
Umman Denizi’nden, Doğu Akdeniz’e: Değişen Dünya
Düzeni
Tarihi günler
yaşanıyor. Küresel güç mücadelesi ve hegemonyanın el değiştirmesinde okyanus ve
denizlerin ne kadar önemli olduğunu usanmadan yazıyoruz. 21. Yüzyılda Hint
Okyanusu, Güney ve Doğu Çin Denizleri, Arktik Okyanusu ve Akdeniz bu sürecin
başat aktörleri olacaklar. Geçen hafta Umman Denizinde Rus, Çin ve İran Deniz
Kuvvetleri, 27 Aralık 2019 tarihinde başlayan ortak bir deniz tatbikatı icra
ettiler. Tarihte bir ilk oldu. Marine Security Belt – Deniz Güvenlik Kuşağı
adı verilen bu tatbikatın, taktik, operatif ve stratejik her seviyede son
derece önemli sonuçları olduğunu belirtmeliyim. Her ne kadar Rusya ve Çin, resmi
ağızlardan söz konusu tatbikatın deniz haydutluğu ve terörle mücadele
kapsamında icra edildiğini deklare ettilerse de, asıl amacın her geçen gün çatırdayan
Atlantik merkezli hegemonyaya büyük bir meydan okuma olduğunu söyleyebiliriz. Bu
tatbikat hegemonyanın hedefindeki üç gücün, stratejik vizyon birliğinin dışa
vurumudur. Bu tatbikatın Bağdat’ta Amerikan Büyükelçiliğinin işgal
girişimlerinin yaşandığı bir dönemde icra edilmesi kaderin bir gücü müydü?
Bilemeyiz. Ancak ABD’nin 2 Ocak günü İranlı devrim muhafızlarının Kudüs Gücü
Komutanı General Kasım Süleymani’yi Irak’ta öldürmesi bu sürecin içinde
değerlendirilmelidir. ABD yıpratma savaşından, İran ile açık çatışma dönemine
geçmiş oldu. Bu hamlesi, gelecekte ciddi hatalarından birisi olarak hatırlanacak. Zira
söz konusu hamle, sokaktaki Amerikalının çıkarından çok, İsrail devletinin
jeopolitik ve seçilmiş Amerikan elitlerinin
siyasi/ekonomik çıkarlarını etkiliyor. ABD bu hamlesi ile İsrail’in vekili gibi
davranmıştır. ABD gücü geriliyor. İmparatorluk sistemi çöküyor. Bu çöküşü
durdurmak için Pentagon savaşı seçmiş olabilir. Ancak bu süreç de geçici
olacaktır. Yeni düzen çoktan oluştu. Umman Denizi
Tatbikatı bu düzenin oluşum sinyalini vermiştir.
İran’ın
Dikkat Çeken Girişimi. Tatbikatlar,
harbe hazırlık kadar stratejik irade ve vizyon ifade araçlarıdır. Siyasi
hedefleri vardır. Umman Denizi gibi her gün yüksek tonajlı tankerler ile 14
milyon varil petrolün taşındığı Hürmüz Boğazının yaklaşma sularını kontrol eden
bir alanda, BM Güvenlik Konseyi üyesi iki nükleer gücü yanına alarak bir deniz
tatbikatı yapabilmek, İran için önemli bir başarıdır. Her seviyede ve değişik
türde ABD ambargosuna maruz kalan Rusya ve Çin’in bölgede ABD, İsrail, BAE ve
Suudi Arabistan’ın açık hedefi haline gelen İran’ın yanında yer alması, tek
kutupluluktan çok kutuplu düzene evrilen dünya düzeninde, Asya Çağının
başlamasının da en büyük manifestolarından biri olmuştur. Diğer yandan General
Kasım üzerinden verilen Amerikan mesajı aynı zamanda Rusya ve Çin’e de verilmiştir.
Ancak Pandora’nın kutusu açılmıştır. Bu süreç Asya güçlerini birbirine
bağlarken, saflar netleşecektir. ABD liderliğindeki Atlantik sistemin daralması
ve ittifak sisteminden kopmaların yaşanması beklenmelidir.
Bölgesel
Konjonktür Karmakarışık. Son tatbikatın
verdiği mesajları değerlendirirken bölgesel konjonktüre göz atmakta yarar var.
Öncelikle Çin, Hong Kong ayaklanması ile uğraşmaya devam ediyor. Hong Kong
olaylarının arkasında ABD’nin olduğu biliniyor. Bu tip kışkırtmalar Çin’i
yavaşlatabilir ancak geri adım attırmaz. Çin’in Rusya ile Hürmüz Boğazı
yaklaşma sularında tatbikata katılmasının Hong Kong kışkırtmasına da önemli bir
mesaj olduğu açıktır. Diğer taraftan, Kasım ayı içinde ABD’nin Basra Körfezinde
Bahreyn merkezli büyük bir deniz tatbikatı yapması, İran ile yaşanacak bugünkü
krizi düşünerek, geçen yaz başından bu
yana fikir liderliğini yaptığı Körfezde bir koalisyon deniz gücü oluşturulması
sürecinin sahadaki ilk hamlesi oldu. Suudi Arabistan, Bahreyn, İngiltere ve
Avustralya’nın katılımı ile gerçekleşmesi beklenen bu gücün sahada İran’a
rağmen başarılı olmasının zor olduğunu belirtelim. General Kasım’ın öldürülmesi
sonucunda başlayacak tırmanmanın şüphesiz körfezdeki tanker trafiğine menfi
etkileri olacaktır. Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ta ABD ve İsrail yanlısı
güçlere İran destekli unsurların saldırıları ve karşı saldırılar ciddi
kayıplara neden olabilecektir. Bu süreçte ABD Saldırısı nedeniyle milli
beraberliği katlanan İran, her geçen gün ağırlaşan ağır ekonomik sıkıntıları kamuoyuna
unutturmak için ülke içinde savaş durumuna geçmeyi tercih edecektir. Bu
karmaşada İsrail’in İran topraklarına saldırısı olduğu takdirde Körfezde ve
Hürmüz Boğazındaki tanker trafiğine yönelik İran’ın cezalandırma
operasyonlarına başlaması sürpriz olmayacaktır.
Zira İran, petrol ihracında 2,5 milyon varilden yarım milyon varile düşmüş
durumda. Kaybedecek bir şeyi yok denebilir. Böyle bir durumda ABD’nin kuracağı
deniz görev kuvvetinin etkinliği tartışmalı olacaktır. ABD’nin Körfezde ve
Hürmüz Boğazında İran’ın asimetrik ve unortodoks deniz saldırılarından etkilenmemesi
olası gözükmüyor.
Libya’da
Yaşananlar. Umman Denizinden Doğu Akdeniz’e geçelim. Libya
ve Sahilleri sadece Doğu Akdeniz
jeopolitiğinin değil, küresel jeopolitiğin de çekim alanına girdi. Ancak
İran ve Irak gelişmeleri bölgeyi ikinci plana itecektir. Bölgede güç mücadelesi
sürüyor. Daha dün çeteci Hafter, Türkiye’ye karşı cihat ilan etti.
Unutulmamalıdır ki, Libya’nın istikrarı Avrupa’nın ve Akdeniz’in istikrarıdır. 2011’den
itibaren Libya’yı parçalayan batı hegemonyası şimdi yeni bir karmaşayı batı
Asya’da tetikledi. Yemen, Suriye, Libya’ya eklenen İran krizi, ABD-İsrail
ittifakının Atlantik sistemin çöküşünü geciktirmek için çabalarını
yoğunlaştırdığı bir dönemde sahneye konuldu. Artık Atlantik sistemin
arsızlığına dur denmesi gerekmektedir. Bu süreçte şüphesiz en kritik ülke Rusya
ve Türkiye’dir. Bu iki ülke, Suriye’de
kısmen kontrol altına aldığı krizi, Libya’da da kontrol altına alabilme gücüne
sahiptir. 2016 Temmuzundan bu yana Türkiye ile stratejik müttefik konumuna
giren Rusya’nın Libya’da Hafter’e destek vermesi Türkiye’de haklı olarak akılları
karıştırıyor. Ancak ben Rusya’nın Türkiye ile varılacak bir anlaşma sonunda bu
desteği kesebileceğini değerlendiriyorum. Kanaatimce Rusya, bölgede Atlantik
hegemonyasının yarattığı karmaşayı çözmek ve küresel prestijini artırmak için
arabulucu bir güç olarak siyasi ve
diplomatik etkisini artıracak konumlanma içinde. Gerçek olan, Türk Rus
işbirliğinin Suriye’de olduğu gibi bölgeye istikrar getireceğidir. Alexandre
Dugin’in 2 Ocak 2020 CNN Türk demeci bu görüşümüzü destekliyor: ‘’Libya'da bir kriz çıkacağını görüşüne
katılmıyorum. Ortadoğu'da Türkiye ile ortak stratejimiz var. Arap dünyasının
refahı ve huzurunun yok edilmemesi Türkiye ile Rusya'nın ittifakına bağlı bir
durumdur."
Türk
Rus İşbirliği Elzem. Evet, Türk-Rus
işbirliği Levant sahilinden Mağrip sahiline taşınmalıdır. ABD’nin İran hamlesi
ve bu ülke ile açık çatışma durumuna geçmesi bu işbirliğini daha elzem hale
getiriyor. Bu işbirliği, Körfezde ve Levant kıyılarındaki ABD ve İsrail politikalarının hukuksuzluğunu dengeleyecektir. Suudi ve BAE rejimlerine
ciddi mesaj verecektir. Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de Atlantik cephenin bozduğu
istikrarı, ancak 21. yüzyılın yeni güç dengeleri ile yerine koyabiliriz. Suriye
ve Libya’da işbirliği ile istikrar sağlayacak Türk - Rus işbirliği, ABD ve İran
arasında yaşanacak tırmanmayı da önleyecektir. Bu süreçte Türkiye’nin yapacağı
en büyük hata İran’a karşı tutum alarak Astana sürecinde hayat bulan Türk İran
yakınlaşmasını yaralamasıdır. İran, Batı Asya’da Atlantik emperyalizmi ve
İsrail’in bölgesel genişleme ve istikrarsızlık yaratma politikasının önündeki
en büyük engeldir. Bu cephenin Türkiye’yi dost görmediğini hatırlatmama gerek
yok. 15 Temmuzda Türkiye’ye bu cephe ateş açtı. General Kasım’ın öldürülmesine
Türkiye’de en çok sevinenlerin Atlantikçiler, Amerikancı İslamistler ile FETÖ mensupları olduğunu hatırlatmama
gerek yok sanırım. İçerde tek yumruk olabilen Türkiye ve Türk-Rus dayanışması
herkesin korkarak beklediği 3. Dünya Savaşını engelleyecek en önemli eksen
olacaktır. Mustafa Kemal sağ olsaydı, o da aynısını yapardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder