
Dünya Yine de Dönüyor (Eppur si Muovo)
Galileo’nun ünlü sözü ile başladık yazımıza. Hegemonya ve koruduğu
müesses nizam baskı, algı operasyonları, kumpaslar, ticaret savaşları, ambargo,
yaptırımlar, hileler ve turuncu devrimlerle
dirense de, küresel düzen değişiyor. Dünyanın en zengin 42
insanının 3,6 milyar insanının gelirine
eşit bir zenginliğe sahip olduğu bir dünyada, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve Spykman’in kenar kuşak teorisi ile desteklenen
kapitalist liberal düzeni devam ettirmek artık mümkün değil. 2008 finans
kriziyle ekonomik omurgasını çatlatan sistem, 8 Ağustos 2008 Osetya krizinde
jeopolitik omurgasını çatlattı.
Avrasya
Yükseliyor. Son 75 yılda
liberal batı, Amerikan tipi uygarlığı kendine model alırken, batılı
ferdiyetçilik, neo liberalizm ve Yahudi Hristiyanlığın metafiziğini kullandı. Ancak
sistem çöküyor. Bu hızlı çöküş, Pax Americana’nın Roma, Britanya ve Osmanlı
barışları ile kıyaslanamayacak kadar kısa olduğu gerçeğini de ortaya çıkardı.
Bugün gerileyen liberal batı, ayakta kalmak ve mevcudiyetini devam ettirmek
için yeni senaryolar üretmeye devam ediyor. Zira jeopolitik kaderi bekleyerek
değil, geleceği şekillendirerek belirlersiniz. Onlar da yaratıcı kaos
stratejisi dahil her yolu deniyorlar. Tek amaç Avrasya’nın güçlenmesini
önlemek. Ancak, Rusya ile Çin’in yakınlaşması ve ŞİÖ sonrası savunma güvenlik
ve stratejik işbirliğine gitmeleri tüm dengeleri değiştirdi. Kuşak ve Yol
Girişimi liberal batı medyası ve Trump yönetimi tarafından şeytanlaştırılsa da;
Corona virüsü üzerinden Çin’e yönelik asimetrik algı operasyonu ve psikolojik
harekat saldırıları yapılsa da; ‘’Dünya yine de dönüyor’’. Zira Gerek Kalpgâh, gerek
kenar kuşak tarihin bu döneminde Çin’in yanında yerini alıyor. Çin günümüzde gelişmeyi ve üretimle
zenginleşmeyi temsil ediyor. 70 yıl öncesine oranla Çin’de ortalama ömür iki
katına çıktı. Son 40 yılda, ABD nüfusunun 2,5 katı olan 800 milyon insanını
yoksulluk sınırından orta sınıfa
geçirdi. Son 12 yılda dünya ekonomik büyümenin lokomotifi oldu. Son haftalar
içinde 1000 yataklı bir hastaneyi 10 günde inşa edebilen Çin’i acımasız ve
alaycı algı operasyonları ile yarasa ve fare yiyen, ekonomisini bir virüse
teslim eden başarısız devlet olarak
göstermek akıntıya karşı yüzmekten farksızdır. Zira Çin, sadece kendini
değil aynı zamanda Asya ve Avrasya Yüzyılını temsil ediyor. Asya’da kenar
kuşağın zayıflaması ve yeni güç merkezlerinin ortaya çıkması ise ABD liderliği
için kabus.
ABD Kongre
Raporu. 5 Şubat 2020 tarihinde
Amerikan Kongresi Araştırma Merkezi ‘’Dünyada
ABD’nin Rolü’’ başlıklı bir rapor yayınladı. Rapor, ABD’nin ikici dünya
savaşı sonrası kurduğu düzende dört temel alanda küresel hedefleri olduğunu
söylüyor: Bunlar: 1.Küresel Liderlik; 2.Liberal uluslararası
sistemin savunulması ve geliştirilmesi; 3. Özgürlük, Demokrasi ve İnsan
Haklarının Savunulması ve geliştirilmesi; 4. Avrasya’da bölgesel
hegemonların çıkışının önlenmesi.
Türkiye’de
Atlantik Bağımlılığı. Ülkemizi ve
yaşadığımız bölgeyi ilgilendiren en önemli hedefin son hedef olduğunu
söyleyebiliriz. Zira Türkiye’de 12 Mart 1970 sonrası yaşanan tüm kriz ve darbeler
bu hedefle ilgilidir. 1946 tarihinde Sovyetler Birliğinin çevrelenmesi
(containment) stratejisinin sahibi George Kennan ve Nicholas Spykman’in kenar
kuşak teorisi paralelinde şekillenen bu hedef, Avrasya’da ABD ile rekabet
oluşturacak güç merkezlerinin ya da koalisyonların oluşmasına asla izin
vermemek üzere dizayn edildi. O nedenle Türkiye’nin bırakalım kendi başına
anti- Amerikan güç merkezi olmasına, Sovyetler veya Rusya’ya yakınlaştığı anda
başına neler geldiği tarihimizde acı olaylar ile yaşandı. Önce Kemalist Türkiye
yok edildi. Ardından Atlantik bağımlılığı aşılandı. Polisten istihbarata;
Ordudan, akademiye; iş dünyasından medyaya her alanda etkili olan bu bağımlılık
Türkiye’nin bağımsız gelişmesini engelledi. Özellikle 1980 sonrası pompalanan
neo-liberal politikalar sonunda güzelim ülkenin varlıkları özelleştirildi.
Hizmet sektörü sanayiinin önüne geçti. Tasarruf yerine tüketim özendirildi.
Tarım geriletildi. Din siyasetin her alanda emrine verildi. Sonuçta 21. Yüzyıla
damga vurabilecek imparatorluk ve devlet kurma geleneğinden gelen büyük bir
cumhuriyet, sıcak paraya bağımlı ve borç tuzağına batırılmış, genetiği ile
oynanmış morbid bir varlığa dönüştürüldü. Düşünebiliyor musunuz tek kutuplu
dönemin sona erdiği çok kutuplu döneme geçildiği; Atlantik yüzyılının Asya
yüzyılına evrildiği şu günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye’nin kurucu
ideolojisinin mirasçısı olması gereken, CHP isimli siyasi parti ‘’altı oku bırakıyorum’’ diyebiliyor
ya da içinde Türk kelimesi geçmeyen anayasa taslağı hazırlayabiliyor. Ya da
Türk donanmasıyla ordusuna Türk tarihinde kurulan en büyük kumpası ‘’bir savcı
bulun delillendirin’’ diyerek başlatan, ABD Dışişleri bakanının 2 sayfa 9
maddelik manda anlaşmasını kabul etmiş eski bir Cumhurbaşkanı kalkıp milli
çıkarları savunmak ve Atlantikçilikten uzaklaşmak kusurmuş gibi ‘’muhafazakarlar
ulusalcılaşıyor’’ diyebiliyor.
Sıcak Para
Sopasına Teslimiyet. Türkiye’nin
aydınlık geleceği, maalesef Galileo’nun engizisyon önünde düştüğü durumda.
Mutlak gerçek ortada. Dış borç altında kıvranan Türkiye sıcak para sopası ile
jeopolitik çıkarlarını koruyamayacak bir duruma ve İdlib tuzağı üzerinden
Suriye ile savaşa itiliyor; Rusya ile 15 Temmuz 2016 sonrası oluşan son derece
sağlıklı ve dengeli ilişkiler ipotek altına sokuluyor. Bu konjonktürde çok
değil 6 hafta önce 8 Ocak 2020 TurkStream töreninde Cumhurbaşkanı konuşmasını
hatırlayalım: ‘’İstiklal Harbi’nde Rus
dostlarımızdan gördüğümüz yardımları unutamayız...Rusya ile son dönemde fikir
ayrılıklarımızın ortak çıkarlarımızın önüne geçmesine izin vermedik...Hiç
kimsenin sadece kendi çıkarları uğruna Irak başta olmak üzere tüm bölgeyi yeni
bir ateş çemberine atmaya hakkı yoktur... Elimizdeki tüm imkanları seferber
ederek bölgemizin kan ve gözyaşına boğulmasına izin vermeyeceğiz...Türkiye olarak
ne Irak’ın ne Suriye’nin ne Lübnan’ın ne de Körfez bölgesinin vesayet
savaşlarının sahnesi haline gelmesini istemiyoruz.’’
Emperyalizme
Eğilen Başlar. Bu satırları
yazarken İdlib’den 3 şehit haberi daha geldi. Her şehit haberinin Türkiye’yi
Atlantik eksene ittiğini, emperyalizme eğilen başların sayısını artırdığını
biliyoruz. Ancak emperyalizmden yardım istemek, cellattan af beklemek gibidir.
Son hafta içinde çevremizde olanlara ve Atlantik Cephenin Türkiye sevgisine göz
atalım: ABD muharip askerini GKRY/Baf’ta konuşlandırdı. Fransa, Güney Kıbrıs’a
240 milyon avroluk gemiye ve havaya karşı füze satışı yaptı. Yunanistan, Fransa
ve ABD Deniz Kuvvetleri Orta Ege/Skyros adasında Türkiye karşıtı senaryoya
dayalı müşterek tatbikat icra etti. KKTC’de federalizm çözüm modeli yeniden
hortlatıldı. AB, Libya deniz alanlarında silah kaçakçılığına karşı (onlara göre
Mutabakat Hükümetine (Sarrac)’a yardım eden Türkiye’ye karşı) Operation EU Active Surveillance
isimli deniz harekatını başlatma kararı aldı. ABD/Virginia Delegeler Meclisinde
FETÖ’nün kaçak militanları ayakta
alkışlanarak karşılandı.
Atlantik
Tuzağına Düşmeyin. Bunlar sadece geçen
hafta olanlar. 15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe girişimi sonrası 250 vatandaşımızın
ABD/AB/NATO himayesindeki FETÖ militanları tarafından şehit edilmesinden sonra
Ulusal Kanal’a yaptığım bir açıklamada ‘’Türk
halkı bu ihaneti asla unutmaz, artık hiç bir şey eskisi gibi olmaz’’
demiştim. Büyük konuşmuşum. Türkiye maalesef İdlib tuzağı üzerinden tekrar
ABD/AB/NATO tuzağına çekiliyor. Bu tuzak, Türkiye’nin hayrına sonuçlar
doğurmaz. Doğu Akdeniz’den Dicle Fırat havzasına; Libya’dan Karadeniz’e her
alanda kayıplar getirir. Dilerim bu süreç, son tahlilde vatanımız, mavi
vatanımız ve yavru vatanda geri dönülmez jeopolitik sonuçlar doğurmaz. Artık
zaman gerçeğe, akla, bilgeliğe dayalı, çok boyutlu, çok yönlü ve çıkar odaklı
güvenlik politikaları uygulama zamanıdır. Ne Türk kanı, ne de Türk emeği
gelecekte hesabı verilemeyecek jeopolitik, stratejik ve ekonomik yanlışlar
uğrunda harcanmamalıdır. Emperyalizme Türkiye’ye yeni kumpas fırsatları
yaratılmamalıdır. Türkiye kaderini kendi belirlemelidir.