15 Mart 2017 Çarşamba

Yunanistan’ın Hırsı, Yeteneklerinin Çok Önünde.

Description: IMG_0131 




Yunanistan’ın Hırsı, Yeteneklerinin Çok Önünde. 
Tarihsel Süreç. Yunanistan Avrupa’nın jeopolitik bir projesi olarak kurgulandı. 1826 yılında Osmanlı ordusunda yeniçerilik kaldırıldı ve bir yıl sonra 20 Ekim 1827’de Osmanlı Mısır ortak donanması ile beraber Mora güneyi Navarin’de İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının tuzağına düşürülerek yakıldı. Bugün Navarin kıyısındaki Pylos şehrinin merkezinde Osmanlı Donanmasını yakan üç müttefik amiralin rölyeflerinin olduğu anıtı görürüsünüz. Kurtarıcılara teşekkür anıtıdır. Arkasına Rusya’yı da alarak 1830 yılında sanayi devrimini ıskalamış Osmanlı İmparatorluğundan, aslında bağımsızlığını kazanmadı. Bağımsızlık ona hediye edildi. Başlarına da Alman Kral getirildi.
Kaybedilen Ege. Yunanistan’la yaşadığı tüm savaşlardan sonra Osmanlı, Ege Denizinden adım adım uzaklaştı. Yunanistan’ın deniz merkezli politikaları, iyi işlenmiş deniz stratejisi ve silahlanma ile Balkan harbine kadar Ege‘de kontrol sağladı ve denize çıkamayan Osmanlı İmparatorluğu yaklaşık 400 yıl egemenliğinde tuttuğu Ege ve İyon Denizindeki adaları, önce 1830 ve müteakiben Balkan Harbi ile Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde kaybetti. İkinci Dünya Savaşı sonrası galip batının küçük bir hediyesi olarak 12 Adaları tek kurşun atmadan topraklarına kattı. Böylece 1947 yılında, Bozcaada ve Gökçeada dışında kalan tüm Ege Adaları’nı elde etti. Tabi deniz yetki alanlarıyla birlikte...
En büyük silahı: Batının Türk Düşmanlığı. Yunanistan’ın denizdeki jeopolitik hırsının ve kazanımlarının arkasında daima Türk düşmanlığı ve karşıtlığı oldu. 16 ve 17’nci yüzyıllarda Papalığın organize ettiği Anti-Türk koalisyonlarının yerini Rönesans, Reform ve Westphalia sonrası Avrupa imparatorlukları aldı. Bugün de bu rolü Avrupa Birliği başarıyla yürütüyor. Sanki Türk düşmanlığı olmasa  ulusal birliklerini koruyamayacaklarmış gibi davranmaya devam ediyorlar. Küçük Asya yenilgisi ve Lozan sonrası kısa süren Atatürk Venizelos  dostluğunu takiben, 60’lar sonrasında toprağa gömülen savaş baltasını – Türk düşmanlığını- yeniden canlandırdılar. Bu süreçte en büyük mücadele alanı ve belirleyici faktör önce Kıbrıs sonra Ege oldu. Bugün bu ikisine Doğu Akdeniz ve Meis Adası eklendi.
Adalar Yetmez Açık Denizler de Benim Olsun. Yunanistan 1936’da tek taraflı ilan ettiği 6 millik karasuları ile 3 millik status quo’yu bozdu. Türkiye o  dönemde kıta sahanlığı kavramı bilinmediğinden olsa gerek bir reakisyon göstermedi. Böylece açık deniz alanları Türkiye aleyhine % 75’lerden % 60’lara geriledi. Yani Yunanistan’ın jeopolitik hırsına sadece adalar yetmedi, deniz alanları ve dipleri de eklendi. Yunanistan kazanımlarını 1960’lı yıllardan sonra Enosis yoluyla Kıbrıs’ta da devam ettirmek istedi, 70’li yıllardan itibaren  Ege’de uluslararası hukukun yazılı ve yazılı olmayan tüm kurallarını hiçe sayarak, daha da hırslandı, yeni politikalar üretti ve uyguladı. Aynı ittifakta bulunan ve kuruluşundan itibaren dünya barışına ve istikrarına daima katkıda bulunan Batı yanlısı  Türkiye’ye karşı uygulanan bu tehlikeli politikalar ve sorumsuz uygulamalar, Avrasya'daki barış ve istikrarı hiçe sayarak zaman zaman iki ülkeyi sınırlı kuvvet kullanımı ve hatta topyekûn savaşın eşiğine getirdi. Yunanistan’ın Ege’de geçmişten günümüze süregelen girişimleri incelendiğinde, sistematik bir “yüksek politika” ve “grand strateji” uygulandığı kolaylıkla anlaşılıyor. Bu yüksek politika 1980’de AB üyesi olduktan sonra da devam etti. Tek farkla. Bu kez Türkiye karşıtı politikalar AB politikası olarak uygulandı.
Yunanistan Kime Güveniyor? Yunanistan’ın kısa tarihi isimli eserinde Richard Clogg, bir dışişleri bürokratının ifadelerine dayanarak  1980 yılında Yunanistan’ın AB’ye girişini şöyle özetliyordu: ‘’Yunanistan’ın bugün AB’ye kabul edilmesi 3 bin yıl önceki Helen mirasına duyduğumuz siyasi ve kültürel borcun uygun bir ödemesi olarak görülmelidir.’’ Profesör Samuel Huntington  Medeniyetler Çatışması isimli kitabında Yunanistan için şunları söylüyordu: ’Yunanistan batı medeniyetinin bir parçası değildir. Ancak batı medeniyetinin önemli bir parçası olan klasik medeniyetie  ev sahipliği yapmıştır.’’ Huntington’a göre Yunanistan bir anormallikti. Batıda ortodoks bir yabancı. Yunanlılar, kendilerini  İslam’la Batı arasında sınır karakolu olarak görebilirdi. Ancak Huntington’ın çizdiği haritada  yerleri Rusların ve Slavların ait olduğu Ortodoks dünya idi.
Dur artık Yunanistan. Evet, bugün 10 milyon nüfusa sahip Yunanistan batının asli parçası asla olmadı. Olsaydı sanayileşmesi, ekonomik büyümesi teşvik edilir, 21’nci yüzyılda AB’nin paryası durumuna düşmezdi. Bugün Yunanistan’a gidin baca göremezsiniz. Ekonomik güç olmadan jeopolitik hırs yürümez. Sıkıştığında sağladığı batı desteği (AB ve ABD) bugünün konjonktüründe ne kadar geçerli olur bilinmez.   Zaman da değişti zamanın ruhu da. Yunanistan hırsını kontrol etmelidir. Uluslararası mahkemeye gidildiğinde çoğunu kaybedeceğini bildiği başta EGAYDAAK (Kardak benzeri adacık ve kayalıklar), Kıta Sahanlığı, Hava Sahası, Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırılması  gibi sorun alanlarını hamaset, askeri manevralar, kontrolsüz demeçler ve gösterişli törenlerle (Cumhurbaşkanlarının 12 adaların topraklarına katılımının 70’inci yıldönümünde, geçen hafta Kelemez-Kilimli  Adasına gitmesi gibi) ancak erteleyebilir. Kendi lehinde artık sonuçlandıramaz. Sakın ola ki ciddi bir gerginliği aklından geçirmesin. 21’inci yüzyılda Anadolu yarımadası 1915’lerin Osmanlısı değil. 81 milyon nüfusu, çalışkan ulusu, sanayi gücü, iç siyasetinde yaşanan pek çok olumsuzluğa rağmen idame edilen devlet gücü, üstün donanma yeteneği, savunma sanayi olanakları ve 15 Temmuz ihanetinden 39 gün sonra başlatılabilen Fırat Kalkanı harekatı ile ispat edilen savaşma azim ve iradesi. O nedenle Yunanistan Türkiye’yi kışkırtmasın. Ki biz de onu  dost olarak görmeye devam edelim. Coğrafya, adeta ikiz kardeş gibi birbirine benzeyen iki ulusu bırakalım birleştirsin. Ayırmasın. Ancak Yunanistan önce jeopolitik hırslarının yeteneğinin önüne geçmesini önlesin. Sonra ona parya muamelesi yapan AB’nin ve de küçük kardeşi Güney Kıbrıs’ın kışkırtmalarına gelmemeyi. Yunanistan’ın Türkiye’ye yaklaşmasının faydaları 21’inci yüzyılda AB’den çok daha fazla refah yaratır.


               








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder