31 Mayıs 2018 Perşembe

Yemen’de Unutulan İnsanlık ve Vurulan Türk Ticaret Gemisi

Description: IMG_0131 




Yemen’de Unutulan İnsanlık ve Vurulan Türk Ticaret Gemisi
Yemen, uğrunda Osmanlı İmparatorluğunun bir milyon üzerinde  Türk gencini feda ettiği topraklar. Gidip de dönülmeyen, türkülere güfte olan topraklar. Osmanlının 1918’de sona eren 400 yıllık Yemen tarihi isyanlar, iç savaşlar, kan ve gözyaşıyla doludur.
Bitmeyen Savaşlar Ülkesi. Osmanlı sonrası Kuzey ve Güney Yemen olarak siyasi hayatına devam eden bu topraklar, 1990 yılında birleşti ve 2011’de başlayan Arap Baharı sonucu uzun süren bir iç savaşın sarmalına girdi. Ayaklanmalar sonucu, Başkan Ali Abdullah Salih, görevini yardımcısı Mansur Hadi’ye devretmek zorunda kaldı. Ancak Hadi, kuzeydeki Şii Müslüman ayrılıkçı hareketleri (Husiler) önleyemedi. Husiler 2015 yılında başkent Sana’yı ele geçirdi. Başkan Hadi, Suudi Arabistan’a kaçmak zorunda kaldı. Suudi rejimi  Vahabi tiranlığına ve dolayısıyla  iç istikrarına büyük tehdit olarak gördüğü Yemen Şiilerinin (Husiler)  yükselişini durdurmak için diğer sekiz Sünni Arap ülkesini de yanına alarak aynı yılın Mart ayında  Yemen’e karşı deniz ablukası ve hava bombardıman kampanyası başlattı. Böylece Hadi kuvvetleriyle, Sünni güney kabileleri, Arap koalisyonunun yardımını alarak Aden’i geri aldı ve burada geçici bir hükümet kurulabildi. İran’dan yardım aldığı iddia edilen Husileri durdurabilmek için Suudi liderliğindeki koalisyon harekatına İngiltere, ABD ve Fransa da hedef istihbarat desteği ve uçakların yakıt ikmalinde yardımcı oldu. Ayrılıkçı Husiler bu gelişmelere rağmen Başkent Sana’dan ayrılmadılar ve 2017 Kasımında Suudi Başkenti Riyad’a balistik füze atabildiler. Bu olayı takip eden günlerde güneyde kontrolü sağlayan hükümet güçleri  de kendi aralarında savaşa başladı. Diğer taraftan 2015 sonrası  BM’nin üç büyük barış girişimi söz konusu olduysa da hepsi başarısız oldu.
Sivil Kayıplar Hergün Artıyor. Bu karmakarışık durumda  siviller ölmeye ve acı çekmeye devam ediyor. Yemen halen Arap dünyasının en fakir ülkesi. 2015 yılından bu yana devam eden iç savaşta 10 bin sivil öldü ve 53 bin kişi yaralandı. 3 milyon Yemenli evini terk etti. Halen 17 milyon Yemenlinin gıda güvenliği olmadığı gibi,  8 milyon Birleşmiş Milletler gıda yardımına bağlı olarak yaşıyor. Yemen, bebek ölümlerinde dünya birincisi. Abluka nedeni ile gıda ve yakıt girişine çok kısıtlı şekilde izin veriliyor. Ülkede su genelde pompalarla yeraltından çıkarıldığından yakıt olmayınca su da olmuyor. Yemen’deki durum için BM yetkilileri ‘’son yılların en büyük insanlık felaketi’’ ifadesini kullanıyor. Özetle Yemen’de Husiler ülkenin büyük bölümünde karadan kontrol sağlarken hava ve deniz ablukasına karşı bir şey yapamıyorlar. Suudi liderliğindeki koalisyon da karada savaşarak kontrolü sağlayacak tecrübe ve yeteneğe sahip olmadığından kesin sonuç elde edilemiyor ve kriz uzuyor. Sivil ölümler artınca küresel baskılar arttı. Açlık felaketi sonucu oluşan ağır eleştiriler sonucunda, Suudiler, Saleef gibi isyancıların elinde tuttuğu iki limandan yardımların girişine izin vermek zorunda kaldılar.
Saldırıya Uğrayan Türk Gemisi. Bu karmaşık konjonktürün ortasında 10 Mayıs 2018 gecesi Türk bayraklı İnce İnebolu gemisi, Yemen’de füze saldırısına uğradı. Gemi, BM Gıda Yardımı kapsamında Rusya’dan aldığı 20 bin ton buğdayı Yemen’e götürüyordu. 8 Mayıs günü Cibuti limanındaki BM denetiminden ve onayından geçirilen gemi, koalisyon güçlerinin kontrolünde 9 Mayıs günü tahliye yapacağı Saleef limanının 70 mil açığında demirletilerek beklemeye alındı. Gemiye aynı günün gece yarısı kuzeyden geldiği rapor edilen bir füze isabet etti. Can kaybı yaşanmadı. (Bu tip saldırıların ilk kez olmadığını belirtelim. 30 Ocak 2017’de Hudeyde açıklarında bir Suudi Savaş Gemisine; 2 Nisan 2018’de de aynı bölgede bir Suudi tankerine Husilerin fırlattığı  güdümlü mermiler isabet etmişti. Bunlar dışında ayrıca uzaktan kumandalı botlar ile Suudi koalisyonunun savaş gemilerine Haziran 2017’den bu yana 4 kez saldırı oldu.)  İnce İnebolu’nun talebi üzerine bölgedeki ablukadan sorumlu olan Suudi Donanmasına ait Al Dammam isimli firkateyn yardıma geldi. İnce İnebolu’da 8 personelini bırakarak, gemiyi Suudi Limanı Gizan’a sevk etti.
Suudilerin Kötü Karnesi. Medyada çıkan haberlere göre Gizan’da gemi personelinin haberleşmesi ve gemiden dışarı çıkması düşmanca bir tutumla yasaklandı. Gemi kaptanı olayı firmasına neredeyse 48 saat sonra,  12 Mayıs saat 1200’da rapor edebildi. Kısa sürede bölgeye erişen gemi şirketi temsilcileri ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yetkililerinin gemiye çıkışına izin verilmedi. Açık kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Suudi yetkililer dışardan bir füze saldırısı olmadığını; infilakın içerden olduğunu iddia edecek kadar ileri gittiler. Ancak böyle asılsız bir iddianın Cibuti’de balast tanklarının içine kadar aranan bir gemi için ne denli tutarsız olduğu bölgede Deniz Haydutluğu ile mücadele kapsamında harekat icra eden CMF (ABD Koalisyonu) ve EUNAVFOR (AB Deniz Gücü) nün olayla ilgili hazırladığı aşağıdaki değerlendirmede de ortaya çıktı:
‘’Bu olayın Yemen'de devam eden ihtilafla neredeyse kesinlikle ilgili olduğu değerlendirilmektedir. Bu saldırının yanlış teşhisten kaynaklanması büyük olasılıktır. Bu geminin Kızıldeniz'den transit geçmediği ve AIS cihazını (Otomatik Tanımlama)  çalıştırdığı not edilmelidir.  Yemen'deki Saleef limanına insani yardım operasyonları için buğday taşıyan gemi, düzenli olarak Saleef limanına geliyordu. Yemen'de çatışan taraftarlar bu gemiyi çatışmaya karışmış bir gemi olarak tanımlamış ve bu yüzden de hedeflenmiş olabilir.’’
Bu değerlendirmenin de eksik yanları olduğunu belirtmek gerekir.  Gemi AIS cihazını kapamış olsa değerlendirme haklı olabilir. Bu durumda gemi sadece radar teması olarak görülür ve yanlış istihbarat sonucu hedef olarak seçilebilir. Ancak AIS cihazı her an açık tutulmuş. Diğer yandan Cibuti’de bekletilen ve daha sonra Saleef limanına gideceği ilan edilen gemiye, her gün çocukları açlıktan ölen isyancı grup neden saldırsın?
Suudilerin Amacı Ne? Diğer yandan Suudi yetkililerin -sanki saldırının nedeni bu gemiymiş gibi- gemi idaresine karşı sergilediği küstah tavrı ve patlama içerde oldu iddiasını nasıl okumamız gerekir?
 Türkiye - Suudi Arabistan ilişkilerinin Türkiye- Katar ilişkileri paralelinde gergin olduğu biliniyor. Her gün yüzlerce çocuğun açlıktan öldüğü Yemen’e Türk bayraklı bir geminin gıda götürmesinin insani boyutu büyüktür. Türk bayraklı bir geminin Şii isyancıların kontrolündeki Saleef limanında varlık göstermesinin, Türk İran ilişkilerinin geliştiği bir dönemde yaratacağı psikolojik etki de önemlidir. ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanının İran’a büyük tehditler savurduğu ve BM İran nükleer sözleşmesinin tek taraflı iptal edildiği bir dönemde bu saldırının İran desteği ile yapılıyor olmasının dile getirilmesi bile İran’ı şeytanlaştırmada büyük bir katma değer sağlayabilirdi. O nedenle saldırıda ister istemez değişik senaryolar ve hatta komplo teorileri akla gelmektedir.
Suudi Arabistan ve Mütekabiliyet. Diğer taraftan, saldırı sonrası Suudi limanında Türk personelin bir nevi enterne edilmesi ve gemiye CMF ve EUNAVFOR yetkilileri  alınırken, Türk yetkililere uzun süre  izin verilmemesi Suudi Arabistan’ın uluslararası hukuk ve denizcilik teamülleri dışında Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum sergilediğinin göstergesidir. Bu tutum karşılıksız bırakılmamalıdır. Dışişleri Bakanlığımız ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız gelişen durum içinde mütekabiliyet çerçevesinde  hareket etmelidir. Türk bayrağı taşıyan bir ticaret gemimizin onuru devletimizin ve hepimizin onurudur.







20 Mayıs 2018 Pazar

Mavi Vatanın Denizci Kolluk Gücü: Sahil Güvenlik Komutanlığ

Description: IMG_0131
Mavi Vatanın Denizci Kolluk Gücü: Sahil Güvenlik Komutanlığı
Geçen hafta başında Sahil Güvenlik Komutanlığı, Ege Denizinde yılın en önemli tatbikatını icra etti. ‘’Deniz Aslanı 2018’’ tatbikatı ile Ege’deki Türk Arama Kurtarma Sahasında başta Yunanistan olmak üzere dış dünyaya önemli mesajlar verildi. Mavi Vatanın her noktasında Türk milleti adına egemenlik haklarımızı korumaya ve kolluk gücünü kullanmaya yetkili olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 1982 yılında kuruldu. Ondan önce Jandarma Genel Komutanlığına bağlıydı. 25 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan 688 sayılı KHK ile statüsü yeniden belirledi. Günümüzde barışta ve savaşta İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Sahil Güvenlik Komutanlığı  savaşta büyük bir bölümünü Bakanlar Kurulu kararı ile donanma emrine aktarıyor. 8333 km.’lik kıyılarımıza mücavir karasuları, münhasır ekonomik bölge ve arama kurtarma bölgelerini kapsayan toplam 377.714 km2 lik “mavi vatan”ın tamamında asayiş, deniz güvenliği, denizde emniyet, deniz kirliliği ile mücadele ve can kurtarmadan sorumlu olan komutanlık deniz yetki alanlarında güvenliğin sağlanması, ulusal çıkarların korunması, stratejik öneme sahip tesis, liman, gemilerle, patlayıcı ve tehlikeli yük taşıyan gemilere koruma sağlanması; deniz yoluyla yapılabilecek toplumsal eylem ve terörist saldırıların önlenmesi ile engellenmesine yönelik olarak gerektiğinde zor ve ateş gücü kullanmaya yetkilendirilmiştir.
İkinci Donanma. Savaşta Deniz Kuvvetleri emrine girdiğinden bu seçkin kuvvete ikinci donanma da denebilir. Gerek nicelik gerekse nitelik olarak Sahil Güvenlik Komutanlığımız bugün dünyada mevcut 113 donanma ve sahil güvenliğin pek çoğundan daha yetenekli ve güçlüdür. Karadeniz’de  Hopa’dan, Akdeniz’de İskenderun Çevlik’e kadar 66 ayrı üs ve limanda konuşlu 4’ü açık deniz gemisi olmak üzere  101 gemi ve 79 küçük tip bot, 3 Deniz Karakol uçağı ve 14 helikopter ve 8 mobil radar ile sürdürüyor.
Düzensiz Göçle Mücadelede Olağanüstü Başarı. Bugün sahil güvenlik komutanlığımız deniz güvenliğini ilgilendiren temel yedi alanda olağanüstü gayretlerle görev ifa etmektedir. Bunlar deniz kirliliği; yasadışı avcılık; kaçakçılık; göçmen kaçakçılığı ile mücadele; stratejik tesislerin denizden güvenliğinin sağlanması; tehlikeli yük taşıyan gemilere güvenlik refakati; ve terörizmle mücadeledir. Canlı deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı, biyo çeşitliliğin korunması ile nesli tehlike altında olan türlerin kaçakçılığının önlenmesi gibi görevler de deniz çevresinin korunması kapsamında sahil güvenliğin görevleri arasındadır. Bu seçkin komutanlık son yıllarda en önemli sorun alanı olarak yasadışı göçle uğraştı.  Ortadoğu ve Afganistan’daki savaşların sonucu oluşan yasa dışı göç, Türkiye’nin büyük kaynak harcamasına neden oldu. Bu durum denizlere tarihimizde örneği yaşanmamış şekilde yansıdı. Deniz üzerinden Avrupa’ya geçiş gayretlerinin önlenmesi Sahil Güvenlik unsurlarımızın son dört yıldır olağanüstü boyutlarda ve rekor seviyede bir harekat temposuna erişimini tetikledi. Diğer taraftan 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası kadrolarındaki FETÖ militanlarının temizlenmesi  sonucu, görevlerini az sayıda personelle icra etmek zorunda kaldılar. Ancak Sahil Güvenlik Komutanlığı bu zor koşulları iyi bir liderlik altında dengeli bir şekilde yönetebildi. 2015 yılında henüz FETÖ temizliğinin yapılmadığı dönemde  günde 2347 yasadışı göçmen Ege Denizini kullanırken, bu sayı Sahil Güvenliğin fedakar personeli sayesinde 2016 sonunda 475’e; 2017’de 79’a ve 2018’de 69’a düştü. 2015’de yıl boyunca 1 milyona yakın kaçak göçmen (856.723) Ege sularını kullanırken, bu sayı bugün 8357’ye düşürülmüştür.Bu başarıda tabi ki başta deniz hava vasıtaları ile açık deniz karakol gemileri olmak üzere yeni kuvvet yapısının önemli rolü oldu. Yasadışı göçle mücadelede elde dilen büyük başarı kadar Sahil Güvenlik unsurlarımızın karasularımızın ötesinde diğer ülke karasularına yakın açık deniz alanlarında kaçakçılıkla mücadele de tarihsel önemde ilklere imza attı.
Uzak Sulardaki Başarılar. 5 Ocak 2016 tarihinde Libya’nın Tobruk limanı açıklarında, uluslararası sularda uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı istihbar edilen Bolivya bayraklı Joudi isimli gemiye yapılan başarılı bir operasyon sonucu 2441 kg esrar ve 105 kg ‘’Captagon’’ hapı (604.172 ad) yakalandı. Diğer başarılı operasyon 2 Haziran 2017 tarihinde Doğu Akdeniz’de Marmaris’ten 150 mil güneyde icra edildi. Pakistan/Karaçi’den yüklediği 1 ton narkotik maddeyi İspanya’ya götürmeye çalışan Demokratik Kongo bayraklı ‘’Commander Tide’’ isimli kargo gemisine müdahale edildi.  Her iki müdahale Sahil Güvenlik Komutanlığının envanterine son 5 yılda kattığı dört adet açık deniz arama kurtarma gemisi sayesinde gerçekleşti.
Ege ve Akdeniz Sorunlarının Etkin Aktörü. Diğer yandan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Ege ve Akdeniz sorunlarının başında gelen Arama Kurtarma Sahası sorununda da çok önemli rol oynuyor. Bu sorunun temeli Yunanistan’ın Ege’de; Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin ise Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak ilan ettikleri arama kurtarma sahalarının Türk yetki sahalarını dikkate almaması. Bu durumda Sahil Güvenlik unsurları, sözde Yunan ya da Rum sahası içinde kalan Türk arama kurtarma bölgesi içinde sürekli varlık göstererek, tatbikat icra ederek ve gerektiği yer ve zamanda arama kurtarma yaparak bu alandaki Türk dış politikasına en büyük katkıyı sağlıyor. Geçen hafta icra edilen ‘’Deniz Aslanı 2018 Tatbikatı’’ ile; her sene Kıbrıs adası civarındaki Türk Arama Kurtarma Bölgesinde icra edilen ‘’Caner Gönyeli’’ serisi arama kurtarma tatbikatları dış politikamızda kuvvet çarpanı olmaya devam etmektedir.
Deniz Kuvvetleri ile Tek Yumruk. Sahil Güvenlik Komutanlığının refah ve güvenliğimize yönelik oynayacağı rol ve üreteceği katma değer, Deniz Kuvvetlerine eş değerde ve hayatidir. Sahil Güvenlik Komutanlığı ayrıca halkla iç içe görev yapan bir Komutanlık olduğundan, Türkiye’nin denizcileşmesine doğrudan katkı sağlayabilecek özelliklere sahiptir. Sahil Güvenlik Komutanlığı, Cumhuriyet Donanmasının ayrılmaz bir parçası olarak Atatürk’ün rüzgarı ile yükselmeye devam etmelidir.  21’inci yüzyılda güvenliğimiz, refah ve mutluluğumuzda Sahil Güvenliğin payı tarihte olmadığı kadar büyük olacaktır.






18 Mayıs 2018 Cuma

Kuzey Buz Denizi (Arktik) Jeopolitik Çatışma Alanına Dönüşüyor

Kuzey Buz Denizi (Arktik) Jeopolitik Çatışma Alanına Dönüşüyor
Bu köşede yayımlanan pek çok yazımda 21’inci yüzyıl jeopolitiğinin köşe taşlarından birisinin Arktik Okyanusu (Kuzey Buz Denizi) olduğunu belirttim. Avrasya’nın doğusundaki Batı Pasifik Okyanusunu Arktik Okyanusu ile birlikte değerlendirdim. Arktik Okyanusu Avrasya adasının kuzey kıyılarını oluşturuyor. Batı Pasifik kıyıları ile birlikte değerlendirilince karşımıza Rus - Çin etki alanı olarak çok büyük bir alan çıkıyor. RF’nin 37,500 km, Çin’in 14,500 km., olmak üzere toplam 52,000 km. uzunluğundaki bu kıyı şeridi sadece Batı Pasifik havzasında, Güney Çin Denizinden, Bering Boğazına kadar (Kore Yarımadası hariç) kesintisiz bir kaplama sağlarken, kalpgâhın kuzeyini oluşturan Kuzey Buz Denizi (Arktik) kıyıları da Norveç Denizinden Çukçi Denizine kadar Rusya’nın kontrolünde bir kaplama sağlıyor. Bugünlerde Arktik Okyanusu, Potansiyel İran-İsrail çatışması; Kore yarımadasındaki gelişmeler ve Doğu Akdeniz’de yaşananların gerisinde kalıyor gibi görünse de, gelecekte uğruna vekalet savaşları üzerinden değil, büyük güçlerin askeri güçleri ile doğrudan çatışmaya girebileceği bir çatışma alanını oluşturuyor.
ABD Arktik’e Daha Çok Önem Verecek. ABD’nin geçen hafta Soğuk Savaş sonrası lağvettiği İkinci Filoyu (Atlantik Donanması) tekrar faaliyete geçirmesinin en önemli nedenlerinden birisi de Arktik Politikası.  Amerikan Donanması yıllar sonra Arktik Bölgede 20 Mart 2018’de başlayan beş hafta süreli büyük çaplı bir tatbikat icra etti. ICEX 2018 isimli tatbikatta özellikle denizaltılar çok yoğun kullanıldı. ABD, tatbikat sonrasında 2014 yılında hazırlanan Deniz Kuvvetleri Arktik Yol Haritası dokümanının bir strateji dokümanına dönüştürülerek en kısa zamanda hazırlanacağını açıkladı. Diğer yandan 300 Amerikan deniz piyadesi (marines) Norveç’te Arktik operasyonlar için eğitim görüyor. Ayrıca önümüzdeki sonbaharda NATO bölgede ‘’Trident Juncture’’ isimli çok büyük bir Arktik bölge tatbikatı icra edecek.  Bu gelişmelere neden olan etmenlerin başında Rusya’nın Arktik’teki ekonomik çıkar odaklı faaliyetlerinin yanısıra, askeri harekat yeteneklerini ABD ile büyük asimetri yaratacak düzeyde artırması.  
Rusya Arktik’te Hakim Güç. 2018 Martında parlamentoda yaptığı bir konuşmada Putin : ‘’Arktik suları tamamen küresel ve rekabetçi bir ulaştırma rotasına dönüştürmek hedefimizdir.’’ demişti. Rusya’nın Arktik bölgede enerji istasyonu olarak kullanılacak dünyanın ilk yüzen nükleer enerji platformunu (Academic Lomosonov) 27 Nisan 2018 de bölgeye göndermesi; Arktik bölgede arama kurtarma amaçlı olduğunu deklare ettiği kabaca 4 km uzunluğunda büyük bir havaalanı inşa etmesi; nükleer takatli buz kırıcı gemi sayısını 6’ya çıkarması; Ivan Papanin sınıfı Arktik Bölge karakol gemilerini inşaya başlaması gibi gelişmeler ABD’deki alarmistleri hareketlendiriyor. Rusya 25 Eylül 2017 tarihinde 4 metrelik buzları kırabilecek yetenekte dünyanın en büyük ve en güçlü nükleer buz kırıcı gemisini denize indirdi. Bu gemi 200 bin tonluk süper tankerlerin geçişine yetecek genişlikte buz kırabilecek özellikte. Bu gelişmeler paralelinde ABD Donanma Bakanı Spencer 19 Nisan 2018 ‘de Senato Silahlı Kuvvetler Komitesine verdiği brifingde gelecek çatışma alanının Arktik olacağını belirtti.
Çin de Arktik’te Jeopolitik Aktör. Diğer yandan Çin, 26 Ocak 2018 tarihinde ilk kez Arktik Okyanusu’na yönelik bir politika belgesi (Policy Paper) yayınladı. Çin’in asıl amacı bölgeyi Buz İpek Yolu (Polar Silk Road) adı altında OBOR’a dahil edebilmek. Belge dört alanı ağırlık merkezi olarak belirliyor: 1. Eriyen buzullar nedeniyle ortaya çıkan yeni rotalar. 2. Deniz dibi enerji kaynakları ve madenler. 3. Balıkçılık. 4 . Turizm. Çevreye son derece duyarlı bir şekilde kaleme alınan belge söz konusu ekonomik hedeflerin uluslararası işbirliği ile gerçekleşmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Diğer yandan Çin, 2015 yılında Arktik Okyanusu’nun Pasifik ve Atlantik kapısı olan Bering Boğazını Çin’in güvenlik endişe alanı olarak belirlemiş ve bu boğazdaki çıkarlarını için gerekirse kuvvet kullanabileceğini deklere etmişti. 2015 yılının Eylül ayı ortasında da tarihte ilk kez, beş Çin savaş gemisi Bering Denizinde zararsız geçiş hakkını kullanmıştı. Çin, Bering Boğazı ve diğer Arktik rotaları kullandığı takdirde hem Malakka Boğazına olan bağımlılıktan büyük ölçüde kurtulabiliyor, hem de ulaştırma giderlerinde senede 60-100 milyar $ tasarruf elde edebiliyor. Çin, ŞİÖ içindeki işbirliği kapsamında Rusya ile ayrıca Arktik Okyanusunda enerji işbirliğini geliştiriyor. Rus Gazprom ile Çin’in CNPC firmaları, Arktik Okyanusundaki sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Çin, Rusya’nın aksine,  Arktik Okyanusunda ABD ile bir rekabete girmek istemiyor. Bu nedenle Alaska ile 43 milyar dolarlık bir işbirliği anlaşması imzaladı. Bu yatırımın ana nedeni Alaska’da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) boru hattı inşası. Ayrıca her sene sadece Alaska’dan 800 milyon dolarlık balık ithal ediyor. Çin’in bu cömert girişimlerinin amacı ‘’Bir Kuşak Bir Yol’’ girişimine ABD’yi çekebilmek ve Buz ipek yolunu canlandırmak.  Çin ayrıca Danimarka’ya bağlı Grönland’da madencilik ile havaalanı ve  alt yapı yatırımlarına büyük ortak durumunda. 
Arktik’te Yeni Jeopolitik Mücadele Başladı. ABD OBOR’a şüphe ile yaklaşıyor ve küresel sistemde tek bir ülke yol veya kuşağın nereden geçeceğine karar vermemelidir diyor. Bunun temel nedeni dünya tarihinde ilk kez kapitalist hegemonya dışında bir gücün (Çin) yeni ticaret rotalarını belirliyor olması. ABD, 70’li yıllardan bu yana yakınlaştığı Çin’i bir zamanlar Sovyetler Birliğini çevrelemek için kullanmıştı. Çin şimdi Rusya ile ittifak halinde ABD’yi çevrelemeyi hedefliyor. İşte bu alanlardan en önemlisi ABD’nin en hazırlıksız olduğu  bölge: Arktik Okyanusu. Güney Çin denizinde ABD’nin artık düşman taraf olarak Çin’i karşına aldığı bir dönemde, benzer gerilim alanlarının Rusya üzerinden Arktik bölgeye taşınmayacağını kimse garanti edemez. Arktik suları yakın bir gelecekte Atlantik-Avrasya arasında yaşanan soğuk savaşın yeni bir cephesine dönüşecektir.


10 Mayıs 2018 Perşembe

Efes Tatbikatına Suudi Katılım


 Efes Tatbikatına Suudi Katılımı
Efes 2018 tatbikatının fiili safhası 7-11 Mayıs 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek. Efes Serisi Müşterek Amfibi Tatbikatlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük ateşgücü ve manevra gösterisidir. Bu seri tatbikatların var oluş nedeni, ilk yapıldığı 1981 yılından bu yana Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ege Denizindeki üstün güç intikal yeteneğinin ilanıdır. Başlangıçta adı ‘’İlk Hedef’’ olan bu seri tatbikatlarda, Ege Ordusu birlikleri ile Amfibi Tugayımızın ve Çıkarma Gemileri Komutanlığının bağlı olduğu Amfibi Görev Grup Komutanlığı arasındaki beraber çalışabilirlik, işbirliği ve eşgüdüm esasları denenir. Genelde iki yılda bir yapılır. Son tatbikat Efes 2016 adıyla 4 Mayıs-4 Haziran 2016 arasında icra edilmişti. Balyoz kumpasından önceki aktif hizmet dönemimde bu seri tatbikatlara pek çok kez katıldım.
Kıbrıs’tan Ege’ye Yöneliş. Doğanbey Körfezinde icra edilen kıyıya hücum safhasında bir an için 20 Temmuz 1974 sabahı Girne Yavuz plajına gidersiniz ve bu büyük gücün oluşumu film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer. Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’e yönelişi Kıbrıs meselesi ile başlamıştır. 21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıslı Rumlar, Türklere karşı tarihe Kanlı Noel olarak geçen saldırıları başlattı. Artık Kıbrıs Türkü’nün kan ve ateşle sınavı başlamıştı. Soydaşlarımızın önce canı sonra malı ve nihayetinde geleceği korunmalıydı. Askeri güç kullanılmalı, Türk sahillerinden 60 mil uzaklıktaki adaya amfibi güç intikal ettirilmeliydi.  Bu güç sayesinde tutulacak kıyı başından ada içlerine zırhlı birlikler intikal ettirilebilirdi. Fakat Donanmanın ne amfibi gemisi ne de amfibi savaşçısı yani deniz piyadesi vardı. Önce gemilere sahip olmak gerekirdi. Başbakan Suat Hayri Ürgüplü ve Yardımcısı Süleyman Demirel’in de kurucu üyeler arasında olduğu Donanma Vakfı 11 Mayıs 1965 günü İstanbul’da kuruldu. Vakıf sayesinde “Kendi gemini kendin yap” programı çerçevesinde kuruluşundan sonra beş yıl içinde, 10 avcı bot,12 LCU, 20 LCM inşa edildi. Diğer yandan Kara Kuvvetlerinin deniz piyade sınıfının kurulmasına karşı sergilediği büyük dirence rağmen dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Necdet Uran deniz piyade sınıfının kurulmasını sağladı. 1968 yılında ilk taburun Gölcükte kurulmasıyla önemli bir aşama kaydedildi. Ancak sonraki komutan, Oramiral Celal Eyiceoğlu Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın emri ile bu seçkin birliği 1972 yılında lağıv etti. Ancak 1973 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Kemal Kayacan bu kararı yeniden değiştirerek 9 Ağustos 1973 tarihinde 2 taburlu deniz piyade birliğini tekrar kurdu. Birlik 12 Mart 1974’te İskenderun’a intikal etti. Artık Cumhuriyet Donanmasının yeni ağırlık merkezi Doğu Akdeniz olmuştu.
Deniz Piyadeler EGE’de. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Zaferi, Türklerin 20. yüzyılda Sakarya ve Büyük Taarruzdan sonraki en büyük askeri zaferi olarak tarihe geçti. Doğu Akdeniz jeopolitiği değiştirilmişti. Sıra Ege’ye gelmişti. İskenderun’daki deniz piyade birlikleri 7 Kasım 1974 tarihinde Uzunada’ya intikal ettirildi. Girne sahillerinde kıyıbaşı tutulmasından tam tamına bir yıl sonra 20 Temmuz 1975 tarihinde de Ege Ordusu kuruldu. 15 Ocak 1977 tarihinde Foça artık deniz piyadelerin yeni yurdu olmuştu. Foça’da kurulan deniz üssünün gelişimiyle adım adım bugünlere gelindi. Aksaz’dan sonra Ege’deki en büyük üssümüz Foça’dır.
Stratejik Deniz Üssü: FOÇA. Foça’da Deniz Piyade Tugayımız, yeni tank çıkarma gemilerimiz, süratli çıkarma araçlarımız, MİLGEM sınıfı ve Burak sınıfı korvetlerimiz bulunuyor. Ayrıca gelecekte TCG Anadolu isimli ‘’Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi ya da Havuzlu Helikopter Gemisi’’ de burada bulunacak. İşte gelecek hafta başlayacak Efes Tatbikatı Foça üssünde yatan aslanların her sene heyecanla beklediği büyük bir tatbikattır. Bu tatbikat 2016 yılında ilk kez 8 yabancı ülkeden 880 askeri personelin  katılması ile müşterek ve birleşik tatbikata dönüştü.
Efes Serisi Tatbikata Yabancılar Davet Edilmemelidir. Kanaatimizce bu kritik milli tatbikata sözde müttefik bile olsalar yabancıların dahil edilmesi yanlış bir karar olmuştur. Zira Türkiye’nin amfibi yeteneği gizli ve yabancı gözlerden uzak tutulması gereken bir yetenektir. Bu yeteneğin en önemli tatbikatta yabancılarla paylaşımı risklidir. Kaldı ki ilk kez yabancılara açılımı kararının 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden önce verilmiş olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Gözlemci gününe yabancı heyetlerin davet edilmesinde bir sakınca olmadığı açıktır. Ancak sahada fiilen yabancı birliklerle tatbikat icrasının faydadan çok riskler doğuracağı göz önüne alınmalıdır. Bu sene Genelkurmay açıklamasına göre ABD, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Bosna Hersek, Gürcistan, İngiltere, İtalya, Katar, Kazakistan, Kosova, Macaristan, Makedonya, Moğolistan, Özbekistan, Pakistan, Romanya, Slovakya ve Suudi Arabistan’dan da birlik ve unsurlar katılıyor.
Yabancılar ve Özellikle Suudi Arabistan Niye? Bu tatbikata sadece yabancı gözlemeciler davet edimelidir.  15 Temmuz’da başımıza gelenlerden sonra NATO’daki sözde müttefiklerimize de dikat edilmelidir. Daha da öte mevcut konjonktürde Suudi Arabistan bu ülkeler arasında çok dikkat çekiyor. İstemeden soruyoruz. Suudların burada ne işi var? Ortadoğu bloklaşmasında Katar Krizinden sonra ayrı cephelerde değil miyiz? Başbakan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu ülkenin darbe finansmanında yer aldığı sorusuna ‘’Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ diye cevap vermedi mi? Atatürk’ü düşmanca reddeden ve Ankara’daki devlet protokolüne karşı çıkarak resmi ziyaretlerde asla Anıtkabir ziyareti yapmayan bu ülke neden en kritik tatbikatımıza davet ediliyor? Dilerim bundan sonraki yıllarda icra edilecek Efes Tatbikatlarında bu hassasiyetler göz önüne alınır.