23 Haziran 2018 Cumartesi

aktik Manevradan, Stratejik Sonuca

Taktik Manevradan, Stratejik Sonuca
11 Haziran 2018 günü TCG Yıldıray isimli, Ay sınıfı denizaltımız,  Binbaşı Saadettin Gürcan isimli emekliye ayrılmış bir tankerimize eğitim kapsamında harp torpidosu atarak, 2 dakika içinde Karadeniz’in derinliklerine gönderdi. Konuya merakı olanlar için burada Anadolu Ajansının verdiği video linkini paylaşalım. (https://www.aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/torpido-atisiyla-gemi-batirildi/0) Görüntüler gerçekten etkileyici ve son derece caydırıcı. Suyun altının gücünün bundan daha iyi bir gösterimi olamaz.
Suyun Altının Tarihsel Gücü. Suyun altı, tarih değiştirmiştir. 7 Mart 1915’i, 8 Mart’a bağlayan gece Çanakkale Nara’dan 26 mayınla hareket eden Nusret Mayın Gemisinin komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı bir kaç saat sonra Erenköy Karanlık limana dökeceği 26 mayının sadece Osmanlı İmparatorluğunun kaderini değil, dünya siyasi tarihinin kaderini de değiştireceğini bilebilir miydi? Churchill’in ifadesi ile:
".... Fakat Nusret gemisinin gizlice dök­tüğü bu 20 demir kap, harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımından, di­ğer bütün gayretlerden daha mükemmel ve daha kesin sonuçlu hedeflere varmak içindi... ve gene bu engeldir ki, Türkiye'yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden, mağluplar kadar muzaffer Avrupa da sarsıldı. Kemiklerini Fran­sa, Belçika, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin kuvvetli akıntısı altında, ağır­lıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
Evet Nusret’in taktik bir harekatı, stratejik ve sonuçta politik sonuçlar doğurmuştu. Kanaatimce yarattığı en büyük etki o dönemde küresel emperyalizmin bir parçası olan Romanov Rusya’sı ile İtilaf devletlerinin bağlantısının kesilme sürecini tetikleyerek, Rusya’da komünist devrim sürecinin hızlanmasına ve neticede SSCB’nin kurulmasına neden olmasıydı. O etkinin artçı depremleri halen devam ediyor. 18 Mart 1915 öğlen saatlerinde suyun altında meydan gelen bir kaç infilak zincirleme reaksiyonlar sonucu mağrur bir donanmanın geri çekilme sürecini başlatmıştı. 
Cumhuriyet Donanmasın Omurgası:  Denizaltı. Arkası geldi. Suyun altı her zaman gizem, önem ve önceliğini korudu. Bu nedenledir ki Cumhuriyet Donanması kurulurken Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, donanmanın merkezine denizaltıları koydu. 100 yıl sonra değişen hiç bir şey yok. Su altı hala gizemli, tespit ve teşhisin çok zor olduğu bir ortam olmaya devam ediyor. Dijital devrim, yeni algoritmalar, suni zeka, büyük veri ve kuantum bilgisayarlarına rağmen suyun altında tespit için kullanılan enerji akustik enerji olmaya devam ediyor. Suyun altı aziz vatanımızın en önemli koruyucusu olmaya devam ediyor. Suyun altında cumhuriyet donanmasının en önemli üç silahı denizaltılar, mayın ve SAT/SAS dalgıçlarımızdır.
TCG Atılay’dan TCG Yıldıray’a. Kaderin nasıl ve ne kadar ilginç bir tecellisidir ki  TCG Yıldıray’ın batırdığı gemi, 46 yıllık hizmeti sonrası emekliye ayrılan TCG Binbaşı Saadettin Gürcan idi.  Hedef geminin ismini aldığı Binbaşı Saadettin Gürcan,  14 Temmuz 1942 tarihinde Çanakkale’de görev esnasında mayına çarparak batan TCG Atılay denizaltısının komutanıydı. Geminin adı Mustafa Kemal tarafından verilmişti. Gemi Taşkızak Tersanesinde Almanya’dan getirilen parçaların montajı sonunda tamamlanarak Cumhuriyet Donanmasına teslim edilmişti. İkinci Dünya Savaşı sırasında eğitim maksadıyla Ege’ye çıktığında Alman Donanmasına karşı İngiltere tarafından Boğaz açıklarına uluslararası sulara dökülen bir mayına çarparak içindeki  37 denizciyle birlikte batmıştı. Donanma büyük bir vefa göstermiş ve 1 Mart 1970 tarihinde Atılay’ın inşa edildiği Taşkızak Tersanesinde Türk Bayrağı çekilmişti. 7 Kasım 2016 tarihine kadar,  kesintisiz 46 yıl hizmet sonunda emekliye ayrılan geminin törene ismi, borda numarası sökülmüş ve münfesih gemi statüsünde hedef gemisi haline gelmişti.  Ne onurlu bir son ki, hurdaya ayrılıp jilet olmaktansa 46 yıl hizmet ettiği donanmanın bir denizaltısının ateş gücünün denenmesi maksadıyla hedef gemisi olmuştu. Adını taşıdığı Binbaşı Saadettin Gürcan’ın ruhu, şüphesiz geminin bu şerefli görev ile batarak mavi vatanın sonsuzluğuna emanet edildiğinden mutludur. Kaldı ki batıran gemi de Atılay’ın kardeşi Yıldıray.  
Deniz Kuvvetlerimize Güven Tam. TCG Yıldıray’ın görkemli atışı Deniz Kuvvetlerimiz ve onun başarılı personeline olan güvenimizi bir kez daha tazeledi. FETÖ kanserinden temizlenme gayretlerini büyük bir başarı ve diğer kamu kurum ve kuruluşlara örnek teşkil edecek seviyede sürdüren Deniz Kuvvetleri, sadece bu atış ile değil, geçmiş tatbikatlar ve geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak yüksek harekat temposu ile tarihin bu kritik döneminde vatan ve mavi vatana büyük hizmetlerde bulunuyor.
TCG Yıldıray’ın mesajı dikkatli okunmalıdır. Deniz Kuvvetlerimiz, içerde FETÖ belası ile mücadeleye ve arınmaya devam ederken, her donanmanın dikkatle ve büyük hassasiyetle yaklaştığı harp cephanesi ile fiili denizaltı torpido atışını tüm dünyanın gözü önünde icra ediyor. Ateşlenen torpidonun bahriye envanterine 70’li yıllarda girdiği ve denizaltı filosunda çok daha genç torpidolar olduğu dikkate alınırsa Deniz Kuvvetlerimizin lojistik yönetimde de ne kadar ileri seviyede olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu Gücü Asla Test Etmeyin. Geçmiş yazılarımızda vurguladığımız bir konuyu buradan bir kez daha hatırlatalım. Savaşın özü kan ve demirdir. Yıldıray’ın varlığında Cumhuriyet Donanması, mavi vatandaki demir ve  kanın çelikleşmiş sembolüdür. Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Denizaltı Filomuz dünyanın en güçlü ilk on filosu içindedir. Sadece mavi vatanın geleceği değil, vatanımızın geleceğindeki en önemli unsurdur. Dileriz ki Türkiye’ye husumet besleyenler bu gerçeği görsünler. Suyun altındaki güçlü Türk Donanması, tarihinin ışığında gelecekte stratejik sonuçlar yaratmaya muktedirdir. Bu gücü asla test etmeyin.
Kemal Anadol’un Yeni Kitabı 1919-1922 arasında Bahriye Mektebi mezunu toplam 233 deniz subayı  Anadolu’ya kaçtı ve işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanmasını terk ederek Kuvay-ı Milliye’ye, yani namus cephesine katıldılar ve Kurtuluş savaşının kaderini değiştirdiler. Onların gayreti sayesinde Kurtuluş Savaşının cephanesi Karadeniz üzerinden sağlandı. Kırmızıkedi Yayınevinden geçen hafta çıkan ‘’Kulağım Karadeniz’de’’ isimli kitap, 21’inci yüzyıl başlangıcında Türkiye’de Kuvay-ı Milliye ruhuna ve aklına sadık kalarak -TBMM’de tek başına kalmış bir milletvekili olsa bile-  emperyalizme direnme cesaret ve erdemine sahip olduğunu ispat edebilmiş bir yürek tarafından yazıldı. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinde kilit rol oynayan CHP eski Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, yeni kitabında 1919-1923 arasında Karadeniz’de yaşananları akıcı bir roman formatında çok zengin bir kaynakça eşliliğinde jeopolitik, stratejik, sosyolojik ve tarihsel analizlerle okuyucuya adeta yaşatıyor. Mustafa Kemal’den Frunze’ye; Lenin’den Stalin’e; Cebesoy’dan Mustafa Suphi’ye; Enver Paşa’dan Çiçerin’e;  pek çok tarihsel şahsiyetlerle sizi aynı toplantı odasında ya da mektuplarda buluşturuyor. Bugüne kadar bilinmeyen pek çok tarihsel gerçeği okuyucuya heyecanla aktarıyor. Kitabın son sayfasını kaparken Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü sözünü hatırlıyorsunuz.          ‘’ Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” 
Tüm okuyucularımın bayramını tebrik ediyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder