Karadeniz’de NATO’nun Tehlikeli
Oyunu
8
– 9 Temmuz 2016 tarihlerinde Polonya/Varşova’da NATO Zirvesi yapılacak. Basına
yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere bu zirvede NATO’nun Rusya’ya karşı
uyguladığı Hazırlık Aksiyon Planının (Readiness Action Plan-RAP-2) ikinci
safhası tartışılacak. Bu kapsamda ittifakın belirli bölgelerde daimi askeri güç
oluşturma ve geliştirme tedbirleri
gündeme gelecek. Plan Rusya’yı kuşatacak yeni operatif ve stratejik faaliyetlerin
yolunu açacak. Bu konuda en çok dikkat çeken ve Türkiye’nin Rusya ile
ilişkileri ve hayati çıkarlarını doğrudan etkileyen girişim, Karadeniz’de NATO ittifakının bir daimi deniz
gücü kurması. Bu oluşum 24 Kasım 2015 günü Rus uçağını düşüren Hava Kuvvetlerimizin
yarattığı jeopolitik kırılma kadar önemli sonuçlar doğuracak risk ve tehlikeler
içeriyor.
Romanya
Karadeniz’in Deniz Ortamını Kışkırtmaya Devam Ediyor. Bu fikrin yaratıcısının Romen Cumhurbaşkanı
Klaus Iohannis olduğu biliniyor. Buna hiç şaşırmadığımı belirtmek isterim. Bizler
2003-2006 yılları arasında NATO’nun terörle mücadele maskesi altında NATO’nun
Akdeniz’de sürdürdüğü Active Endevour
(Etkin Çaba) Harekatını Karadeniz’e genişletme çabalarına engel olmaya
çalışırken, Romanya bunun tam aksine hareket
ediyordu. O dönem 2001 yılında kurulan ve başarılı şekilde faaliyetlerini
sürdüren BLACKSEAFOR - Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubunun denizde
güvenlik harekatına yönlendirilmesi için bir dönüşüm geçirmesi (transformasyon)
ve daimi statüye kavuşması girişimine taş koyanlar da Romenler olmuştu. Taze
NATO üyesi Bulgarlar da onları takip etmişti.
Türk
Deniz Kuvvetlerinin Başarısı.
Daha sonra Karadeniz Uyumu Harekatı (KUH), Deniz Kuvvetlerimiz tarafından geliştirilmiş
ve Rusya ile Ukrayna’nın katılımı ile son derece etkili olmuştu. Eğer 24 Kasım 2015
günü Rus uçağını düşürmemiş olsaydık, bugün hem BLACKSEAFOR hem de Karadeniz
Uyumu Harekatı, Karadeniz’de Montreux Boğazlar Sözleşmesi güvencesindeki
göreceli istikrar ve denge ortamının en önemli unsurları olmaya devam edeceklerdi.
Yeni Girişim Talihsizlikten Ötedir. Montreux Sözleşmesinin 80’inci yıl dönümüne
bir kaç ay kala Karadeniz sahildarı Romenlerin böyle bir teklifle zirveye
gelmesi talihsizlikten öte büyük bir kışkırtmadır. Hem Rusya’ya hem de Montreux
Sözleşmesine karşı bir kışkırtmadır. Zira işin özünde Montreux ruhuna bir darbe
söz konusudur. Henüz karara bağlanmamış olmakla birlikte basına sızan bilgilere
göre daimi deniz gücünü İtalyan,
Amerikan, Alman ve Türk savaş gemilerinin oluşturmasının beklendiği iddia
ediliyor. Romenler, Gürcüler ve
Ukrayna’nın bu güce daimi statüde gemi vermeyi planladıkları da haberler
arasında. Bu ülkelerin daimi bir deniz gücünü idame edebilecek alt yapı ve
kuvvet yapısına sahip olmadıkları bilindiği halde ABD’nin bu kışkırtmasına
nasıl oluyor da katlanabiliyorlar anlamak mümkün değil. (Gürcistan’ın Deniz
Kuvvetleri bile yok.)
Türkiye’nin
bu kararı veto etmesi gerekir.
Bu konuda Türkiye adına henüz karar verildi mi? Bu konu tartışıldı mı?
Bunu bilmiyoruz. Ancak birkaç ay önce Ege’ye yasadışı göçle mücadele kapsamında
NATO’yu sokma kararını verenler dileriz Türkiye’nin hayati jeopolitik
çıkarlarını tekrar zedelemezler. Montreux Sözleşmesinin ruhuna çok zarar verecek bu girişimde Deniz Kuvvetlerimizin yer almak
istemeyeceğini söylemek asla kehanet olmayacaktır. Zira bu girişim Türk
milletinin yüksek çıkarlarına ve Türkiye’nin Karadeniz jeopolitiğine çok büyük
ve onarılmaz zararlar verecektir. Montreux
Sözleşmesinin kısıtlayıcı hükümlerine, dünya okyanus ve denizlerinin sadece
binde altısı kadar küçük bir alanı kapsayan yarı kapalı deniz statüsündeki
Karadeniz’de NATO’nun bu kışkırtması, Rusya gibi nükleer bir gücü 19’ncu yüzyıl
ortasındaki Kırım Savaşı dönemi psikolojisine geri götürmekten başka bir işe
yaramayacaktır. Bu yeni durum küresel ve bölgesel barışa katkı sağlayan ve
son 80 yıldır bir barış ve istikrar
denizi olan Karadeniz’i Basra Körfezi konumuna sokacak ve Türkiye’nin kuzey
jeopolitik ekseninin istikrarsızlaştıracaktır. Montreux Boğazlar
Sözleşmesi ile bugüne kadar bir denge ve istikrar adası olan Karadeniz, eğer
aklı selimle hareket edilmezse maalesef bir rekabet ve silahlanma alanına
dönüşecek, son çeyrek asırda küllenen Türk Rus düşmanlığı dış kışkırtmalar
nedeniyle eski durumuna dönecektir. Bu durum 21nci yüzyılda Anadolu jeopolitiği
için kabul edilemez.
Karadeniz’deki
istikrar Türkiye için hayatidir. 24 Kasım 2015 günü duraksamaya uğrayan Karadeniz’de
Türk-Rus deniz işbirliği ortamı, Türkiye’nin
son yıllardaki en büyük diplomasi başarısıdır. Zira Ruslar ve Türkler, Karadeniz deniz
güvenliğinde geliştirdikleri işbirliği ve dostluk ile gerek BLACSKEAFOR ve gerekse Blacksea Harmony
harekâtlarında örneklendiği üzere tüm dünyaya örnek olmuşlardır. Soğuk savaşın
farklı ve düşman bloklarındaki iki komşu devletin, bölgesel barış ve istikrara
katma değer sunmaları dünya tarihinde az yaşanmıştır. 40 yıl sonra bu kadar
hızla başarılan bu sonuç, aslında iki tarafın işbirliğine ne kadar açık olduğunu
da göstermiştir. NATO’nun daimi deniz gücünü Türkiye’nin onayı ile Karadeniz’e
çıkarması zaten kırılganlaşan karşılıklı güven ve dayanışmayı zedeleyecek,
gelecekteki manevra alanımızı daraltacak en kötüsü Rusya’yı her cephede
Türkiye’ye düşman kılacaktır. Bu hareketin Türk bayrağı çekmiş Alman muharebe
gemisi Goeben (sonradan Yavuz) ve Breslau (sonradan Midilli)’nin 29 Ekim 1914
Karadeniz’de Rus Limanlarını bombardımanından farkı olmayacaktır. NATO’nun
emrivakilerine dur denmelidir. 21nci yüzyıl jeopolitik ve ekonomisinin
gerçekleri eninde sonunda iki ülkeyi
birbirine yaklaştıracaktır. Bundan kaçış yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder