
Vatana İhanet
Demokratik Hak mıdır?
İster demokratik, ister
anti demokratik olsun, dünyada hemen hemen her devletin ilan edilmiş ya da
edilmemiş yaşamsal çıkarları vardır. Bu
çıkarlar genelde jeopolitik eksenlidir. Gelecek kuşakların hak ve çıkarlarını
koruma ve geliştirmeye odaklıdır. Jeopolitik hak ve çıkarlar ise siyaset
üstüdür. Bunlara erişim o günün koşullarında mümkün olmasa bile uzakta parlayan
bir yıldız gibi yaşayan kuşaklara ve devlet ile millet adına yönetme yetki ve
sorumluğu verilen hükümetlere rota çizerler. Misak-ı Milli; Kafkas Seddini
Yıkılması; Sathı Müdafaa Doktrini; Ordulara Akdeniz Direktifi; Dersim’in
Tunceli Yapılması; Boğazların ve Hatay’ın Geri Alınması; Balkan Antantı;
Sadabat Paktı; Mustafa Kemal jeopolitiğinin göz alıcı örnekleridir.
Türkiye’nin
Jeopolitik Hataları. Türkiye’de bu genel kuralın dışına çıkıldığı
dönemler olmadı mı? Oldu. Özellikle NATO üyeliği sonrası Atlantik
emperyalizminin kontrol ve komutasında gelişen Türk devlet aygıtı, zaman zaman
çok ciddi hatalar yaptı. Örnekler verelim. Türk topraklarında nükleer Jüpiter
füzelerinin yerleştirilmesi; NATO deniz sorumluluk alanlarının dağıtımında
sadece Karadeniz bölgesine razı olunması; Silahsız statüde egemenliği
Yunanistan’a devredilen adaların silahlandırılmasına kayıtsız kalınması; 1963
yılında yaşanan Kanlı Noel olana kadar Akdeniz ve Ege’nin öncelik almaması;1980
sonrası üretim ekonomisinin terk edilerek neoliberal sisteme
teslimiyet; Aynı dönemde Evren Hükümetinin Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine
karşılıksız izin vermesi; Türkiye’nin Brzezinski doktrini paralelinde yeşil
kuşağa ve İslamizasyona terk edilmesi; F tipi ABD destekli yapılanmaya pek çok hükümetin izin vermesi; AB üyesi
olmadan Gümrük Birliğine Girilmesi; Çekiç
Güce izin verilmesi; 2002 sonrası Amerikan askerlerinin Türk topraklarında üs
kurmalarına izin veren Şubat tezkeresinin geçmesi; ABD ve AB destekli FETÖ
orkestrasyonunda Kumpas Davalar sürecine destek verilmesi; Ege’de egemenliği
anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş
ada, adacık ve kayalıklarda Türk egemenliğinin tesisi için gerekli
devlet uygulamalarının hukuki ve diplomatik alanlarda hayata geçirilmemesi; Güneydoğuda
Açılım Süreci; KKTC’de Annan Planına Destek; Kürecik’te X Bant Radar üssü kurulması;
Libya’ya müdahale kararı; Suriye’de Esad’dan Esed’e Dönüşüm Politikası gibi
jeopolitik sonuçlu hatalar maalesef tarihimizin kara kaplısında kötü sicilli yerlerini aldılar.
Jeopolitik
Doğrularımız. Diğer taraftan doğru kararlar alınmadı mı?
Çok sayıda doğrular da var. Kıbrıs Barış Harekatı; Ege’de Kıta Sahanlığı, Kara
suları, Hava Sahası ve Kardak Krizlerinin Yönetilmesi; Karadeniz’de Montreux
Rejimi ruhu altında uygulanan deniz güvenlik girişimleri; Akdeniz Kalkanı
Harekatı; Irak ve Suriye’ye yönelik Çelik, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Pençe
Harekatları gibi örnekler mevcut.
Sorumluları
kim? Söz konusu jeopolitik hatalar sandık demokrasisi ile iktidara
gelen ancak pek çoğu milli çıkarlar yerine hegemonya çıkarlarına göre hareket
eden, vatan sevgisi olmayan yetkili ve sorumlu kurum ve kişiler tarafından
yapıldı. Bazıları yolunu şaşırdı ve FETÖ denilen Türklerin tarihinin en
aşağılık yapılanmasının hegemonya güdümlü etki ajanları ve militan teröristleri
olarak ABD çıkarları için sadece kumpas kurmakla kalmadı halka ateş açtı.
KKTC’de
Sadakatsizlik Örnekleri. Bugün benzer hataların ve vatana
sadakatsizliğin en uç örneklerini Yavru Vatan KKTC’de üzülerek görüyoruz. KKTC,
dünya demokrasi gelişmişliği endeksi içinde üst
ligde yer alıyor. Ancak vatana ve jeopolitik çıkarlara sadakat liginde
dibe vurmuş durumdalar. KKTC’de öyle gazeteler ve televizyon istasyonları var
ki, Türkiye’ye, Kıbrıs Türklüğüne ve genelde Türklüğe küfür etmek serbest. 2004
yılındaki Annan Planı referandumu rezaletinden sonra KKTC içindeki Türklük
düşmanları utanç içinde, başları öne eğik dolaşmak yerine 2020 yılındaki
cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok daha küstah ve saldırgan hazırlanıyorlar. Öyle
siyasetçiler var ki Türk kimliği olmayan birleşik Kıbrıs’ı savunur durumdalar.
Rumları ve vahşetlerini aklamak için 1960 birlikteliğini bozan tarafın
neredeyse Türkler olduğunu iddia edecek kadar aymazlık içindeler. Örnek ve güç
aldıkları liderlerin sicili o kadar bozuk ki. 1993 yılında Eğitim Bakanı olan
eski Cumhurbaşkanı CTP’li Mehmet Ali Talat bakanlığının ilk icraatı olarak
Türklerin katledildiği ve şehit verilen Magosa Alasya İlkokulunu müze yapmak
yerine yıktırmıştı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da Ledra Palas giriş
kapısına yurtsever gazeteci Sabahattin İsmail tarafından yerleştirilen Rum
barbarlığını ve vahşetini yansıtan daimi fotoğraf sergisini kaldırttı. KKTC’de
sendikaların ve sol partilerin ve gazetelerin önemli bir kısmı Rumları aklayıcı
çaba içindeler. Maraş’ın iskana açılması kararına karşı çıkan; Enosis gözlüğü
ile Akritasçı, İfestos’çu Rumların histerik çıkarlarını barış gazeteciliği adı
altında savunan, on yıllarca ezilen ve aşağılanan akrabalarını yok sayan, adadaki
Türkleri ve Türklüğü savunan, mücahitlere katil muamelesi yapan gazeteciler mi ararsınız; Yoksa Başpiskopos
Hrisistomos’un Türkleri aşağılayan sözlerini hazmeden devlet adamlarını mı? Geçen
Ocak ayı içinde KKTC’de seferberlik emrine uymamayı ve vatan savunmasını
reddetmeyi teşvik eden vicdani ret yasa tasarısının o dönem hükümeti tarafından
KKTC meclisine getirilme skandalını yazarken ben utanıyorum.
Sadakatsizliğin
Dayanılmaz Hafifliği. Ancak son haftada sadece KKTC’ye değil
anavatana da sadakatsizliğin en üst perde örneklerini yaşadık. KKTC gazeteleri
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın 2017 Temmuzunda Cras Montana’da yapılan görüşmelerde
Karpas ve Maraş dahil pek çok stratejik alanın Rumlara bırakıldığı haritayı,
kendi iradesi ile BM yetkilileri dışında Rum tarafına da verdiği ortaya çıktı.
Haritanın hükümet, muhalefet ve de mecliste görüşülmediğini
ekleyelim. BM Genel Sekreter temsilcisi Bayan Jane Lute ile Akıncı geçen hafta
içinde defalarca görüştü. Anastasisadis de görüştü. Ancak arada bir fark var.
Rum lider her görüşme sonrası Akıncının tam aksine siyasi parti liderlerini
bilgilendirdi. Anastasiadis karşısında rakip bir devlet lideri olarak değil,
kendi müttefiki olarak gördüğü Akıncı’nın varlığından güç alsa gerek, New York
görüşmelerini şarta bağlıyor: Türkiye’nin sondaj faaliyetlerini durdurması
ve Maraş kararının geri alınması. Başpiskopos Hrisostomos da hızını
alamıyor: ‘’Çözümde, Türkiye’nin müdahale hakkının olmaması gerekir. Ada, Türk
askerinden ve yerleşiklerden kurtarılmalıdır. Türkiyesiz bir Kıbrıs istiyoruz.’’
Küstahlığın ve densizliğin boyutunu düşünemiyorum. Türkiye’den 100 bin km kare
deniz alanı çalınıyor ve KKTC üzerinden Türkiye’ye şart koşuluyor. Görünen o ki
Rumların kendilerine güveni yetenekleri ile ters orantılı. Bu ters orantılı güç
sendromunu onlara sunan kim? Anastasiadis karşısında sadece kendini değil
anavatan ve yavru vatan yurtseverlerinin küçük düşmesine neden olanlar kim?
Neden KKTC’de vatana ihanet seviyesine yükselen Türk ve Türkiye karşıtlığı
karşısında tedbir alınmaz? Akıncı'nın Federasyonda kabul ettiği koşulların,
KKTC'yi ortadan kaldırmasına, kısacası vatansız ve bayraksız bırakmasına karşı
yurtseverler neden tedbir almaz? Vatana İhanet Demokratik Hak mıdır?
Sampson’un
Vasiyeti. Darbeci Nikos Sampson anılarında şunları
söylüyordu: ‘’...Sonra Türklerin birbirine düşman olması gerek. Onları sağcı ve solcu
diye böleceksiniz. Kuzey Kıbrıs’ta herkes birbiriyle kavgalı olmalı.
Kıbrıs’taki Türk komünistleri destekleyeceksiniz. Komünistler Denktaş’a
karşı en tutarlı muhalefeti yapacaklardır. Hem Türkiye, hem Kuzey Kıbrıs
içinden parçalanmalı. Biz neden ilk raundu kaybettik? Çünkü sağcı solcu diye
parçalanmıştık ve birbirimizi yiyorduk. Türkler bu ayrışmamızdan faydalanıp
adaya çıktı. Şimdi bunun tersi olmalı. Türkler birbirinin boğazına sarılmış
iken, geçmişten ders alıp bütünleşen bizler, onları adadan süpürüp atmalıyız...
Ermeniler bir yandan, PKK bir yandan Türkiye’yi hep vurmalı...’’(Yaşar
Aksoy, “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm”, İzmir: Etki Yayınevi, Ocak 2015, s. 38.) Türk
katili Sampson ‘un düşlerini gerçekleştirmeye izin mi vereceğiz? KKTC’de en
büyük partilerden olan CTP’nin Rum kardeş partisi Komünist AKEL Partisi ile
ortak gösteriler düzenlemesini hayatın normal akışı olarak mı göreceğiz? Hayır.
Yeni
Koşullar Oluşmaktadır. KKTC’de ulusal çıkar odaklı yeni jeopolitik
evrenin koşulları vatan duygusunu kaybeden kesimlerin varlığına rağmen artık oluşmuştur.
Bu koşullar tarihin yaratıcılığı kadar çöken kenar kuşak ve yükselen Asya
yüzyılının dayattığı koşullardır. Rumların ve vatansız Türklerin sırtını
dayadığı Batı emperyalizmi çöküyor. Yeni jeopolitik evrede Türkiye’nin
jeopolitik çıkarları siyasi şizofreni içindeki emperyalizm uşağı bir avuç Türk
düşmanı tetikçiye bırakılamayacak kadar
hayatidir. Sadece KKTC’nin değil Mavi Vatan ve Ana Vatanın kaderini etkileyecek
hatalar zincirine ve ikinci bir Annan Planı rezaletine izin verilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki son karar daima siyasi coğrafyanındır. Anadolu yarımadası
güneyden kuşatılmayı reddeder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder