8 Mayıs 2016 Pazar

Karadeniz’de NATO’nun Tehlikeli Oyunu






 Karadeniz’de NATO’nun Tehlikeli Oyunu
                 
                  8 – 9 Temmuz 2016 tarihlerinde Polonya/Varşova’da NATO Zirvesi yapılacak. Basına yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere bu zirvede NATO’nun Rusya’ya karşı uyguladığı Hazırlık Aksiyon Planının (Readiness Action Plan-RAP-2) ikinci safhası tartışılacak. Bu kapsamda ittifakın belirli bölgelerde daimi askeri güç oluşturma ve geliştirme  tedbirleri gündeme gelecek. Plan Rusya’yı kuşatacak yeni operatif ve stratejik faaliyetlerin yolunu açacak. Bu konuda en çok dikkat çeken ve Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri ve hayati çıkarlarını doğrudan etkileyen girişim,  Karadeniz’de NATO ittifakının bir daimi deniz gücü kurması. Bu oluşum 24 Kasım 2015 günü Rus uçağını düşüren Hava Kuvvetlerimizin yarattığı jeopolitik kırılma kadar önemli sonuçlar doğuracak risk ve tehlikeler içeriyor.
Romanya Karadeniz’in Deniz Ortamını Kışkırtmaya Devam Ediyor. Bu fikrin yaratıcısının Romen Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis olduğu biliniyor. Buna hiç şaşırmadığımı belirtmek isterim. Bizler 2003-2006 yılları arasında NATO’nun terörle mücadele maskesi altında NATO’nun Akdeniz’de sürdürdüğü  Active Endevour (Etkin Çaba) Harekatını Karadeniz’e genişletme çabalarına engel olmaya çalışırken,  Romanya bunun tam aksine hareket ediyordu. O dönem 2001 yılında kurulan ve başarılı şekilde faaliyetlerini sürdüren BLACKSEAFOR - Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubunun denizde güvenlik harekatına yönlendirilmesi için bir dönüşüm geçirmesi (transformasyon) ve daimi statüye kavuşması girişimine taş koyanlar da Romenler olmuştu. Taze NATO üyesi Bulgarlar da onları takip etmişti.
Türk Deniz Kuvvetlerinin Başarısı. Daha sonra Karadeniz Uyumu Harekatı (KUH), Deniz Kuvvetlerimiz tarafından geliştirilmiş ve Rusya ile Ukrayna’nın katılımı ile son derece etkili olmuştu. Eğer 24 Kasım 2015 günü Rus uçağını düşürmemiş olsaydık, bugün hem BLACKSEAFOR hem de Karadeniz Uyumu Harekatı, Karadeniz’de Montreux Boğazlar Sözleşmesi güvencesindeki göreceli istikrar ve denge ortamının en önemli unsurları olmaya devam edeceklerdi.  
Yeni Girişim Talihsizlikten Ötedir.  Montreux Sözleşmesinin 80’inci yıl dönümüne bir kaç ay kala Karadeniz sahildarı Romenlerin böyle bir teklifle zirveye gelmesi talihsizlikten öte büyük bir kışkırtmadır. Hem Rusya’ya hem de Montreux Sözleşmesine karşı bir kışkırtmadır. Zira işin özünde Montreux ruhuna bir darbe söz konusudur. Henüz karara bağlanmamış olmakla birlikte basına sızan bilgilere göre  daimi deniz gücünü İtalyan, Amerikan, Alman ve Türk savaş gemilerinin oluşturmasının beklendiği iddia ediliyor.  Romenler, Gürcüler ve Ukrayna’nın bu güce daimi statüde gemi vermeyi planladıkları da haberler arasında. Bu ülkelerin daimi bir deniz gücünü idame edebilecek alt yapı ve kuvvet yapısına sahip olmadıkları bilindiği halde ABD’nin bu kışkırtmasına nasıl oluyor da katlanabiliyorlar anlamak mümkün değil. (Gürcistan’ın Deniz Kuvvetleri bile yok.)
Türkiye’nin bu kararı veto etmesi gerekir. Bu konuda  Türkiye adına  henüz karar verildi mi? Bu konu tartışıldı mı? Bunu bilmiyoruz. Ancak birkaç ay önce Ege’ye yasadışı göçle mücadele kapsamında NATO’yu sokma kararını verenler dileriz Türkiye’nin hayati jeopolitik çıkarlarını tekrar zedelemezler. Montreux Sözleşmesinin ruhuna  çok zarar verecek bu girişimde  Deniz Kuvvetlerimizin yer almak istemeyeceğini söylemek asla kehanet olmayacaktır. Zira bu girişim Türk milletinin yüksek çıkarlarına ve Türkiye’nin Karadeniz jeopolitiğine çok büyük ve onarılmaz zararlar  verecektir. Montreux Sözleşmesinin kısıtlayıcı hükümlerine, dünya okyanus ve denizlerinin sadece binde altısı kadar küçük bir alanı kapsayan yarı kapalı deniz statüsündeki Karadeniz’de NATO’nun bu kışkırtması, Rusya gibi nükleer bir gücü 19’ncu yüzyıl ortasındaki Kırım Savaşı dönemi psikolojisine geri götürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu yeni durum küresel ve bölgesel barışa katkı sağlayan ve son  80 yıldır bir barış ve istikrar denizi olan Karadeniz’i Basra Körfezi konumuna sokacak ve Türkiye’nin kuzey jeopolitik ekseninin istikrarsızlaştıracaktır. Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile bugüne kadar bir denge ve istikrar adası olan Karadeniz, eğer aklı selimle hareket edilmezse maalesef bir rekabet ve silahlanma alanına dönüşecek, son çeyrek asırda küllenen Türk Rus düşmanlığı dış kışkırtmalar nedeniyle eski durumuna dönecektir. Bu durum 21nci yüzyılda Anadolu jeopolitiği için kabul edilemez.
Karadeniz’deki istikrar Türkiye için hayatidir.  24 Kasım 2015 günü duraksamaya uğrayan Karadeniz’de Türk-Rus   deniz işbirliği ortamı, Türkiye’nin son yıllardaki en büyük diplomasi başarısıdır.  Zira Ruslar ve Türkler, Karadeniz deniz güvenliğinde geliştirdikleri işbirliği ve dostluk ile  gerek BLACSKEAFOR ve gerekse Blacksea Harmony harekâtlarında örneklendiği üzere tüm dünyaya örnek olmuşlardır. Soğuk savaşın farklı ve düşman bloklarındaki iki komşu devletin, bölgesel barış ve istikrara katma değer sunmaları dünya tarihinde az yaşanmıştır. 40 yıl sonra bu kadar hızla başarılan bu sonuç, aslında iki tarafın işbirliğine ne kadar açık olduğunu da göstermiştir. NATO’nun daimi deniz gücünü Türkiye’nin onayı ile Karadeniz’e çıkarması zaten kırılganlaşan karşılıklı güven ve dayanışmayı zedeleyecek, gelecekteki manevra alanımızı daraltacak en kötüsü Rusya’yı her cephede Türkiye’ye düşman kılacaktır. Bu hareketin Türk bayrağı çekmiş Alman muharebe gemisi Goeben (sonradan Yavuz) ve Breslau (sonradan Midilli)’nin 29 Ekim 1914 Karadeniz’de Rus Limanlarını bombardımanından farkı olmayacaktır. NATO’nun emrivakilerine dur denmelidir. 21nci yüzyıl jeopolitik ve ekonomisinin gerçekleri  eninde sonunda iki ülkeyi birbirine yaklaştıracaktır. Bundan kaçış yoktur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder