5 Aralık 2015 Cumartesi

Romanya’daki Balistik Füze Savunma Sistemi ve Karadeniz Jeopolitiği





Romanya’daki Balistik Füze Savunma Sistemi ve Karadeniz Jeopolitiği
                  Rusya ile yakın, orta ve uzun vadede jeopolitik kırılmalara yol açmayacağını dilediğimiz ve bir yol kazası sayılması gereken uçak düşürme olayının sisleri arasında, kamuoyunun gözünden kaçan  çok önemli bir gelişme bu ay sonu yaşanacak. Romanya’nın güney batısında Devesul’da bulunan ve ABD toprakları dışındaki ilk balistik füze savunma (BMD) üssü göreve başlayacak. Bu üssün ilk olma özelliğinin nedeni sahip olduğu balistik füzelere karşı kullanılan uzun menzilli füze sistemleridir.

Karadeniz jeopolitiğinde bir kırılma. Karadeniz jeopolitiğinde Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyeliğinden sonra en önemli gelişme sayılabilecek bu aktivasyonun bölge ülkeleri ve özellikle Türkiye için ciddi stratejik sonuçları var. Bu konuyu incelemeden önce konunun geçmişine göz atalım.

Yıldız Savaşlarından Balistik Füze Savunmasına. ABD Başkanı Ronald Reagan, 1983 yılında ‘’Yıldız Savaşları’’ adı altında kıtalararası balistik füzelere karşı savunma sağlayacak çok büyük bir projeyi başlattıklarını açıkladı. Projenin resmi ismi SDI-Strategic Defense Initiative–Stratejik Savunma Girişimi idi. Bu yetenek ile ABD stratejik nükleer arenada bir elinde sadece füzeleri temsil eden mızrağı tutmuyor, diğer elinde SDI projesi ile geliştirilen bir kalkan tutuyordu. Bu proje sayesinde nükleer ilk darbeyi atlatabilen ABD, karşı tarafa ikinci darbeyi rahatlıkla vurabilecekti. Zira karşı tarafın kalkanı yoktu. Sovyetler milyarlarca dolara mal olacak bu projeyi karşılayacak durumda değillerdi. Böylece Sovyetlerin çökme süreci hızlanmış oldu.

Sovyetlerin dağılmasından sonra SDI projesi yavaşlatıldı. Başkan Clinton döneminde ise sadece ABD ana kıtasına  savunma sağlayacak yetenek çapından, harekat alanı füze savunması (theater missile defense) hedeflendi. İsmi de balistik füze savunması (BMD) şeklinde değiştirildi. Sistem, gemilere ve karadaki füze sistemlerine dayanarak, ABD çıkarlarının olduğu (Avrupa, Japonya, Kore vb.) gibi bölgelerde müttefik ülkelerle anlaşmalar yolu ile tespit edilecek yerlerde radar ve silah sistemlerinin  konuşlandırılmasına odaklandı. Bu kapsamda silah platformu olarak  ABD Donanmasının Aegis sınıfı hava savunma kruvazörleri ile Arleigh Burke sınıfı muhriplerindeki SM-2 ve SM-3 serisi SAM (hava savunma) füzeleri kullanılıyor. Bu füzeler ile artık hedeflenenler sadece atmosfer içindeki uçak, güdümlü mermi, cruise füzesi ve balistik füzeler değil. Bu füzeler ile kıtalararası balistik füzeleri, (ICBM ve SLBM) atmosfer dışında, tekrar atmosfere girmeden önce imha edilebiliyor. Bu işlem tehdit füzelerin yedek iticilerini kullandıktan sonraki safhasında  (post-boost safhası) gerçekleşiyor. Bu sınıf gemiler, güçlü AN/SPY -1 radarları ile elde ettikleri hedef temas bilgilerini, karada konuşlu füze sistemlerine de aktarabiliyor ve imha işlemini karadaki SM-3 sistemleri ile gerçekleştirebiliyor. ABD, bu gemilerin sürekli varlık gösteremediği Karadeniz gibi alanlarda silah sistemlerini müttefik ülkelerin topraklarında konuşlandırıyor. Kimisinde sensörleri yani radarları, kimisinde de silahları.

Romanya’daki üs tarihte bir ilk.  İşte bu füze üslerinden birisi bu ay sonunda Romanya’da Devesul’da faaliyete başlıyor. Diğeri de 2018 yılında Polonya’da devreye girecek. Ülkemizde Malatya Kürecik’te bulunan AN/ TPY- 2, X Bant arama ve takip radarı da  bu sistemle bağlantılı. 21 Mayıs 2014 tarihinde Devesul üssünde kullanılacak SM-3 Blok 1-B, tipi hava savunma füzesi ilk kez Hawai Adasında bulunan Pasifik Test alanında denenmişti. Bu füzelerin ya başlangıçta ya da terminal safha denilen son yaklaşmada imha seçeneğine göre iki tipi bulunuyor. Romanya’dakiler İran ya da Rusya kaynaklı füzeler söz konusu olduğu için, başlangıç safhasında ateşlenen gruba giriyor.
İkinci Kırım Harbi. Devesul üssünün faaliyete geçmesi, Rusya için Kırım Harbinden (1856) farksızdır. Zira Karadeniz’de ilk kez, gelecekte kullanılabilecek Rus balistik füzelerine karşı ciddi bir kalkan sistemi geliştirilmiş oluyor. Bu sistemin topraklarına konuşlandırılmasına izin veren Romanya, daha savaşın başlangıcından itibaren karşı nükleer jargonla askeri hedef (counter force) hedef olmayı da göze almış oluyor. Dolayısı ile nükleer tırmanmanın da yaşanabileceği bir krizde, Rus balistik füzelerine karşı büyük bir engel taşıyacağı aşikar olan bu sistemlerin önce konvansiyonel, daha sonra taktik nükleer silahlara imha edilmesinin Rus  askeri planlamasına şimdiden alındığını söylemek büyük bir kehanet olmaz.

Karadeniz’deki istikrar Türkiye için hayatidir. Karadeniz’de soğuk savaş sonrası dönemde yaşanan  istikrar ve işbirliği sürecinde nereden nereye gelindiğini, BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatına (KUH) hayat verenler arasında olmam nedeni ile en iyi yaşayanlardan birisiyim. Karadeniz’de sahildarlar arasındaki  deniz işbirliği ortamı oya gibi işlenmiştir. Şimdi bu durumun dış kışkırtmalar nedeniyle bozulması Anadolu jeopolitiği için de son derece ciddi sorun yaratmaktadır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile bugüne kadar bir denge ve istikrar adası olan Karadeniz, eğer aklı selimle hareket edilmezse maalesef bir rekabet ve silahlanma alanına dönüşecektir. Son kertede Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi bu süreci yaralamıştır. Karşılıklı güven ve dayanışmayı zedelemiştir. Zira Ruslar ve Türkler, Karadeniz deniz güvenliğinde geliştirdikleri işbirliği ve dostluk ile  gerek BLACSKEAFOR ve gerekse Blacksea Harmony harekâtlarında örneklendiği üzere tüm dünyaya örnek olmuşlardır. Soğuk savaşın farklı ve düşman bloklarındaki iki komşu devletin, bölgesel barış ve istikrara katma değer sunmaları dünya tarihinde az yaşanmıştır. 40 yıl sonra bu kadar hızla başarılan bu sonuç, aslında iki tarafın işbirliğine ne kadar açık olduğunu da göstermiştir. Dolayısı ile 24 Kasımda Rus uçaklarını düşüren füzeler BLACKSEAFOR ve Blacksea Harmony  gibi Karadeniz’in bir istikrar denizi olmasını ve Montreux Sözleşmesi ruhunun korunmasını sağlayan tüm dostane girişimleri de bombalamıştır. Unutmayalım Kurtuluş savaşı Rusya desteği ve Karadeniz’in açık tutulması sayesinde kazanılmıştır. Rusya ve Karadeniz kaybedilirse Anadolu’nun jeopolitik cankurtaran simidi kaybedilir. Devleti yöneten akla, tarih ve jeopolitik okumalarını tavsiye ediyoruz. Ruslara da jeopolitik itidal. Zira 21nci yüzyıl jeopolitik ve ekonomisinin gerçekleri  eninde sonunda iki ülkeyi birbirine yaklaştıracaktır. Bundan kaçış yoktur. Ruslar, Stalin’in 1945 ve 46 notaları ile Mustafa Kemal ve Lenin dostluğunu dinamitlediğini dileriz hatırlarlar. Bu notalar olmasaydı Türkiye bugün NATO’da olmazdı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder