Deniz
Gücümüzün Duraksamaya Tahammülü Olamaz
21. Yüzyıl konjonktürü Türkiye’nin jeopolitik
bakışını başta Doğu Akdeniz olmak üzere denizlere çevirdi. Bu yöneliş
coğrafyamız ve jeopolitiğimiz gereği Anadolu’yu yurt bildiğimiz günden itibaren
bu şekilde olmalıydı. Devlet başından itibaren denizci olmalıydı. Ama olmadı.
Denizci Olamayan Osmanlı. Osmanlı İmparatorluğu, okyanus ve
denizlerine sadece binde biri olan Akdeniz ile yetindi. Kızıldeniz ve Basra
üzerinden Hint Okyanusuna; Yüz akımız, Türk Denizciliğinin beşiği Garp Ocakları
üzerinden Atlantik Okyanusu eteklerine eriştiğimiz halde Osmanlı Hanedanı
Okyanus Donanması kurmadı. Küresel güç,
küresel erişim paradigmasını yakalayamadı. Padişahlar okyanus ötelerine güç
intikal ettiremediği sürece cihan imparatoru olamayacaklarını anlayamadı. Karasal
ve kıtasal bir imparatorluk tercih edildi. Bu durum denizden savunmayı menfi
etkiledi.
Cumhuriyet Donanması Fark Yaratır. Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet
Donanması geçmişinden ders aldı ve hataları tekrar etmedi. Savunmayı önce denizden
başlattı. Deniz gücümüz akan on yıllar içinde Deniz Kuvvetlerinin
yönlendirmesinde yokluk seviyesinden, bugün kendi korvetini, sensör ve silahını
yapabilen bir konuma erişti. Türk Savunma Sanayinin lokomotifi oldu. Kısacası
Deniz Kuvvetleri her alanda devlete ve vatana büyük katma değerler sundu.
Kıbrıs harekatında tutulan kıyı başından, Ege’deki kıta sahanlığı ve karasuyu
krizlerine; Kardak krizinden, günümüzün Doğu Akdeniz krizlerine kadar gerek
ganbot, gerekse donanma diplomasisi içinde daima başarılı oldu. Tüm bu katma
değerleri Kara ve Hava Kuvvetlerine nazaran savunma bütçesinden aldığı en düşük pay ile (%15-19)
gerçekleştirdi. Eğer genel bütçeden
alınan payın, devlet ve millet için yaratılan
değer ve jeopolitik kazanca orantısını gösteren bir liste yapılsaydı, kimsenin
şüphesi olmasın birinciliği Deniz
Kuvvetleri alırdı. Deniz Kuvvetleri bir yandan caydırmayı ve harbe hazır
olmayı, diğer yandan ulusal savunma sanayiinin gelişimine destek olmayı
başarıyla yürütebildi. Bu başarıda en büyük payın devletin % 15-19’luk payla
aktardığı modernizasyon bütçesinin çok verimli ve etkin kullanımı olduğunu
söyleyebiliriz. Deniz Kuvvetlerimizin modernizasyon projeleri sadece kamunun
değil, aynı zamanda özel sektör tersanelerinin ve savunma sanayi kuruluşlarının
da gelişimine katkı sağladı. Bugün özel sektör tersaneleri ve savunma sanayi
kuruluşları 20 yıl önce hayal bile edilemeyen büyük projelere imza atıyor. Tek kelime ile kuantum
sıçraması yaptılar. Bu başarıda Deniz
Kuvvetleri ve bu ocağın yetiştirdiği tecrübeli kadroların payı inkar edilemez.
Amiral Gemisi: MİLGEM. Söz konusu başarılı projeler geçidinde en
önde MİLGEM’i (Korvet Tipi Milli Gemi) görüyoruz. Her türlü engele,
baskıya, kendi içimizdeki Türk mühendisine ve işçisine güvenmeyenlere rağmen MİLGEM
projesi, 4 adet Ada sınıfı korvetin son gemisi olan TCG Kınalıada ‘nın 29 Eylül
2019 tarihinde Deniz Kuvvetlerine ait İstanbul Tersanesinde tamamlanması ve
donanmaya teslimi ile yeni bir aşamaya geçmiştir. Yeni aşama İstif (İ)
sınıfı firkateyn projesidir. 4 gemilik
proje, korvet projesinin daha büyük ve gelişmiş versiyonudur. İlk gemi TCG
İstanbul’un kaynağı 18 Ocak 2017 tarihinde
Milli Savunma Bakanı; 4 Temmuz 2017’de Cumhurbaşkanı tarafından ayrı ayrı
yapılan iki törenle atılmıştır. TCG İstanbul’un, 2021 yılında hizmete
girmesinin planlandığı basın açıklamalarında ilan edilmiştir. Ancak projede
bazı gecikmeler yaşanmıştır. Hizmete giriş tarihi 2022 ve hatta 2023’e sarkabilir. İ sınıfları
artık 35 yaşına yaklaşan Yavuz sınıfı firkateynleri yenileyecek projedir. Bu
nedenle söz konusu gecikmenin daha da uzamaması için her türlü tedbir
alınmalıdır. Bu projenin aynı zamanda ulusal savunma sanayiine büyük bir ivme
sağlayacağı da unutulmamalıdır.
Projelerde Gecikme Yaşanmamalıdır. Benzer bir proje TCG Anadolu Çok Maksatlı
Amfibi Hücum Gemisi projesidir. Bu proje özel sektöre ait Sedef Tersanesi
tarafından yürütülmektedir. Cumhuriyet Donanması tarihinin en büyük projesidir.
Kamuoyunda hafif uçak gemisi olarak bilinen geminin 2021 başında tamamlanacağı
beyan edilmiştir. Söz konusu proje sadece Türk denizcilik gücünün değil, aynı
zamanda devletin de büyük bir prestij projesidir. Bu gemide kullanılacak F 35
tipi uçakların verilmeyeceği gerçeğinden hareketle, kısa sürede kısa mesafede
iniş ve kalkış yapabilecek silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) geliştirilmesi
dikkate alınmalıdır.
Stratejik Güvencemiz: Denizaltılar. Diğer yandan Cumhuriyet
Donanmasının devam etmekte olan altı gemilik Havadan Bağımsız Tahrikli (HBT) denizaltı
projesi milli savunmamızın en kilit projesidir. İlk dört denizaltının inşası
Deniz Kuvvetlerimizin Gölcük Tersanesinde büyük bir başarı ve etkinlikle
yürütülmektedir. Son iki denizaltının kaynağı yakın gelecekte atılacaktır. Bu
projeden belki de daha da önemli olan Milli Denizaltı (MİLDEN) Projesidir. Milli
dizayna sahip azami milli olanaklarla üretilecek Türk denizaltısı kimsenin
şüphesi olmasın tarihimizin gelmiş geçmiş en büyük başarısı olacaktır. 24 Ekim
2019 tarihinde MSB tarafından yapılan açıklamada MİLDEN projesinin resmen
başlatıldığı ve ilk denizaltının 2030 yılında teslim edileceği beyan edildi. Bu
projenin gerçekleşmesi en büyük dileğimizdir. Denizaltı gücümüzün bağımsızlık
ve geleceğimizin en büyük güvencesi
olduğunu söylemeye gerek bile duymuyorum.
Donanma Büyümelidir. Özetle Deniz Kuvvetlerimiz kendine tahsis
edilen milli bütçenin hakkını, sonuna kadar millete ve devlete yaptığı katma
değer ile teslim eden bir kuvvet olagelmiştir. Devlet, genel savunma
bütçesinden Deniz kuvvetlerine en az
bütçe payını ayırmaya devam etse de, Deniz Kuvvetleri, Mavi Vatan’ı en
ekonomik, en verimli ve en etkin şekilde savunmaya devam edecektir. Ama
unutmayalım Osmanlı’nın gerilemesi Deniz Kuvvetlerinin gerilemesi ile
başlamıştır. Cumhuriyet tarihinden ders almıştır. Almaya devam edecektir. Son
tahlilde donanmamız büyüdükçe daha emin ve daha güvende olacağız. Deniz yüzyılı
olacak 21. yüzyılda ve her geçen gün karmaşıklaşan bir konjonktürde, Deniz
Gücümüzün değil bir gerileme, duraksamaya dahi tahammülü olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder