3 Mayıs 2015 Pazar

Kafkas Seddinden Ege-Akdeniz Seddine

Description: IMG_0131 


                   Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kafkas Seddinden  Ege-Akdeniz Seddine
Birinci Dünya Savaşı, itilaf devletlerinin galibiyeti ile bitince dünya siyasi haritası yeniden şekillendirildi. Öncelikle anti emperyalist bir devrim ile batıdan kopan Rusya’da iç savaşın batı lehine sonuçlandırılması gerekiyordu. İç savaş Kızıl Ordu ile emperyalist devletlerin fiilen desteklediği Beyaz Ordu arasında 1918-1922 arasında devam etti. Bu iç savaşın bir benzeri Anadolu’da yaşanıyordu. Kuvayı Milliye ile emperyalizmin kuklası Osmanlı Sarayı ve işgalci devletler arasındaki bu savaş sırasında İngiltere, Mustafa Kemal liderliğindeki Anadolu Kurtuluş Savaşının gerek Sovyet Rusya gerekse Orta Asya Türk toplulukları ile irtibatını kesmek üzere Transkafkasya üzerinde jeopolitik bir engel yaratmak istedi. Bu kuşak sayesinde İngiltere Bakü petrollerini de kontrolünde tutmaya devam edebilecekti.
Kafkas Seddi Yıkılmalıydı. İtilâf Devletleri’nin bu kurgusunda Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı ve Müsavatçılar Ermenistan’ı kurarak "Kafkas Seddi"ni oluşturacaktı. Çok değil 20 yıl önce Balkanlarda yapılan bu kez Anadolu’nun doğusunda yapılacak ve Türk halkı Anadolu içine hapsedilmiş olacaktı.  Böylece hegemon batı, Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kendi nüfuz bölgesini oluşturup, Karadeniz’de tam hakimiyet sağlayabilecekti. Zaten Sevr haritası da bu oluşumun somut bir sonucu idi. Sevr ile Trabzon ve Batum limanları Ermenistan ve Gürcistan’a bırakılıyordu. Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından 6 ay önce 5 Şubat 1920 günü “Kafkas Seddi” üzerine şu açıklamaları yapar: “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”
Sevr seddi destekliyor. Kafkas seddinin Sevr haritasına yansıması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarımız üzerindeki bağımsız Kürdistan ve Ermenistan’dır. Mustafa Kemal önce Kafkas Seddini sonra Sevr haritasını paramparça etti. Osmanlının küllerinden, bir kurtuluş ve devrim ile bağımsız Türkiye Cumhuriyeti doğdu. Anadolu devrimi ile Sovyet devrimi anti emperyalist karakterleri ile Avrasya’nın bu köşesinde 20’nci yüzyıl siyasi coğrafyasını şekillendirdi. Dünyada sömürgeler döneminin bitişini başlattı.
Günümüzün Kafkas Seddi. Tam 100 yıl sonra, günümüzde Kafkas seddinin yerini, emperyalizmin soykırım yalanları üzerine kurulan Ermenistan iddiaları ile kendi devlet beceriksizliğimizle oluşturulan ve bugün çözüm süreci denilen Türkiye’nin içten parçalanma süreci almıştır. Gelecekte her iki emperyal proje başarılırsa Anadolu doğudan koparılacaktır. Böylece Anadolu’nun Avrasya ile ulaşım yolları tıkanacak, Türk ve yükselen Asya dünyasından tamamen soyutlanacaktır. Kısaca 100 yıl öncesinin Kafkas Seddinin yerini doğuda bugün Kürt-Ermeni Seddi alıyor diyebiliriz. 2006 yılında Amerikan Kara Kuvvetleri Dergisinde yayımlanan Amerikalı Albay Ralph Peters’in haritası da zaten bu seddi açıkça somutlaştırıyordu.
Ege ve Akdeniz Setleri. Günümüzde doğudaki sedde açık bir şekilde Ege ve Akdeniz setleri eklendi. Her iki set 1830’da Yunanistan’ın kurulması, 1878’de Kıbrıs’ın kaybedilmesi, 1911’de 12 Adaların ve 1913’de Boğaz Önü ve Doğu Ege Adalarının kaybı ile kurulmaya başlanmıştı. Ancak bu sedde en büyük destek 2009 sonrası Türk Donanması ile Hava Kuvvetlerinin komuta yapısına büyük darbelerin vurulduğu kumpas davalar süreci ile geldi.  Bu yeni seddin Ege’deki günümüz enstrümanları  açık deniz alanlarının daraltılması, adaların silahlandırılması ve Kardak benzeri işgal altındaki 152 ada, adacık ve kayalıklarda işgalin devam ettirilmesidir. Doğu Akdeniz’deki enstrümanlar ise Ada’da çözüm süreci aldatmacası ile sürdürülen Birleşik Kıbrıs zorlaması ve Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan, Mısır ve İsrail’in de katkıları ile Antalya Körfezine hapsedilmeye çalışılan Türk kıta sahanlığı ve (MEB) münhasır ekonomik bölge emrivakileridir.  Sevr’de Türk Boğazları ve Anadolu’nun Ege ve Doğu Akdeniz’den tamamen koparıldığını ve bu sahillerin Yunanistan, İtalyan Fransız ve İngiliz etki alanlarına bırakıldığını hatırlatalım. (Karadeniz’de balıkçılık için kabaca 600 km’lik bir kıyı bırakılmıştı.)
Sedde harç taşıyanlar. Şimdi bu karanlık tabloyu son bir ay içinde yaşananlarla daha da karartalım. Papa ve Almanya’nın soykırım yalanı sürüsüne eklendiği bu günlerde, Yunan Savunma Bakanı “Ege Denizi bir Yunan Denizi’dir” diyor ve gri bölgelerin (Kardak benzeri adalar) sınırlarının kurşun kalemle değil, kanla çizileceğini iddia ediyor. Geçen hafta KKTC’deki  cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yeni lider Akıncı, KKTC için Yavru vatan değil,  kardeş ülkeyiz” derken, Güney Kıbrıs lideri Anastasiades, “Akıncı'nın seçilmesi bize, AB ilkeleri ve değerlerinin geçerli olacağı modern bir devletimiz olması ve  Kıbrıs'ın sonunda yeniden birleşmesi için umut verdiğini” söylüyor. Ermeni soykırımı yalanının takipçisi Avrupa Komisyonu da, KKTC’deki seçim sonuçlarını çok büyük bir memnuniyetle karşıladıklarını ilan ediyor. Yani KKTC’yi bitirmenin işaret fişeğini yes be annemci” kardeş Kıbrıslılarla birlikte ateşliyorlar.
Jeopolitik kayıpların hesabını kimse veremez. Bu karamsar makaleyi daha fazla uzatmayalım. Hükümetler ekonomik çöküşlerin ve kayıpların hesabını verebilir, ancak jeopolitik kayıpların hesabını veremezler. Bu çok ağır bir yüktür. Türkiye’yi yeni Kafkas Seddine ve Ege/Akdeniz Seddine mahkum etmeye çalışan emperyalizmle mücadele, seçim arifesindeki Türkiye’de geçmiş ve gelecek nesillere karşı en önemli sorumluluktur. Halkımız bu seçimlerde ilk kez kendi jeopolitik kaderini de oylayacaktır. Ancak görünen o ki, söz konusu jeopolitik kuşatılmışlığa gerek eylem gerekse söylemleri ile Vatan Partisinden başka fiilen meydan okuyan bir başka parti ufukta görünmüyor. Bu seçimlerde Vatan Partisini desteklemek jeopolitik bir zorunluluktur.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder