II.
Abdülhamit, Yok Edilen Donanma ve Yolsuzluk
Osmanlı
tarihinde dış savaşlar kadar, pek çok iç savaş ve kardeş kavgası vardır.
Bunların ana nedeni iktidar kavgasıdır. Bu savaşlar enerjisini kâh dinsel ya da
etnik nefret söylem ve eylemlerinden kâh siyasi kutuplaşmalardan almıştır. Bu
savaşlar devletin güçsüzleşmesine ve kan kaybetmesine neden olmuş, kaçınılmaz
çöküşü hızlandırmışlardır.
Kendi marifetiyle güçsüzleşmek. Ancak
bu süreçlerde iki istisna dışında iktidarı elinde tutan güç devletin askeri
gücünü bilerek zayıflatmamıştır. Birincisi II. Mahmut döneminde en kritik
jeopolitik konjonktürde kara gücünün temelini teşkil eden yeniçeri ocağının
1826’da kaldırılması; diğeri de II. Abdülhamit’in 1876-1909 arasında donanmayı
yok etmesidir. İkisinin de bedeli ağır olmuştur. Türk-Rus Harbi (1877) sonrasında 33 yıl donanmanın
Haliç’te hareketsiz bırakılması nedeniyle sadece donanmanın kuvvet yapısı
değil, kurumsal kültürü ve tecrübe birikimi de kaybedilmiştir. Bu nedenle Türkler
20’nci yüzyıla donanmasız girdi. II. Abdülhamit donanmayı tasfiye etmeyi
kişisel kaygılar ve tercihleri nedeniyle devlet politikasına dönüştürdü.
Neticede bahriye için karanlık sayılan bu dönemde değil tatbikat yapmak, savaş
durumunda dahi Donanma görevini yapamadı. Nitekim 1897 Türk-Yunan savaşında
Donanmanın Ege’ye çıkması emredilmişse de, donanma gemileri değil Ege’ye
Haliç’ten Çanakkale’ye zor gidebildiler. Bu dönemin sonlarına doğru yeni gemi
alımı ancak Ermeni olayları sonucunda tazminat baskısına maruz kalan sultanın,
tazminat ödemek yerine ABD ve İngiltere’de inşa edilen yeni savaş gemilerini
almak zorunda bırakılması ile gerçekleşti. II. Abdülhamit’in kendi iradesi ile
satın aldığı sadece iki gemi vardır. Onlar da iki denizaltıdır. İsveç–İngiliz ortak
yapımı Nordenfelt denizaltıları Yunanistan satın aldığı için alınmıştır. 1886
yılında Taşkızak Tersanesinde monte edilen ve 1888 yılında başarılı torpido
atışı yaparak kendini ispat eden bu denizaltılar, Sultan tarafından bir daha kullanılmamak
üzere önce İzmit’e sonra tekrar Haliç’e hapsedilmiş ve çürümüştür.
Donanmasızlık
ve Jeopolitik Kayıplar. Bu
trajik dönemde 1878 yılında Kıbrıs,
Teselya, Romanya, Karadağ ve Doğu Rumeli, 1881 yılında Tunus, 1882 yılında
Mısır, 1897 yılında Girit, 1908 yılında Bulgaristan ve Bosna Hersek tamamen
kaybedildi. Ardından yaşanan 1911 Libya ve 1912-13 Balkan Savaşları sonunda da
Libya ve Yunanistan’ın tamamı ile Ege adaları donanmasızlık nedeniyle
kaybedildi. Birinci Dünya Savaşında itilaf devletlerinin ortak donanması ve
kara gücü Gelibolu yarımadasına Ege’de hiçbir engelle karşılaşmadan geldi ve
asker çıkardı.
Bahriye
Nazırı ve Yolsuzluklar. II.
Abdülhamit döneminde yolsuzluklar en az hareketten sakıt bırakılan donanma
kadar denizcilik gücümüze zarar verdi. 2010 yılında “Abdülhamit Donanmasında Bir Bahriyeli, Donanma Zabiti Emin Yüce’nin
Hatıraları” isimli bir kitap (Timaş Yayınları) yayınlandı. Yüce, 1881-1903
arasında 22 sene aynı görevde kalan ve II Abdülhamit’in buyrukları ile
donanmayı küçülten ve Ertuğrul Firkateyninin Japon sularında batarak 537
bahriyelinin şehit düşmesine neden olan dönemin Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan
Hüsnü Paşa için şunları söylüyor
“…Hakikatte Abdülaziz devrindeki muazzam
donanmayı imha ile Haliç’teki şamandıralara kıymeti kalmayan yaldızlı gemileri
bend ederek halkı iğfale çalışırdı…Hasan Paşanın en büyük fenalığı onun servet
hırsı ve bu uğurda subay ve eratın hakları üzerinde suiistimal icra ederek,
tersanede inşaat ve tamirata sarf edilen meblağ üzerinden şahsi çıkar temin
etmek idi… Diğer bir deyişle Bahriye bir çiftlik ve biz de onun demirbaş
hayvanı idik… Osmanlı tarihinde pek büyük nüfuz ve iktidara fevkalade ihtişam
ve saltanata sahip değişik bakanlara tesadüf edilirse de makamını Hasan Paşa
kadar uzun süre işgal eden görülmez. Hasan Paşa Abdülhamit’in arzusuna bağlı
olarak donanmayı yok etmiş, Bahriyenin kıymetini hiçe indirmiştir.”
İngiliz
yazar Joan Haslip de ‘’Bilinmeyen Yönleri ile Abdülhamit’’ adlı eserinde (1964 Toker
Matbaası) Sultanın Bahriye Nazırı hakkındaki görüşlerini şöyle aktarıyor:
‘’Padişah ahlaksızlıklarıyla alay edebilmek
için nazırlarının yolsuzluk yapmasını beklerdi. Mesela, ihtiyar Bahriye
Nazırının (Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa) hırsızlıklarından sık sık bahsederdi.
Fakat buna rağmen ihtiyar Nazır, Padişaha karşı yapılacak bir isyanda vazife
almaması için Türk donanmasının hareketten mahrum bir halde Haliçte tuttuğundan
konumunu muhafaza ediyordu. Bir gün Abdülhamit’e meşhur bir saray hokkabazının metal
çatalları yuttuğu hakkındaki hünerleri anlatılmıştı. Padişah hemen cevap
vererek bunda o kadar büyük bir hüner görmediğini çünkü Bahriye Nazırının hiç
bir rahatsızlık hissetmeden muazzam harp gemilerini yuttuğunu söylemişti.‘’
21nci Yüzyıla Dersler. II. Abdülhamit şüphesiz imparatorluğun ömrünü
uzatmak için çaba gösteren bir imparatordu. Ancak büyük bir deniz ülkesine
sahip olan toprakları üzerindeki egemenliğinin, donanma ve denizcilik olmadan
bir imparatorluk olarak tanınamayacağını anlamadı ya da anlamak istemedi. Donanmanın iktidarına olası tehdit
oluşturmasını, donanmasızlığın imparatorluğa sunacağı jeopolitik felaketin
üzerinde tutmuştu. Benzer bir durum 2008 sonrası Türkiye Cumhuriyetinde de
yaşandı. F tipi yapılanma sayesinde iktidar ve parlamentonun gözü önünde
sürdürülen kumpas davalar deniz gücümüze indirilen büyük darbeler oldu. Bu kumpasları
küresel hegemonya iradesi altında tetikleyen, azmettiren ve icra ettirenler ile
sessiz kalarak onay verenler II. Abdülhamit’in 130 yıl önce Türk denizciliğine
verdiği zararın daha da büyüğüne neden oldular. En görkemli döneminde Türk
deniz gücünün moral değerlerine zarar verirken gelecek komuta yapısını yerle
bir ettiler. Dileriz bu yaşananlar gelecek kuşaklara ders olur. Zira tarih ders
almayanlar için tekrar eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder