Pasifik latin kökenli bir kelime. Barışçıl demek.
(Pacificus - Pacific- Pacifique-) Dünyanın en büyük okyanusuna 1520 Kasım
ayında Portekizli Kaşif Ferdinand Macellan bu ismi verdi. Kendi ismini verdiği
boğazdan büyük uğraşlar, sıkıntı ve acılar sonunda geçtikten sonra, karşısına
çıkan dünyanın en büyük okyanus
kitlesinin durgunluk ve görkeminden o kadar etkilendi ki, ağzından Pasifik
kelimesi çıktı. Ancak bu okyanus, son 497 yıllık tarihinde ve de özellikle 20’nci
yüzyılda pek de barış görmedi bu okyanus. İkinci dünya savaşı, Çin’in ve
neredeyse Rusya hariç batı Pasifik sahillerinin ve adaların Japonya tarafından
işgali, Amerikan nükleer bombaları, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı ve sonuçta ölen
milyonlar. Sadece Çin, 1930-1945 arasında 60 milyon insanını kaybetti.
Pasifik’te
savaş rüzgarları. Hiroşima
ve Nagazaki’ye atılan Amerikan atom bombalarının yıldönümünü yaşadığımız şu
günlerde Pasifik’te gerginlik her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz Perşembe günü (10
Ağustos 2017) ABD’ye ait USS John S. Mc. Cain muhribi, Güney Çin Denizinde
Mischief ve Spratly kayalıkları civarında seyir serbestisi (FON - Freedom of
Navigation) adı altında Çin
karasularından zararsız geçiş yaptı. Mischief kayalıkları Çin’in 9 nokta ile
belirlenen Güney Çin Denizi deniz yetki alanları içinde. Ancak La Haye Daimi
Hakemlik Mahkemesinin 12 Temmuz 2016 kararı bu suları Çin egemenliğinde
göstermiyor. Çin de bu kararı tanımıyor. Çin Dışişleri Bakanlığı, USS John S. Mc. Cain kışkırtması üzerine resmi internet
sitesinden, “ABD muhribi Çin kanunlarını
ve uluslararası hukuku çiğnemenin yanı sıra, Çin’in egemenlik ve güvenliğine
ciddi şekilde zarar vermiştir” açıklamasını yaptı. Bu geçişten kısa
bir süre sonra Kuzey Kore 3400 km ötesinde, ABD mandası Guam Adasının
yakınlarındaki deniz alanına orta menzilli balistik füze (IRBM) saldırı
planının hazır olduğunu açıkladı. Adada ABD’ye ait B-52 stratejik bombardıman
uçaklarının konuşlandığı Anderson Hava Üssü ile deniz üssü ve 3800 Amerikan
askeri bulunuyor. Kuzey Kore, 1998
yılında Taepodong–1 balistik füzesini başarıyla deneme sonrası, gerek uzun
menzilli füze teknolojisi gerekse nükleer silah yapımında ABD ve Batı için en
ciddi tehditler arasına girdi.
İngiltere’nin
Kışkırtıcı Açıklaması. Bu karmaşık sürece İngiliz Dışişleri
Bakanının geçen haftaki açıklaması tuz biber ekti. Bakan Boris Johnson, Avustralya’daki resmi
ziyareti esnasında İngiltere’nin yeni uçak gemisi Queen Elizabeth- II’nin 2018
yılında Güney Çin Denizinde FON hareaktı yapacağını açıkladı. Tabi Çin’in
tepkisi büyük oldu. Kışkırtamayın
dediler. İngiltere bir yandan Çin ile OBOR (Bir Kuşak – Bir Yol) projesi
üzerinden stratejik işbrliğini hedeflerken, diğer yandan bu tip Amerikan
taktiklerini, taklit etmesi kimin işine yarıyor? İkili oynayan bir İngiltere’ye
Çin ne kadar güvenebilir?
ABD
ve Kuzey Kore Asimetrisi. Diğer
yandan ABD ile Kuzey Kore arasındaki tansiyon neden bu kadar hızlı artıyor.
Dünyanın en güçlü ülkesi ile en fakir ekonomisi arasında bu kadar derin bir
asimetri olmasına karşı Kuzey Kore neden Başkan Trump’a hakarete varacak tonda;
Trump da büyük bir devlete yakışmayacak kabadayılıkla laf savaşları yapıyor? Bu
savaşa ipek Yolu projesinin en kritik döneminde barış ve isikrara ihtiyacı olan
Çin nasıl çekiliyor? Aslında rasyonel devlet anlayışı ile hareket etmeyen Kuzey
Kore, küresel jeopolitik kavganın bir nevi marş motoru görevini yapıyor. Çin’in gücünü dolaylı olarak kullanıyor. Bir
yandan da pek çok yönden bağımlı olduğu Çin’i dış politikada son derece zor
duruma sokuyor. Bölgede yükselen Kuzey
Kore nükleer tehdidi ile küresel stratejik aktör Çin’in önlenemez jeopolitik
basıncı, ABD temelli Pasifik ittifak sistemini her zamankinden farklı kapsam ve
ölçekte şekillendiriyor ve güçlendiriyor. Bu gerilim, ABD sistemine ve
özellikle Amerikan Savaş Sanayiine gereken yakıtı veriyor.
Kuzey Kore: Jeopolitik Tampon.
Batının gözü ile “rogue” devlet statüsünde olan Kuzey Kore, Çin ve Rusya için Atlantik
sistem ile arada jeopolitik bir tampon görevi görüyor. Kuzey Kore’nin geleceğinin,
Güney Kore’den çok Çin’in geleceğine bağlı olduğu da bir gerçek. Kuzey Kore’nin
nükleer yeteneğini idame etmesi de başta Japonya olmak üzere bölgede füze
kalkanı benzeri projeleri tetikliyor. Bu durum başta Raytheon ve Lockheed Martin gibi savunma
sanayi devleri için bulunmaz yatırım fırsatları sunuyor. Güney Kore’ye THAAD (Terminal
High Altitude Area Defense-Yüksek İrtifa Son Safha Alan Hava Savunma Sistemi) yerleştirilme
kararı alınması sadece Çin değil, Rusya’nın da tepkisini çekiyor. Güney Kore
siyaseti de bu konuda bölünmüş durumda. Zira bu sistem, konuşlandırma gerçekleştiğinde
Güney Kore’yi sadece Kuzey Kore’nin hedefi değil, aynı zamanda Çin ve Rusya’nın
da hedefi yapıyor. Güney Kore savunması, her şeyi ile ABD’ye bağımlı bir ülke.
Zira nükleer bir komşusu var. Bu ülke de aynı Japonya gibi bir savaş sonrası
ABD tarafından kurtarılmış ve otoriter demokrasisi ile liberal ekonomisi ABD
tarafından şekillendirilmiş. Donanması, Ordusu ve Hava Kuvvetlerinin Japonya
gibi Amerikan kuvvetlerine gelecek bir savaşta entegrasyonu tam. Kuzey Kore’nin
ABD’ye meydan okuması ABD güvenlik politikalarına büyük katkı sağlıyor. Çin’i
ise çok zor duruma sokuyor. THAAD sisteminin Güney Kore’ye yerleştirilmesinin 1962
yılında Küba’ya Rus füzelerinin yerleştirilmesinden farkı yok. Bir yandan FON
diğer yandan THAAD ile ABD Çin’i sıkıştırmaya devam ediyor. Kuzey Kore de bu
sürece dolaylı katkı sağlıyor ve Çin’i zor duruma sokuyor. Yılda 5 trilyon
dolar ticaretin geçtiği bu suların ısınmasının ABD ekonomisine ne kadar zarar
vereceğini hesapladığını ümit edelim. Kuzey Kore bir çılgınlık yapar da Guam’a
füze atar ve bunun sonucunda eğer ABD Kuzey Kore’ye cezalandırma operasyonu
yaparsa maddi hasar ile siyasi sonuç
yaratmayacak insan kaybı yaşanır. Kuzey Kore’de Çin’e rağmen rejim değişikliği
ya da işgal hayal edilemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder