22 Haziran 2016 Çarşamba

II. Abdülhamit, Yok Edilen Donanma ve Yolsuzluk






 II. Abdülhamit, Yok Edilen Donanma ve Yolsuzluk
                  Osmanlı tarihinde dış savaşlar kadar, pek çok iç savaş ve kardeş kavgası vardır. Bunların ana nedeni iktidar kavgasıdır. Bu savaşlar enerjisini kâh dinsel ya da etnik nefret söylem ve eylemlerinden kâh siyasi kutuplaşmalardan almıştır. Bu savaşlar devletin güçsüzleşmesine ve kan kaybetmesine neden olmuş, kaçınılmaz çöküşü hızlandırmışlardır.
                  Kendi marifetiyle güçsüzleşmek. Ancak bu süreçlerde iki istisna dışında iktidarı elinde tutan güç devletin askeri gücünü bilerek zayıflatmamıştır. Birincisi II. Mahmut döneminde en kritik jeopolitik konjonktürde kara gücünün temelini teşkil eden yeniçeri ocağının 1826’da kaldırılması; diğeri de II. Abdülhamit’in 1876-1909 arasında donanmayı yok etmesidir. İkisinin de bedeli ağır olmuştur.  Türk-Rus Harbi (1877) sonrasında 33 yıl donanmanın Haliç’te hareketsiz bırakılması nedeniyle sadece donanmanın kuvvet yapısı değil, kurumsal kültürü ve tecrübe birikimi de kaybedilmiştir. Bu nedenle Türkler 20’nci yüzyıla donanmasız girdi. II. Abdülhamit donanmayı tasfiye etmeyi kişisel kaygılar ve tercihleri nedeniyle devlet politikasına dönüştürdü. Neticede bahriye için karanlık sayılan bu dönemde değil tatbikat yapmak, savaş durumunda dahi Donanma görevini yapamadı. Nitekim 1897 Türk-Yunan savaşında Donanmanın Ege’ye çıkması emredilmişse de, donanma gemileri değil Ege’ye Haliç’ten Çanakkale’ye zor gidebildiler. Bu dönemin sonlarına doğru yeni gemi alımı ancak Ermeni olayları sonucunda tazminat baskısına maruz kalan sultanın, tazminat ödemek yerine ABD ve İngiltere’de inşa edilen yeni savaş gemilerini almak zorunda bırakılması ile gerçekleşti. II. Abdülhamit’in kendi iradesi ile satın aldığı sadece iki gemi vardır. Onlar da iki denizaltıdır. İsveç–İngiliz ortak yapımı Nordenfelt denizaltıları Yunanistan satın aldığı için alınmıştır. 1886 yılında Taşkızak Tersanesinde monte edilen ve 1888 yılında başarılı torpido atışı yaparak kendini ispat eden bu denizaltılar,  Sultan tarafından bir daha kullanılmamak üzere önce İzmit’e sonra tekrar Haliç’e hapsedilmiş ve çürümüştür.
Donanmasızlık ve Jeopolitik Kayıplar. Bu trajik dönemde  1878 yılında Kıbrıs, Teselya, Romanya, Karadağ ve Doğu Rumeli, 1881 yılında Tunus, 1882 yılında Mısır, 1897 yılında Girit, 1908 yılında Bulgaristan ve Bosna Hersek tamamen kaybedildi. Ardından yaşanan 1911 Libya ve 1912-13 Balkan Savaşları sonunda da Libya ve Yunanistan’ın tamamı ile Ege adaları donanmasızlık nedeniyle kaybedildi. Birinci Dünya Savaşında itilaf devletlerinin ortak donanması ve kara gücü Gelibolu yarımadasına Ege’de hiçbir engelle karşılaşmadan geldi ve asker çıkardı.
Bahriye Nazırı ve Yolsuzluklar. II. Abdülhamit döneminde yolsuzluklar en az hareketten sakıt bırakılan donanma kadar denizcilik gücümüze zarar verdi. 2010 yılında “Abdülhamit Donanmasında Bir Bahriyeli, Donanma Zabiti Emin Yüce’nin Hatıraları” isimli bir kitap (Timaş Yayınları) yayınlandı. Yüce, 1881-1903 arasında 22 sene aynı görevde kalan ve II Abdülhamit’in buyrukları ile donanmayı küçülten ve Ertuğrul Firkateyninin Japon sularında batarak 537 bahriyelinin şehit düşmesine neden olan dönemin Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa için şunları söylüyor
                  “…Hakikatte Abdülaziz devrindeki muazzam donanmayı imha ile Haliç’teki şamandıralara kıymeti kalmayan yaldızlı gemileri bend ederek halkı iğfale çalışırdı…Hasan Paşanın en büyük fenalığı onun servet hırsı ve bu uğurda subay ve eratın hakları üzerinde suiistimal icra ederek, tersanede inşaat ve tamirata sarf edilen meblağ üzerinden şahsi çıkar temin etmek idi… Diğer bir deyişle Bahriye bir çiftlik ve biz de onun demirbaş hayvanı idik… Osmanlı tarihinde pek büyük nüfuz ve iktidara fevkalade ihtişam ve saltanata sahip değişik bakanlara tesadüf edilirse de makamını Hasan Paşa kadar uzun süre işgal eden görülmez. Hasan Paşa Abdülhamit’in arzusuna bağlı olarak donanmayı yok etmiş, Bahriyenin kıymetini hiçe indirmiştir.”
                  İngiliz yazar Joan Haslip de ‘’Bilinmeyen Yönleri ile Abdülhamit’’ adlı eserinde (1964 Toker Matbaası) Sultanın Bahriye Nazırı hakkındaki görüşlerini  şöyle aktarıyor:
                  ‘’Padişah ahlaksızlıklarıyla alay edebilmek için nazırlarının yolsuzluk yapmasını beklerdi. Mesela, ihtiyar Bahriye Nazırının (Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa) hırsızlıklarından sık sık bahsederdi. Fakat buna rağmen ihtiyar Nazır, Padişaha karşı yapılacak bir isyanda vazife almaması için Türk donanmasının hareketten mahrum bir halde Haliçte tuttuğundan konumunu muhafaza ediyordu. Bir gün Abdülhamit’e meşhur bir saray hokkabazının metal çatalları yuttuğu hakkındaki hünerleri anlatılmıştı. Padişah hemen cevap vererek bunda o kadar büyük bir hüner görmediğini çünkü Bahriye Nazırının hiç bir rahatsızlık hissetmeden muazzam harp gemilerini yuttuğunu söylemişti.‘’
                  21nci Yüzyıla Dersler. II. Abdülhamit şüphesiz imparatorluğun ömrünü uzatmak için çaba gösteren bir imparatordu. Ancak büyük bir deniz ülkesine sahip olan toprakları üzerindeki egemenliğinin, donanma ve denizcilik olmadan bir imparatorluk olarak tanınamayacağını anlamadı ya da  anlamak istemedi. Donanmanın iktidarına olası tehdit oluşturmasını, donanmasızlığın imparatorluğa sunacağı jeopolitik felaketin üzerinde tutmuştu. Benzer bir durum 2008 sonrası Türkiye Cumhuriyetinde de yaşandı. F tipi yapılanma sayesinde iktidar ve parlamentonun gözü önünde sürdürülen kumpas davalar deniz gücümüze  indirilen büyük darbeler oldu. Bu kumpasları küresel hegemonya iradesi altında tetikleyen, azmettiren ve icra ettirenler ile sessiz kalarak onay verenler II. Abdülhamit’in 130 yıl önce Türk denizciliğine verdiği zararın daha da büyüğüne neden oldular. En görkemli döneminde Türk deniz gücünün moral değerlerine zarar verirken gelecek komuta yapısını yerle bir ettiler. Dileriz bu yaşananlar gelecek kuşaklara ders olur. Zira tarih ders almayanlar için tekrar eder.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder