Taktik Manevradan, Stratejik Sonuca
11 Haziran 2018 günü TCG
Yıldıray isimli, Ay sınıfı denizaltımız,
Binbaşı Saadettin Gürcan isimli emekliye ayrılmış bir tankerimize eğitim
kapsamında harp torpidosu atarak, 2 dakika içinde Karadeniz’in derinliklerine
gönderdi. Konuya merakı olanlar için burada Anadolu Ajansının verdiği video
linkini paylaşalım. (https://www.aa.com.tr/tr/vg/video-galeri/torpido-atisiyla-gemi-batirildi/0)
Görüntüler gerçekten etkileyici ve son derece caydırıcı. Suyun altının gücünün
bundan daha iyi bir gösterimi olamaz.
Suyun Altının Tarihsel Gücü. Suyun altı, tarih
değiştirmiştir. 7 Mart 1915’i, 8 Mart’a bağlayan gece Çanakkale Nara’dan 26
mayınla hareket eden Nusret Mayın Gemisinin komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı
bir kaç saat sonra Erenköy Karanlık limana dökeceği 26 mayının sadece Osmanlı
İmparatorluğunun kaderini değil, dünya siyasi tarihinin kaderini de
değiştireceğini bilebilir miydi? Churchill’in ifadesi ile:
".... Fakat
Nusret gemisinin gizlice döktüğü bu 20 demir kap, harbin devamı ve dünyanın
geleceği bakımından, diğer bütün gayretlerden daha mükemmel ve daha kesin
sonuçlu hedeflere varmak içindi... ve gene bu engeldir ki, Türkiye'yi bir
bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden, mağluplar kadar muzaffer Avrupa
da sarsıldı. Kemiklerini Fransa, Belçika, Polonya, Galiçya, Balkanlar,
Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan,
düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin
kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları
üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
Evet Nusret’in taktik bir harekatı,
stratejik ve sonuçta politik sonuçlar doğurmuştu.
Kanaatimce yarattığı en büyük etki o dönemde küresel emperyalizmin bir parçası
olan Romanov Rusya’sı ile İtilaf devletlerinin bağlantısının kesilme sürecini
tetikleyerek, Rusya’da komünist devrim sürecinin hızlanmasına ve neticede
SSCB’nin kurulmasına neden olmasıydı. O etkinin artçı depremleri halen devam
ediyor. 18 Mart 1915 öğlen saatlerinde suyun altında meydan gelen bir kaç
infilak zincirleme reaksiyonlar sonucu mağrur bir donanmanın geri çekilme
sürecini başlatmıştı.
Cumhuriyet Donanmasın Omurgası:
Denizaltı. Arkası geldi. Suyun altı her zaman gizem, önem ve önceliğini
korudu. Bu nedenledir ki Cumhuriyet Donanması kurulurken Başkomutan Mustafa
Kemal Atatürk, donanmanın merkezine denizaltıları koydu. 100 yıl sonra değişen
hiç bir şey yok. Su altı hala gizemli, tespit ve teşhisin çok zor olduğu bir
ortam olmaya devam ediyor. Dijital devrim, yeni algoritmalar, suni zeka, büyük
veri ve kuantum bilgisayarlarına rağmen suyun altında tespit için kullanılan
enerji akustik enerji olmaya devam ediyor. Suyun altı aziz vatanımızın en
önemli koruyucusu olmaya devam ediyor. Suyun altında cumhuriyet donanmasının en
önemli üç silahı denizaltılar, mayın ve SAT/SAS dalgıçlarımızdır.
TCG Atılay’dan TCG Yıldıray’a. Kaderin nasıl ve ne
kadar ilginç bir tecellisidir ki TCG
Yıldıray’ın batırdığı gemi, 46 yıllık hizmeti sonrası emekliye ayrılan TCG
Binbaşı Saadettin Gürcan idi. Hedef
geminin ismini aldığı Binbaşı Saadettin Gürcan,
14 Temmuz 1942 tarihinde Çanakkale’de görev esnasında mayına çarparak
batan TCG Atılay denizaltısının
komutanıydı. Geminin adı Mustafa Kemal tarafından verilmişti. Gemi Taşkızak
Tersanesinde Almanya’dan getirilen parçaların montajı sonunda tamamlanarak
Cumhuriyet Donanmasına teslim edilmişti. İkinci Dünya Savaşı sırasında eğitim
maksadıyla Ege’ye çıktığında Alman Donanmasına karşı İngiltere tarafından Boğaz
açıklarına uluslararası sulara dökülen bir mayına çarparak içindeki 37 denizciyle birlikte batmıştı. Donanma
büyük bir vefa göstermiş ve 1 Mart 1970 tarihinde Atılay’ın inşa edildiği Taşkızak
Tersanesinde Türk Bayrağı çekilmişti. 7 Kasım 2016 tarihine kadar, kesintisiz 46 yıl hizmet sonunda emekliye
ayrılan geminin törene ismi, borda numarası sökülmüş ve münfesih gemi
statüsünde hedef gemisi haline gelmişti.
Ne onurlu bir son ki, hurdaya ayrılıp jilet olmaktansa 46 yıl hizmet
ettiği donanmanın bir denizaltısının ateş gücünün denenmesi maksadıyla hedef
gemisi olmuştu. Adını taşıdığı Binbaşı Saadettin Gürcan’ın ruhu, şüphesiz
geminin bu şerefli görev ile batarak mavi vatanın sonsuzluğuna emanet edildiğinden
mutludur. Kaldı ki batıran gemi de Atılay’ın kardeşi Yıldıray.
Deniz Kuvvetlerimize Güven Tam. TCG Yıldıray’ın görkemli atışı Deniz
Kuvvetlerimiz ve onun başarılı personeline olan güvenimizi bir kez daha
tazeledi. FETÖ kanserinden temizlenme gayretlerini büyük bir başarı ve diğer
kamu kurum ve kuruluşlara örnek teşkil edecek seviyede sürdüren Deniz
Kuvvetleri, sadece bu atış ile değil, geçmiş tatbikatlar ve geçmiş yıllarla
kıyaslanmayacak yüksek harekat temposu ile tarihin bu kritik döneminde vatan ve
mavi vatana büyük hizmetlerde bulunuyor.
TCG Yıldıray’ın mesajı dikkatli okunmalıdır. Deniz Kuvvetlerimiz, içerde FETÖ
belası ile mücadeleye ve arınmaya devam ederken, her donanmanın dikkatle ve
büyük hassasiyetle yaklaştığı harp cephanesi ile fiili denizaltı torpido
atışını tüm dünyanın gözü önünde icra ediyor. Ateşlenen torpidonun bahriye
envanterine 70’li yıllarda girdiği ve denizaltı filosunda çok daha genç
torpidolar olduğu dikkate alınırsa Deniz Kuvvetlerimizin lojistik yönetimde de
ne kadar ileri seviyede olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu Gücü Asla Test Etmeyin. Geçmiş yazılarımızda vurguladığımız bir konuyu buradan bir kez daha
hatırlatalım. Savaşın özü kan ve demirdir. Yıldıray’ın varlığında Cumhuriyet
Donanması, mavi vatandaki demir ve kanın
çelikleşmiş sembolüdür. Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Denizaltı Filomuz
dünyanın en güçlü ilk on filosu içindedir. Sadece mavi vatanın geleceği değil,
vatanımızın geleceğindeki en önemli unsurdur. Dileriz ki Türkiye’ye husumet
besleyenler bu gerçeği görsünler. Suyun altındaki güçlü Türk Donanması,
tarihinin ışığında gelecekte stratejik sonuçlar yaratmaya muktedirdir. Bu gücü
asla test etmeyin.
Kemal Anadol’un Yeni Kitabı 1919-1922 arasında Bahriye Mektebi mezunu toplam
233 deniz subayı Anadolu’ya kaçtı ve
işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanmasını terk ederek Kuvay-ı
Milliye’ye, yani namus cephesine katıldılar ve Kurtuluş savaşının kaderini
değiştirdiler. Onların gayreti sayesinde Kurtuluş Savaşının cephanesi Karadeniz üzerinden sağlandı. Kırmızıkedi
Yayınevinden geçen hafta çıkan ‘’Kulağım
Karadeniz’de’’ isimli kitap, 21’inci yüzyıl başlangıcında Türkiye’de Kuvay-ı Milliye ruhuna ve
aklına sadık kalarak -TBMM’de tek başına kalmış bir milletvekili olsa bile- emperyalizme direnme cesaret ve erdemine
sahip olduğunu ispat edebilmiş bir yürek tarafından yazıldı. 1 Mart 2003
tezkeresinin reddedilmesinde kilit rol oynayan CHP eski Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Kemal Anadol, yeni kitabında 1919-1923 arasında Karadeniz’de
yaşananları akıcı bir roman formatında çok zengin bir kaynakça eşliliğinde
jeopolitik, stratejik, sosyolojik ve tarihsel analizlerle okuyucuya adeta
yaşatıyor. Mustafa Kemal’den Frunze’ye; Lenin’den Stalin’e; Cebesoy’dan Mustafa
Suphi’ye; Enver Paşa’dan Çiçerin’e; pek
çok tarihsel şahsiyetlerle sizi aynı toplantı odasında ya da mektuplarda
buluşturuyor. Bugüne kadar bilinmeyen pek çok tarihsel gerçeği okuyucuya
heyecanla aktarıyor. Kitabın son sayfasını kaparken Mustafa Kemal Atatürk’ün
ünlü sözünü hatırlıyorsunuz. ‘’ Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz
insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”
Tüm okuyucularımın bayramını tebrik ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder