10 Nisan 2016 Pazar

Deniz Hukukunda Türkiye’nin Acıklı Durumu






 Deniz Hukukunda Türkiye’nin Acıklı Durumu

                  Konu başlığına girmeden önce güncel bir kaç deklarasyonla içinde bulunduğumuz konjonktürün vahametini örnekleyelim. Yunan Savunma Bakanı, Panos Kammenos, geçen hafta içinde Güney Kıbrıs Rum kesiminde  yaptığı bir konuşmada, 20 Mart 1994’te öldürülen Kürdistan’la Dayanışma Komitesi Başkanı Theofilos Georgiadis’i andı ve  şunları söyledi:
                  “...Şimdi koşullar değişmiştir ve artık herkes Kürt mücadelecilerin bir Kürt devleti kurmasına yardım etmektedir... Theofilos, çok güçlü Türk devleti efsanesinin asılsız olduğunu ortaya koyan kişi olmuştur. ,..Önümüzdeki aylar içinde Kürt devleti kurulduğu takdirde bilmenizi isterim ki, Theofilos’un ruhu, bugün yaptığımız anma töreninden çok daha fazla huzur bulacaktır. Ruhu şad olsun”.
                  28 Mart 2015 günü de ABD’deki bir konuşmasında ‘Ege Denizi Yunan Denizidir’, diyen aynı Bakan 2014 yılında adada yaptığı başka bir konuşmada da,  “işgal bölgelerini Türklerden geri almak için hücuma hazırlanıldığı imasında’’ bulunan bir konuşma yapmış ve şunları söylemişti:
                  ‘’Millet ya silahla savaşır veya bugün yaptığı gibi siyasi ve diplomatik düzeyde savaş verir, daha güçsüz kuvvet olsak da yeneriz. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin morali yüksektir. Çünkü biz her zaman vatan toprağını, milli egemenliği ve toprak bütünlüğünü savunduk.’’
                  Yunan Dış Politikası Atlantik Sisteme Bağımlıdır. Kammenos irrasyonel bir fanatik olabilir ancak söylemleri gerçeği yansıtmaktadır. Aklından ve kalbinden geçenleri açıkça dışa vurmaktadır.  Ancak söyledikleri Yunan devlet teorisinin açık ifadesidir. Tarihe bakınız. Bakanın ‘’ bugün yaptığı gibi siyasi ve diplomatik düzeyde savaş verir, daha güçsüz kuvvet olsak da yeneriz’’ sözlerinin içini Yunanistan nasıl da doldurmuş.   Türk Donanmasını önce Navarin’de Fransız, İngiliz ve Rus Donanmalarına yaktırmış bir devlet. (Bugün Pylos’ta şehir meydanında donanmamızı yakan üç amiralin heykeli var.)  Avrupa ve Rus Çarlığı sayesinde kurulmuş bir devlet. Girit’i Avrupa devletlerinin baskısıyla topraklarına katan bir devlet. Balkan savaşında savaş gemilerinde İngiliz topçu personeli kullanan ve donanmasız  Osmanlıdan tüm Ege adalarını koparan bir devlet. Birinci Dünya Savaşında İngiltere’nin teşvik ve yardımı ile Küçük Asya macerasına atılan bir devlet. NATO kurulduğunda Ege ve Akdeniz NATO komuta/kontrol  sorumluluğunu ABD ve Avrupa’nın desteği ve Türklerin aymazlığı sonunda  elde edebilmiş bir devlet. 1974 te ayrıldığı NATO’ya 1980’de Rogers Planı sayesinde geri dönen bir devlet. AB’nin ne siyasi ne de ekonomik kriterini karşıladığı halde içeri kabul edilen bir devlet. Ege’de kıta sahanlığından karasularına; FIR hattından hava sahası sınırlarına; Arama Kurtarma sorumluluk bölgelerinden, aidiyeti tartışmalı ada adacık ve kayalık sorunlarına kadar her alanda AB’yi arkasına alarak arsız ve saldırgan dış politika sergileyen bir devlet. Doğu Akdeniz’de Meis adasını kullanarak Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesini (MEB) Antalya Körfezine hapsetmeye çalışan bir devlet; Türkiye’deki ayrılıkçı Kürt hareketlerini her zaman desteklemiş bir devlet. GKRY’yi kanunsuz bir şekilde AB’ye üye yaptırmış bir devlet. Evet saymakla bitmez.

Yunanistan Hukuku da Kullanıyor. Yunanistan’ın ve Kammenos gibilerin marifetleri. Yunanistan’ın bu süreçte tek gücü tabi ki ABD ve Avrupa olmadı. Yunanistan hukuku da iyi kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Bizim aksimize bu alanda çok güçlüler. AB ve BM’de deniz hukukunu ilgilendiren pek çok kurum ve kuruluşta öne çıkan Yunanlı hukukçular var. ABD ve Avrupa’daki düşünce kuruluları ve STK’larda Yunan hukukçular var. Rodos Adasında 1996 yılında kurulan dünyanın en önemli Deniz Hukuku ve Politika Merkezi Rodos Akademisi’nin direktörü Yunanlı. Pek çok diplomat ve akademisyenimiz de bu akademiden mezun.
                   Türkiye Kamusal Deniz Hukukunda Çok ama Çok  Geride. Bizde ise deniz hukuku Türk denizciliğinin ve diplomasisinin en zayıf olduğu alanların başında gelmektedir. Deniz Kuvvetlerimizin caydırıcılığı sayesinde bu zafiyet bugüne kadar ancak dengelenebildi. Bugün ülkemizde uluslararası arenada ismi duyulmuş, küresel çapta akademik yayım yapabilen, İngilizce hukuk diline tam hakim deniz hukukçusu sayısı onu geçmemektedir. Devlet kurumlarında görev yapan deniz hukuk danışmanlarının nitelik ve niceliği tartışmalıdır. Sayısal olarak deniz ticaret hukukçularımız deniz hukukçularımızın çok önündedirler.  Bunun ana nedeni gelir uçurumudur. Deniz hukuku alanındaki zafiyetimiz, Yunanistan ve GKRY ile Ege ve Doğu Akdeniz’i ilgilendiren siyasi ve hukuki sorunlarda büyük zafiyet yaratmaktadır. Hukuk Fakültelerimizin hiç birinde münhasıran bir Deniz Hukuku Bölümü yoktur. Bu alanlarda Yüksek lisans veya doktora yapan öğrenci sayısı çok azdır. Ege ve Doğu Akdeniz’de deniz hukuku sorunları ile iç içe yaşayan Türkiye de ilk geniş kapsamlı Deniz Hukuku Semineri Deniz Kuvvetleri sayesinde 2006 yılı baharında Ankara’da yapılabilmiştir. Kumpas davalar sonrası bir daha da tekrar etmemiştir. Gelecek kuşakların güvenlik refah ve mutluluğunun doğrudan bağımlı olduğu Mavi Vatanımızdaki yani denizlerimizdeki  çıkarlarımızı koruyacak ve geliştirecek Dışişleri Bakanlığınızda bu konularda  yeni fikir, strateji, politika, doktrin üretecek sorumlu Genel Müdürlüğün personel sayısı 30 kişiyi geçmiyor.

Bir ışık Doğuyor. Evet bu karamsar tabloya rağmen 7 Ocak 2015 tarihinde bir ışık gördüğümüzü yazıya eklemem gerekir. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde,            7 Ocak 2015 günü resmi gazetede yayınlandığı üzere Deniz Hukuku Araştırma Merkezi (DEHUKAM) kuruldu. Ancak, 100 kişilik danışma kuruluna sahip bu merkezin bir bütçesi yok. Akademik faaliyete ayırılan zamandan daha çoğu sponsor aramakla geçiriliyor. Araştırma Merkezi olmasına rağmen Dışişleri Bakanlığı, MEB, YÖK ve Kalkınma Bakanlığı bu taze merkeze bütçe veremiyor. Gerekçe ise şaşırtıcı. 6550 sayılı kanuna göre araştırma merkezlerine ancak temel bilim alanlarında faaliyet gösterdikleri takdirde bütçe veriliyor. Sosyal Bilimlere bütçe yok. DEHUKAM bu durumda nasıl dergi çıkarsın? Nasıl ulusal veya uluslararası faaliyetler düzenlesin? Farkındalık projelerini nasıl hayata geçirsin? Bu durumda Kammenos ve türevlerinin saldırmaya devam etmesine şaşmamak gerekir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder