Plastik Adalar ve Büyüyen Çevre Tehlikesi
Günümüzde okyanuslara
atılan çöp miktarı senede 2 milyar tonu buldu. Bu katı atıklar toplanıp bir
alana yığılsaydı Türkiye’nin yarısına yakın (377 bin km2) bir alan 10
metrelik çöp dağının altında kalırdı.
Bilim insanları 2050 yılına kadar bir önlem alınmazsa söz konusu çöp dağına Yeni
Zelanda ve İspanya’nın alanı kadar bir alanın katılacağını tahmin ediyorlar. Diğer
yandan Pasifik Okyanusu’nda Hawaii Adalarının kabaca 1800 km kuzeydoğusunda Türkiye’den
büyük bir alanda plastik atıklardan bir ada oluştu. Bu alanda 100 milyon ton
plastik atık olduğu tahmin ediliyor. Düzenli akıntılar ile oluşan bu alana Pasifik Anaforu Çöp Yaması (Pacific
Gyre Garbage Patch) adı verildi. Bu yama veya ada, 1997 yılında yat yarışçısı Charles Moore tarafından
tesadüfen keşfedildi. Çöp adasının diğer okyanuslarda ve Karayipler Denizi’nde
de kardeşleri var. Bu alanlarda biriken atıkların % 90’ı plastik ve naylon malzemelerden oluşuyor. BM Çevre
Teşkilatının 2006 tahminlerine göre her bir mil karede 46,000 yüzen plastik
atık olduğu tahmin ediliyor. Pasifik ve Karayiplerde sık olan deprem sonrası
tsunamiler de okyanusa çok sayıda karasal malzeme ve atık taşınmasına neden
oluyor.
Plastik:
Doğaya Tehditlerin En Büyüğü. Plastik 1960 yılından itibaren hayatımıza girdi.
Hayatımızı kolaylaştırdı. Naylon ile birlikte günlük hayatın her alanında çok
yoğun kullanıldı. Bu kullanım artarak devam diyor. Ancak bu kolaylıklar sonuçta
çöpe dönüşüyor. Bu çöpler de geometrik
dizi ile artarak dünyayı kirletiyor ve habitatı tehdit ediyor. Dünyada her sene
100 milyar ton plastik ve türevleri üretiliyor. Önemli bir kısmı çöp olarak
denizle buluşuyor.Plastikte temel sorun suda biyolojik çözülmenin olmayışı. Örneğin
her gün yüz milyonlarcası kullanılan plastik su şişelerinin suda çözülmesi için
gereken zaman 450 yıl. Denizdeki plastik atıklar zamanla güneşin ısı enerjisi
ile şekil değiştirip parçalanıyorlar ancak yok olmuyorlar. Aksine son tahlilde gıda
zinciri içinde her tip okyanus canlısının yiyebileceği tırnak büyüklüğünde şekle
dönüşüyor ve bu durum toplu kanserojen ortam şartlarını oluşturuyor. (PCB, DDT
ve diğer toksikler) Bu yapıya bazı bilim adamları plastik çorba adını veriyor. Halen
çöp adalarında bulundukları deniz alanında mevcut planktonların 6 katı plastik çorba
bulunuyor. O bölgelerde yaşayan canlılar bu çorbayı kullanıyor. Bu durumda ya
zehirlenerek ya da sindirim sisteminde engellenme sonucu ölüyorlar. Bilim insanları
her sene 100 bin civarı deniz canlısının plastikler yüzünden öldüğünü tahmin
ediyorlar. 2011 yılında yapılan bir çalışmaya göre Pasifik Okyanusundaki
balıklar her sene ortalama 12-24 bin ton arası plastik tüketiyor.
Ölü Deniz
Bölgeleri. Günümüzde dünya çapında 450 adet ölü deniz alanı oluştu. Bu geniş
alanlarda tek bir canlı yaşamıyor.
Oksijen yok. Hayat da yok. Algler ve planktonlar yok. Unutmayın soluduğumuz
havadaki oksijenin % 60’ını fotosentez ile
deniz diplerindeki bu biyolojik varlıklar üretiyor. Plankton ve algler
aynı zamanda pek çok deniz canlısının da ana besin kaynağı olduğundan yokluklarında
doğanın besin zinciri bozuluyor ve zaten az olan balık stokları eriyor. Bu
alanlar en çok ABD, Manş Denizi ve Japonya etrafında yoğunlaşmış durumda. Aynı
zamanda plastik çorba tabakası güneş ışınlarının deniz derinliklerine gitmesine
ve dolayısıyla plankton ve alglerin fotosentez yapamadan ölmesine de neden
oluyor.
Nehirler
Kirlenmenin Atardamarları. Dünya nüfusunun %60’ı kıyı bölgelerde yaşıyor ve bu
durum plastik atıkların gerek nehirler, gerekse kontrolsüz kıyı atık rejimleri
üzerinden okyanus ve denizlere
ulaşmasını kolaylaştırıyor. Günümüzde plastik atıkların kirletmediği kıyı
alanları maalesef kalmadı. Ganj, İndus,
Yangtze, Amazon, Missisipi, Nil, Tuna gibi nehirlerin kıyılarında milyarlarca
insan yaşıyor. Nimetlerini kullandıkları kadar kirletiyorlar. Zaten sorun
burada başlıyor. İnsanoğlu geleceğinin varoluş nedenini ortadan kaldırıyor ve
bunu normal kabul ediyor.
Balıklar
Plastikle Besleniyor. Günümüzde okyanus ve denizlerin yüzlerce metre derinliğinde plastik
atıklar dolaşıyor. Yaşamı boyunca plastik molekülleri ile tanışmayan balık ya
da diğer su canlısı kalmamış gibi. Son
30 yılda bu nedenle balıkların kimyası bozuldu. Bu durum, küresel çapta zaten azalan balık stokları
sorununa devasa yeni bir endişe alanı
yaratıyor. Plastik yiyen canlılara kuşları da eklemek lazım. Örneğin
okyanusların en uzun menzilli uçuş yeteneğine sahip Albatros kuşlarının tespit
edilen ölüm sayısı plastik çöp yemeleri nedeni ile tarihte görülmemiş derecede
arttı.
Neler
Yapılabilir? Plastikle okyanusları kirletme hakkını ne zaman kazandık ? Neden bu
kirlenmeye karşı küresel ölçekte bir reaksiyon gösterilmiyor? Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi neden her geçen gün küresel boyutta yaşamsal tehdit
sunan bu krize yönelik bir girişimde bulunmuyor? Bunun cevabı basit. Bu alanlar açık deniz
alanları. Yani sahipsiz. O nedenle kimse sorumluluk almıyor. O nedenle konu
dünya gıda ve çevre güvenliği kapsamında değerlendirilmeli ve BM Güvenlik
Konseyi gündemine alınmalıdır. Diğer yandan endüstriyel medeniyet son 150 yılda
doğayı sömürerek kirletmeyi sorgulamadı
ve sorgulatmadı. Özellikle neoliberal ekonomik politikaların 1980’ler sonrası
küreselleşme adı altında tüketimi teşvik etmesi, denizlerdeki kirlenmeyi ve
balık tüketimini tarihte emsali görülmemiş boyutlara taşıdı. Gelişmiş ülkeler öncülüğünü
yaptıkları plastik kirlenmenin çok geç kalarak son on yılda farkına vardılar. Gerek
geri dönüşümü ödüllendirerek gerekse
plastik/naylon kullanımını azaltacak tedbirleri alarak doğaya verilen zararı en
aşağıya çekmeye çalışıyorlar. Plastik Çorba denen tabakayı ortadan kaldırmak
artık mümkün değil. Yapılacak tek şey kirlenmeyi en azından kontrol altında
tutmak ve plastik çorba miktarının artışına izin vermemek.
Bunun yolu da plastik üretimi ve tüketimini dizginlemekten ya da suda çözülebilen plastik üretiminden geçiyor. Ayrıca az gelişmiş ülkelerde geri dönüşüm yatırımları ve olanakları çok az olduğundan plastik bazlı çöplerin yakılarak yok edilmesine de çözüm bulunmalıdır. Zira bu da küresel hava kirliliğine büyük katkı sağlıyor. Ülkemizde alınması gereken en önemli tedbir suda çözülmeyen naylon alışveriş poşetleri ile plastik su şişelerinin yasaklanarak alternatif suda çözülebilen ürünlere geçilmesidir. Yoksa çocuklarımız ve torunlarımız plastik çorba içmeye devam edecek ve biz her gün NEDEN KANSER VAKALARI BU KADAR ARTIYOR ? diye sormaya devam edeceğiz.
Bunun yolu da plastik üretimi ve tüketimini dizginlemekten ya da suda çözülebilen plastik üretiminden geçiyor. Ayrıca az gelişmiş ülkelerde geri dönüşüm yatırımları ve olanakları çok az olduğundan plastik bazlı çöplerin yakılarak yok edilmesine de çözüm bulunmalıdır. Zira bu da küresel hava kirliliğine büyük katkı sağlıyor. Ülkemizde alınması gereken en önemli tedbir suda çözülmeyen naylon alışveriş poşetleri ile plastik su şişelerinin yasaklanarak alternatif suda çözülebilen ürünlere geçilmesidir. Yoksa çocuklarımız ve torunlarımız plastik çorba içmeye devam edecek ve biz her gün NEDEN KANSER VAKALARI BU KADAR ARTIYOR ? diye sormaya devam edeceğiz.
(4
Nisan 1953 tarihinde elim bir deniz kazasında kaybettiğimiz Dumlupınar
Denizaltısı şehitlerimizi rahmet, minnet ve vefa ile anıyorum. Mavi Vatan Diplerinde Çanakkale Boğazında
devam eden Vatan Nöbetlerinin kutsiyeti önünde tazimle eğiliyorum.)
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder