
Denizcileşmek
Türk Dil
Kurumu sözlüğünde böyle bir Türkçe kelime bulamazsınız. Yoktur. Denizcileşmek
ne Osmanlı İmparatorluğu ne de Cumhuriyet tarihinde ne devletin ne de halkın sözlüğüne
ya da günlük konuşmasına girmemiştir.
Denizcileşme ya da deniz uygarlığına erişim. Bu kavramdan ne
anlıyoruz? Devletin bekası, halkın refahı ve mutluluğu için denizin veya suyun
(göl ve akarsulara sahip ülkeler için) öncelikle ve yoğunlukla kullanılması
sürecine, “denizcileşme”
diyebiliriz. Daha akademik bir ifadeyle, denizcileşme, denizcilik gücüne hayat
veren tüm alanlarda katma değer yaratma sürecidir. Bu süreç, devletin, siyasi,
askeri, ekonomik, psikososyal ve kültürel güç alanlarında denizin öncü rolünü
benimsemesiyle başarıya ulaşır. Denizcileşmenin temeli deniz jeopolitik
farkındalığının varlığı ve idamesidir. Mavi vatan, yani deniz yetki
alanlarındaki çıkarlarımızın korunması ve geliştirilmesi ile başta KKTC
jeopolitiği ve Türk Boğazları olmak üzere devlet jeopolitiğinin asli
unsurlarındaki deniz perspektifinin her türlü baskı ve zorluğa rağmen korunması,
deniz jeopolitik refleksinin yani denizci devlet aklının gereğidir. Deniz
jeopolitiği korunmadan denizcileşmenin anlamsız olacağını da burada
vurgulayalım.
Türkiye Denizcileşmeye Hazır. Türkiye, gerek
coğrafyası gerekse milleti ile denizcileşmeyi başaracak potansiyele sahiptir. “Mavi uygarlığın sahibi Denizci bir Türkiye”,
erişilmesi zor bir ülkü değildir. Bu ülkü için coğrafya binlerce yıldır
hazırdır. Denizcileşmek için gereken sosyo genetik miras da hazırdır. Bu
coğrafyada ortaya çıkmış tüm denizci uluslar ve uygarlıkları bugün biz temsil
ediyoruz. Atatürk’ün “Türkiye
Cumhuriyetini kuran Anadolu halkına Türk denir” veciz ifadesinde anlamını
bulan Anadolu halkı, Hitit, Frigya, Lidya, İyonya, Bizans, Selçuk, Osmanlı ve
bu topraklarda hayat kurmuş ve katma değer üretmiş tüm halkları temsil eder.
Anadolu’yu yurt bilen her denizci uygarlık, geleceğimizi şekillendirdi. Türk
halkının genlerinde hazır olan binlerce yıllık potansiyel denizcilik
birikiminin kinetik enerjiye dönüşmesi, “ne
zaman?” sorusunun değil, “nasıl?”
sorusunun bir fonksiyonudur. Halkın hazır olması ise, devletin hazır olmasına
bağlıdır.
Devlet Denizcileştirir. Unutulmamalıdır ki
uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise devlettir. Tarihe
bakalım. Roma İmparatorluğu, kuruluşunda tarıma dayalı karasal bir imparatorluk
iken, denizci, tüccar ve sanatçı Kartaca’yı yok etmek için devlet öncülüğünde denizci
olmaya zorlanmış ve bu sayede Akdeniz, yaklaşık 500 yıl “Mare Nostrum” olmuştu. Venedik
de bir ada devleti olarak, deniz ticaretinin getirdiği refahı ve ekonomik
olanaklarla Akdeniz’de 1400’lü yıllarda devlet yönlendirmesiyle hegemon güç
oldu. Portekiz Krallığı şüphesiz Venedik’in deniz kaynaklı zenginliğinden
etkilenerek Hint rotalarını keşfe çıktı. Bu durum karşısında İspanyollar da,
İber Yarımadasındaki bir milyon nüfusa sahip bu küçük komşunun devlet
öncülüğünde giriştiği coğrafya maceracılığı ve stratejik kazançları örnek
alarak onu takip etti. Britanya’da devleti temsil eden Kral VIII. Henry ve kızı
Kraliçe I. Elizabeth olmasa bugün İngiltere’nin denizciliğinden bahsedemezdik. Günümüze
kadar denizci devletler içinde yer alan ABD, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç,
Japonya, Rusya, Almanya, İtalya, devletin rehberlik ve öncülüğünde denizci
oldular. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde denizcileşmek
ve deniz uygarlığına geçmek Mustafa
Kemal Atatürk dönemi hariç hiç bir zaman devlet politikası olamadı. Kanuni
Sultan Süleyman döneminde Orta ve Doğu Akdeniz ile Karadeniz’de yaşanan kabaca
yarım asırlık deniz egemenliği dönemi ise İnebahtı yenilgisinden sonra bir daha
tekrar etmedi. Garp Ocakları (Libya, Tunus, Cezayir) denizciliği olmasa,
Osmanlı Donanmasının sadece yaz aylarındaki çevre denizlerde kısıtlı varlık
göstermesiyle imparatorluğun Akdeniz toprakları 19. Yüzyıla kadar
korunamazdı.
Deniz Jeopolitik Farkındalığımız. Türk denizciliği bugün
pek çok alanda başarılara sahiptir. En önemlisi deniz jeopolitik
farkındalığımız her şeye rağmen korunmaktadır. Donanma gücü ve onu takip eden
deniz savunma sanayii son 10 yılda yaşanan her türlü kumpas, tasfiye ve insan
gücündeki kan kayıplarına rağmen bugün ancak denizci devletlerin sahip
olabileceği kurumsal temel ile alt yapıya sahiptir. Cumhuriyet Donanmasının
Türk halkına en büyük ödülü, KKTC’nin varlığı ile özellikle soğuk savaş sonrasında
çevre denizlerdeki jeopolitik kazanımlar ve başta MİLGEM olmak üzere savunma
sanayiinde elde ettiği başarılardır. Bu başarılar emperyalizmi rahatsız
etmiştir. Bedeli, bu satırların sahibi
dahil yüzlerce yurtsever denizcinin özgürlükleri ile ödenmiştir. Ancak kurumsal
miraslar ve birikimler kolay kaybedilmez. Donanma gücümüz yerindedir ve
nöbettedir.
Neden Denizcileşmek İstenmiyor? Diğer yandan
Türkiye’nin halkıyla denizcileşme sürecinde devletin yeri ve rolü için aynı
şeyleri söyleyemeyiz. Son KHK lar ile Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığından Denizcilik teriminin çıkartılması her ne kadar bürokraside önemli
değişiklik yaratmamış olsa da psikosoyal düzlemde ciddi bir kırılma
yaratmıştır. Bağımsız bir Denizcilik Bakanlığının son 15 yıllık tek parti iktidarında
bile kurulamadığı bir ortamda, Ulaştırma Bakanlığı adına 2011 sonunda eklenen
denizcilik kelimesinin 7 yıl sonra çıkarılması halkı denizcileşme ülküsünden
bir adım daha uzaklaştırmıştır. Bu devlet son 50 yılda tekstil, inşaat ve
turizm ile kalkınma hamlesinde bulunmuş bir devlettir. Ancak denizcileşmeyi
gizli bir el gündeme sokmamaya devam ediyor. Denizciliğin devlet politikası olarak
benimsenip kalkınma aracına dönüştürülmesi bu kadar zor mudur? Doğu Akdeniz’de
enerji mücadelesinin yoğunlaşacağı; KKTC’de adadaki Türk askeri varlığının geri
çekilmesine yönelik baskıların deniz jeopolitiğimizi etkileyebilecek düzeyde
artacağı; Ege’de Yunan tahriklerinin tepe yaptığı; Milli gelirimizi ulusal
olanaklarla artırmaya dolayısıyla mavi ekonomiye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir
dönemin varlığına rağmen denizciliğin Büyük Atatürk’ün 1937 de belirtiği gibi ‘’Türk’ün
milli büyük ülküsü olarak benimsenmesini’’ neden beceremiyoruz. Türkiye’nin
denizcileşmesini sadece batılı emperyal devletler mi istemiyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder