10 Ocak 2016 Pazar

Cumhuriyetin İlk Deniz Gezgini: Mustafa İhsan Denizaşan

Cumhuriyetin İlk Deniz Gezgini: Mustafa İhsan Denizaşan
’Büyük bir öncüye çok geç kalmış takdir ve teşekkür ile...’’

Amiral Cem Gürdeniz

            Türkiye’nin Osmanlıdan intikal etmiş kaderidir. Liyakat, kahramanlık ve başarı ödüllendirilmez. Gerçek kahramanlar asaletlerinin ve tevazularının gereği geri planda kalırlar. Ancak aradan yıllar geçse de gerçek kahramanların hatırası bir şekilde ortaya çıkar. Zira insanlığın tunç yasasıdır. Kişiler ne oldukları ile değil, ne yaptıkları ile hatırlanırlar. Gerçek, zamandan daha güçlüdür. Zamanı gelince mutlaka ortaya çıkar ve bir tokat gibi yaşayan nesillere geçmişin kahramanlarını hatırlatır. Bu ne kaderin gücü, ne de bir tesadüftür. Bu, geçmişin bugüne bir armağanıdır.
                  Unutulmuş Bir Kahraman. Mustafa İhsan Denizaşan işte bu kahramanlardan biridir. Cumhuriyetin ilk gezgin amatör denizcisidir. Türk insanın doğaya, denizde meydan okuma macerasının somutlaşmış ilk başarı abidesidir. Denize ve denizciliğe kayıtsız şartsız aşkı kadar bayrağı ve tarihine olan saygısı  denizin zorluklarını, bilinmezliği ve tahmin edilemezliğini dengeleyebilmiş ve hatta galebe çalmıştır. 4 metrelik  Ankara ismini verdiği branda kaplı randa yelkenli sandalını bir Fransız denizcilik dergisinde gördüğü resme bakarak inşa etmiştir. 1930’lu yılların Türkiye’sinde yüreğini ve cesaretini öne çıkararak 4 yılda Akdeniz’de, Nil Nehrinde ve Atlantik kıyılarında Huelva/Cadiz’e kadar binlerce deniz mili yol yapmıştır. Onlarca limanda Türk bayrağını dalgalandırmış ve küçücük teknesinde taşıdığı gramofon ile istiklal marşımızı tüm limanlarda yerli halka ihtiram içinde dinletmiş, Mustafa Kemal’i selamlatmıştır.
                   İdeal Bir Yıldıza Benzer. Mustafa İhsan, 1903 yılında İstanbul’da doğmuş baba tarafından bahriyeli bir aileden gelmektedir. Çocukluğu Boğaziçi’nde Beykoz’da geçmiş, İstanbul Sanayi Mektebini bitirmiş ve 20’li yaşların sonunda bir tekne ile uzaklara gitme duygusu hayatını şekillendirmiş. Seyir hatıratında 1932-1936 yılları arasında Akdeniz kıyıları ile Atlantik’te Cadiz’e kadar devam eden branda kaplı yelkenli sandal seyrinin başlangıç sebebini Oscar Wilde’a ait bir sözle şöyle ifade ediyor:
                  ‘’İdeal    bir yıldıza benzer. Ona belki hiç kavuşamayız, fakat bize parlaklığı ve güzelliği ile yaşama, yaratma ve çalışma enerjisi verir.’’
                  Sonra kendi idealini şöyle tarif ediyor:
                  ’Tarihin şanlı sayfalarında yer almış bir milletin evladı olarak benim taşıdığım ideal, nazlı dalgalanışlarında benliğini, bütün bir tarihini duyduğum bayrağımızı  mazide atalarıma ait olan  her yerde bir kere daha dalgalandırmaktı. Böylece bana birçok  fedakarlıklarla bu bayrağı emanet  etmiş olan büyüklerimin ruhunu da hoşnut edebilecektim.’’
                 
