
Mavi
Vatanın Güney Kalesi: KKTC ve Durumsal Farkındalık
Durumsal Farkındalık
kabaca içinde bulunduğumuz zaman diliminde yakın, orta ve uzak çevremizde
yaşananların ve yaşanacakların farkında olmak; en uygun hareket tarzını
seçilebilmek için bunların her boyut ve kapsamdaki etkilerini anlamak ve
değerlendirebilmektir. Durumsal Farkındalık bilgi, beceri ve tecrübenin bir
sonucudur. Dış siyasette ve özellikle jeopolitik gelişmelerde durumsal
farkındalık yaşamsal önemdedir. Jeopolitik Durumsal Farkındalığın temelini
oluşturan unsurlardan bilgi ekseninde strateji ve tarih bilgisi en az güncel
bilgiler kadar önemlidir. Stratejik perspektifte tarihten çıkarımlar ve
yansıtmalar yapılmadan rota çizilemez. Örneğin bugün, yani küresel tek kutup
sisteminin çöktüğü şu günlerde, 70 yıllık güçlü Atlantik bilinçlendirmesi
sonucu bazı aydınlar, askerler, gazeteciler, iş insanları ve diplomatların değil günün koşullarına uygun jeopolitik durumsal
farkındalık sağlamak, büyük bir aşk ile
sadık kaldıkları Soğuk Savaş paradigmasını, tarihin durdurulamaz akışı ve
dinamizmine rağmen sürdürdüklerini görebiliyoruz. Batıdan gelen her şey iyidir.
Doğu kötü ve karanlıktır. Demek ki sadece bilgi girişi durumsal farkındalığa yetmiyor.
Teori de önemli.
KKTC’de
Durumsal Farkındalık. Bu konuya nereden geldik? Geçen hafta içinde Avrupa Parlamentosu
seçimleri gerçekleşti. İlk defa haydut devlet Güney Kıbrıs Rum kesimindeki
seçimlere Rum Komünist Çalışan Halkın
İlerici Partisi (AKEL)
listesinden bir Türk aday gösterildi. Önce bir hatırlatma yapalım. Kıbrıs Türk
halkının herhangi bir Rum seçiminde oy kullanması 2004 öncesinde söz konusu
değildi. Ancak Rumlar 1 Mayıs 2004 tarihinde Annan Planının reddine rağmen,
Adanın tüm halk ve toprağını temsil
yetkisiyle tam AB üyeliğine kabul edildi. Böylece Kıbrıs Türklerine vatandaşlık
hakkı olarak seçme hakkını kullandırmak zorunda kaldılar. Bu seneki seçimlere
maalesef 5600 Kıbrıslı Türk katıldı. (Bu sayı bir önceki seçimde 1800 kadardı.)
Türklerin 200 bin seçmeni olduğuna göre bu sayı % 2,8 gibi düşük bir
değerdedir. Ancak bir önceki seçime göre artmıştır. Bu seçimlere katılmanın
Annan Planına evet demekten farklı olmadığını hatırlatmama gerek yok. Bu artışta
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da önemli katkısı olduğu söylenebilir. Kendisi, 9
Mart 2019 tarihinde Lefkoşa'nın
merkezindeki Büyük Han'da, ENOSİS'ci AKEL Partisi'nin seçim kampanyasına
katılarak AKEL adaylarına destek vermiş ama en ilginci halkın güneye geçerek
AKEL listesine oy vermesini istemiştir. Neticede 26 Mayıs 2019 da yapılan
seçimlerde Kıbrıslı bir Türk vatandaşı, AKEL partisinden seçimi kazandı. Bu
Kıbrıs tarihinde maalesef bir ilk oldu. ‘’Yes
Be Annem’’ sloganıyla Türk Hükümeti, Muhalefeti ve dönemin Genelkurmay
Başkanı tarafından Nisan 2004’de teşvik edilen Annan Planına % 65 evet oyu
veren KKTC halkının düştüğü büyük hata mikro düzeyde de olsa tekrar edildi.
Türkiye’deki
Durumsal Farkındalık. Şimdi gelelim durumsal farkındalığa:
Anavatanımızın köklü gazetelerinden Hürriyet, 28 Mayıs 2019 baskısında tarihli
nüshasında sanki hayırlı bir işmiş gibi bir Türk’ün seçilmesini Türk kamuoyuna
“Avrupa Parlamentosunun ilk Kıbrıslı Türk’ü” diye bildirdi. Daha
sonra yapılan bir röportajda da Kıbrıslı Türk parlamenter şunları söyledi: “Kıbrıs’ta tarihi bir şey oldu, çoğunluk
Kıbrıslı Rumların oyuyla bir Kıbrıslı Türk kazandı. Avrupa Parlamentosu’nda
uluslar yok, yurttaşlar temsil edilir. Bu nedenle ben herhangi bir ulusu değil,
yurttaşları temsil ediyorum.”
Milli
Kimliği Olmayan Vatansızlar. Bravo. Nasıl olsa Kıbrıslı Rumlar da milli
kimliği olmayan Kıbrıslı yurttaşları temsil ediyor. Olsun; AP, Türkiye
aleyhinde ve Kıbrıslı Türkler aleyhinde kin kussa da; Kürtler lehine Türkiye
aleyhine her ay bir karar çıkarsa da; Temsil ettiği AB, Doğu Akdeniz’de Türkiye
ve KKTC’yi mavi vatanını koruduğu için korsanlıkla suçlasa da, yurttaşımız Türk
değil. Kıbrıslı bir yurttaş. Ana yine de Kıbrıslılık kimliği var. Kıbrıslı
yurttaşlık Doğu Akdeniz mavi vatanımızdan 150 bin km kare alan çalınmasını
önlüyor mu? Kıbrıslı yurttaşlık Fransa’ya Türkiye aleyhine üs kiralanmasını;
Haydut devletin Türkiye karşıtı 6 ayrı askeri blok yaratmasını; Kuzey Kıbrıs
Türklerine Kuzey Kore’ye uygulanandan beter yaptırım ve ambargo uygulanmasını
önlüyor mu?
Yurttaş acaba Kuzey
Kıbrıs’ın geleceğinin Türk anayurdu ve mavi vatanının geleceğini etkileyen en
önemli unsur olduğunu biliyor mu? Kuzey Kıbrıs’taki bağımsız varlığın ve
özellikle ikinci donanma etkisi yaratan Türk askeri varlığının Anadolu
jeopolitiğinin olmazsa olmazı olduğunu biliyor mu? Kuzey Kıbrıs’ın kaybının
Türk Mavi Vatanının kaybı olacağını; Anadolu’nun güneydoğusunu ve İskenderun
Körfezini de kapsayan bir sözde Kürdistan devletinin kurulmasına can suyu
olacağını biliyor mu? Kıbrıslı Yurttaşlık 1963 sonrası Rum katliamlarında
hayatını kaybeden kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ve hatta bebekleri geri
getirebiliyor mu?
Jeopolitik
Özürlü Türk Medyası. Bu kişinin AP’ye seçilmesini büyük bir başarı gibi gösteren anavatan
medyasının müesses büyükleri bu saydıklarımı düşünemiyor mu? Gazetenin bir
sayfasında Doğu Akdeniz’de Türk çıkarlarının korunma mücadelesi hamasetle
anlatılırken, diğer tarafta Kuzey Kıbrıs Türk varlığına en büyük tehdit olan federalizm
kanserinin metastaz yapmasını nasıl alkışlayabiliyorlar?
İşte durumsal
farkındalık burada devreye giriyor. Lütfen gazetelerinize milli jeopolitik
bilinci öğretin.
Merhum
Sedat Simavi’yi Saygı ile Alkışlıyorum. Bu yazıyı Hürriyet Gazetesinin kurucusu
Sedat Simavi’nin Kıbrıs’a yönelik yurtseverliğini hatırlatarak bitirelim. Gazeteci Nevval Sevindi’nin 27 Şubat 2017 tarihinde Hürriyet Gazetesinin efsane eski Yazı İşleri
Müdürü Necati Zincirkıran ile yaptığı söyleşide (https://odatv.com/hurriyet-iktidara-o-mansetle-cakmasaydi-bugun-kibris-yoktu-2702171200.html) Sayın Zincir kıran bakın neler anlatıyor:
‘’1950’li yılların başına dayanır. Kıbrıs’ı
bir milli dava olarak başlatan Hürriyet’in kurucusu ve sahibi rahmetli Sedat
Simavi’dir. Simavi 1953 yılında eski Sakız Adası mutasarrıfı babası Hamdi
Bey’in de içinde yattığı Sakız Adası’ndaki Türk-Müslüman mezarlığının Rumlar
tarafından vandal bir şekilde tahrip edilip, üzerinden yol geçirildiğini
duyunca çok üzüldü. O sırada Atina’dan gelen ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sedat Simavi’nin İstanbul’da çok iyi
ağırladığı Rum Gazeteci Heyetinin ülkelerine dönünce yalan haberler yazmaları
Simavi’yi iyice çileden çıkardı. Buna bir de 1949’da bir tatil gezisi sırasında
Kıbrıs’ta duyduğu Rumların Müslüman Türk köylerini Hıristiyanlaştırdığı ve bir
imamı zorla papaz yaptığı haberi eklenince, Simavi, Kıbrıs’ta sahipsiz
Türk-Müslüman halkın haklarının savunulması gerektiğine karar verdi....Böylece Simavi
Kıbrıs meselesini bayrak yaptı, ama bu da onun hayatına mal oldu. 1953’te
Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ‘Bizim
Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur’ deyince, Sedat Simavi ‘Gaflet’ diye manşeti çaktı… O sırada
Sedat Simavi felçliydi ve zor konuşuyordu. Buna rağmen iktidar baskısıyla
hakkında ağır cezada dava açıldı. O haliyle mahkemeye çıktı ve milli davayı
savundu. Mahkemeden bir ay sonra sıkıntı ve üzüntüden 57 yaşında vefat etti…
Yani Hürriyet’in logosundaki o bayrak boş bir bayrak değildir… Bayrağı ve Türk
milletinin haklarını savunmak için canını veren bir sahibi vardı o zamanlar…’’
Evet bu topraklar Sedat Simavi gibi gazetecileri gördü. Şüpheniz olmasın
kendini Türk göremeyen az sayıdaki Kıbrıslı yurttaşa, durumsal farkındalığı ve
teorisi olmayan medyamıza rağmen Anavatan, Mavi Vatan ve Yavru Vatanın
jeopolitik birlikteliği ve ayrılmaz bütünlüğü kırılamayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder