
Kuzey Kıbrıs Türk Halkı Denizcileşmelidir.
Kaderde,
tasada ve kıvançta ortak Anavatan ile Yavru Vatan, Mavi Vatanın
birleştiriciliğinde yeni bir döneme giriyor. Gerek Türkiye, gerek KKTC
kaderlerinin her iki devleti saran ortak bir mavi vatan etrafında, tarihinde
olmadığı kadar birleştiğini görüyoruz. Bu kaderi her iki devlet de gelecek kuşaklara daha güvenli daha
müreffeh ve daha mutlu hayatlar sunmak için çok dikkatli, çok özenli ve
öngörülü bir şekilde tasarlamalıdır.
Jeopolitik
Kader. Türkiye ve KKTC’nin 21’inci yüzyıldaki
kaderi günlük siyaset veya ekonomik beklentiler çerçevesinde değil, jeopolitik
gelecek üzerine inşa edilmelidir. 100 yıl sonrasını hayal etmeliyiz. Jeopolitik
temel sağlam olduktan sonra üzerine siyasi ve ekonomik yapıları kurmak
kolaydır. Zira siyasi ve ekonomik kayıpların telafisi mümkündür, ancak
jeopolitik kayıpları telafi etmek çok zordur. Yavru vatan 1878 yılında en büyük
jeopolitik darbeyi yemiştir. Emperyalizm adaya ayak basmış ve o günden 20 Temmuz 1974 gününe kadar adanın asli
sahibi Türkler, huzur ve refah yüzü görmemiştir. Bunun ana nedeni adanın
Anadolu’dan koparılmasıydı. Bu bağ 20 Temmuz 1974 günü Girne yavuz plajında
tutulan kıyıbaşı ile yeniden kuruldu. 15 Kasım 1983 günü hiç çözülmemek üzere KKTC
devletinin ilanı üzerinden güçlendirildi. 1983 sonrası emperyalizmin anavatan
ve yavru vatandaki hizmetkarları tarafından bu bağı sulandırmak için her yol
denendi. Bugün, söz konusu bağı daha da güçlendirecek yepyeni bir durumla karşı
karşıyayız. Artık Kıbrıs meselesi yeni boyut kazanmıştır. Emperyalizm vekilleri
olan Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ı mavi vatanımızın üzerine salmıştır. Kıbrıs
sorunu artık iki toplum arasında ateşkesin sürdüğü, BM arabuluculuk süreci ve
barış gücünün stratejik arakesit oluşturduğu bir konjonktürden Güney Kıbrıs Haydut
devletinin Türk mavi vatanını işgale yeltendiği ve de facto emrivakiler
yarattığı konjonktüre evrilmiştir. Türkiye artık sadece KKTC haklarını koruyan
ve kollayan bir garantör değil, aynı zamanda kendi mavi vatanını Güney Kıbrıs ve
Yunanistan’a karşı koruyan devlet konumundadır.
Mavi vatan
cephesi denizcileşmeyi gerekli kılmaktadır. Bu köşede Türkiye’nin
denizcileşmesi üzerine pek çok makale yazdım. Denizcileşme sürecimiz devam
ediyor. Aynı sürecin KKTC’de yaşanması gerekir. Yavru vatanımızda çok sayıda
üniversite olmasına; Turizm
gelirlerinin pek çoğunu denizden kazanılmasına; Gelecekteki enerji ve gıda güvenliğinin denizlere yani mavi vatana
bağımlı olmasına rağmen, denizcileşme
seviyesi hak edilenin çok altındadır. Denizin Kıbrıslı Türk halkının savunma,
güvenlik, refah ve mutluluğundaki rolü tam olarak ne anlatılabilmiş ne de
anlaşılabilmiştir.
Güney Kıbrıs
Denizciliği. Diğer yandan Güney Kıbrıs Rumları,
denizcileşme sürecini donanma gücü dışında tamamlamıştır. Bu nedenle
emperyalizmin henüz tam olarak vaz geçmediği ve içerdeki kullanışlı hainleri
üzerinden yürüttüğü federal çözüm süreci altında gelecekte bir birleşme olduğu
takdirde, Türk halkının denizcileşme gayretlerinin tamamen yok edilme riski söz
konusudur. Böyle bir durumda, tüm limanlar, gemi işletmeciliği, gemi inşa
sanayi, balıkçılık, deniz kültürü, deniz turizmi, deniz bilimleri, deniz dibi madenciliği
ve akla gelen her alanda denizcilik gücü, Rumların hazır olan alt yapısına
teslim olacaktır. Federal çözümün başta şimdiki KKTC Cumhurbaşkanı olmak üzere pek
çok kişi tarafından görülmeyen bu yönünü tekrar tekrar vurgulamak gerekir. Federal
çözüm Kıbrıs Türkünü denizden koparacaktır. Denizden gelen özgürlüğü Rumlara
teslim edecektir.
KKTC’de Mavi
Vatan Uyanışı. Anavatanımızda mavi vatan
tanımlaması bir deniz yetki alanı tarifinden öteye taşınmış, Türkiye’nin 21’nci
yüzyılda denizcileşmesinin de doktrini haline gelmiştir. Artık milyonlar mavi
vatan farkındalığına sahip olmuştur. Aynı uyanış KKTC’de
özellikle devlet erkanı ve akademik çevrelerde başlamıştır. Ancak nüfusun belli bir bölümü merhum Rauf Denktaş’ın söylediği
gibi ‘’özgürlüğün denizden geldiği’’
gerçeğinin farkında değil. Bereketçiler, TMT ve 20 Temmuz sabahı denizden gelen
amfibi güç olmasa bugün özgürlükten bahsedebilir miydik? Bu farkındalık
artırılmalı ve yeni bir ivme ile KKTC’nin denizcileşme süreci başarılmalıdır.
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın 1998 yılında Lefkoşe’de yapılan
KKTC Denizcilik Şurasında yaptığı konuşma aslında bu iradenin en üst seviyede
ilan edildiğini gösteriyor.
‘’Özgürlük Kıbrıs Türküne denizden gelmiştir. Kıbrıs Türk halkı bunu
bilir ve denizi çok sever. Bu halk silahlı Rum çetelerinin baskısı ve kuşatması
altında yaşadığı ellili ve altmışlı yıllarda, deniz yoluyla getirdiği
silahlarla direndi. Rumların bütün çıkış yollarını kapattıklarını sandığı günlerde
bile Bereketçiler ve daha niceleri küçük balıkçı tekneleri ile karanlığı delerek,
Kıbrıs Türkü’nün cesaret ve direncini arttıracak silahları getirdiler. Bundan
daha da önemlisi umut getirdiler. Anadolu’nun sonsuz cömertliğini ve sabrını
getirdiler. 1974 harekatında da Mehmetçik denizden geldi ve Kıbrıs ile Anadolu
arasındaki denizin, Yavruvatanın Anavatana nasıl kopmaz bağlarla bağlandığını, dosta
ve düşmana bir kez daha gösterdi....Bugün artık denizden gelen özgürlükle çok
şükür kurtuluş mücadelemizi tamamladık. Devletimizi kurduk. Şimdi de ekonomik
ve sosyal kalkınmamızı hızlandırmak için yine denize dönmeliyiz. Uluslararası
ticaretimizi geliştirmek için artık denizler bizimdir. Balıkçılığımızı
geliştirmek için denizler bizimdir. Turizmimizi geliştirmek için artık denizler
bizimdir.’’
Bereketçileri
Hatırlayın. Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş’ın ve Kıbrıs şehitlerimizin aziz ruhu huzurunda, KKTC Hükümeti ve
Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma-Alt Yapı Bakanlığına teklifimi bir kez daha
hatırlatayım. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından 21 Temmuz 2019
tarihinden itibaren, KKTC Girne Limanında sürekli olarak konuşlandırılan Gemi Kurtaran isimli açık deniz
römorkörünün adını ‘’BEREKETÇİLER’’
olarak değiştirin. Kıbrıs’ın Kuvayı Milliyesi TMT’nin ve Erenköylü fedailerin
denizden adaya silah kaçıran kahramanlarını dünyaya ilan edin. Hem Güney Kıbrıs Rumlarına, hem de KKTC’nin
tarihini unutturmaya çalışanlara mesaj verin.