                  Atatürk’ün ilk Gezgini.  Onun bu seyahati ile hemen hemen aynı dönemde (1932-1939 arası) Alman Oscar Speck de bir kano ile Tuna, Akdeniz, Fırat, Basra Körfezi, Arap Denizi, Hint Okyanusu, Endonezya sahillerini kıyı kıyı takip ederek Avustralya’ya varacağı seyre başlamıştı. 1923 ile 1927 yılları arasında Fransız tenisçi Alain Gerbault da küçük bir yelkenli ile 700 gün süren  seyirle tek başına dünyayı dolaşmıştı. Her ne kadar 72 sayfalık hatıratında her iki isimden bahsetmese de bu örneklerin  Mustafa İhsan’ı kamçıladığı düşünülebilir. Bir Alman ve Fransız yapabiliyorsa, Atatürk’ün evladı neden yapmasın? Mustafa İhsan, önce 30 Haziran ve 14 Kasım 1932 arasında 4,5 aylık Marmara, Ege Doğu Akdeniz ve Kıbrıs seyri yaptı. Kendini ve teknesini tanıdı. Başına pek çok olay geldi. En kötüsü Bozcaada açıklarındaki bir fırtınada maskotu olan köpeği Yumuk’u  kaybetmesi oldu. Ancak her şeye rağmen 4,5 aylık bu seyrin başarısı ona daha sonra 3,5 yıl sürecek Akdeniz ve Atlantik seyri için yeterli tecrübe ve özgüveni verdi. Seyahat masrafları için bağış kampanyasını kendi yürüttü. 1 Temmuz 1933’de başlayan seyrini 26 Aralık 1936’da tamamladı. Hedefi Kuzey Denizine kadar çıkmaktı. Maddi imkansızlıklar nedeniyle İspanyanın Atlantik kıyısındaki Huelva limanına kadar gidebildi. Çok cüzi maddi olanaklara rağmen, gittiği her limanda Mustafa Kemal’in onurlu ve başı dik gençliğinin bir temsilcisi olarak, tertemiz beyaz kıyafetleri ve illaki üzerindeki şanlı bayrağımızın ay yıldızı ile Türk denizcisini dünyaya tanıttı.
                  Heykeli Dikilmelidir. Dönüşte bu büyük başarısı hak ettiği şekilde  değerlendirilemedi. Bir kaç gazetede orta sayfa haberi oldu. Sonradan Deniz Kuvvetleri Taşkızak Tersanesinde ambar memuru olarak işe başladı. 1937 yılında soyadı kanunu le Denizaşan soyadını aldı. 1964 yılında, emekliliğinden iki yıl sonra Hürriyet Gazetesinde Akdeniz seyrini kısa tefrika olarak yayımladı. 1989 yılında  vefat etti ve Paşabahçe mezarlığında toprağa verildi. 1988 yılında bir denizcilik dergisinde gazeteci  Özcan Özyemişçi, Mustafa İhsan’ı kamuoyuna bir makale ile hatırlattı. 2008 yılında gazeteci ve deniz araştırmacısı B. Hulusi Gürbüz sahaflarda bulduğu bir kartpostal üzerinden, konuyu derinliğine araştırdı ve kızı Nevin Ersoy Denizaşan’ı bularak Mustafa İhsan’ın 4 yıllık Akdeniz seyrinin tüm belge ve fotoğraflarına erişti. Denizcilik tarihimiz, B. Hulusi Gürbüz’e bu başarısından dolayı şükran duymalıdır. Bu sayede 2010 yılından sonra Mustafa İhsan Denizaşan, Türk denizcilik kültüründe hak ettiği yeri ağır ağır almaya başladı. Bugün onunla ilgili tüm belgelere erişilmiştir. Deniz ve Denizcilik Müzelerimiz teknesinin bir replikası ile Mustafa İhsan Denizaşan galerisi kurmalı, hakkında kitaplar basılmalı, filmi yapılmalı ve Kalamış’taki gezgin Türkler anıtının yanına ‘’Mustafa İhsan  Denizaşan’’ anıtı dikilmelidir. Böylece, ona karşı geçmiş nesillerin vefasızlığını, sanırım bir nebze hafifletmiş oluruz. Asil ve cesur ruhu önünde saygı ile eğiliyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder