26 Aralık 2016 Pazartesi

Değişen Deniz Stratejileri ve Teknoloji





Değişen Deniz Stratejileri ve Teknoloji
         Foreign Affairs dergisi yazarı Amerikalı stratejist Andrew Krepinevich 2012 yılında dergisinin Kasım Aralık 2012 nüshasında  şunları yazmıştı: “ABD, Afganistan ve Irak’ta hükümetleri kolay devirdi, ancak uzun soluklu istikrar operasyonlarını başaramadı. Bunlar hem çok masraflı oldu, hem de sonuçsuz kaldı… Artık yabancı bir ülke işgali çok daha zor. Bunun temel nedeni dünya üzerinde füzeler, toplar, havan topları ve güdümlü mermilerin yayılmasıdır.
Geçtiğimiz Ekim ayı içinde ‘’Yeni Amerikan Güvenliği’’ isimli bir düşünce kuruluşu ABD Kongresi için bir araştırma yaptı. Bu araştırmada 2017 için ayrılan 582,7 milyar dolar savunma bütçesinde Deniz Kuvvetlerinin silahlanma stratejisi ve önceliklerinin ne olması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulundu. Tavsiyelerin başında uçak gemisi inşa projesinin gözden geçirilmesi ve yerine yüksek teknoloji yatırımları yapılması isteniyor.
Amerikan Uçak Gemileri Büyük Risk Altında. Rapor, Gerald Ford sınıfı uçak gemilerinin ve Amerika sınıfı amfibi hücum gemilerinin inşa programlarının durdurulmasını tavsiye ediyor. Mevcut 10 uçak gemisinin gelecek on yıl için yeterli olacağını vurguluyor. Buradan tasarruf edilecek bütçe ile daha küçük tonajlı gemiler, sualtı sistemlerine  ve uçaklara yatırımı savunuyorlar. Böylece, gelecek 10 yılda mevcut 272 gemiden 345 gemiye çıkabilme ve hava kuvvetlerine ilave 120 uçak alımı mümkün olabilecek. Ancak raporda asıl dikkat çeken konu, ABD deniz gücünün ana unsuru olan uçak gemilerine, yeni konjonktürde farklı görev vermeleri. Rapor, uçak gemilerine  açık denizlerde ileri harekat üssü görevi veriyor. Zira, günümüzde uçak gemileri karşı erişim (anti access)  ve bölge yasaklayıcı (area denial) silahlara sahip rakipler karşısında kıyılara yaklaşamıyorlar. Çin ve Rusya’nın geliştirdiği gemiye karşı balistik füzeler ve gezginci (cruise) füzeler  artık binlerce kilometreden uçak gemilerini vurabiliyor. Artık Amerikan uçak gemilerinin Baltık Denizi, Karadeniz veya Güney Çin Denizine stratejik endişe duymadan girme zamanı çoktan geçti. Bu nedenle rapor insansız araçlara yatırım yapılmasını öneriyor. Amerikan denizaltı filosunun hayatta kalabilirlik seviyesini insansız sualtı araçları ile  artıracak teknolojiler öneriyor.
Okyanuslarda Tam Hakimiyet Dönemi Bitti. Bu raporun verdiği mesaj açık. Dünya deniz ve okyanuslarında artık ABD ve Atlantik yapının tam hakimiyeti artık söz konusu değil. En azından ABD Donanmasının ve NATO’nun bir zamanlar en çok tercih ettiği harekât nevi olan güç intikali (power projection) görevi artık eskisi kadar kolay değil. Krepinevich’in 5 yıl önce kara savaşları için yazdığı durum artık denizler için de geçerli olmaya başlıyor. Bunun temel nedeni dijital devrim. Bilgisayarların küçülürken etkinleşmesi ve her geçen gün yeteneklerinin baş döndürücü bir hızla yükselmesi artık tespit, teşhis ve ateş gücü sevk/güdümleme sistemlerinde devrimsel yeniliklere neden oluyor. Soğuk savaşta bu teknolojik gelişmeler Avrupa Atlantik sistemin liderliği ve kontrolünde gerçekleşirken, artık küreselleşeme sayesinde ve COTS olarak bilinen (Commercial of the shelf-Tezgahtan ticari olarak alıma hazır) ürünler sayesinde artık 194 ülke içinde silah veya sensör geliştiren ülkeler hızla artıyor. Özellikle denizaltılara ve kıyıdan denize uzun menzilli füze sistemlerine sahip olan ülke sayısı hızla artıyor.
                  Yeniden Değerlendirme Zamanı. CIA gölge organı Stratfor’un kurucusu stratejist George Friedman’ın “Gelecek 100 Yıl” ve “Gelecek 10 Yıl” kitaplarında yazdıklarına göz atalım:
                  “Amerikan gücünün temeli okyanuslar. Okyanuslara egemen olması diğer devletlerin ABD’ye saldırmasını önlüyor, gerektiğinde ABD’nin müdahale etmesine imkân tanıyor ve ABD’ye uluslararası ticaretin kontrolünü veriyor. Küresel ticaret okyanuslara bağımlıdır. Okyanusları kim kontrol ediyorsa küresel ticareti de o kontrol eder. Amerika’nın görevi denizleri kontrol etmesini tehdit edecek meydan okuyucuların güçlenmesini engellemektir… ABD’nin fiziki güvenliğini sağlamak için dünya okyanuslarının üzerinde tam hâkimiyet ve uluslararası ticaret sistemi üzerinde kontrolü güvence altına almak esastır. ABD tüm okyanusları kontrol etmektedir. Tarihte hiçbir güç bunu yapamamıştır. Bu kontrol sadece ABD güvenliğinin temeli değil aynı zamanda uluslararası sisteme şekil verme gücünün temelini oluşturur. Eğer ABD onay vermezse hiç kimse denizlerde hiçbir yere gidemez. Günün sonunda dünya okyanuslarının kontrolünü sürdürmek ABD için en önemli jeopolitik bir hedeftir.”
                  Bu yorumun, 15 Aralık 2016 günü Güney Çin Denizinde faaliyet gösteren ABD araştırma gemisi USNS Bowdich’e ait bir sualtı dronuna Çin Sahil Güvenlik gemisi tarafından el koyulmasının önlenemediği yeni konjonktürde gözden geçirilme zamanı geliyor.






SPUTNİK’in haberi ve Karadeniz’de Montreux Dengesi





SPUTNİK’in haberi ve Karadeniz’de Montreux Dengesi
 Geçtiğimiz hafta Rus Sputnik Haber Ajansı, 12 Aralık 2016 tarihinde yayınladığı bir haberde ‘’ABD, Montreux Türk Boğazları Sözleşmesini yırtıp Karadeniz’de sürekli donanma bulunduracak’’ başlıklı bir haber yaptı. Tabi Türkiye Cumhuriyetinin Lozan’dan sonra en kutsal ve en hassas Sözleşmesi söz konusu olunca Türk basını da bu konuyu derhal gündemine taşıdı.

Washington Savunma Forumu. Ajans, söz konusu haberin kaynağını, her sene ABD Deniz Enstitüsü (USNI-US Naval Institute) tarafından düzenlenen ve bu sene de 7 Aralık 2016 tarihinde Washington DC’de icra edilen Savunma Forumunda yapılan konuşmaya dayandırıyor. ‘’Küresel Tehditlerle Mücadelede Öncelikler ne Olmalıdır?’’ temalı bu seneki forumda ilk konuşma olarak ABD Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı (Bir önceki 6’ncı Filo-ABD Avrupa Deniz Kuvvetleri Komutanı) Koramiral James Foggo  yaklaşık 1 saat süren bir konuşma yapıyor. (Merak edenler için link: http://www.usni.org/events/defense-forum-washington-2016)

Amerikalı Amiral neyi kastediyor? Bu konuşmasında Amerikalı Amiral Karadeniz’e değiniyor, ancak Montreux konusunda herhangi bir açıklama yapmıyor. Konuşma sonunda 7 civarında soru alıyor. Bu sorular arasında da Montreux geçmiyor. USNI tarafından forumun web sitesine yüklenmesi sırasında Sputnik’in sorusunun çıkarılmış olabileceğini göz ardı etmeden Sputnik haberini inceleyelim.

Sputnik’in İngilizce yayınlanan (linki : https://sputniknews.com/us/201612091048356927-us-fleet-convention/) haberinde  geçen ifadelere göre Sputnik muhabirinin sorusu üzerine Amiral aşağıdaki açıklamayı yapıyor:

’ ’ABD Gemileri uluslararası sularda hukukun tanıdığı sınırlar içinde ve yasal şekilde karakol faaliyetleri yürütecektir...Biz muhtemelen yılın üçte birinde ABD bayrağı altında ikili veya çok taraflı faaliyetlerle Karadeniz’de varlık gösterdik. NATO da yılın üçte birinde varlık gösterdi. Rus Donanması da Karadeniz’e daha çok gemi getiriyor ve orası her geçen gün daha kalabalık hale geliyor’’

Sputnik’in Yorum Farkı. Bu beyandaki yılın üçte biri kavramı yani dört ay, Sputnik tarafından medyaya haber olarak intikal ettirilirken, Montreux Sözleşmesinde belirtilen sahildarlar dışındaki savaş gemilerinin 21 günle kısıtlanan kalma sürecini ABD’nin tanımayacağı şeklinde bir yorumla sunuldu. Ancak Amiral Foggo bunu kastetmiyor. Aksine Amiral Foggo’nun Sputnik’e yaptığı yorumda kullandığı ‘’hukukun tanıdığı sınırlar ve yasallık’’ kavramları gücünü Montreux Sözleşmesinden alıyor. Amiral Foggo’nun ifadelerinde bir yanlış yok. ABD ve NATO savaş gemileri Karadeniz’de kalma süresi (21 gün) ve tonaj kısıtlamaları (tek başına 15 bin tonu aşmama ve Karadeniz’de toplam 45 bin tonu geçmeme) ile Boğaz Geçiş ihbar sürelerine (15 gün) uyduğu sürece Karadeniz’de varlık gösterebiliyor. Kırım ilhakı sonrası daha saldırgan bir stratejik tutuma geçen NATO, Karadeniz’de Montreux kısıtlamalarına sadık kalarak varlık gösterme profilini 2014 yılından bu yana artırdı.  Romanya devlet başkanının son yıllarda NATO’nun Karadeniz’de sürekli deniz kuvveti varlığı göstermesi çığırtkanlığının temelinde bu profil değişikliği yatıyordu. Ancak Temmuz 2016 NATO Varşova zirvesinde bu istek sonuçsuz kaldı. Rus haber ajansının söz konusu haber başlığındaki  amacının Karadeniz’de Montreux sınırları içinde kalarak artan NATO varlığından duyulan rahatsızlık olabilir. Türkiye de bu konudaki hassasiyetini her zaman koruyor.  

Sputnik Asıl Konuya Ağırlık Vermeliydi.  Ancak Sputnik aslında Foggo’nun konuşmasındaki daha önemli kısımları haberleştirebilirdi. ABD Donanması resmen Rusya ile bir çatışmaya hazırlanıyor. Forumun soru-cevap periyodunda Çin ile ilgili bir soruya gayet barışçıl ve pasif cevap veren ve adeta geçiştiren Amiral, iş Rusya’ya gelince şahinleşiyor. ABD Deniz Kuvvetlerinin R harfi ile başlayan üç büyük tehditle baş ettiğini açıklıyor. Birincisi Rusya, İkincisi radikaller (DAEŞ, Al Kaide vb) ve sonuncusu mülteciler (refugees). Ancak son ikisinin Atlantik sistem sayesinde yaratıldığını söylemiyor. Ya da Rusların Kırım ilhakının aslında AB ve ABD’nin Kiev kışkırtmaları sonucu adeta davet edildiğini...

ABD Donanması Ruslarla Hesaplaşmaya Hazırlanıyor. Ruslarla denizde bir hesaplaşmaya hazır oldukları Amiralin konuşmasının her kelimesinden belli oluyor. Rusların Doğu Akdeniz, Baltık ve Arktik’ten geçen çelik bir yayla Avrupa Yarımadasını ikiye ayırdığını iddia ederken, Atlantik’te ABD’nin dördüncü Atlantik Savaşına hazırlandığını açıklıyor. (İlki: Birinci Dünya Savaşı; İkincisi:  İkinci Dünya Savaşı; Üçüncüsü: Soğuk Savaş ve sonuncusu  Kırım ilhakı sonrası yeni dönem) Rusya’nın Arktik’te yedi yeni üs yaparak NATO’ya meydan okuduğunu, düşük petrol fiyatları, ambargo ve ekonomik sıkıntılara rağmen yeni gemiler inşa ettiğini ve bu gemileri büyük bir öz güvenle tam denemeden  tersaneden çıkıştan kısa süre sonra, savaş şartlarında kullandığını (7 Ekim 2015 Hazar Denizindeki ve Akdeniz’deki Kilo sınıfı denizaltıdan gerçekleştirilen  Club M (Kalibr)  cruise füze saldırılarını kastediyor) ve Doğu Akdeniz’de Kuznetsov uçak gemisinden tarihlerinde ilk kez kara içlerine uçaklarla saldırı görevlerini icra ettiklerini  anlatıyor.

Rusya’nın Kendine Güveni Her Alanda Artıyor. Özetle, ABD’nin Doğu Akdeniz’de Suriye cephesinde stratejik kazanımlarının yetersizliği Rusya’nın kendine güvenini artırıyor. Denizlerde çok hızlı büyüyor. 1989’dan bu yana denizlerde tek başına hakimiyet kuran Atlantik yapı en önemli kalesi olan tuzlu sulardaki bu hakimiyetine meydan okunmasını istemiyor. Kavga kızışıyor. Sputnik bu çekişmede Montreux üzerinden hukuki ve farklı bir alan açmaya çalışmış. Türkiye olarak Karadeniz’de  dış müdahale veya çatışma riskini artıracak girişimlere  izin vermemeye eskiden olduğu gibi gelecekte de dikkat etmeliyiz. Benzer şekilde Montreux Sözleşmesinin koruyucusu olarak bu hayati sözleşmeye konu olan her türlü gelişmeyi devlet ciddiyeti ve hassasiyeti ile takip etmeliyiz.









11 Aralık 2016 Pazar

Ateşle Oynayan Güney Kıbrıs Rumları

Ateşle Oynayan Güney Kıbrıs Rumları

2013 yılı başında Yunan basını, dönemin Yunanistan Başbakanı Samaras’ın BM’ye deklere ettiği haritayı yayınlamıştı. Türkiye’yi neredeyse Ege ve Akdeniz’den tamamen soyutlayan haritada Yunan Hükümeti, Doğu Akdeniz ve Ege’nin hemen hemen tamamında hak iddia ediyor, bunun için Ege Adaları’nın ve Doğu Akdeniz’de Meis’in sözde kıta sahanlığını kullanıyordu.
Çıban Başı Meis Adası. Bu iddia halen değişmiş değil. Anadolu’ya çok yakın konumda olan Meis Adası’nın uluslararası deniz hukuku teamül ve kuralları aksine Türkiye Akdeniz’inden  kabaca 65 bin km karelik bir alanı  çalarak, Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölgesine (MEB) ait gösterilmesi sorunun merkezi. Öyle bir sorun ki gelecekte belki de iki ülkeyi istenmeyen silahlı bir çatışmanın içine çekecek kadar önemli. Güney Kıbrıs da 2003 yılında ilan ettiği sözde saha ile Türkiye’den yaklaşık 35 bin km kare mavi vatan parçası çalıyor. Böylece batı ve güneydeki deniz komşularımız,  Doğu Akdeniz’de yaklaşık 100 bin km karelik hayat alanından vaz geçmemizi istiyor. Arkalarında AB ve ABD olduğundan, tarihin her döneminde olduğu gibi milli güçlerinin çok ötesinde hayal ve ihtiras aleminde yaşıyorlar.
Haritalar AB’de çiziliyor. Samaras’ın yayınladığı harita aslında ona ait değil. AB’ye ait. Türkiye’yi denizden kuşatan bu harita 2002 yılından itibaren AB dokümanlarında ve Avrupa akademik yayınlarında boy göstermeye başladı. 20 Şubat 2013 tarihli gazeteler Başbakan Samaras’ın hızını alamadığını şu başlıkla ilan ediyordu: “İstediğimiz zaman MEB ilan ederiz.” Bu açıklamayı o günlerde Yunanistan’ı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın yanında yapmıştı. Hollande da yangına benzinle gitmişti: “Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarının bulunması Yunanistan için de Avrupa için de fırsattır...Deniz Hukukunun üstün çıkacağına inanıyorum. Fransa bu yataklardan Yunanistan ile birlikte yararlanabilirse bunu yapacaktır.” (Bunun şuur altı tercümesi, Türkiye enerji pastasından pay almamalıdır ve almayacaktır.)
Güney Kıbrıs Koç Başı. Doğu Akdeniz’de AB ve ABD himayesinde -Yunanistan’dan önce - Güney Kıbrıs koç başı olarak kullanıldı. Rumlar önce  26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa ile, Mısır, GKRY ve Lübnan’ın sözde MEB sınırları içinde adanın güneyinde 13 adet petrol arama ruhsatı sahası ilan ettiler. Bunlardan beş adeti müstakbel Türk sahasına taşıyordu. Diğerlerinde de KKTC’nin devredilemez hakları söz konusu idi.  12’nci parsel ise İsrail/ Hayfa’ya 90 mildeydi. Bu sahada petrol ve doğal gaz sondaj çalışmalarına başlayacaklarını, Ağustos 2011 de uluslararası kamuoyuna duyurdular. 11 Şubat 2012 günü Rumlar, önceden ilan ettiği diğer sahalarda ikinci tur lisans ihalesi ilanını yayınlandı. Geçen hafta içinde de 6, 8 ve 10 numaralı parseller için üçüncü tur ihaleye çıktılar. Bu kapsamda Norveçli PGS şirketine ait “Ramform Tethys” Rum karasularında sismik araştırmalara başladı. 2017 Şubat ortasına kadar bölgede sürecek olan sismografik araştırma, 10 numaralı parselin tamamıyla 5, 6, 7 ve 11 numaralı parseli kapsıyor.
İsrail, GKRY ve Yunan Ortaklığı. Rumlar, Doğu Akdeniz diplerindeki zenginliklerden yararlanmak için İsrail ve Yunanistan’la birlikte hareket ediyor. Burada kaybeden tarafın Türkiye olması onlar için gayet doğal bir sonuç. Zira Türklerin Akdeniz’den pay almasına ancak kendilerinin at olduğu Avrupa Atlantik yapının karar vereceğini savunuyorlar.
Yeni Konjonktür Farklı Sonuçlar. Tabi 15 Temmuz sonrası dönemin dinamikleri artık çok farklı. Yepyeni bir konjonktürle karşı karşıyayız. Türkiye, Suriye ve Irak’ta devlet refleksi ile kendi aleyhinde oluşacak jeopolitik ‘’oldu bitti’’ lere izin vermeyeceğini 15 Temmuz darbe girişiminin ordu üzerinde yarattığı menfi koşullara  rağmen göstermesini bildi. O zaman GKRY ve Yunanistan’ın bu durumdan ders çıkarması gerekmez mi? Bu dev komşu en zor anlarda bile devlet jeopolitiğini korumasını biliyorsa neden Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi kışkırtacak faaliyetlere girişiyorlar? Neden GKRY açık deniz devriyesi maksadıyla savaş gemisi satın alıyor? Eğer 1958 Zürih ve Londra kurucu antlaşmaları halen yürürlükte ise – ki yürürlükte- bu hukuksuz davranışa neden tevessül ediyorlar? Silahlı Kuvvetler kuramayacaklarını bilmiyorlar mı? Yeni gemiler alsalar da, AB savaş gemilerini yardıma çağırsalar da,  Türk Donanmasının, müstakbel Türk MEB’indeki her saha ihlallerinde Rum araştırma gemilerini saha dışına sürmekten vaz geçmeyeceğini düşünemiyorlar mı? Onları bir kez daha ikaz edelim: ‘’Ateşle oynamayın.’’ 15 Temmuz 1974 ile 20 Temmuz 1974 arasında yaşanan 120 saati yaşlı Rumlara bir kez daha sorun.






5 Aralık 2016 Pazartesi

Kuzey Buz Denizi (Arktik): Yeni Çekim ve Kriz Alanı





Kuzey Buz Denizi (Arktik): Yeni Çekim ve Kriz Alanı
                  16 Ağustos 2016 günü  ABD’nin  ünlü kurvaziyer firması Crystal Cruise’a ait Crystal Serenity isimli dev yolcu gemisi, 1070 yolcusu ile Alaska’nın Seward limanından New York’a hareket etti. Bir ay süren bu gezinin en ucuz bileti 22 bin dolardı. Gemi iki okyanus arasındaki geçişi Kuzey Buz Denizinin ünlü kuzeybatı geçidinden (Northwest Passage) yaptı. Böylece bir transatlantik dünya tarihinde ilk kez Kuzey Buz Denizini kullanarak Pasifik Okyanusundan, Atlantik Okyanusuna geçmiş oldu. Seyrin en tehlikeli kısmı olan Kuzeybatı Geçidini 8 günde geçti. En yakın sahil güvenlik istasyonundan 1000 mil ya da hava müdahalesi ile 11 saat uzakta gerçekleşen bu yolculukta, geminin refakatinde başından sonuna kadar da bir buz kıran gemi bulunduysa da pek kullanılmadı. John Cabot’un 1497 de geçmeye çalıştığı bu geçitten ilk başarılı geçiş 1906 yılında Norveçli Amundsen tarafından gerçekleştirilmişti.     Yeni Rotalar. Endüstriyel medeniyetin doğayı yok etmesinin en çarpıcı örneği şüphesiz Kuzey ve Güney Kutup bölgeleri. Karbondioksit salınımları sonucu oluşan küresel ısınma ile buzulların erimesi, Arktik Okyanusunda küresel deniz ticaret sistemini değiştirecek devrimsel yenilikleri tetikliyor.
                  Kuzey Kutup bölgesinde 1978 yılından bu yana % 39 erime tespit edildi. Her sene ortalama 70 bin km² buz eriyor. Böyle devam ederse 2040 sonrası bölgenin deniz ulaştırmasına tamamen açılacağı tahmin ediliyor. Böylece okyanuslar arası deniz ticaret rotaları kısalacak. Bölgede üç ana rota mevcut. Birincisi, Kuzey Doğu geçidi ya da Kuzey Deniz Rotası. Rus kıyılarını takip eden ve Atlantik ile Pasifik Okyanuslarını birleştiren rotadır. Günümüzde yazları senede iki ay kesintisiz seyir yapılabiliyor. İkinci rota Kuzey Batı rotası olarak da bilinen Kanada Arşipel Geçididir. Crystal Serenity gemisinin kullandığı bu rota Atlantik ile Alaska Kuzeyini birleştiriyor. 2007 yılında ilk kez kısa süreli seyre açıldı. Üçüncü rota Arktik Köprüsü olarak isimlendirilen Murmansk/Rusya ile Kanada ve ABD’nin Atlantik kıyılarını birleştiren rotadır.
Bu rotalar sayesinde Atlantik ve Pasifik  arasında Panama Kanalı veya Atlantik ile Hint Okyanusu arasındaki Süveyş kanalı üzerinden işleyen mevcut deniz rotaları neredeyse süre ve mesafe olarak yarı yarıya kısalıyor. Örneğin Roterdam-Shanghai arasında çalışan bir konteyner gemisi tek seferde yarım milyon dolar tasarruf edebiliyor. Ya da 9000 millik Rotterdam - Los Angeles hattı 7000 mile düşüyor.
Enerji Potansiyeli: Küresel hidrokarbon rezervlerinin  % 25’inin bu suların diplerinde olduğu değerlendiriliyor. Buzların ermesi enerji kaynaklarına erişimi kolaylaştırıyor. Kıyılarının yüzde 65’ine sahip Rusya Federasyonu’nun petrol ve doğal gaz rezervlerinin kabaca % 80’i de Arktik diplerinde bulunuyor. 3,2 milyar m³ rezerv ile dünyanın en büyük gaz rezervi olan Skothman havzasında Rusya 2008 yılından sonra gaz temin ediyor. 2009 yılında Medvedev, “Arktik Okyanusu, Rusya Federasyonu’nun milli gelirinin % 20 ve ihracatının % 22’sini üretiyor” demişti.
İlk Nükleer Yüzer Santral. Rusya ayrıca Arktik havzasında kullanılmak üzere dünya tarihinde bir ilki başlattı. 2010 yılında ilk nükleer yüzer enerji istasyonunun omurgasını kızağa koydu. 2019 yılında hizmete girecek Akademik Lomonosov isimli nükleer terminali Arktik bölgede doğal gaz ve petrol çıkarılmasında kullanılmak üzere  elektrik üretecek. Bölgede sadce enerji kayankalrı yk Balık stokları da iştah kabartıyor.
Deniz Yetki Alanları Sorunu. Bu yeni enerji okyanusunda ABD, Rusya, Kanada, Norveç ve Danimarka sahildar devletler. Okyanusun % 88’i sahildarların Münhasır Ekonomik Bölgesi iken % 12’lik kısmı açık deniz (high seas) statüsünde. Dolayısı ile sahildarlar arasında gerek kıta sahanlığı/MEB sınırlandırılması gerekse deniz ulaştırma rotaları üzerinde zararsız geçiş ve transit geçiş gibi konularda ciddi sorunlar var. Ayrıca Kanada’nın Rusya ve Danimarka ile Kardak benzeri egemenliği tartışmalı adacık sorunları var. Diğer taraftan 2012 yılı içinde, Çin’in milli enerji firması CNPC’nin Rusya ile Arktik Okyanusunda ortak petrol/doğal gaz çıkarma projesi imzalaması ile Çin de, Kuzey Buz Denizinde bir aktör oldu. Çin, ayrıca Bering Boğazı ve diğer Arktik rotaları kullandığı takdirde hem Malakka Boğazına olan bağımlılıktan büyük ölçüde kurtulabiliyor, hem de ulaştırma giderlerinde senede 60-100 milyar $ tasarruf elde edebiliyor.
Yeni Soğuk Savaş: Arktik’teki bu gelişmeler, ABD ve RF arasında özellikle 2014 Kırım müdahalesi sonrasında gerginleşen dönemde jeopolitik çatışma riskini artıyor. Rusya, 2 Ağustos 2007 günü, Arktik Okyanusunda ünlü Rus bilim adamı “Lomonosov”’un ismi ile anılan bölgede, 4000 metre derinlikteki deniz tabanına, Rus bayraklı bir plaket yerleştirdiler. 2008 yılında ABD Başkanı Bush tarafından yayınlanan ulusal güvenlik dokümanında “ABD’nin askeri ve ticari gemilerinin Arktik Okyanusu’ndaki seyir serbestîsinin korunmasına yönelik” direktif, Arktik Okyanusu’nda yeni bir soğuk savaşın başlangıcını işaret etti. Rusya’nın bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorkörünün olmasına karşılık ABD’nin iki tane buz kıran gemisi var. ABD halen Arktik Konseyin Başkanı ve bu görevi 2017 Nisanına kadar sürdürecek. Sahildarlar arasında bir kıta sahanlığı sınır anlaşması yoksa da BM Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Komisyonuna başvuru hazırlıklarını sürdürüyorlar. Bu arada sahildarların bölgesel askeri varlıklarını artırma faaliyetleri de sürüyor. ABD ve Kanada Sahil Güvenlikleri kuvvet yapılarını geliştiriyorlar. Ayrıca Rusya Arktik bölgede yeni 7 üs açacağını deklere etti. Geçtiğimiz aylarda ABD düşünce kuruluşu Atlantik Konsey bu gelişmeyi büyük risk olarak değerlendirdi. Görünen o ki, küresel ısınma kontrol altına alınmadığı ve buzullar eridiği sürece Arktik bölgede sular sadece ekolojik anlamda değil, jeopolitik anlamda da ısınacak.