6 Eylül 2013 Cuma

Deniz, kitap, sanat ve hapis



Deniz karşılıksız sevilir. Ben de onu karşılıksız sevdim. Çok şanslı idim. Hem denizci bir ailede, hem de deniz kıyısında Boğaziçi’nde hayatla tanıştım. 8 yaşında sandalım 15 yaşında yelkenlim oldu. Yaşıtlarım çelik çomak oynarken, ilkokulda gemi maketleri yapmaya başladım. Daha sonra meslek olarak denizciliği seçtim ve 2012 Ağustosuna kadar 40 yıl Cumhuriyet Donanmasının üniformasını şerefle taşıdım. 40 yılın sonunda gücünü yalan ve iftiralardan alan Balyoz davası ile tasfiye edildim ve çok sevdiğim Bahriyeden ve savaş gemilerinden ayrılmak zorunda kaldım.
Hapis hayatı denizcileri zorlamaz
Hapis hayatı denizcileri zorlamaz. Zira denizdeki yaşantı başta doğa ile mücadele; daha sonra dar bir alanda diğer insanlarla birlikte yaşamak; sevdiklerinizden, kişisel konforunuzdan ve önceliklerinizden haftalarca, bazen aylarca ayrı kalmaya katlanmak demektir. Uzun süre karadan ayrı kalabilen denizciler özgürlüğünden bilerek geçici olarak vazgeçmiştir. Artık o doğanın ve kendi iradesinin rehinidir. Önce kendisi ile giriştiği mücadeleyi daha sonra doğa ile mücadeleyi kazanmalıdır. Kendi iradesine yenilen denizci hayatta kalamaz. İradesini yenerek özgürleşmelidir. İşte bu nedenle bir şekilde tutsak edilen denizciler hapis hayatını diğer meslekten gelenlere nazaran çok daha farklı değerlendirebilirler. 1755 yılında İngiltere’de yayımlanan “Life of Johnson” isimli eserinde Boswell şunları söylüyordu:
“Kendini bilerek tutsak edecek bir niyeti olmayan hiç kimse denizci olmayacaktır. Bir gemide olmak denizde boğulma şansı da olan hapishanede olmakla eş değerdedir. Hapishanedeki bir adamın en azından daha geniş yaşam alanı, daha iyi yemeği ve arkadaşları vardır.”
Tam 2 yıl karaya ayak basmamıştı
Boswell’in kitabından tam 50 yıl sonra Trafalgar deniz savaşında İngiltere’ye neredeyse 100 yıl denizlerde egemenlik kuracak bir zafer armağan eden ve bu savaşta sancak gemisinde ölen, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Horatio Nelson, Napolyon Fransa’sına karşı Atlantik ve Akdeniz’de Kraliyet Donanmasının uyguladığı abluka sırasında tam 2 yıl boyunca değil evine gitmek, karaya ayak basmamıştı. Aynı Amiral, subaylık yıllarında bir defasında evinden ve ilk eşi Frances’den tam beş yıl ayrı kalmıştı. Ancak denizin büyüsü, geminin karşı konulamaz kendine has dünyası ve sarsılmaz vatan sevgisi Amiral Nelson’ı her zaman ayakta tutabildi. Ölmeden önce sancak gemisi HMS Victory Komutanına söylediği son sözler çok anlamlıdır. “Hardy, Vatanıma karşı görevimi yaptım. Huzur içindeyim.”
Değişen tek şey zaman
1968 yılında Güney Okyanusunda sürekli doğuya giderek dünyayı durmaksızın ve tek başına dolaşan ilk denizci olan İngiliz yelkenci Knox Johnston da Güney Okyanusu geçişini zor bir hapis cezasına benzetiyor ve şöyle diyordu:
“Böylesine bir dünya turu, en acımasız hapis cezasına eş değerdi. Her an boğulma tehlikesinin olduğu bir ortamda, yüksek güç gerektiren bedensel faaliyetler ve tecrit.”
İşte ben de içinde bulunduğum TCG Hasdal ve TCG Silivri adını verdiğim beton gemilerde zorlu bir deniz seyrine katıldığım kabullenmesiyle hapishane günlerimi denizdeymiş gibi geçiriyorum. Bu beton gemilerin en önemli özellikleri hiç sallanmamaları ve varış limanının belirsizliği. Değişen tek şey zaman ve gök cisimlerinin hareketleri.
Hasdal ve Silivri’de deniz özlemimi gidermek için üç şeyle uğraştım. Birincisi kitap okumak ve yazmak. İkincisi gemi maketleri ve diyaromalar yapmak; Üçüncüsü de görebildiğim tüm gök cisimlerini incelemeye çalışarak, göksel, diğer adıyla astronomi seyrindeki kullanımlarına yönelik pratik uygulamalarda bulunmak.
2,5 yılda 2000 sayfa kitap yazdım
Hasdal ve Silivri’de geçirdiğim 2,5 yıl içinde 2000 sayfaya yakın kitap yazdım. Bu kitaplar Cumhuriyet Donanmasının gelişimi ve 2010 yılında uğradığı Balyoz Baskınının sebep-sonuç ilişkileri üzerine odaklandı. Yazdıklarımın küçük bir bölümü “Hedefteki Donanma” isimli kitapta kamuoyuna sunuldu. Bahriyeli diğer Balyoz tutsaklarının yazdıkları kitaplar denizcilerin zor şartlarda bile ne kadar üretken ve yaratıcı olduklarını ortaya çıkardı. Amiral Semih Çetin’in “Bir İhanetin Öyküsü”, Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen’in “Kardak’ta Kahraman, Hasdal’da Tutsak”, Amiral Özden Örnek’in “Cambaza değil Balyoz’a Bak” isimli kitapları kamuoyunun Balyoz tertibi ve donanmanın düşürüldüğü durum ile ilgili uyanışına büyük hizmetlerde bulundu.
Diğer bir uğraşım sanat oldu. Özellikle Silivri’de gemi maketleri ve diyaromalar yapmaya başladım. Yaratıcılıkla değişim geçiren malzemeler örneğin şeker karıştırma çubuğundan güverte tahtası, kürdandan direk, diş macunundan deniz gibi uygulamalar ile maket ve diyaromalara hayat verdim. Çocukluğumda yaşadığım ortamları ve gitmeyi hayal ettiğim yerleri modelledim.
Sanat ruhu özgürleştiriyor
Şuna inandım, sanat hapisteki insanın yaratıcılık duygusunu güçlendirerek onun ruhunu özgürleştiriyor. Öylesine özgür ki, bedeni tutsak alınsa bile ruhu diş macunundan yapılan denizde yüzecek, kağıttan bir kotrada yelken yapabilecek kadar özgür. Hasdal, Hadımköy, Silivri ve Maltepe’de bulunan tutsak askerlerin Vardiya Bizde Platformu vasıtasıyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da açtıkları resim sergilerinin başarısını benim anlatmama gerek yok. Basında çok yer aldı.
Avluda bile güneş görünmüyordu
Üçüncü uğraşım denizcilerin seyir (navigasyon) disiplini üzerine odaklandı. Ancak bu seyir olağan koşullar seyri yerine, olağanüstü koşullar seyrine (emergency navigation) yönelikti. Örneğin Silivri’de bulunduğum cezaevinde Kasım ayı ortasından Ocak ayına kadar koğuşumuzun 6x10 metre ebadındaki avlusundan açık havada güneş hiç görünmüyordu. 5 metre derinliğindeki boş bir yüzme havuzunun dibinde yürüdüğünüzü düşünün. İşte duvarlar o kadar yüksek ki, güneş meridyen geçişinde tepe yaptığında dahi avludan görünmüyordu. Bu durumun ne kadar süreceğini hesap etmek için çalışmaya başladım. Meslek bilgilerimi tazeleyerek sonuçta 7 Ocak 2013 öğlen meridyen geçişi esnasında güneşin görünebileceğini hesapladım ve doğru çıktı. Bu sonuç bende yeni bir fikir oluşturdu. Olağanüstü durumlarda açık denizde gemide ya da can salında her şeyini kaybeden bir denizci için yönünü ve mevkiini bulmasına yardım edecek bir navigasyon kitabını yazmaya başladım. Kısaca, hapis insanı gerçek kimliği ile buluşturan bir sınavdır. Sınav sonunda, her fırtınalı seyirden gemisini emniyetle limana döndüren kaptan gibi, daha güçlü ve daha tecrübeli çıkarsınız.
Nelson Mandela’nın dediği gibi: “İnsan direngenliği, ruhunun adaletsizliğe direnme yeteneğini bizzat hapishanede buluyor. Ve burada... Liderlik vasıflarına, adaletsizliğe karşı nerede olursa olsun mücadele etmeye kararlı bir insanın niteliklerine sahip olmak için yüksek okullardan mezun olmak gerekmediğini öğreniyorsunuz... Teslim olmaktansa cezayı hatta aşağılanmayı tercih ederek militan bir tavrı benimseyen o kadar çok insan gördüm ki.” (Mandela, Kendimle Konuşmalar-Optimist Yayınları, İstanbul 2011, Sayfa 236)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder