Cumhuriyet Donanması ve Uçak Gemisi İhtiyacı
Üzerinde insanlı
ya da insanız sabit kanatlı ya da döner kanatlı taktik hava vasıtası taşıyan ve
bu yeteneği gerek ateş gücü ve gerekse keşif, gözetleme ve karakol maksatları
ile deniz harekatının tüm şekillerinde kullanmaya muktedir savaş gemisi, uçak
gemisidir. Çok çeşitleri vardır. Bu platformlar yelpazesinde en uç örneği
Amerikan Donanmasının Nimitz sınıfı uçak gemisi temsil eder. 100 bin tonluk
üzerinde 75 savaş av bombardıman uçağı taşıyan, 5000 kişi ile işleyen 15 milyar dolarlık nükleer bir platformdur.
Günlük iletim maliyeti 2 milyon dolardır. 11 gemilik bu güç ABD’ye son 70
yıldır küresel hegemonya olmanın yolunu açmıştır. Atlantik sistem istediği yer
ve zamanda seçtiği kurbanlarına bu gemiler sayesinde saldırmaktadır. Güç
intikalinin en uç örneğidir. Uçakların iniş ve kalkışı 350 metrelik düz bir
güverte üzerinde yapılır. Bu nedenle Amerikalılar uçak gemilerine ‘’flat top - üstü düz’’ derler. Yelpazenin
en alt ucunda ise üzerinde taşıdığı uçakların kalkış ve inişini düz güverteden katapultla/yakalama
kancası (tail hook) gibi zor sistemler yerine dikine iniş kalkış /VSTOL) ya da ski
jump denen eğimli güverteden kaldıran ve inişte de dikine inen uçaklarla gerçekleştiren gemiler vardır.
Örneğin Türkiye’nin İspanyol lisansı ile inşasına devam ettiği TCG Anadolu, ‘’Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi ya da
Havuzlu Helikopter Gemisi- LHD’’ sınıfında olduğu halde bir nevi uçak
gemisidir. 28 bin tonluk 232 metre uzunluğundaki bu gemi, 6 adet dikine inen ve kalkan F-35B, 4 adet Atak Helikopteri, 8 adet Orta
Yük Nakliye Helikopteri, 2 adet Seahawk Genel Maksat Helikopteri ve 2 adet
İnsansız Hava Aracı taşıyabilecektir. Yani Türkiye yakın gelecekte zaten bir
nevi uçak gemisine sahip olacaktır. Dünyada 193 ülkenin sadece 70’inin
donanması var. 13 devletin de uçak gemisi ya da LHA/LHD’si
var. (ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa, Hindistan, İspanya, İtalya, Tayland,
Brezilya, Japonya, Avustralya, Güney Kore)
Neden Uçak Gemisi Türkiye için İhtiyaç? Baştan şu tespiti yapalım. Eğer deniz coğrafyasında yaşıyorsanız;
ekonominiz ulaştırma ortamı olarak denize bağımlı olarak büyüyorsa; nüfusunuz 90
milyon bandına yaklaşıyorsa; Milli geliriniz 800 milyar doları aşıyorsa;
jeopolitik bir çekim merkeziyseniz canlı bir organizmanın büyümesi gibi yeni
hedef ve yeteneklere odaklanırsınız. Bu yöneliş doğaldır. Hele kendi dilinizi
konuşan insanlar devletin desteğinde dünyanın her yerine dağılmış ve uzak
diyarlarda yatırım ve iş yapıyorlarsa; akraba ve soydaş topluluklarınız kriz ve
savaş anlarında Ankara’yı arıyorsa devletin gücünün bir şekilde uzak alanlara iletilmesi
ihtiyacı ortaya çıkar. Bu siyaset üstü
bir yöneliştir. Öyle de olmalıdır. Cumhuriyet Donanmasının uçak gemisine sahip
olma hedefi İspanya ve İtalya örneklerinde olduğu gibi soğuk savaş sonrası
kuvvet planlamasına alındı. Deniz Kuvvetleri bu hedefi baltalamak isteyecek dış
ve iç baskı gruplarına karşı uçak gemisi adını kullanmadı ve komuta kontrol
gemisi adıyla bu gemiye sahip olma hedefini her zaman canlı tutuldu. Zaman içinde
proje, helikopter taşıyan LPD tipi bir gemiye ve daha sonra F 35 projesinde
dikine kalkış ve iniş yapabilen uçak modelinin (F 35 B) mevcudiyeti nedeni ile
LHD’ye dönüştü. Bu tip bir gemiye ihtiyaç, Yugoslavya parçalanıp, Bosna’da
onbinlerce soydaşımız katledilirken İstanbul’dan kuş uçuşu 600 deniz mili uzaklıktaki
Adriyatik’te bırakalım askeri müdahaleyi,
soydaşlarımız ve akrabalarımız için bir tahliye operasyonu bile yapamadığımız zaman
ortaya çıktı. Benzer durum 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde yaşandı. Yabancı
donanmalar afet sonrası, tahliye ve insani yardım için ülkemize sıra sıra LHD
ve LPD’lerini gönderirken biz seyrettik. 1963 kanlı Noel’inde Kıbrıs’ta büyük
bir katliam yaşanmıştı. O dönem değil 600 mil, 75 mil öteye gidecek tek çıkarma
gemimiz bile yoktu. Rumlar Türkleri katlederken, Deniz Kuvvetleri çaresiz
şekilde adaya nasıl güç intikal ettireceğini tartışıyordu. 1974 yılına kadar 10
yıl beklediler. Türkiye’nin
periferisi yalnızca kendi toprakları ve sınırları değil. Gitgide küçülen
dünyada Türk vatandaşlarının gitmediği ülke
kalmadı. Oluşabilecek herhangi bir kriz durumunda insanlarımızın kurtarılması,
tahliyesi geminin önemini ortaya koyuyor. Geçmiş dönemlerde bunun zorluğunu
Arnavutluk, Lübnan ve Libya’dan vatandaşlarımızı tahliye ederken yaşadık.
Mesela Arnavutluk’tan vatandaşlarımızı firkateynle kurtarmak zorunda kaldık. Bu
gibi sebeplerden dolayı yapılacak geminin barış zamanı yapacağı katkı savaş
zamanı yapacağı katkıdan çok daha fazla olacaktır.
Geleceğin Omurgası. Bu gemi ve
gelecekte tedarik edilmesi gereken ikinci gemi, Türk Deniz Kuvvetlerinin 21’nci
yüzyıldaki gelişiminin omurgasını oluşturacaktır. 21‘nci yüzyılda Türkiye bu
coğrafyada tutunabilmek istiyorsa kesinlikle güçlü ve caydırıcı bir donanmaya
sahip olmalıdır. Bu kapsamda geminin Atlantik ve Hint Okyanuslarında yani
Anadolu yarımadasının periferisinde kullanılacak olmasının hedeflenmesi son
derece doğrudur. 2009 yılı öncesinde TBMM’deki milletvekillerimiz dahil, kaç
kişi bugün olduğu gibi Türk Donanmasının
Hint Okyanusunda sürekli fırkateyn dolaştıracağını tahmin ederdi? Bugün kaç
kişi, Ortadoğu, Balkanlar, Asya ve Afrika’da
yaşayan Türklerin ya da Türk işçilerin gelecekteki bir krizde muharip tahliye harekatı ile
tahliye edilmesi gerekebileceğini hayal ediyor? (Geçmişte yaşananlar muharip
olmayan tahliyelerdi.) Ya da beklenen İstanbul depreminde veya 43 milyon
vatandaşımızın yaşadığı 28 sahil ilimizden birinde meydana gelebilecek doğal
afetlerde triaj kontrolü ile aynı anda 3000 kişiye acil hastane işlevi
görebilecek ve çok sayıda iş makinesini deniz üzerinden her tip küçük deniz
aracıyla birlikte sahile intikal ettirebilecek bu geminin faydalarını
düşünebiliyor?
Denizcileşmenin Omurgası. Bu gemi, tüm
dünya 21’nci yüzyılda denizlere yönelirken Türkiye’nin bu yönelişteki yerini
belirleyecek en önemli araçlarından birisi olacaktır. Türkler kürekten yelkene
100 yıl geç geçti. 19 ve 20 nci yüzyıllarda sanayi devrimini ıskaladı.
Türklerin denizlere ve okyanuslara erişimini dolayısıyla deniz uygarlığına
erişimini engelleyecek emperyalist tuzaklara düşmememiz gerekir. Parlamentoda
temsil edilip, denizcileşmeyi hükümet programına koyan tek bir siyasi
partimizin olmamasına rağmen, 21’nci yüzyılda mutlaka denizcileşmeliyiz. Bu
ülkü, Anadolu’da tutunabilmenin gereğidir. Osmanlı bu gerçeği cehaleti
nedeniyle göremediğinden yok oldu. Denizcileşmenin lokomotifi de dünya
tarihinde de yaşandığı üzere donanmalardır. Denizcileşmenin lokomotifi
durdurulmamalıdır. Uçak gemisi hedefi lokomotifin ta kendisidir.
(15 Temmuz 2016 Hain FETÖ Kalkışması sırasında
hayatını kaybeden sivil yurttaşlarımızla, TSK ve Emniyet mensuplarına Allahtan
rahmet diliyor, hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder