2018’den 2019’a Okyanus ve Denizler Cephesi
2018 yılını geride
bırakıyoruz. Bu köşeyi düzenli okuyanlar 21’inci yüzyılın deniz ve okyanuslar
yüzyılı olduğunu savunduğumu çok iyi bilirler. 2018, gerek dünya, gerekse
ülkemiz için bu yönelişi her yönü ile
ispat eden bir yıl oldu. Geniş bir perspektifte jeopolitik düzlemden, teknik
gelişmelere hemen her hafta tarihte örneği az görülen süreçleri yaşadık.
Gergin 2018. Güney
Çin denizinde artan ABD-Çin rekabeti sonucu iki tarafın savaş gemileri arasındaki
gergin karşılaşmalara şahit olurken, Baltık ve Kuzey Denizlerinde soğuk savaş
döneminde bile yaşanmayan çok büyük çaplı Rus ve NATO tatbikatlarını ve en önemlisi
ABD Atlantik Filosunun 7 yıl aradan sonra tekrar aktive edildiğini; sorumluluk
sahasına Arktik Okyanusunun eklendiğini gördük. Hint Okyanusu’nda Hindistan’ın
ilk nükleer balistik füze denizaltı karakolunun başlaması ya da ABD Pasifik
Komutanlığının adının törenle Hint-Pasifik Komutanlığı olarak değiştirilmesi dikkat
çekerken, Pasifik Okyanusunda Çin ve Japon donanmalarının her alanda gövde
gösterilerinin artışı bölgede yaşananlar arasına girdi. Çin’in Bir Kuşak Bir
Yol (BRI) girişimi çapını, kapsamını ve etkisini genişlettikçe özellikle deniz
ipek yoluna (MSR) yönelik yatırımlarının jeopolitik sonuçlarına bağlı olarak büyük
bir batı propagandası ile karalandığını ve ABD’nin adeta ticaret savaşları
üzerinden Çin’e OBOR cephesinde ilan edilmemiş bir savaş açtığını gördük. Dünyada
denizaltıya sahip olmak için sahildarlar adeta birbirleriyle yarışırken,
Brezilya’nın nükleer denizaltı sahibi ülkeler arasına girmek için tedarik ve
inşa sürecini başlattığına şahit olduk. Sadece
denizaltılar değil, değişik platformlardan atılabilen gemiye karşı güdümlü
mermi, gezgin (cruise) füzeler ve balistik füze proliferasyonunun, küresel etki
ve erişime sahip donanmaların karşısında büyük bir engel olarak çıkmaya devam
ettiğini söyleyebiliriz.
Çevre Denizlerimiz Barut Fıçısı. Diğer yandan Karadeniz
ve Doğu Akdeniz, kutuplaşma, gerginlik
ve ganbot diplomasisi uygulamalarının en yoğun ve uç örneklerinin yaşandığı
deniz alanları oldu. Kerç Boğazı krizi, Atlantik cephenin Ukrayna Donanma unsurlarının
jeopolitik kobay statüsünde bir nevi kışkırtma enstrümanı olarak Rusya üzerine
sürülmesinin son derece onur kırıcı örneğini teşkil etti. Rusya gemileri
tutukladı. Doğu Akdeniz ise Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların kendi güçlerine
dayanmadan emperyalizmin ihtiraslı vekilleri olarak Türkiye’ye hayati sorunlar
çıkarmaya devam ettiği bir alan oldu. Bu ikili, AB’nin sözde deniz yetki alanı
haritalarına ve 2004 yılında Güney Kıbrıs Rumlarının tek taraflı ilan ettiği
sözde sınırlara göre arkalarına ABD, İsrail, Mısır ve AB ülkelerini alarak Türkiye’nin
Doğu Akdeniz’deki mavi vatanından 100 bin km. kareye yakın bir alanı gasp
etmeyi hedeflemeye devam ettiler. Doğu Akdeniz’de 2018 yılında yaşanan Türkiye
karşıtı eylemler, 1974 yılından bu yana Ege’de Yunanistan’la yaşanan kriz ve
sorun alanlarından çok farklı şekilde cereyan etti. Ege sorunlarında Türkiye ve
Yunanistan arasına üçüncü taraflar girmemişti. Başta NATO ve ABD söz konusu
krizlerde Türkiye’yi doğrudan karşısına alacak politik söylem ve eylemlere
başvurmadan dolaylı tutum stratejisi ile Yunanistan’ın tarafını tutmayı tercih
ederdi. Doğu Akdeniz’in ispat edilmiş enerji kaynakları potansiyeli ve özellikle
başarısız FETÖ darbesi sonucu Atlantik sistem ile Türkiye arasındaki bağların
kopma derecesine girmesi, yeni ve farklı bir durum arz ediyor. 2016 sonrası Atlantik
sistem sadece söylemle değil, eylemleri ile Türkiye karşıtı cepheyi sadece
kurmuyor aynı zamanda büyütüyor ve yönetiyor. 2018 yılı, Türkiye’nin 21’inci
yüzyılda çok büyük mücadele vereceği Doğu Akdeniz cephesinde açık düşmanlığın
net bir şekilde ilan edildiği yıl oldu. Bu aşamanın bir sonraki adımının -Yunan
ve Rum ikilisinin kışkırtmalarına dur diyen olmaz ise – Türkiye’ye karşı
silahlı müdahale olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Böyle bir aşamaya
Atlantik sistemin izin verip vermeyeceğini zaman gösterecektir. Ancak tetiğin
çekildiği anda Türkiye’nin Atlantik sistemden tamamen kopacağı unutulmamalıdır.
2019’da Beklenenler. Büyük güç rekabetinin ilan edildiği bir dönemde en
büyük çekişmenin denizde yaşanması
kaçınılmazdır. Zira tarih boyunca hegemonya denizde el değiştirdi. 11
Eylül sonrası küresel terörle mücadele paradigması altında öne çıkan denizde
güvenlik kavramı 2019’da yerini tamamen denizde savunma paradigmasına
bırakacaktır. Yeni jeopolitik iklimde okyanus ve deniz alanlarında gerginliklere
paralel, deniz tatbikat sayıları, süreleri ve kapsamları Kuzey Atlantik,
Akdeniz ve Pasifik harekat alanında artacaktır. Özellikle Karadeniz’de Ukrayna’ya
destek üzerinden NATO deniz varlığı kışkırtıcı
şekilde artış gösterecektir. Denizde stratejik nükleer denizaltı karakolları ile
diğer sınıf denizaltıların rakip devlet yetki alanlarına sızmaları ve bu
kapsamda denizaltı savunma harbi alanında insansız araçlar dahil yoğun faaliyet
artışı yaşanacaktır. INF anlaşmasından çekilecek ABD’nin Avrupa’da uygulayacağı
yeni silahlandırma programında Rusya’ya karşı harcanabilir (ucuz kan)
statüsündeki cephe ülkeleri olarak, Romanya ve Polonya ile birlikte Baltık
Cumhuriyetleri öne çıkacaktır. Bu ülke donanmalarına ABD’nin yeni savaş gemisi
hibe kararları sürpriz olmayacaktır. Romanya’nın Karadeniz’de sürekli NATO
deniz gücü varlığı talepleri artış gösterecektir. Diğer yandan Tayvan Boğazı,
Güney ve Doğu Çin Denizinde ABD, bölgedeki müttefiklerine danışmadan tek
taraflı olarak Çin ve Rusya’yı silahlı çatışma sınırına taşıyacak şahin tutumlu
kışkırtmalarını artırabilecektir. Benzer şekilde ABD’nin Çin’le Rusya arasındaki
ittifakı zayıflatmak için Hindistan’ı denizde yanına çekecek -Malabar serisi
tatbikatlar gibi - her türlü işbirliğini deneyeceğini söyleyebiliriz. Aynı
durum Vietnam ile artacak deniz işbirliğinde gözlenecektir. İran ile taktik
sahada gerek Hürmüz Boğazında gerekse Arap Denizinde bilek güreşi devam edecektir. Ancak bu güreş kapsamlı silahlı
çatışmaya dönüşmeyecekse de Bab el Mendeb Boğazını kontrol eden Yemen’in İran
kontrolüne girmesine vekil savaşları üzerinden izin verilmeyecektir. Doğu
Akdeniz, Kıbrıs ve Ege’de Yunanistan ve Atlantikçi müttefiklerinin tahrik ve
kışkırtmaları devam edecektir. Türkiye sabır, dikkat ve soğuk kanlılıkla
kışkırtmalara dengeli ve etkili cevaplar
vermeye devam etmelidir. 21’inci yüzyılda kaçınılmaz şekilde Asya Pasifik
cepheye yaklaşan Türkiye Akdeniz’deki düşman cepheyi yarabilmek için Rusya ve
Çin ile her alanda ilişkilerini geliştirmek ve her şeyden önce Libya, KKTC ve Suriye ile MEB sınırlandırma anlaşmalarını
tamamlamak zorunda kalacaktır.
‘’Tüm okuyucuların yeni
yılını kutlar, sağlıklı, huzurlu, mutlu ve müreffeh günler dilerim.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder