31 Ocak 2016 Pazar

Aydınlıkta 150’nci Yazı ve Yelken Tutkusu


         Aydınlıkta 150’nci Yazı ve Yelken Tutkusu

Amiral Cem Gürdeniz
           
Aydınlık Gazetesinde 24 Mart 2013 tarihinde ilk yazım ‘’Neden Mavi Vatan?’’ adı altında yayımlandı. O sırada 18 yıl hapis cezası onaylanmış bir Amiral olarak Silivri 5 No’lu Cezaevindeydim. Silivri’ye 7 ay önce Hasdal Askeri Cezaevinden gelmiştim. 2 yıldır hapisteydim. O günlerin konjonktüründe -özellikle sonradan kumpas davalar adını alacak Türkiye’yi dönüştürme davalarında-  hakikati arayan ve sergileyen  çok ama çok az sayıda gazete vardı. Sayıları dördü geçmiyordu. Onların arasında Aydınlık eşitler arasında birinci olarak öne çıkıyordu. Hükümet ve parlamentonun gözü önünde başta Türk Deniz Kuvvetlerinin komuta yapısını ortadan kaldırmayı amaçlayan kumpas davaların hedeflerini, araçlarını ve aktörlerini başından itibaren görebilen ve bugüne kadar bu görüşünden bir milim sapma göstermeyen Aydınlık Gazetesinde yazmak o günün koşullarında özgürleşmekle eş değerdi benim için. Meslek hayatının 40 yılını denizlere ve Türkiye’nin denizcileşmesine adayan bir yurtsever olarak yazmalıydım. Aydınlık yazarlarının hakikat uğruna ağır bedeller ödemesi ve ağır acılar çekmelerine rağmen vakarlı duruşları da benim bu kararımı etkileyen önemli faktörlerdendi. 55’nci yaş günümde ilk yazım çıktı. Bu yazı aldığım en güzel doğum günü hediyesi oldu. 19 Haziran 2014 tahliyeleri ile özgürlüğüme kavuştum. 6 Haziran 2015 tarihinde beraat ettim. Bugüne kadar tek bir hafta sektirmeden yazmaya devam ettim. Bugün size 150’nci yazım olarak 18 yıl hapis cezasının onaylandığı günlerde Silivri’de değil denizin, gökyüzünün sadece 60 metrekarelik kutu içinden göründüğü bir ortamda çok sevdiğim yelken hakkında yazdığım yazımı sunuyorum.

Yelken Tutkusu. Yelken, bir yerden bir başka yere gitmek için araç değildir. Daha çok aklın ve kalbin doğa ile birlikte olmaya yönelik bir manifestosudur. 140 milyar mil kare alan ile uzaya benzeyen okyanus ve denizler, dünyayı maviye boyarlar. Rüzgarın rengi yoktur, ancak üzerinde estiği denizin rengini aldıklarını hayal ederiz. İşte yelkenciler bu mavi gezegenin manifestocu ressamlarıdır. Eğer bir erkek veya kadın bir şeye tutku ile bağlanacaksa en iyisi belki de yelkendir. Bir yelkenli tekne son derece baştan çıkarıcıdır. Onu hızla iskeleden fora edip, ufkun ötesine geçmek istersiniz. Ya da mehtap ışığının tam da üzerinde orsaya yükselmeyi arzu edersiniz. Yelken ve yelkencilik verdiği emsalsiz mutluklar kadar aynı zamanda zorluk ve sorunlarla doludur. Ama bizi hayata bağlayan ve mücadeleci insan yapan da budur. Hayatı boyunca düzenli olamamış birisi, korumalı bir limanda demirlemiş yelkenlisinin içinde, en düzenli ve tutumlu insan olur.  O küçük tekne ona tüm dertlerini unutturur. Disiplinli hayatı öğretir. Zira bir yelkenlide doğa disiplini, donanım disiplini ve mürettebat disiplini olmadan yaşayamazsınız. Hayatta kalamazsınız. Mutlu olamazsınız. O küçük tekne, halatların sihri, yelken bezinin mucizesi ile denizin dibi ve gökyüzünün sonsuzluğu arasındaki eviniz olarak size sonsuz seçenekler içinde sürekli karar verme ama en doğru kara verme disiplinini sağlar. Zira yelken, gücünü doğadan alır ve doğanın şakası yoktur. Bilgisizlik, tecrübesizlik ve disiplinsizliği hayatınızla veya başkalarının hayatı ile ödersiniz. İnsanlar için yelkenli tekneleri, salma, dümen ve direği ile beşikten mezara kadar akıllarının gizli yerinde tuttukları küçük mucizelerdir. Karadan binlerce mil uzakta ilerleyebildikleri, hız yapabildikleri, doğanın aksi gücünü lehte kullanabildikleri bir mucize. Yelken ile tanışana kadar çoğu insan için deniz riskli bir alandır. Rüzgar, fırtına, akıntı, sis, karaya oturma, çatma, batma, boğulma, yaralanma denizin ayrılmaz tehlikeleridir. Ancak bir kez rüzgar, yelkenli teknenizi harekete geçirdi mi, artık yekeyi elden bırakamazsınız. Artık rüyalarınızda bile tiramolalar, manevralar, halatlar ve yelkenlerle uğraşırsınız. Seneler geçtikçe yelken bir zevkten tutkuya dönüşür.  Tekne limanda durduğu ve rüzgar estiği sürece artık denizin davetine cevap vermek onurlu bir görevdir. Gitmek gerekir. Artık içki şişesini hayatından çıkaramayan bir alkolik gibisinizdir. Yaşadığınız sürece yelken yapmamak gibi bir seçeneğiniz artık yoktur. Bunu başaramazsınız. Bedeninizin fiziki yetenekleri, yelkenle işinizin bittiğini söylemeye başladığı zaman, rüzgarlı havalardan nefret edersiniz. Zira rüzgarda denizde olamamanın ve ıskota tutamamanın, tiramola edememenin yoksunluğuna tahammül edemezsiniz. Artık rüzgarsız havalardan hoşlanmaya başlarsınız. Hayatın gerçekleri ile geçmişin arzuları boğaz boğaza kavga ederler. Ömrünü yelkene adamış insanlar artık motorlu tekne sahibi olmaktan bahsetmeye başlarlar. Yanlarından kaçarsınız.
Ne zaman Bırakmalı? Bir insan denizi ve yelkeni ne zaman bırakmalı? Sağlamken mi yoksa büyük bir hata sonrasında mı? Denize mi düşmeli yoksa yanlış bir manevra sonrası bumba veya yelkenden iyi bir tokat mı yemeli? Ya da hiç birisi mi? Hiç birisi. Yelkeni ve denizi seven bir insan aslında onları ölene kadar asla terk etmez. Zira yelken yapmak fiilen denize çıkmak değildir. Hayatını yelkene adamış biri aslında denizi her gördüğünde ya da denizi göremediği ama yüzünde rüzgarı hissettiği her an yelken yapıyordur. Beden fiilen yeke ve ıskotayı tutamasa da ruhumuz bedene teslim olmadığı sürece yani yelken, rüzgar ve deniz hayallerimizi teslim alıp onları düşünmemize engel olmadığı sürece her an yelken yaparız. Son tiramolada sonsuzluğa yelken bastığımız anda zaten bütün rüzgarlar ve denizler bizim olmayacak mı?







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder