20 Nisan 2016 Çarşamba

Türkiye’nin Denizcileşmesi ve Çin Örneği

Türkiye’nin Denizcileşmesi ve Çin Örneği
                  Anadolu gerek Selçuklu gerek Osmanlı dönemlerinde denizcileşemedi. Osmanlı İmparatorluğu, büyük fırsat ve olanaklara rağmen deniz uygarlığı kuramadı. Doğu ve Orta Akdeniz’e hakim olduğu ve Kızıldeniz’e eriştiği 16’ncı yüzyılda bir milyon nüfusa sahip Portekiz’i, anavatanından 9000 mil ötesinde Hint Okyanusunda yenemedi. Kızıldeniz ve Basra Körfezi dışına çıkamadı.
                                   
                  Osmanlı’da Türkler Çiftçi ve askerdi. Osmanlı İmparatorluğu teknolojik yeniliğe (inovasyona) sahip olamadı. Küresel yenilikler Portekiz’i okyanus denizciliği ve keşiflere; İngiltere’yi deniz egemenliği ve sanayi devrimi öncülüğüne; ABD’yi 20’nci yüzyılda bilişim devrimine ve denizlerde kesin hâkimiyete taşırken, Osmanlı 3 kıtada bir imparatorluk kurmuş olmasına rağmen denizlere yöneliş bir yana, siyasi coğrafyasının denizlere yönelik temel teorisine dahi sahip olmadı. En güçlü döneminde kapitülasyonlar vererek Anadolu başta olmak üzere imparatorluğun deniz coğrafyasında Türk denizcileşmesinin kapılarını kapadı. Balıkçılığı Rum azınlığa, limancılık ve denizcilik işlerini Rumlarla Yahudilere bıraktı. Türkleri sadece çiftçilik ve askerliğe yönlendirdi.

                  Donanma tek Başına Denizcileşmeyi Sağlayamaz. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün olağanüstü vizyonu denizcileşme için gereken teorik ve pratik alt yapıyı sağlasa da ondan sonraki dönemlerde ve özellikle 1946 sonrası çok partili döneme ve Atlantik sisteme geçişle birlikte halkın ve devletin denizcileşme projesi büyük yara aldı. Sadece Donanma gücü  alanında denizcileşme sürecinde ciddi ilerleme kat edildi. Ancak donamanın tek başına güçlenmesi onu vagonu olmayan lokomotif durumuna düşürdü. Donanmanın strateji ve doktrin üretebilme yeteneği de 2009 da başlayan kumpas davalar fırtınası sonucunda sakatlandı. Deniz gücümüz en seçkin ve yetenekli A takımı sayılacak 40 Amiral ve 400’e yakın Amiral adayı Atatürkçü, ulusal çıkar odaklı pek çoğu kurmay deniz subayını kaybetti.
Çin’in Denizci Geçmişini Unutması. Çin’e bakınca Osmanlı İmparatorluğu tecrübesinden farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Manyetik pusulayı Avrupa’dan 100, Gök Atlasını 500, omurga üzeri gemi dümenini 300, çok direkli yelkenli gemiyi 200, gemilerde sızdırmaz bölme uygulamasını 300 yıl önce başaran bir tarihi mirasa sahipler. 1405-1433 arasında Müslüman Amiral Zeng Ho’nun liderliğinde 60 gemilik 27 bin askerlik filo ile 28 yıl boyunca Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’nda donanma gezdirdiler ve ganbot diplomasisi uyguladılar. Ancak anlamsız bir şekilde bu başarıyı devam ettirmediler ve denizcilikleri imparatorluk geleneğine dönüşemedi. Qing Hanedanının 18’inci yüzyıldan itibaren süratle zayıflaması ve İngiltere’nin liderliğinde Avrupa’nın afyon savaşları ile Çin’i sömürgeleştirme girişimleri Çin’i zaten kopuk olduğu denizlerden tamamen uzaklaştırdı.
Mao’nun Denize Yönelişi. Ancak Mao Tse Tung ile Çin, 20’inci yüzyıl ortalarında tekrar denizlere döndü. Çin Halk Cumhuriyetinin Sovyet desteği ile nükleer devlet olması da denizcileşme sürecini hızlandırdı. Ancak denizlere yöneliş tam anlamıyla 2000’i yıllardan sonra tepe yaptı. Çin tersaneleri 1980 yılında toplamda ancak 220 bin ton gemi inşa etmişti. Bu sayı 2010 yılında 20 milyon ton oldu. Çin, 1250 tersane ile dünya birincisi. Bu artış hızına en yakın başarı İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD tersanelerinde yaşanmıştı. 2011 yılında dünya üzerinde taşınan kutuyüklerin (container) en yoğun taşındığı merkez limanların (hub port) ilk 10’unun 6’sı, 114 milyon kutuyük ile Çin’e ait oldu. Günümüzde 1000 groston üzeri 3200 ticaret gemisine sahip olan Çin, ABD’nin aksine devasa ticaretinin % 90’ını kendi ticaret gemileri ile taşıyor. Balıkçılıkta dünya birincisi. Küresel üretim ve avlamanın % 20 sine sahip. Dünyanın hızla küresel gıda krizine yöneldiği bir dönemde Çin’in denize ağırlık vermesi gıda güvenliği yönü ile dikkat çekici. Benzer şekilde. Küresel liderlik yolunun denizden geçtiğini İngiltere ve ABD sayesinde iyi öğrenen Çin, yakın tarihinin deniz ve denizcilik siyaseti bakımından en yoğun ve verimli dönemini yaşıyor. Diğer taraftan Çin’in geniş deniz yetki alanlarında karmaşık ve çok sayıda egemenlik ihtilaflarına sahip olması da denize yönelişini kamçılıyor. Bu sorunları ancak deniz gücü ile çözeceğini ve karşısına ABD Deniz gücünün çıkacağını biliyor. Çin, denizcileşerek, geleneksel karasal ve denizsel jeopolitik rekabet alanında, kendisini binlerce yıldır karaya mahkûm eden paradigmayı kırıyor. Tarihinden ders alıyor. Eski Başkan Hu Cintao, görevini Xi Jingpin’e devrederken yaptığı konuşmada Çin’in hızla bir denizcilik gücü olması gerektiğinin altını çiziyordu. En son yayınlanan 13’üncü beş yıllık kalkınma planında Çin’in denizcilik stratejisinin (maritime strategy) güçlendirileceğine vurgu yapılmaktadır. Çin,  okyanuslardan azami şekilde faydalanmayı amaç edinmektedir. Bunun için deniz yetki alanlarını korumak ve genişletmek en önemli hedefleri arasında. 2013 yılında kurulan Okyanus Alanları İdaresi tam da bu işi yapıyor. Kısacası Çin, Devlet başkanı Xi Jinping’in ifadesiyle  ‘’büyük bir denizcilik gücü’’ olmak üzere emin adımlarla ilerliyor.

Devletin Denizcileşmesi Esastır. Çin’in son 20 yılda denizcileşme yolunda gösterdiği bu başarıdan Türkiye’nin çıkarması gereken derse gelince. Çin devletin denizcileşmesi ve devlet kapitalizmi ile denizcileşiyor. Aslında Atatürk’ün uyguladığı tam da buydu. Devlet bu rotayı seçmese Çin geri kalmış bir tarım devleti olarak kalırdı. Türkiye de ancak Mustafa Kemal rotasına dönerek, devletin denizcileşmesi sonucu mavi uygarlık cephesine geçebilir. Atlantik ve içimizdeki karacı cepheye rağmen bu başarılırsa, Türkler bir daha asla denize sırtını dönmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder