13 Ekim 2017 Cuma

Nükleer Tehdit ve İnsanlığın Geleceği


 
Nükleer Tehdit ve İnsanlığın Geleceği
16 Ağustos 2017 tarihinde ABD’nin Kaliforniya eyaletinde bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Los Angeles Müşterek Bölgesel İstihbarat Merkezi bir bülten yayınladı. Bülten, gelecekte Kuzey Kore’den Güney Kaliforniya’ya yapılacak bir nükleer saldırı yıkımının ölçülemeyecek boyutlarda olacağını ikaz ediyordu.  Kuzey Kore’nin Guam adasına nükleer balistik füze atabilme yeteneğini ispat ettiği; ABD Başkanı Trump’ın Kuzey Kore’yi neredeyse haritadan silecek tonda tehditler yağdırdığı bir konjonktürde yayınlanan bu bülten dikkat çekti.
Küba Krizinden Kuzey Kore Krizine. Amerikan halkı 1962 Ekim ayında yaşanan Küba Füze Krizinden bu yana nükleer tehditle bu seviyede muhatap olmamıştı. Her ne kadar mahalli ve federal yetkililer ABD ile Kuzey Kore arasında ciddi bir nükleer çatışma riskinin olmadığını açıklamış olsalar da, rapor Kuzey Kore’nin kıtalararası nükleer balistik füzeye sahip olma yeteneğinin her geçen gün arttığını dile getirerek, Los Angeles’in böyle bir saldırıya hazır olmasını tavsiye ediyor.
Raporda en çok dikkat çeken değerlendirme, federal yardımın Los Angeles kentine patlamadan ancak 72 saat sonra erişebileceği vurgusu. (link: (https://www.documentcloud.org/documents/4059942-JRIC-Final-Redacted.html#document/p2)
Teknolojinin en büyük hatası. Nükleer silahlar insanlık tarihinin yarattığı en büyük yıkıcı güç. Bu nedenledir ki Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının mimarı Oppenheimer, Manhattan projesinin ilk testi başarılı olunca kutsal bir Hint kitabında okuduğu şu cümleleri sarf etmişti: ‘’Şimdi ben ölüm ve dünyaların yok edicisi  oldum.’’ İsveç Stockholm’de bulunan SPRI (Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) 2012 kayıtlarına göre, dünyada 8 devlet (ABD, RF, İngiltere, Çin, Fransa, Hindistan, Pakistan ve İsrail) her an kullanıma hazır 4400 nükleer silaha sahip. Eğer depolarda tutulanlar dahil edilirse kabaca  19 000 nükleer silahtan bahsediliyor. ABD ve RF sırasıyla 8000 ve 10000 civarında savaş başlığına sahipken, diğer nükleer devletlerin savaş başlığı sayısı 80 ile 300 arasında değişiyor. Yıkım gücü dünyada canlı bırakmayacak kadar büyük. Örneğin ABD’nin  Ohio sınıfı nükleer balistik füze denizaltılarının taşıdığı 6500 deniz mili menzile sahip 24 adet “UGM 133 Trident-D–5” füzelerinin 60 ton ağırlığındaki sadece bir tanesinin ateş gücü, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında -Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer bombalar dâhil- kullanılan tüm bombaların ateş gücünden fazla bir yıkım gücüne sahip.
Nükleer patlamanın enerjileri. Bu enerjiler Blast (patlama/çarpma) etkisi, ısı yayılması ve nükleer radyasyondur. Kiloton (KT) menzilindeki nükleer bir silah için bu enerjilerin payı  sırasıyla %50, %35 ve % 15 dir. Hiroşima’ya atılan bomba 15 KT gücündeydi. Bu güçteki bir  bomba 800 km hızla giden çarpma (blast) ve ısı yayılması ile  3,5 km içinde; 550 KT gücündeki bir bomba ise 9 km  içindeki  alanlarda ani ölümlere neden olur. Ancak uzun vadede bu yıkımdan daha çok zarar verir. Patlama sonucu oluşan Kiloton (KT) seviyesinde binlerce santigrat; Megaton (MT) seviyesinde milyonlarca santigrat derece ısıya sahip ateş topu, kiloton seviyesinde birkaç yüz metre içinde, MT seviyesinde 1 km üzerindeki alanda ne varsa buharlaştırarak yok eder ve atmosfere toz zerrecikleri ile yükselterek taşır. Bu zerreler, uzun dönemde canlılara ve doğaya çok büyük zarar verirler. Nükleer serpinti ile yer sıfır noktasının çok uzaklarına ve çok geniş alanlara uzun dönem yıkıcı sonuçları olan radyasyonu taşırlar.
En büyük tehdit: Nükleer Serpinti. Nükleer serpinti, patlamadan 24 saat sonra atmosferde hazırdır. Küçük parçacıklar stratosferde küresel çapta yayılırken, daha büyükleri yerküreye yakın alanlarda mahalli serpinti olarak yerlerini alır. İşte tam bu noktada nükleer silahın kazanana da huzurlu bir zafer getirmeyeceğini söyleyebiliriz. Zira küresel serpintiden kurtuluş yoktur. Kurtulduğunu zannedenler uzun dönemde DNA, metabolizma ve üreme sistemlerdeki sinsi hasarlar nedeni ile kansere yakalanırlar. Antarktika’da son 40 yılda buzlar üzerinde yapılan incelemelerde, Fransızların, Pasifik Okyanusunda Fransız Polinezya’sında yıllar önce yaptığı nükleer denemelerin izleri tespit edildi. Bu alanlar yer sıfır noktasına on bin km uzaktaydı. Nükleer serpintinin uzun dönemde yaratacağı diğer etki küresel iklim sisteminin bozulmasıdır. Birincisi güneş ışınlarının yeryüzüne erişmesine engel olacak bulutlar nedeni ile soğuma; diğeri de ozon tabakasının zayıflaması nedeni ile mor ötesi ışınların canlılara büyük zarar verecek kadar artışıdır. NASA, patlama sonrası oluşan  nükleer serpinti dumanının % 40’ının stratosferde 10 yıl kalacağını tespit ediyor. Kısacası günümüzde kullanıma hazır nükleer envanterin % 1 inin gücü nükleer karanlık çağı başlatabilir. Büyük şehirlerde patlatılacak 100 Hiroşima gücünde (1,5 MT) nükleer bomba stratosferde kabaca 5 milyon ton serpinti zerrecikleri dumanı yaratarak küresel ısının buz çağı dönemine geri dönmesine neden olabilir. Bu durum 1 milyar üzerinde insanın açlıktan ölmesi demektir. Kısacası nükleer silah kullanan taraf sadece insanları öldürmekle kalmıyor, doğayı öldürüyor. Doğa ise asla affetmiyor. Çernobil’de 26 Nisan 1986’da patlayan 1000 mw’lık reaktörün yarattığı radyasyon bir bombadan farklı olarak blast ve ısı yayılması yaratmadığı  halde 100 Hiroşima’ya yakın serpinti yarattı. Etkileri bugün bile sürüyor. 1986 yılından sonra Marmara’da  kanser vakaları 2 kat, Karadeniz’de 3 kat arttı.
Sonuç olarak: Başkan Trump’ın Kuzey Kore’yi ateş gücü ile  tehdit etmesi pratik sonuçlara sahip değil. Kore’de patlayacak Amerikan bombasının nükleer serpintisi Güney Kore, Çin, Japonya ve Rusya’da ve dolaylı olarak Pasifik bölgesinde doğayı katledecektir. ABD, kendisine nükleer bir saldırı olmadığı sürece bu silahları zaten kullanmayacaktır. Kullanmak zorunda kaldığı anda da kendini savunmaktan çok intihar etmiş olacaktır. Bu nedenle soğuk savaş döneminde nükleer silah dengesine ‘’garantilenmiş karşılıklı yıkım (Mutually Assured Destruction)’’ deniyordu. İnsanlığın geleceği nükleer silahlardan arınmayı gerekli kılıyor. Bunun ilk adımının ABD tarafından atılması gerekirken ABD silah sanayii yenileme ve artırım peşinde koşmaya devam ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder