Kıbrıs Anadolu’dur.
Kıbrıs Anadolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır. III. Jeolojik
zamanın sonunda 2,5 milyon yıl önce
Pleistosen evresi başında İskenderun’a bağlı bir yarımada idi. Buzların
erimesi ile yarımada suların altında kaldı. Ancak Anadolu’nun uzantısı Kıbrıs,
aradaki tuzlu suya rağmen jeopolitik olarak bizden kopmamıştır. Bugün de
tarihimizde hiç olmadığı kadar savunma ve güvenliğimiz için Kıbrıs vazgeçilmez
önemdedir.
Anadolu Kıbrıs’a Tam Bağımlıdır. Diğer bir deyişle
Anadolu yarımadasındaki geleceğimizin savunma, güvenlik, huzur ve refahı Kıbrıs Adasına tam bağımlıdır. Bu
bağımlılık, Kıbrıs Türklerinin kendi güvenlik ve refah çıkarları ardına
bırakılamayacak kadar değerli ve önemlidir. Bu önem 15 Temmuz saldırısından
sonra daha da artmıştır. Zira 15 Temmuz, kendi ordumuza Müslüman bir dinsel
gizli örgütlenme (FETÖ) üzerinden sızan Atlantik sistemin, Türk üniformalı
uşakları tarafından halkımıza ateş açabildiği bir sürecin terminal safhasını temsil eder. Yani ‘’Atlantik sistem kendi
içimizde bunu yapabildiyse dışarıda neler yapabilir?’’i düşünmemiz gerekir. Yarın,
adadaki Türk askeri varlığının yerini alacak bir başka yapı ile
karşılaşılmayacağının garantisi var mıdır? Adanın AB ve ABD etkisinde gelecekte
Anadolu ve Türk düşmanlarının yeşereceği bir güvenli liman olmayacağı garantisi
var mıdır?
15 Temmuz Sonrası Yeni Konjonktür. Bugün ne Doğu Akdeniz
Kıbrıs’ı kaybettiğimiz 1878 yılındaki Doğu Akdeniz”dir, ne de Türkiye çökme
aşamasındaki Osmanlıdır. 15 Temmuzdan
sonra Atlantik sistemin FETÖ üzerinden yok etmek istediği iktidarın da Kıbrıs’a
daha gerçekçi jeopolitik bir yaklaşımla bakması gerektiği bir gerçektir.
İçimize sızmış ve meclisimizi
bombalayacak kadar gözü dönmüş hegemonya uşaklarının varlığını düşünürsek,
Anadolu’dan 60 mil uzaktaki bu stratejik adada askeri varlığımızın en ufak bir
değişikliğe uğramasının bırakalım Kıbrıslı Türklerin gelecekteki can
güvenliğine yönelik katma değer kaybını, Türkiye’deki siyasi iktidarların ve
Anadolu’nun güvenliğine ve refahına yönelik
tehlike, tehdit ve riskleri düşünmek bile istemeyiz. (Türkiye’deki 15
Temmuz darbesini internet oyununa benzeten ABD Başkan Yardımcısının Kıbrıs
merakını dikkate alarak...)
Kıbrıs Türkleri ve Jeopolitik Farkındalık
Eksikliği. Annan Planına ‘’Yes
Be Annem’’ diyerek adadaki Türk siyasi ve askeri varlığını sonlandırmak
isteyen maalesef çoğunluk Kıbrıslı Türklerin jeopolitik ve reel politik
farkındalığı, Anadolu’nun Kıbrıs bağımlılığını algılayacak durumda değildir. Birleşmiş
bir Kıbrıs, merhum Rauf Denktaş’ın ifadesi ile Osmos yolu ile Adadaki Türklerin
eritilmesidir. Acıdır ki adadaki Türklerin pek çoğu erimek istemektedir. Bugün Kıbrıs
çözüm süreci adı altında Anadolu’dan koparılmaya çalışılan KKTC’nin Türkiye
için 21nci yüzyıldaki en büyük önemi, henüz üzerinde anlaşma sağlanamayan Doğu
Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasındaki rolüdür. Ada, yeni planla
birleştiği takdirde Türkiye Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ve kıta
sahanlığından hakkı olan 100 bin kilometrekarelik bir alanı kaybetmeye
zorlanacaktır. Bu kez karşısına içinde sadece Rumların değil içinde Türklerin
de olduğu birleşik Kıbrıs Hükümeti çıkacaktır.
Günümüzde Birleşik Kıbrıs AB havucu üzerden değil, enerji havucu
üzerinden pazarlanıyor. Bu pazarlama başarılı olursa, AB üyesi Kıbrıs, Türkiye’nin
Doğu Akdeniz kayıpları üzerinden zenginleşirken, Türkiye çıkarlarını korumak
için parmağını bile oynatamayacaktır. Zira adada garantör olarak kalacak Türk
asker sayısı sembolik olacak ve caydırma gücümüz ortadan kalkacaktır. Referanduma götürülecek
yeni planın bu kez 2004’te olduğu gibi Rumlar tarafından reddedilme şansı yok.
Yani talih yardım etmeyebilir.
Acheson Planı ve Meis Adası. Tarihten bir hatırlatma
yapalım. 1964 yazında Kıbrıs’a müdahalemizi önleyen ünlü Johnson mektubundan
sonra ABD, bozulan ilişkileri düzeltmek maksadıyla, “Acheson Planı” isimli yeni bir planla ortaya çıktı. Bu plana göre
ABD Türkiye’ye ilk aşamada Meis adasının
iadesini, Kıbrıs’ta iki ayrı Türk Kantonu kurularak, Karpas yarımadasında Türk
Silahlı Kuvvetlerine bir üs verilmesini ve bunların karşılığında adanın
Yunanistan’a bağlanmasını öneriyordu. Planı Türk tarafı kabul etti. Ancak karşı
taraf reddetti. Meis adasının, Kıbrıs görüşmelerinde ABD tarafından Türkiye’ye
iade edilmesi teklifinin diplomatik müzakereye konu olması bir yana, -ki bu
aslında günümüzün Akdeniz MEB paylaşımındaki pek çok sorunu çözerdi- ABD’nin bugünün
tam aksine adanın bölünmesini teşvik etmesi anlamlıdır. Türk tarafının planı
kabulündeki ana faktörün Kıbrıs’ta savaşmadan Türk askeri varlığının tesis
edilmesidir. Bunu en iyi bilen İnönü olmuştur. O dönemde Meis adasının çıkarlarımıza
ve deniz yetki alanlarına etkisini Dışişleri Bakanlığında değerlendirecek kimse
olduğunu sanmıyorum zira aynı yıl, Egede karasularımızı 3 milden 6 mile
çıkardık. (Yunanistan bu işi 1936 da yapmıştı.) Dışişleri Yunanlılara 3 mile
geri dönün diyeceği yerde büyük bir hata ile 6 mil karasuyu uygulamış ve Ege açık
deniz alanlarını %75 den % 49’a düşürmüştü.
Bugün de aynı hatayı yapmayalım. Adaya çıkan askeri
geri çekmeyin. Kıbrıs’taki kolordunun sayısını azaltmayın. Tartışmaya bile
açmayın. Karadaki varlığımızın, 1964 yılında bize verilmeye çalışılan Meis Adasının
gelecekteki MEB sınırlandırmasında ortaya çıkaracağı çok ciddi çıkar çatışmalarına
karşı, elimizdeki en büyük koz olacağını unutmayın. Bağımsız KKTC’yi Anadolu’dan ayırmayın. Sonunda tekrar ‘’biz aldatıldık’’ demek zorunda
kalmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder