25 Temmuz 2018 Çarşamba

Girne’de Kıyıbaşını Tutan Kahramanlara

Description: IMG_0131 




Girne’de Kıyıbaşını Tutan Kahramanlara
20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı 08:47'den itibaren Türkiye’nin Doğu Akdeniz jeopolitiğinin değişimi başladı. Kıbrıs Barış Harekatının akışı içinde Girne batısındaki 80 metrelik kıyıya sahip Pladini plajına birinci dalgada gücü zafere taşıyacak 13 çıkarma gemisi yaş kapak atmıştı. Amfibi Dz. Pd. Alayı Komutanı Deniz Güverte Yarbay Neşet İkiz’in bulunduğu çıkarma aracının kapağı Kıbrıs’ın ıslak kumuna değdiğinde karargahının harekat subayı Deniz Piyade Kd.Üsteğmen Ahmet Aksu kendisine dönerek: "Çok şükür bu günleri gördük komutanım. " demişti. Türk Deniz piyadeleri "Allah Allah" sesleri arasında ok gibi ilk dalganın gemilerinden fırladı.  Deniz piyadeler 20 saatlik deniz geçişinden sonra yoğun ateş altında Kıyıbaşını tutmak üzere karaya çıkmıştı.
Kıyıbaşı Mızrağın Ucudur. Düşman kıyısındaki bu stratejik hattın işgali askeri harekat nevileri içinde en zor olandır. Zira kıyı başı tutulmadan başta tank olmak üzere zırhlı araçlar karaya çıkarılamazdı. Zırhlı birlik olmadan da adadaki ağır Rum yığınaklanmasına karşı hiç bir şey yapılamazdı. Tankı ancak tank durdurabilirdi. O nedenle deniz piyadeler ne pahasına olursa olsun bu hattı tutmalı ve müteakip dalgalarda kara kuvvetlerine ait piyade ve zırhlı birliklerin kısa sürede  adaya çıkarılması sağlanmalıydı. Demir bir kaba benzeyen çıkarma gemisi içinde çıkacağı yerde neyle karşılaşacağını bilmeyen deniz piyadesi ve kıyıya doğru yaklaşan gemi personeli aslında bilerek ve isteyerek kaderlerinin bilinmezliğine ilerliyorlardı. İnsan hayatında o anlardan daha  belirsiz ve riskli bir başka ortam yoktur. Ya ölecekler ya da hayatta kalacaklardı. 20 Temmuz sabahı Amfibi konvoyun 15 Mekanize Çıkarma Aracı (LCM) ; 10 Tank Çıkarma Aracı (LCT); 19 Genel Malzeme Çıkarma Aracı (LCU) ‘nun gemi komutanları gemilerinde sadece Türk Leventlerini değil aynı zamanda Kurtuluş Savaşından sonra ilk vatan savaşına katılan Türk ulusunun onurunu da taşıyordu. O kıyıbaşı tutulacak ve zırhlı araçlarla piyadeler Kıbrıs’a çıkarılacaktı. Yoğun ateş altında iki ve üçüncü dalgalar da kıyıya çıkarıldı. 0930 dan itibaren 150 metrelik bir koridor ile Girne’ye bağlanan asfalt yola ulaşılmış ve kıyıdaki birikme önlenmişti. Dördüncü dalga saat 1000 da kıyıya kapak atmıştı.  İlk şehidimiz bu dalgada verildi. Onarım timinde bulunan tersane işçisi Ahmet Ersoy kıyıdan açılan ateşle şehit düştü.
Kıyıbaşı 1300 sularında tutuldu. Bu başarının ardından Mersin’e geri dönen çıkarma gemileri 21 ve 22 Temmuz tarihlerinde durmaksızın asker, cephane ve zırhlı araç taşımaya devam etti. Bu şekilde Kıbrıs Barış Harekatının gerek birinci gerekse ikinci safhalarının başarısı mümkün oldu. 41 gemi ve birlik komutanı ile 38 deniz piyade subayının emir ve kumandası altındaki amfibi gücümüz Büyük Taarruzdan tam 52 yıl sonra denizaşırı bir harekatla Doğu Akdeniz jeopolitiğini alt üst eden zaferin kapısını açtı.
Kıyıbaşı Milletin Onurudur. Bu kapıyı açanların en genci bugün 70’li yaşlarında. Bazıları ebediyen aramızdan ayrıldı. Türk ordusunun adaya çıkışının yolunu açan başları dik bu kahramanlara, buradan minnet, vefa ve saygı ile selam duruyoruz. Tutulan kıyıbaşı Anadolu’nun ve Kıbrıs Türkünün onurunu tarihe teslim etmiştir. Kıbrıs Barış Harekatında TCG Kocatepe’de ve Kıbrıs topraklarında hayatını Anadolu’nun geleceğine feda eden şehitlerimizin ruhları önünde tazimle eğiliyor, gazilerimizi minnet ile anıyoruz. Dilerim 20 Temmuz 1974 günü tutulan kıyıbaşı asla terk edilmez ve Türk askeri adadan geri çekilmez. Böylesine jeopolitik bir hatanın sonrasında hiç bir KKTC Hükümeti güven ve huzurla nefes alamaz. Anadolu geceleri rahat uyuyamaz. Tarihe not düşmek ve gelecek kuşakların hatırlamasını sağlamak maksadıyla Girne’de Kıyıbaşını tutmaya yani ölüme gözünü kırpmadan gitme kahramanlığını gösteren çıkarma gemileri komutanları ile deniz piyade görev grubu komuta personelinin isimlerini paylaşmayı borç bilirim. Milletimiz bu isimleri unutmayacaktır.
Çıkarma Gemileri Personeli: Deniz Görev Grup Komutanı: Tuğamiral Emin Göksan (vefat) ; Kurmay Başkanı: Dz. Alb. Ertuğrul Üçler (Vefat) ; Çıkarma Gemileri Komodoru: Dz. Kur. Alb.  Ahmet Özon (vefat); TCG Ertuğrul Tank Çıkarma Gemisi Komutanı Dz. Gv. Bnb. Ergun Çakırer (vefat) Grup Komutanları; Dz. Bnb. Erdinç Karagöz; Dz. Bnb. Fikret Inık (vefat) ; Dz. Bnb. Yılmaz Şener/ SAT SAS Komutanı: Dz. Bnb. Yılmaz Cengiz/TCG Kuvvet  Romörkörü Komutanı: Ütğm. Armağan Yüzbaşı/ LCT Komutanları: Ütğm. İsmail Kıran TCG LCT 103 K.; Ütğm. Ali Yavuz LCT 104 Komutanı; Ütğm. Özden Gökçek LCT 105 Komutanı; Ütğm.  Deniz Asuğman LCT 107 Komutanı; Ütğm. Akyar Kentmen LCT 108 Komutanı; Ütğm. Erdal Sayın LCT 110 Komutanı; Ütğm. Ahmet Er LCT 111 Komutanı; Ütğm. İlkin Sungur LCT 113 Komutanı; Ütğm. Erol Aytürk LCT 114 Komutanı; LCU Komutanları: Ütğm. Rafet Altan LCU 206 Komutanı; Ütğm. Ferit Atalay LCU 207 Komutanı; Ütğm. Azmi Yazıcı LCU  208 Komutanı; Ütğm. Fahri Aktay LCU 209 Komutanı; Ütğm. Haluk Göçmen LCU 210 Komutanı; Ütğm. Fikret Günel LCU 211 Komutanı; Ütğm. Şakir Alpagut LCU  213 Komutanı; Ütğm. Aziz Duman LCU 214 Komutanı; Ütğm. Tayfun Taylan LCU 215 Komutanı; Ütğm. Ateş Alpaygil LCU 216 Komutanı/ LCM Komutanları: Astsb. İsmail Candan  LCU Ç.301 Komutanı  (Geçici) Komutanı; Astsb. Selçuk Soyüret  LCU Ç.303 Komutanı  ; Astsb Baki Yurdaer Akgün  Ç.307 Komutanı  ; Astsb Selçuk Ilgın (vefat)  Ç.309 Komutanı  ; Astsb Sedat Sır Ç.310 Komutanı  ; Astsb Ali Sarıkaya  Ç.312 Komutanı  ; Astsb Osman Engin  Ç.314 Komutanı  ; Astsb Şenel Taşkın  Ç.315 Komutanı  ; Astsb Mustafa Erkan (Vefat)  Ç.317 Komutanı  ; Astsb Tacettin Titiz  Ç.319 Komutanı  ; Astsb Mahmut Argun (Vefat)  Ç.320 Komutanı  ; Astsb Refik Öztürk Ç.311 Komutanı  ; Astsb Gazi Kaya  Ç.316 Komutanı  ; Astsb Ertan Mete (Vefat)  Ç.306 Komutanı .
Deniz Piyade Subayları
Dz. Gv. Yb. Neşet İkiz, Deniz Piyade Alay Komutanı /Tabur komutanları: Dz. Pd. Bnb. İlhan Aloğlu (vefat); Dz. Pd. Bnb. Tahsin Güven (vefat) / Karargah Subayları: Dz. Yzb. Rıdvan Ündev;  Dz.Pd. Ütğm. Yüksel Keçeci ; Dz. Pd. Ütğm. Seyit Âli Muhtar ;  Dz.Pd. Kd. Ütğm. Yıldır Yoro ;  Dz. Pd. Ütğm. Orhan Ölmez; Dz. Pd. Kd. Ütğm. Ahmet Aksu ; Dz. ikmal yüzbaşı Nazif İl; Dz. İstihkam Teğmen Ferhat Kolat; Dz. İstihkam Ütğm. İbrahim Üskül /  Bölük Komutanları: Dz. Pd. Ütğm. Salih Ocaklı; Dz. Pd. Ütğm. Mehmet Aras; Dz. Pd. Ütğm. Mustafa Yılmaz ; Dz. Pd. Ütğm. Hüsnü Zeybek ;  Dz. Pd. Ütğm. Hasan Volkan (vefat); Dz. Pd. Ütğm. Mustafa Nihat Çetin ;Dz. Pd. Ütğm. Muhsin Ergene ; Dz. Pd. Ütğm. Mustafa Kılıç (vefat) Takım Komutanları: Dz. Pd. Ütğm. Sırrı Ogan ; Dz. Pd. Ütğm. Aykut Seçen ; Dz. Pd. Ütğm. Mesut Günsev ; Dz. Pd. Ütğm. Deniz Taşkın ; Dz. Pd. Ütğm. Mümtaz Uçar; Dz. Pd. Ütğm. Nabi Duru ; Dz. Pd. Ütğm. Necdet Bayacan;  Dz. Pd. Tğm. Bülent Alkan; Dz. Pd. Ütğm. Sabahattin Topuz ; Dz. Pd. Tğm. Savaşı Uzunali ; Dz. Pd. Tğm. Halit Küçükkural ; Dz. Pd. Ütğm. Ahmet Kapsız; Dz. Pd. teğmen Şevket Terdöken; Dz. Pd. Ütğm. Raif Sümer; Dz. Pd. Atğm. Halil Kolağasıoğlu ;/Tabipler :Dz. Tbp. Ütğm. Erdoğan Yörük;  Dz. Tbp. Atğm. Sadık Canlı (vefat)






18 Temmuz 2018 Çarşamba

Denizcileşme

Description: IMG_0131

Denizcileşmek
Türk Dil Kurumu sözlüğünde böyle bir Türkçe kelime bulamazsınız. Yoktur. Denizcileşmek ne Osmanlı İmparatorluğu ne de Cumhuriyet tarihinde ne devletin ne de halkın sözlüğüne ya da günlük konuşmasına girmemiştir.
Denizcileşme ya da deniz uygarlığına erişim. Bu kavramdan ne anlıyoruz? Devletin bekası, halkın refahı ve mutluluğu için denizin veya suyun (göl ve akarsulara sahip ülkeler için) öncelikle ve yoğunlukla kullanılması sürecine, “denizcileşme” diyebiliriz. Daha akademik bir ifadeyle, denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Bu süreç, devletin, siyasi, askeri, ekonomik, psikososyal ve kültürel güç alanlarında denizin öncü rolünü benimsemesiyle başarıya ulaşır. Denizcileşmenin temeli deniz jeopolitik farkındalığının varlığı ve idamesidir. Mavi vatan, yani deniz yetki alanlarındaki çıkarlarımızın korunması ve geliştirilmesi ile başta KKTC jeopolitiği ve Türk Boğazları olmak üzere devlet jeopolitiğinin asli unsurlarındaki deniz perspektifinin her türlü baskı ve zorluğa rağmen korunması, deniz jeopolitik refleksinin yani denizci devlet aklının gereğidir. Deniz jeopolitiği korunmadan denizcileşmenin anlamsız olacağını da burada vurgulayalım.
Türkiye Denizcileşmeye Hazır. Türkiye, gerek coğrafyası gerekse milleti ile denizcileşmeyi  başaracak potansiyele sahiptir. “Mavi uygarlığın sahibi Denizci bir Türkiye”, erişilmesi zor bir ülkü değildir. Bu ülkü için coğrafya binlerce yıldır hazırdır. Denizcileşmek için gereken sosyo genetik miras da hazırdır. Bu coğrafyada ortaya çıkmış tüm denizci uluslar ve uygarlıkları bugün biz temsil ediyoruz. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Anadolu halkına Türk denir” veciz ifadesinde anlamını bulan Anadolu halkı, Hitit, Frigya, Lidya, İyonya, Bizans, Selçuk, Osmanlı ve bu topraklarda hayat kurmuş ve katma değer üretmiş tüm halkları temsil eder. Anadolu’yu yurt bilen her denizci uygarlık, geleceğimizi şekillendirdi. Türk halkının genlerinde hazır olan binlerce yıllık potansiyel denizcilik birikiminin kinetik enerjiye dönüşmesi, “ne zaman?” sorusunun değil, “nasıl?” sorusunun bir fonksiyonudur. Halkın hazır olması ise, devletin hazır olmasına bağlıdır.
Devlet Denizcileştirir. Unutulmamalıdır ki uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise devlettir. Tarihe bakalım. Roma İmparatorluğu, kuruluşunda tarıma dayalı karasal bir imparatorluk iken, denizci, tüccar ve sanatçı Kartaca’yı yok etmek için devlet öncülüğünde denizci olmaya zorlanmış ve bu sayede Akdeniz, yaklaşık 500 yıl “Mare Nostrum” olmuştu.  Venedik de bir ada devleti olarak, deniz ticaretinin getirdiği refahı ve ekonomik olanaklarla Akdeniz’de 1400’lü yıllarda devlet yönlendirmesiyle hegemon güç oldu. Portekiz Krallığı şüphesiz Venedik’in deniz kaynaklı zenginliğinden etkilenerek Hint rotalarını keşfe çıktı. Bu durum karşısında İspanyollar da, İber Yarımadasındaki bir milyon nüfusa sahip bu küçük komşunun devlet öncülüğünde giriştiği coğrafya maceracılığı ve stratejik kazançları örnek alarak onu takip etti. Britanya’da devleti temsil eden Kral VIII. Henry ve kızı Kraliçe I. Elizabeth olmasa bugün İngiltere’nin denizciliğinden bahsedemezdik. Günümüze kadar denizci devletler içinde yer alan ABD, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç, Japonya, Rusya, Almanya, İtalya, devletin rehberlik ve öncülüğünde denizci oldular. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde denizcileşmek ve deniz uygarlığına geçmek Mustafa Kemal Atatürk dönemi hariç hiç bir zaman devlet politikası olamadı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Orta ve Doğu Akdeniz ile Karadeniz’de yaşanan kabaca yarım asırlık deniz egemenliği dönemi ise İnebahtı yenilgisinden sonra bir daha tekrar etmedi. Garp Ocakları (Libya, Tunus, Cezayir) denizciliği olmasa, Osmanlı Donanmasının sadece yaz aylarındaki çevre denizlerde kısıtlı varlık göstermesiyle imparatorluğun Akdeniz toprakları 19. Yüzyıla kadar korunamazdı. 
Deniz Jeopolitik Farkındalığımız. Türk denizciliği bugün pek çok alanda başarılara sahiptir. En önemlisi deniz jeopolitik farkındalığımız her şeye rağmen korunmaktadır. Donanma gücü ve onu takip eden deniz savunma sanayii son 10 yılda yaşanan her türlü kumpas, tasfiye ve insan gücündeki kan kayıplarına rağmen bugün ancak denizci devletlerin sahip olabileceği kurumsal temel ile alt yapıya sahiptir. Cumhuriyet Donanmasının Türk halkına en büyük ödülü, KKTC’nin varlığı ile özellikle soğuk savaş sonrasında çevre denizlerdeki jeopolitik kazanımlar ve başta MİLGEM olmak üzere savunma sanayiinde elde ettiği başarılardır. Bu başarılar emperyalizmi rahatsız etmiştir.  Bedeli, bu satırların sahibi dahil yüzlerce yurtsever denizcinin özgürlükleri ile ödenmiştir. Ancak kurumsal miraslar ve birikimler kolay kaybedilmez. Donanma gücümüz yerindedir ve nöbettedir.
Neden Denizcileşmek İstenmiyor? Diğer yandan Türkiye’nin halkıyla denizcileşme sürecinde devletin yeri ve rolü için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Son KHK lar ile Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından Denizcilik teriminin çıkartılması her ne kadar bürokraside önemli değişiklik yaratmamış olsa da psikosoyal düzlemde ciddi bir kırılma yaratmıştır. Bağımsız bir Denizcilik Bakanlığının son 15 yıllık tek parti iktidarında bile kurulamadığı bir ortamda, Ulaştırma Bakanlığı adına 2011 sonunda eklenen denizcilik kelimesinin 7 yıl sonra çıkarılması halkı denizcileşme ülküsünden bir adım daha uzaklaştırmıştır. Bu devlet son 50 yılda tekstil, inşaat ve turizm ile kalkınma hamlesinde bulunmuş bir devlettir. Ancak denizcileşmeyi gizli bir el gündeme sokmamaya devam ediyor. Denizciliğin devlet politikası olarak benimsenip kalkınma aracına dönüştürülmesi bu kadar zor mudur? Doğu Akdeniz’de enerji mücadelesinin yoğunlaşacağı; KKTC’de adadaki Türk askeri varlığının geri çekilmesine yönelik baskıların deniz jeopolitiğimizi etkileyebilecek düzeyde artacağı; Ege’de Yunan tahriklerinin tepe yaptığı; Milli gelirimizi ulusal olanaklarla artırmaya dolayısıyla mavi ekonomiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemin varlığına rağmen denizciliğin Büyük Atatürk’ün 1937 de belirtiği gibi  ‘’Türk’ün milli büyük ülküsü olarak benimsenmesini’’ neden beceremiyoruz. Türkiye’nin denizcileşmesini sadece batılı emperyal devletler mi istemiyor?


12 Temmuz 2018 Perşembe

Denizler Altında Büyük Mücadele

Description: IMG_0131 




Denizler Altında Büyük Mücadele
Makale başlığını incelemeden önce, İran konusuna değinelim. Geçen hafta içinde İran Devrim Muhafızları Komutanlarından İsmail Kevseri, basında yer aldığı şekliyle "Eğer İran petrolünün ihracatı engellenirse, Hürmüz Boğazı'ndan dünyanın diğer noktalarına petrol geçişine izin vermeyeceğiz" dedi. ABD’nin ‘’İran’ın tek damla petrol ihracına izin vermeyeceğiz’’ tehdidinin ardından gelen bu açıklamanın stratejik sonucu günde 17 milyon varil petrolün geçtiği Hürmüz Boğazının kapanması demektir. ABD-İran krizi bu aşamaya gelir mi? Bunu zaman gösterecektir.
ABD’nin işi Zor. Eğer İran ambargosuna katılmak istemeyen bir devlet çıkarsa ve tankerlerini bölgeye kendi savaş gemileri refakatinde gönderirse ne olacak? Örneğin Çin ya da -göstermelik bile olsa- Rusya böyle bir çıkış yaparsa ABD’nin tutumu ne olur? Diğer yandan İran, tamamen yalnız kalır ve ekonomik çöküş ve sonunda büyük bir iç ayaklanmaya mahkum edilirse devlet aygıtının kendini koruma refleksi ile hareket edebileceğini söyleyebiliriz. O an geldiğinde de her şey olabilir. Unutulmamalıdır ki ABD, 1980-1988 yılları arasındaki İran Irak Savaşını Irak’ın yanında yer alarak ve onu silahlandırarak desteklemesine rağmen İran yüzbinlerce gencini feda ederek bütünlüğünü koruyabilmişti. İran büyük savaştan ders çıkardı.
Hürmüz Boğazının Kapamak.   ABD ile ilişkilerinin gerginleştiği her krizde Hürmüz Boğazının kapanması veya körfezdeki tanker trafiğinin engellenmesine odaklandı. Kuvvet yapısı ve savaş doktrinini buna göre şekillendirdi. Boğazı kapatabilecek ya da geçişleri engelleyecek asli ateş gücünü denizin altına yoğunlaştırdı. Mayın silahı ile Boğazın önemli geçiş rotalarını kirletebilir. Ayrıca mayınların taranarak ya da avlanarak temizlenmesini sağlayacak  mayın karşı tedbir (MKT) gemilerinin hareket serbestisini kıyıdan asimetrik tedbirlere başvurarak engelleyebilir. Diğer taraftan  sahip olduğu üç Rus yapımı 2200 tonluk Kilo ve  kendi yapımı bir adet 1200 tonluk Besat sınıfı dizel elektrik denizaltı sayesinde sığ sulara sahip Körfez içinde olmasa bile Arap Denizinde tesis edeceği denizaltı karakol sahaları ile bölgedeki savaş gemilerine tehdit oluşturabilir. İran, günün sonunda Amerikan baskısını küresel enerji arzı ve deniz ticaret akışını aksatarak dengelemeyi hedeflemektedir. Sorun ABD kontrolündeki küresel ekonominin, Hürmüz’den akan petrolün kesintiye uğramasının sonuçlarını  kaldırıp kaldırmayacağıdır. İran petrolünün en önemli müşterisinin de Çin olduğunu hatırlatalım.
Denizlerin Altının Bilinmezliği. Yazımızın ana konusuna yani denizin altına dönelim. 1991 – 1994 yılları arasında ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapan Oramiral Frank Kelso III bir konuşmasında şunları söylemişti: ’’Uzayın derinliklerindeki küçük bir metal parçasını tespit edebiliyoruz, ancak bazen 100 metre dibimizdeki sualtı cismini tespit edemiyoruz’’ Söz konusu durum aradan geçen 27 yıla rağmen değişmedi. Suyun altı son kertede gizliliğini korumaya devam ediyor. Zira suni zeka (AI) başta olmak üzere gelişen dijital teknolojilere rağmen suyun altında akustik enerjinin yerine geçebilecek devrimsel özellikte bir buluş henüz gerçekleşmedi. Akustik enerji de son derece kaprisli. Tahmin edilebilirliği zor. Deniz suyunun ısı tabakalarından etkileniyor. Bu durum da, su altı cisimlerinin samanlıkta iğne aranması örneği ile tarif edilebilecek tespit zorluğunu ortaya çıkarıyor.
Denizin Altına Yatırım. Zayıfa güç veren bu durum, sualtı dünyasını yeni dünya düzeninin şekillenmeye başladığı günümüzde öne çıkarıyor. Örneğin, büyük hesaplaşmanın yaşanma olasılığının en yüksek olduğu Asya Pasifik bölgesinin silahlanmasında denizaltılar başı çekiyor. 2015 yılında Asya Pasifik bölgesinde sadece denizaltı tedariklerine 7,3 milyar dolar harcandı. 2025 yılına kadar bunun 11 milyar dolar olması bekleniyor. Asya Pasifik’te denizaltı tedariklerinde en büyük artış Çin, Hindistan, Avustralya ve Güney Kore pazarlarında yaşanıyor. Denizaltı Filosu başta olmak üzere,  Çin Donanmasının süratle güçlenmesi, Atlantikçi  Japonya, Tayvan, Avustralya ve Vietnam’ın denizaltı filolarını geliştirmelerine neden oluyor. Çin halen 66 nükleer ve dizel elektrik saldırı ile 5 nükleer balistik füze denizaltısına sahip. Bu ülkelerin yanısıra Singapur, Tayland ve Endonezya da denizaltı filolarını geliştiriyor. ABD de 2025 yılına kadar nükleer denizaltılara 102 milyar dolar harcayacak. Bu değer Rusya dahil Avrupa donanmaları için toplamda 76.3 milyar dolar olacak.
Rusya Suyun Altında İddialı. Kısaca denizaltı yatırımları artarak devam edecek. Geçen hafta, Rus TASS ajansı Varshavyanka sınıfı 4000 tonluk, 6 dizel elektrik denizaltının tamamlandıkça Pasifik Filosunda görev yapmak üzere konuşlandırılacağını bildirdi. Rusya’nın, ‘’Kanyon’’ kod isimli insansız su altı aracı (drone) geliştirdiği ve bu aracın nükleer silahlarla donatılacağı haberleri de son yıllarda gündemi meşgul etti. Rusya bu araçlar dışında nükleer yeteneklerini geliştirmeye devam ediyor. 40 adet yeni nesil uzun menzilli balistik nükleer füzeyi envanterine katmasının yanısıra,   ‘’Yasen’’ sınıfı nükleer saldırı denizaltısı (SSN) ve ‘’Borey’’ sınıfı balistik füze denizaltısı inşa programlarını sürdürüyor. Kuvvet yapısının gelişiminin yanısıra harekat tempo ve yarıçapını da genişletiyor. 2016 yılı sonunda ABD Avrupa Afrika Komutanı Oramiral James Foggo şöyle demişti: ‘’Rus denizaltıları Atlantik sularında boy gösteriyor, savunmamızı test ediyor, denizlerdeki egemenliğimize karşı çıkıyor ve en önemlisi gelecek bir çatışmada  karmaşık sualtı muharebe alanını kendi lehlerinde kullanmak üzere hazırlık yapıyorlar.’’ Geçen Hafta ABD Kongresi Amerikan savunma ödenek bütçesi kanunu 627 milyar dolarla onaylandı. Bütçede dikkat çeken husus 2 yeni uçak gemisinin inşasının planlanmasının dışında denizaltı filosunun yenilenme gayretleri. Bugün için toplam 333 SSN ve 23 SSBN ile okyanusların en güçlü filosuna sahipler. Rusya ve Çin’in artan denizaltı tehdidine karşı bu konumu korumaları kaçınılmaz. Bu alanda en geri kalan devlet İngiltere. 1983 yılında  31 nükleer denizaltısı olan İngiltere’nin bugün 11 denizaltısı var. Bu duruma rağmen yeni denizaltı projeleri savunma bütçesinin % 10’unu kapsadığından Başbakan geçen hafta bu miktarın azaltılmasını isteyince yer yerinden oynadı. İngiltere’nin Asya Pasifik’teki akrabası Avustralya da hem denizaltıya hem de karşı sistemlere büyük yatırımlar yapıyor. Geçtiğimiz hafta İngiliz BAE Systems firmasıyla 35 milyar dolarlık 9 DSH (Denizaltı Savunma Harbi) firkateyn projesini imzaladı. Diğer taraftan Collins sınıf denizaltılarını modifiye edilmiş Fransız Barracuda sınıfı dizel elektrik denizaltılar ile değiştirme kararı verdi.
Asıl Mücadele Denizler Altında. Önümüzdeki dönemde dünyanın her alanında denizaltı haberlerini izlemeye devam edeceğiz. Deniz Yüzyılı olacak 21’inci yüzyılda hegemonya denizde el değiştirecek ve bu cephenin asli unsuru suların altı olacak.




3 Temmuz 2018 Salı

Amiral Cem Çakmak’sız Üç Yıl


Amiral Cem Çakmak’sız Üç Yıl
Bugün 1 Temmuz 2018. Kabotaj Kanununun 92’nci yıldönümü.
Türkiye Cumhuriyetinin kıyıları ve karasuları ile göl ve akarsularında yürüttüğü tüm denizcilik faaliyetlerini kendi tekelinde icra etme -yani kabotaj- hakkını elde etmesi en az büyük bir meydan muharebesinin kazanılması kadar değerli ve önemlidir. Büyük bir hamledir. İnönüler,  Sakarya ve Büyük Taarruz sonucu demir ve kanla kazanılmış Kurtuluş Savaşının denizcilik ve deniz ekonomisi cephesindeki en büyük zaferidir. Kabotaj hakkının düşmanı kapitülasyonlardı. Bu sorun, Birinci Lozan görüşmelerinde emperyal iradenin devamında ısrar edeceği ve Türk tarafının görüşmelerden çekilmeye karar vereceği değer ve önemde, hayati bir sorundu. 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşmasında bağımsızlığı tanınan Türk devletinin en önemli kazanımlarından birisi kapitülasyon belasından kurtulması ve dolayısıyla kabotaj hakkını elde etmesi oldu. 11 Nisan 1926 günü kabul olunan ve 1 Temmuz 1926 günü yürürlüğe giren 815 sayılı Kabotaj kanunu ile yabancıların Türk denizciliği üzerindeki tahakkümü bıçak gibi kesildi ve böylece yüzyıllarca denizden uzaklaştırılan Türk halkı denizlerine geri dönebildi.
Kabotaj Şehitleri. Ancak, 1 Temmuz 1926’da kanun çıktığında yeterli alt yapı ve milli ticaret gemisi yoktu.  Türk bayraklı filo o kadar yaşlı ve yetersizdi ki pek çoğu seyre elverişli olmadığı halde kabotaj hakkını sulandırmamak için kaptanlar çok zor ve yetersiz koşullarda denize çıkıyor ve denizde bir nevi kurtuluş savaşı veriliyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle Karadeniz’de fırtınalarda pek çok gemi battı. Çok deniz şehidi verildi. Ama yaşlı ve eski filo gerek armatörü, gerekse kamu sektörü ile geri adım atmadı.  Yaşlı gemilerle denize çıkmaya devam ettiler. Kabotaj hakkını korumak uğrunda fedakarca denize çıkan ve hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Benzer bir varlık savaşı, 2007-2014 arasında yaşanan kumpas davalar sürecinde donanmada yaşandı.
3 Temmuz 2018. Tuğamiral Cem Çakmak’ın sonsuzluğa uğurlanmasının 3’üncü yıldönümü. Okyanus ve denizlerde tek hakim olmak ve Türkiye dahil NATO tarafından kuşatılan Akdeniz’in ve kısmen Karadeniz’in kaderini tek başına belirlemek isteyen hegemonya karşısında, kale gibi duran, fikir, strateji, taktik ve doktrin üretebilen parlak bir Amiralin kumpas davalar sonucu kaybının 3. Yılı.         Cem Çakmak, Kabotaj hakkını büyük bir Kurtuluş Savaşı sonunda kazanan bir ulusun evladı olarak bu hakkın korunmasındaki en büyük  güvence olan donanmamızın gerek stratejik gerekse operatif temeldeki kazanımlarına, bu hakkın kazanılmasından 80 yıl sonra  büyük katkılar sunmuş bir Amiralimizdi. Kabotaj hakkını bir adım ileri taşımıştı. Mavi Vatan çıkarlarımızı sadece korumakla kalmamış, geliştirmişti.
FETÖ’nün Hedefindeki Amiral. Atatürkçü, bağımsız ve ulusal çıkar odaklı Türk siyasi düşünce ekolünün değişik kumpas davalar ve algı operasyonları ile tasfiye edilmesi sürecinde onlarca Amiral ve yüzlerce deniz subayı gibi o da hedef seçildi. FETÖ orkestrasyonundaki alçak saldırılara uğradı. Donanmanın hegemonya çıkarlarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamak üzere kurgulanan Balyoz davası ve diğer takipçi kumpas davalarda öncelikli hedefler arasına oturtuldu. Davaların mahkeme sürecinde başını öne asla eğmedi. FETÖ’nün Silivri’deki çadır mahkemelerinde savunma yapmadı. Manifesto niteliğindeki söylemleri sözde mahkemenin şimdi hapiste olan FETÖ mensubu üyelerinin suratlarına tokat gibi indi. Mustafa Kemal’in sarsılmaz bir Amirali ve yurtsever kişiliği ile öne çıkan Cem Çakmak, en zor ve ağır psikolojik koşullarda bütünlüğünü, kişiliğini ve karakterini bozmadı.
Örnek bir Lider. Amiral Cem Çakmak fedakar ve öncü bir kişiliğe sahipti. Mücadele adamıydı. Hayat görüşü ve teorisi sağlam, astlarına örnek bir liderdi. Stratejisiz taktik, teorisiz pratik uygulayan sıradan yöneticilerden değildi. Sulandırılmamış bir Kemalist olarak gerçeğin yalın ve tek olduğunu bilen ve onun peşinde koşan bir aydındı. Erdemin onurunu yenmekte değil mücadele etmekte gören vefa ve cesaret sahibi bir Amiraldi. FETÖ ve işbirlikçilerinin kurduğu kumpası daha başlangıcından itibaren net bir şekilde görebilmiş ve tasfiye amaçlı bu çirkin kumpası her yönü ile anlayabilmiş/anlatabilmiş bir askerdi. Keşke onun görebildiğini söz konusu dönemde oramiral rütbesinde, cumhuriyet donanmasının emanet edildiği şahsiyetler görebilse ve cesaretle mücadele etselerdi ! FETÖ kumpasları ve ihaneti sonucu 19 Aralık 2009’da hayatına kıyan Deniz Öğretmen Albay Ali Tatar ile  8 Şubat 2010 günü aynı akıbetle ebediyete uğurladığımız Deniz Kurmay Albay Berk Erden için yüreği yanan bir Amiraldi. Diğer bir Balyoz esiri Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’in 1 Mayıs 2014 günü ani vefatında yıkılmıştı.  
Acımasız bir Tasfiye. Amiral Çakmak, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel’in de üyesi olduğu Yüksek Askeri Şura tarafından  2012 Ağustos toplantısında 14 orgeneral/oramiralin imzası ile hapisteyken emekli edildi. Hasdal Askeri Cezaevinden Silivri’ye sevk edildi.  Balyoz’un bir kurgu olduğu bildiği halde YAŞ üyeleri tek fire vermeden tasfiyeleri imzalamıştı. Yaşadığı ihanetin öfkesi, FETÖ’ye teslim edilmiş ülkemiz için duyduğu büyük üzüntü ile birleşince, şartlar Silivri duvarları arasında onu amansız hastalığın kollarına savurdu. Özgürlüğüne tamamen kavuştuktan sadece 1 yıl sonra, 3 Temmuz 2015 sabahı onu kaybettik. Bahriyenin kumpas davalar sonucu kaybettiği 4’üncü şehidi oldu. Onun ardından 29 Nisan 2018 günü Donanmanın Altın Çocuğu Oramiral Özden Örnek’i  amansız hastalık sonucu kaybettik. Onun amasız hastalığının tohumları da Amiral Cem Çakmak gibi Silivri duvarları arasında atılmıştı.
Hatıraları Sonsuza Dek Bizimle. Ebediyete emanet ettiğimiz kayıpları fiziken geri getiremeyiz. Amiral Cem Çakmak ve kumpas davaların bahriyeli kayıpları deniz şehitlerimiz olarak, Türk milletinin kalbinde, mavi vatanın derinliklerinde, donanmanın deniz ufkunda viyalayan her gemisinin pruvası ve  dümen suyunda görevlerine devam ediyor. Aramızdan ayrılışının 3’üncü yıldönümünde değeli meslektaşım, dava arkadaşım ve dostum Amiral Cem  Çakmak’ı ve tüm kumpas şehitlerini rahmet, minnet, vefa, özlem ve saygı ile anıyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.
(Merhum Amiral Cem Çakmak; 4 Temmuz 2018 Çarşamba günü 1130 'da Üsküdar Karacaahmet  Mezarlığı  Ada 32 J 208 deki kabri başında anılacaktır.)