Doğu
Akdeniz’de Çalınan 91 bin km2 deniz alanımız.
Bu köşede
yayımlanan ilk yazımda şöyle bir cümle sarf etmiştim: ‘’Jeopolitik
reflekslerin en temel hareketi denize yöneliş ve mavi vatanı sahiplenmektir.
‘’
Kavga büyük. Yaşlı dünyamızda her
dakikada 250 kişi doğarken 115 kişi ölüyor. Asya’da Hindistan ve Çin’de her
dakika 265 kişi alt gelir seviyesinden orta gelir seviyesine çıkıyor. Son 20
yılda sadece Asya-Pasifik bölgesinde 2,4 milyar kişi şehirli tüketici sınıf
arasına katıldı. Bunun anlamı daha çok enerji, daha çok konut, daha çok ulaşım
ihtiyacı ve daha çok tüketim malı. 2030 yılında fert başına küresel gelir 2 kat
artacak. Denizlerde bugün taşınan 11 milyar ton yük, 25 milyar tona çıkacak. Petrol
ve doğal gaza bağımlılık devam ederken, talep % 40 artacak. Sadece doğal gaz
ihtiyacı Çin’de 10, Hindistan’da 20 kat artacak. Günümüzde her gün tüketilen 95
milyon varil petrolün 3’te biri; doğal gazın yarısı deniz diplerinden
çıkarılırken, bu değerler 2030 yılında her ikisi içinde % 60 lar seviyesine
çıkacak. Kısacası denizler çok kıymetli. Başta gelişmiş ekonomilere sahip
devletlerle, geleneksel emperyal devletler, deniz diplerinin ve su kitlesinin
de devlet malı olarak kabul edilen münhasır ekonomik bölgelerine sahip çıkmak
için her şeyi yapıyor. Zira karalardaki kaynaklar aşırı tüketim ve kontrolsüz
kar hırsı ile hızla azalıyor. Eğer günümüzde her insan ortalama bir Amerikalı
gibi yaşasaydı 7 yeni dünyaya ihtiyaç olurdu. Sosyal Darwinizmin özü, büyük
balığın küçük balığı yutmasıdır. ABD (doğal müttefikleri olan İngiltere,
Kanada, Japonya, Avustralya ve İsrail)
ile AB bugün için büyük balık rolündedir. Halklarının savunma, güvenlik,
refah ve mutluluk standartlarında bir düşmeye izin vermezler. Kaynak
savaşlarında karşılarında ancak nükleer yetenekli Çin ve Rusya Federasyonu gibi
küresel güçler durabiliyor. Buna rağmen soğu savaş sonrası dönemde Arktik
Okyanusunda Rusya’nın; Güney ve Doğu Çin Denizlerinde Çin’in batı dünyasına
meydan okuyabilme süreçleri ancak son 10-15 yıl önce gerçekleşebilmiştir.
Gelelim Türkiye’ye. Ege’de 1976
sonrası Yunanistan ile imzalanan Bern Mutabakatı sayesinde Ege açık deniz alanlarının
dipleri henüz sömürülmeye başlanmadı. Yani iki ülke arasında kıta sahanlığı
sorunuyla ortaya çıkan siyasi kriz gelecek kuşaklar için Ege Denizinin
diplerini korudu. Bugün Ege’de petrol ya da doğal gaz sondaj kuleleri yükselmiyor.
Sismik araştırmalar yapılmadığı için petrol veya doğal gazın varlığı da tam
olarak bilinmiyor. Diğer yandan Akdeniz’de durum çok farklı. Burası gaz
hidratlar, doğal gaz ve petrol kaynaklarına sahip. Özellikle gaz hidrat ve
doğal gazda büyük potansiyel var. Mısır’ın 2015 yılında keşfettiği Zhor sahası
gelecekte Mısır’ı belki bir Katar yapmaz ama, en azından enerjide bağımsız ve net ihracatı devlet durumuna
sokar. İsrail 2005 yılından bu yana deniz kaynaklı doğal gazı sayesinde net
ihracatçı durumuna yükseldi. GKRY de 2004 sonrası tek taraflı ilan ettiği MEB
ve ruhsat sahaları sayesinde adanın güneybatısındaki
Afrodit sahasında gaz çıkarmaya başladı.
AB’nin deniz hegemonyası. Doğu
Akdeniz’de yaşanan bu gelişmeleri sadece GKRY -Türkiye sorunu olarak göremeyiz.
AB, GKRY’yi güneydoğu uç kalesi yaparak, sahip olduğu Münhasır Ekonomik Bölgeyi
(MEB), Arktik Okyanusu’ndan Atlantik
Okyanusuna; Cebelitarık’tan Süveyş Kanalı yakınlarına kadar dev bir alana
genişletmiş oldu. Garantör devlet olmamıza rağmen bizim de AB üyesi
yapılacağımız vaadi ile Rumların AB üyeliğine karşı çıkmadığımızdan, bu geniş
deniz alanını AB’ye dolaylı olarak hediye eden taraf da aslında biz olduk. 2004
baharında GKRY, AB’ye üye oldu. GKRY, 2003 yılından itibaren geçerli olmak
üzere Annan Planı referandumundan kısa süre önce MEB sınırlarını ilan etti. Diğer
yandan, Mısır, İsrail ve Lübnan’ın bu haydut devletle Türkiye’nin görüşünü bile
almadan sınır belirleme anlaşmaları yapmalarına ne demeli? Suriye’nin GKRY
baskılarına rağmen Türkiye dostluğu nedeniyle GKRY ile MEB anlaşması yapmaya yanaşmamasına
ne demeli?
Türkiye’den çalınan deniz alanları ve
dipleri. Bugün boş bir zamanınızda google’a girin ve ’’EU Exclusive Economic Zone Boundaries’’
yazın ve bekleyin. Karşınıza çıkacak tüm haritalar aşağıdakidir. Yani Türkiye’den
Yunanistan lehine çalınan 58,715 km2 ile
GKRY lehine çalınan 33,075 km2 alanı içeren haritalar. Böylece 91 bin km2’lik bir deniz ve dip alanı
mavi vatanımızdan çalınmış oluyor. Bu haritalar AB’nin denizlerle ilgili kurumlarının kayıtlarında,
(AB Deniz Emniyet Ajansı EMSA, FRONTEX, AB Uydu gözetleme planları haritası, AB
Entegre Deniz Gözetleme Sistemi haritaların vb.), resmi belgelerinde ve
internet sitelerinde böyle geçiyor. Bu haritalar, 2002 yılından bu yana AB
çevrelerinde dolaşıyor. Yani o zaman ilk okula giden bir çocuk bugün üniversite
mezunu olarak AB kurumlarında görev yapıyorsa, aynı haritayı hatırlıyor ve
sorgulamaya bile gerek duymuyor. Bunun temel nedeni maalesef Dışişleri
Bakanlığımızın büyük hassasiyetle –hak etmedikleri halde-diğer sahildarları
gücendirmemek için MEB sahası ilan etmemesinden kaynaklanıyor. Ama Suriye hariç
tüm sahildarlar GKRY ile anlaşma imzalamış
durumdalar. Yunanistan ise imzalamaya gerek duymuyor. Zira onun tetikçleri var.
GKRY ilan ettiği MEB ile; AB ise çizdiği haritalarda onun çıkarlarını sonuna kadar
koruyor. Artık ortalama bir Avrupalı için Meis adasının Türkiye’nin 91 bin km2 alan
kaybına neden olan sınırlandırma haritası zihinlerde oturmuş halde.
Ege’de işgal edilen Adalar mı ? Doğu
Akdeniz mi ?. Bu durumu Ege’de Kardak benzeri işgal altındaki ada ve
adacıkların durumuna benzetebiliriz.
Yıllarca bu ada adacık ve kayalıklara hiç bir önlem almayan Türkiye, 1995
yılında şans eseri Kardak adasına bir geminin karaya oturması sonrasında konuya
sahip çıktı ve böylece kamuoyunda büyük farkındalık
yaratan süreç başlamış oldu. Ama Ege’deki işgal edilen adalardan çok daha büyük
stratejik ve ekonomik sonuçları olan Doğu Akdeniz MEB sorunu ortada duruyor. Çok
sıkıştığımız zaman Cumhuriyet Donanması ilan edilmemiş de olsa sahamıza gireni
çıkarıyor. Yani bir devlet uygulaması yapılıyor. O halde neden MEB ilan
etmiyoruz ? Ne bekliyoruz ? Bu mücadele sadece askeri alanda olmaz. Diplomasi
alanında da olmalıdır. Küçücük GKRY kadar olamıyor muyuz ? Küçücük Meis
Adasının Anadolu’dan 91 bin km2 deniz alanı kopartmasına neden izin veriyoruz?
NOT: haritada
koyu mavi alan Yunanistan’ın turuncu alan GKRY’nin bizden çaldığı alanları
göstermektedir. Kırmızı alan bize AB’nin bahşettiği alandır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder