
Doğu Akdeniz’de Mersin’in Jeopolitik
Sorumluluğu
Türkiye’nin 21’inci
yüzyılda, sadece jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik geleceğinde en önemli
ve öncelikli rolü oynayacak alan Doğu Akdeniz’dir. Zira Doğu Akdeniz, 21’inci
yüzyılda Atlantik çekim alanından uzaklaşan Türkiye’nin Asya çekim alanına
yöneliş sürecinin giriş kapısıdır. Nasıl ki Türkiye, Atatürk sonrası Türk
Boğazları üzerinde yaratılan suni Sovyet tehdidi üzerinden Atlantik çekim
alanına kuzey mecradan sokulmuşsa; günümüzün Asya yönelişinin kapısı da güneyden
Doğu Akdeniz’den olacaktır. Zira tehdit oradadır. Bu kez suni değil gerçektir. Doğu
Akdeniz’deki Atlantik siyaseti artık açık Türkiye düşmanlığına dönüşmüştür.
Sadece geçen haftanın askeri ve siyasi gelişmelerine bakmak bile Türkiye
düşmanlığının risk boyutundan açık tehdit boyutuna dönüştüğünü gösteriyor. Batı
Kudüs’deki Israil, GKRY, Yunanistan Üçlü Zirve Mekanizmasına ABD Dışişleri
Bakanının katılımı ve yapılan basın açıklamasında Türkiye’yi kasteden habis unsur (malign) ifadesi, ya da Girit
Adasında İsrail tarafından kurulacak ve Türkiye’yi hedef alan HF Radar sistemi
haberlerinin basına verilmesi ilk akla gelen örnekler. Her ne kadar 21 Mart 2019 tarihinde Yunan
Dışişleri Bakanının ‘’Türkiye'nin Doğu
Akdeniz'deki enerji kaynaklarıyla ilgili bazı haklara sahip olduğunu biliyoruz’’
açıklaması Türkiye’de müspet yorumlara neden olduysa da, sahada gerçek durumu
görmeden karar vermek için çok erken. Bu yorum, MEB sınırlamasında Yunanlıları
Meis etkisinden vaz geçirmez.
Asıl Cephe: Mavi Vatan Doğu Akdeniz havzasında
Türkiye, Suriye kuzeyinde açık bir savaşın içindedir. Bu silahlı mücadelenin Türkiye
için temel hedefi sözde Kürt devletçiğinin denize çıkışını önlemektir. Her ne
kadar Türk Silahlı Kuvvetleri, vekiller (proxies) ile savaşsa da onların ardındaki
güçler bellidir. Bu savaş, Türkiye’nin toprak ve anayasal bütünlüğünün ileriden
savunulması ve terör unsurlarının Anadolu’ya geçişlerinin önlenmesi içindir. Diğer bir deyişle tali bir cephedir.
Doğu Akdeniz’deki asıl cephe Mavi Vatan’dır. Bu cephe ana vatanın ta
kendisidir. Zira kıta sahanlığımızı teşkil eden, ana vatanın sular altındaki
uzantısıdır. Atlantik cephe, bu vatanın neredeyse 100 bin km. karelik bir
alanını Anadolu’dan koparmayı Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlara vermeyi hedeflemiştir.
Siyasi bloklaşma bir yana, her geçen gün artan bir şekilde silahlanan ve namluların Türkiye’ye
çevrildiği bir Doğu Akdeniz’den bahsediyorum. Son 2 yılda Doğu Akdeniz’de
Türkiye aleyhinde yapılan İsrail, Yunanistan Mısır ve GKRY tatbikatlarının
sayısı 20’yi geçti. Savaş dönemleri hariç, tarihin hiç bir kesitinde böyle bir
durum yaşanmadı. 20. Yüzyıl ilk çeyreğinde anavatanımıza yönelik Sevr
cenderesine nasıl maruz kaldıysak, 21’inci yüzyıl ilk çeyreğinde Mavi Vatanımıza
yönelik ikinci Sevr baskısı ile karşı karşıyayız. Bu cendereden siyaset üstü
bir milli mutabakatla çıkmamız gerekir. Zira bu işin şakası yoktur. Durum
ortalamanın altında jeopolitik ve strateji birikimi ve ayrışma ile yönetilemez.
Bu ayrışmış cepheye KKTC yönetimini de ekleyebiliriz. Bunları aşmamız gerekir.
Doğu Akdeniz’in Amiral Gemisi: Mersin Diğer yandan Doğu
Akdeniz’deki Mavi Vatan Cephesi kriz zamanlarında lojistik destek ve stratejik
yığınaklanma için iki kritik merkeze bağımlıdır. Marmaris (Aksaz Deniz Üssü) ve
Mersin. Aksaz Deniz Üssü donanma faaliyetleri için batı cephede ne kadar
önemliyse, doğu cephede de Mersin aynı derecede önemlidir. Kuzey Kıbrıs’ta bir
deniz üssümüz henüz olmadığından bu boşluk Mersin tarafından doldurulmaktadır. Nasıl
ki 45 yıl önce Kıbrıs Barış Harekatında deniz ve kara kuvvetlerimiz 16 Temmuz
1974 sabahından itibaren enerjisini Mersin’de toplayıp 96 saat içinde Kıbrıs’ın
siyasi coğrafyasını etkileyecek sonucu yaratmışsa, Mersin bugün de yepyeni bir
cephede Mavi Vatan cephesinde farklı görevlere hazır olmalıdır. 1974 Mersin’i
anavatanda oluşan gücün adaya intikalinde kilit rol oynamış, bu harekat Türk
soydaşlarımıza huzur getirirken, Türkiye’nin güneyden kuşatılmasına son vermiştir.
Mersin Denizcileşmelidir. Bugün de Mersin’in
jeopolitik sorumluluğunu hatırlama, mavi vatana, yani denizlere her seviyede ve
kapsamda dönme zamanı gelmiştir. Bu yöneliş tesadüfi olmayacaktır. Bu
kaçınılmaz yöneliş jeopolitik ve ekonominin gereğidir. Mersin’in jeopolitik
düzlemde yerini yeniden belirleme; denizci Mersin kimliği ile her alanda denize
yönelme; KKTC ile pek çok alanda etkileşim ve bütünleşme; Çin’in (BRI) Bir
Kuşak Bir Yol projesinde Akdeniz bacağında başat rol oynama; Mavi vatanımızın
diplerindeki potansiyel kaynakları arama ve çıkarma alanında denizdeki yüzer
sanayi alt ve üst yapısına başta sahip olacağı tersaneler ile destek olma; Doğu
Akdeniz konusunda yumuşak güç üretecek her türlü faaliyet ve oluşuma liderlik
etme gibi görev ve sorumlulukları vardır.
Mersin Jeopolitik Bir Şehirdir. Mersin sıradan bir
şehir değildir. Jeopolitik bir şehirdir. Hinterlandındaki İskenderun, Hatay,
Adana ve Yumurtalık bölgeleri ile birlikte değerlendirildiğinde aslında Türkiye’nin,
potansiyeli tartışmasız en yüksek liman şehirlerinin başındadır. Silifke’den Samandağ’a
çizilecek hattın doğusunda kalan mavi
vatan ve anavatan alanı, 21’inci yüzyılın çekim alanıdır. Bu alan Doğu Akdeniz’in
kaderinde büyük rol oynayacaktır. Bu bölge 21’inci yüzyılda Türkiye’nin Rotterdam’ı
ya da Singapur’u olmaya aday bir bölgedir. Mersin, Mustafa Kemalin 26 Ağustos
1922 tarihinde haykırdığı ‘’Ordular ilk
hedefiniz Akdeniz’dir ileri’’ emrinin 21’inci yüzyıldaki Kocatepe’sidir.
ÇOK BÜYÜK BİR KAYIP: E. Harita Yüksek
Mühendisi Tümgeneral Cevat Ülkekul, 21 Mart 2019 tarihinde aramızdan
ayrılmıştır. 19 yıl önce tanıdığım mümtaz generalimiz başta Piri Reis olmak
üzere deniz ve denizcilik tarihi üzerine yüze yakın makale ile 20 civarında
kitabın yazarıydı. Deniz Kuvvetlerimize ve Türk denizcilik kültürüne sağladığı
katma değerler önünde tazimle eğiliyorum. Ruhu Şad Olsun.