermişti. Öyle ki boğaza ilk zorlama harekatını Ducworth’un 1807 harekatı ile aynı güne denk düşürdüler. 19 Şubat 1915.
                  Donanmasız Dünya Savaşı. Osmanlının Birinci Dünya Savaşı’na girmesi kaçınılmazdı. İtilaf devletleri yanında bu savaşa giremezdi zira zaten onların bir amacı da Osmanlı’yı parçalamaktı. Tek seçenek Almanya idi. Almanlar sömürge savaşındaki 100 yıllık açığı Osmanlı ile ittifak sağlayıp Osmanlı-Alman Cihadı üzerinden Mısır, Hindistan ve Mezopotamya hakimiyeti ile kapatmayı amaçlıyordu. Almanların desteğini arkasına alan Enver Paşa ve  İttihat ve Terakki iktidarı tüm iyi niyetine rağmen yüzyıllık geri kalmışlığı değiştiremedi. Osmanlı donanması ve ordusu savaşa hazır olmadan büyük bir kapışmanın içine balıklama atladılar. Savaşta Almanlar kendi çıkarları için Osmanlı’yı ucuz bir yem olarak kullandı. Avrupa cephesinde artan basıncı hafifletmek için Kafkasya’da, Çanakkale’de, Kanal’da  onbinlerce Türk’ün gereksiz kaybına neden oldular. Sonuçta anavatanımız ilk kez denizden böylesine büyük bir işgale maruz kaldı. Saldırganların ateş gücü, karada ancak gençlerimizin kanı ile durdurulabildi, böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün, 57’nci alaya haykırdığı gibi, ‘ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ demek zorunda kalındı.
Donanmasızlığın vatan kaybettirebileceğinin en acı örneği Çanakkale’dir. Buna bugünün koşullarında  Hava Kuvvetlerini de eklememiz gerekir. Dilerim kumpas davalarda emperyalizmin sadık uşakları olarak rol alan ve almaya devam eden, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin sırtına bıçak saplayan sözde polis, asker, savcı, hakim ve gazeteciler Çanakkale’yi hatırlar ve utanır.


8 Mart 2015 Pazar

Nusret’in 26 Mayını ve Cumhuriyet Donanmasının Ruhu

Description: IMG_0131 


                   Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Nusret’in 26 Mayını ve Cumhuriyet Donanmasının Ruhu
Bu yazının okuyucu ile buluştuğu saatlerde, efsane mayın gemisi Nusret’in sadece Osmanlı İmparatorluğunun değil, aynı zamanda Rusya’nın ve Birinci Dünya Savaşına katılan milyonlarca askerin hayatını etkileyen 26 mayının döküldüğü Çanakkale Boğazı’nın Asya sahilindeki Erenköy Koyundan, yeni Nusret’in güvertesinde dönüyor olacağız. Yeni Nusret’in bu seferki yükü 26 mayın değil. Balyoz kumpasında özgürlüğü çalınan amiraller ve Çanakkale’nin şehit aileleri. Yani bugünkü cumhuriyet için günümüzde ağır bedel ödeyenler.
Kaderin gücü olsa gerek. Gerçek Nusret’i maalesef bahriye olarak koruyamadık. Geçmiş nesiller onu acımasızca hurdaya çıkardı. Yeni Nusret 11 Şubat 2011 günü Gölcük’te öğleden sonra yapılan özel bir törenle hizmete girdi.  Aslına, ana makinesi hariç tamamen sadık kalınarak, Gölcük Tersanesinde  hareketli müze gemi olarak inşa edilen TCG Nusret, son 4 yıldır Çanakkale’de Donanmanın en seçkin görevini yürütüyor. Bugünü, şerefli geçmişle buluşturuyor.
Çanakkale Deniz Müzesi önündeki iskelede bulunan geminin güvertesinde dolaşırken, 18 Mart 1915 öğleden sonrasına gidiyor ve o gün emperyalizme attığı ağır tokadın rüzgarını hissediyorsunuz. Ancak onun doğduğu ve ruhunun tekrar denizlerle buluştuğu en mutlu olması gereken 11 Şubat 2011 günü, Cumhuriyet Donanmasının en karanlık günü olmuştu. F tipi örgütün kumpas enstrümanı, Silivri’deki  Özel Yetkili 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi,  tüm dijital sahtecilik ve yalanlara rağmen muvazzaf 12 Amiral ve 29 deniz subayı ile emekli 10 Amiral ve bir albayı Balyoz kumpası ile aynı gün tutukladı. Tarihin akışını değiştiren bir savaş gemisinin yeniden doğuşu ile Cumhuriyet Donanmasının komuta yapısına ölümcül bir saldırının en şiddetli darbesi aynı güne, hatta aynı saatlere rastlamıştı.
Nusret Yardıma Koşardı. Dumlupınar (1953) ve Kocatepe’nin (1974) batışı, USS Saratoga’nın TCG Muavenet’i bilerek vurması (1992) ve Gölcük depreminden (1999) sonra Cumhuriyet Donanmasının yüreğini dağlayan bu trajedide Cumhuriyet Savcısı mahkemeden toplu tutuklama talep ettikten sonra, mahkeme kapıları jandarmalar tarafından tutulmuştu. Eş ve çocukların ağlama ve hıçkırık seslerinin yankılandığı bir ortamda, heyet 16.00‘dan sonra karar için çekilmişken, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı ile Donanma Komutanı ‘nil admirari’ bir ruh halinde ev sahibi olarak Gölcük’teki törende emekli kuvvet komutanlarını ağırlıyor ve Nusret’in ruhunun yeni bedeni ile buluşmasına tanıklık ediyorlardı. Diğer cephede, Silivri’deki çadır mahkemesi 23.05’de tutuklama kararını verdiğinde Cumhuriyet Donanması ruhundan koparılıyordu. Emperyalizm 18 Mart 1915’in intikamını, Nusret’in “reenkarne” olduğu saatlerde Cumhuriyet Donanmasının 52 mensubunu kendi vatanlarında, kendi mahkemelerinde topluca tutuklatarak alıyordu. Balyoz ihaneti daha sonra dalga dalga büyüdü. 3 yıl içinde tutuklu 52 denizci, 134 oldu. Balyoz kumpasına diğer kumpaslar eklendi. 40 amiral 400 denizci yok edildi. Aramızdan ebediyen ayrılanlar oldu. Amansız hastalıklara yakalananlar oldu. Anneler öldü. Babalar öldü. Hiç kuşkum yok, 11 Şubat günü Nusret, Gölcük doklarından halatlarını koparıp Silivri açıklarına gitmeyi arzulardı. Silah arkadaşlarına, en azından mucizeler yaratan ve bir dönemi sonlandıran 26 mayını döken bir geminin talihini ve en önemlisi vefasını yansıtabileceğini düşünürdü. Zaten adı da Nusret (yani yardım) değil miydi?
Savaşın Kaderini Değiştiren Gemi. İşte bugün 4 yıl aradan sonra, Çanakkale savunmasında kullanılan 403 mayın ve 10 hat dışında sahile paralel tek mayın hattı olarak döşenen 11’inci stratejik mayın hattının oluşumunun 100’ncü yıl dönümünde mümtaz Nusret’in güvertesindeyiz. Duyulan heyecan ve tarihsel nostaljinin aklımızda, kalbimizde ve ruhumuzda yarattığı tesir tarif edilemez. Gerek Nusret’in döktüğü 26 mayının yarattığı sonuçlar, gerekse 11 Şubat Silivri /Hasdal baskının yarattığı sonuçlar tarihin durdurulamaz akışı içinde  ders alınması ve geleceğe ışık tutması gereken boyuttadır. İngiliz Bahriye Bakanı Churchill 18 Mart 1915 yenilgilerinin üzerine 1 Ağustos 1930 tarihli La Revue de Paris dergisinde şunları söylemişti:
" Kemiklerini Fran­sa, Belçika, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin kuvvetli akıntısı altında, ağır­lıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
Deniz Kuvvetleri Ders Almalıdır. Evet, Nusret’in Çanakkale Boğazı’nı geçilmez kılan, 8 Mart 1915 sabahı 0500’da Erenköy Koyunda döşediği 26 mayın, Türk tarihinin geleceğini aydınlatmış, yarattığı sonuçlar ile Sovyet devrimini tetiklemiştir. Taktik bir harekat, stratejik, hatta jeopolitik sonuçlar doğurmuştur. Nusret’in 26 mayını olmasa şüpheniz olmasın Çanakkale denizden geçilirdi. Zira 18 Mart 1915 günü akşamı kıyı bataryalarının cephanesi sona yaklaşmıştı. Emperyalist saldırganları yeni bir saldırıdan caydıran mayınların varlığının yarattığı belirsizlik oldu. İkinci bir denemeyi göze alamadılar. O denli acı çektiler ki, sahada mayın yoktur raporu veren komutanı yargılayıp idam ettiler. İdam edilen subay, Çanakkale’de görevli  Fransız Filosu Komutanı Koramiral Emille Guepratte’ın oğluydu. Balyoz kumpasında da başlarını eğmeyen ve çadır mahkemesinden aman dilemeyen denizcilerin özgür ruhları, dışarıdaki direnişe örnek ve destek oldu. Kumpasçılara stratejik sürpriz yarattı.  
Bugün bizleri güvertesinde misafir eden ve 8 Mart 1915 gününe geri götüren Nusret’e teşekkür ediyoruz. 11 Şubat 2011’e inat onunla 18 Mart 1915 gününe geri gidiyoruz. Saldırganların korku ve dehşet içindeki çaresizliklerini hatırlıyoruz. Onun güvertesinde yürürken, küpeştesini tutarken, makinelerinin sesini dinlerken, Çanakkale Boğazı’nın mavi sularını yaran teknesini seyrederken, 18 Mart ruhunun  100’ncü yılında yeniden yükselişini görüyoruz. Onun asil şahsiyetinde Cumhuriyet Donanması ruhunun görkemini ve Mustafa Kemal’in 21’inci yüzyıldaki önlenemez yeniden dirilişini hissediyoruz. Deniz Kuvvetlerinin tarihinden her zaman olduğu gibi en iyi dersler çıkaracağını biliyor ve yeniden hatırlatıyoruz. ‘Tarihin yaratıcılığı, insanın yaratıcılığından büyüktür.’