7 Eylül 2020 Pazartesi

Almanya’daki Atlantikçilerin Türkiye Düşmanlığı

 Almanya’daki Atlantikçilerin Türkiye Düşmanlığı

Cem Gürdeniz

 

Almanlarla Birinci Dünya Savaşında müttefik idik. Karadeniz’de Türk bayraklı iki Alman gemisinin (Yavuz ve Midilli) emrivakisi ile savaşa girdik. Pek çok cephede birlikte savaştık. Yenildik. İşgale uğradık. Aynı koşullarda Türklerin teslim olmamasını ve büyük bir başkaldırı ile Kurtuluş Savaşını başarmalarını hazmedemediler. Cumhuriyet kurulurken güçlü teknoloji ve endüstriyi temsil eden Alman ekolü donanmada ve orduda etkin oldu. Alman müşavirler kullanıldı. İkinci Dünya Savaşından kısa süre önce Nazi zulmünden kaçan Alman Yahudileri, Türk akademi dünyasına büyük katkı sağladılar. Büyük savaşta tüm dünyaya çok acı çektirdiler. Sonuçta çok ağır cezalandırıldılar. Dresden şehrini İngiliz ve Amerikan Bombardıman filoları haritadan silecek derecede bombaladı. 28 bin binanın 24 bini yok edildi. Kullanılan ateş gücünün Hiroşima ve Nagazaki’de kullanılan nükleer ateş gücüne eşit olduğu iddia edildi. 25 bin masum sivil öldü. Anavatanları doğudan Sovyet batıdan ABD ve İngiliz işgaline uğradı. Değil direnmek, hayatta kalabilecek kaynakları bile zor buldular. 

 

Cezalandırılan Almanlar. 1990 yılına kadar 45 yıl ideolojik, siyasi, ekonomik ve jeopolitik bir ayrım içinde ikiye bölündüler. Soğuk Savaşın asli cephesi oldular. Batı Almanya baştan aşağı yüzden fazla Amerikan üssü ve 100 bine yakın Amerikan askeri tarafından işgal edildi. Aynı kaderi Doğu Almanya Sovyet güçleri ile paylaştı.  Topraklarında bulunan Amerikan ve Sovyet vatandaşlarına kapitülasyon verir gibi hukuki üstünlük tanıdılar. Anayasalarını ABD ve Sovyetler yazdı. Batıda kazanan her şeyi alır mantığı ile sanattan, askerliğe her alanda Amerikan etkisine; Doğuda Sovyetler ve komünizm etkisine alındılar. Son 60 yılda seyrettiğimiz her Amerikan savaş filminde yerden yere vuruldular, küçük düşürüldüler. Batı Almanya NATO’ya; Doğu Almanya Varşova Paktına alınarak savunma alanında kendi iradeleriyle savunma konsepti yaratmaları önlendi. Geçmişten gelen muazzam teknolojik ve endüstriyel alt yapı ile savunma sanayiinde küresel çapta başarıyı kısa sürede yakaladıkları halde, bu gücün askeri ve siyasi güce dönüşmesine Batı Almanya’da asla izin verilmedi. Her iki dünya savaşını yaşayan nesillerin geçmişi anlatmaları tabu sayıldı. Geçmişleri unutturuldu. Siyasi partileri batıda kayıtsız şartsız Atlantik çizgisinde dizayn edildi.  Amerikan ve 1990 yılına kadar Sovyet istihbaratı kılcal damarlarına kadar girdi. Şansölye ’nin telefonlarının 2002 yılından itibaren dinlendiği 2013 yılında ortaya çıktı. AB’nin en büyük ekonomisi olmalarına rağmen bu gücün askeri güce dönüşmemesi sağlandı. 

 

Rusya ile Yakınlaşmak Yasak. Amerikan dayatmasına en önemli başkaldırı 23 Ekim 1983 tarihinde Almanya’ya konuşlandırılan orta menzilli Amerikan Pershing II nükleer füzelerine itiraz ile başladı. Yüzbinlerce protestocu değişik şehirlerde Amerikan aleyhtarı gösteri yürüyüşleri yaptı. Bu protestolar INF Anlaşmasının imzalanmasını sağladı. 1990’da İki Almanya’nın birleşmesi sonrası Rusya ile yakınlaşma en büyük tehdit olarak görüldü.

 

Rus Gazı ve Amerikan Baskısı.  İki Almanya’nın 3 Ekim 1990 tarihinde birleşmesinden sonra 8 Kasım 2011 tarihinde Kuzey Akım doğal gaz boru hattı ile Rus gazının Alman topraklarına getirilmesi en büyük anti-Atlantik hamle oldu. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası başlayan Neocon odaklı Amerikan genişleme siyasetine anayasalarının izin vermemesi nedeniyle kısıtlı destek verdiler. 2011’deki Libya ve sonrasındaki Suriye saldırılarını desteklemediler. Almanya’daki Amerikan baskısına son olarak 27 Mart 2018 tarihinde projesi onaylanan Kuzey Akım II projesi üzerinden maruz kaldılar. ABD Kongresi ve Başkan Trump bu boru hattının önlenmesine yönelik yaptırım kararını 21 Aralık 2019 tarihinde aldılar. Trump, Berlin yönetimini bu kararda Moskova’nın esiri olarak nitelendirmişti. Daha da ötesi 2010 Ağustos ayında üç ABD senatörü, Kuzey Akım II, Baltık Denizi boru hattının yapımına katılmaya devam etmeleri halinde Mecklenburg/Batı Pomeranya'daki Sassnitz limanın yöneticilerini yıkıcı ticari yaptırımlarla tehdit ettiler. Rusya ile entegre çalışabilen tek liman olma özelliğine sahip olmasının yanısıra Çin’in Kuşak ve Yol (BRI) girişiminin Kuzey Avrupa aksını tamamlayıcı görev görmekte, Kuzey Avrupa’nın enerji ve ürün tedarik güvenliğini sağlamaktadır. Almanya’nın sahibi olan devlet şirketine yaptırım tehdidi uygulanması önemli bir ilki oluşturuyor. 

 

Rusya Muhalefet Lideri ve Alman Atlantikçiler. Almanya’daki Atlantikçi cephe Rus Alman ilişkilerini bozmak için her fırsatı değerlendiriyor. Son olarak Almanya’nın Rusya’yı muhalif Aleksey Navalny'e suikast düzenlemeye çalışmakla suçlamasının ardından ne olduysa konu bir anda Kuzey Akım II Hattı’na getirildi. Navalny, ailesinin isteği ve Putin’in oluru ile Almanya’ya getirildi. Navalny, Almanya’da tedavi görürken en büyük tartışma Kuzey Akım II projesinin iptali üzerine yapılabildi. Muhalefet ve Merkel’in partisi bile bu olayı inşaatı süren Kuzey Akım II projesinin iptali için tartışmaya açabildi. İşte Almanya’da Atlantikçi damarın gücü. 

 

Alman Atlantikçileri Mavi Vatana Karşı. Bu güç, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de hakkı olan deniz yetki alanlarını savunmasına da karşı. 21 Temmuz 2020 tarihli Oruçreis NAVTEX’ini Merkel’in talebi ile durduran Türkiye, bu iyi niyetinin karşılığını 6 Ağustos 2020 tarihinde imzalanan Mısır Yunanistan sınırlandırma anlaşması ile aldı. Bu tam bir emrivaki idi. Bunu planlayan gücün ABD olduğunu Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias kendi açıkladı. ‘’Mısır’da 4 ayrı konuda görüşmeye gitmiştik. Mısır Dışişleri Bakanını ABD Bakanı Pompeo aradı ve bir anda anlaşma imzalandı.’’ Bu hamle ile ABD hem Türkiye hem de Almanya’yı hedef almış oldu. AB adına arabuluculuk yapan Almanya büyük prestij kaybetti. Dolaylı olarak AB de. Bu gelişmeden sonra Almanya’da devlet kontrolünde olan Der Spiegel başta olmak üzere ZDF, Die Welt gibi medya organlarında yoğun Türkiye karşıtlığı sergilendi. Die Welt,  Türkiye Cumhurbaşkanının Amirallere en az iki Yunan Savaş gemisi batırın talimatı verdiği gibi akla, insafa uymayan yalan haberler üretti. 

Alman Medyasının Etik Sorunu. Der Spiegel ve ZDF Mavi Vatan doktrininin Seville Haritasındaki hukuksuz ve insafsız deniz yetki alanı gaspına karşı bir savunma doktrini olduğunu bildikleri halde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini yeni Osmanlıcılık ve genişlemeci saldırgan bir strateji olarak jeopolitik gerçeklerden uzakta, tamamen Türk iç siyasetine yönelik bir üslup ve kapsamda sunabildi. Bu tip yalan haberleri ve çarpıtmaları yapan Alman medyası Türkiye’de 2010’lu yılların başında yaşadığımız Ergenekon ve Balyoz davası gibi dönemlerin Taraf ve Zaman gazetelerini aratmadı. Artık Alman istihbaratı kontrolündeki Der Spiegel ve ZDF gibi medya araçlarının ne güvenilirliği ne de objektifliğinden bahsedebiliriz. Kenar Kuşak Jeopolitiği. Atlantik cephe Almanya’nın ve Türkiye’nin sırasıyla Baltık Denizi ve Karadeniz’deki stratejik öneminden vaz geçemez. Her iki ülkenin Rusya ile yakınlaşmasına tahammül edemez. Asya kıtasında tarihte ilk kez yaşanan Norveç Denizinden Bering Boğazına; Çukçi Denizinden Hindistan’ın Çin ile deniz yan sınırına kadar olan deniz alanında (Kore yarımadası hariç) artık egemen olan Rusya-Çin ortaklığının yarattığı büyük yenilgiden sonra, Türkiye ve Almanya’nın Rusya’ya yaklaşmasıyla Karadeniz/Türk Boğazları ile Baltık bölgesinin kontrolünü kaybetmek istemez. Her iki ülkenin okyanus ve denizlerde kendinden ayrılarak rekabete girmesini istemez. Alman Atlantikçilerinin Doğu Akdeniz krizinde Türkiye üzerine sürülmesi; Son 60 yıldır Türk gurbetçilerin kendi aralarında ırk ve din temelli olarak bölünmesini teşvik etmeleri; 15 Temmuz sonrası yurt dışına kaçan FETÖ hainlerine kucak açmaları ancak bu bakış açısı ile anlaşılır. Maalesef Almanya’da Atlantik emperyalizminin işgali devam etmektedir. Alman halkının Atlantikçi Almanlara kapıyı göstermelerinin zamanı çoktan geldi. Bu tarihin yaratıcılığından çok, küresel düzenin değişim gösterdiği zamanın ruhunun Almanya’ya bir çağrısıdır. Bundan kaçış olacağını sanmıyorum.

 

Kitap Tavsiyesi; Özhan Bakkalbaşıoğlu’nun Kaynak Yayınlarından çıkan ‘’Kıbrıs Barış Harekâtı, TCG Kocatepe Nasıl Battı’’ kitabı 46 yıl önce 54 şehitle Kıbrıs/Baf batısında kaybettiğimiz TCG Kocatepe muhribinin batışının nedenlerini çok detaylı ve titiz bir şekilde ortaya koyuyor.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder