1 Ocak 2017 Pazar

Yeni Yılda Okyanuslardan, Denizlere Beklentiler





Yeni Yılda Okyanuslardan, Denizlere Beklentiler
         Bu köşede geçen hafta, 24 Mart 2013 sonrası yazdığım 200’ncü yazım yayınlandı. Bu yazılarımda gerek Türkiye’nin jeopolitiğine gerekse küresel güç mücadelesine yönelik vurguladığım ana fikirleri şöyle özetleyebilirim: Birincisi: 21’inci yüzyıl deniz ve okyanuslar yüzyılı olacak. İkincisi: 21’inci yüzyılda hegemonya geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi okyanuslarda el değiştirecek. Üçüncüsü: 21’inci yüzyılda Türkiye, tarihinde hiç olmadığı  kadar çevrelendiği denizlere bağımlı olacak.
Deniz ve okyanuslar yüzyılı: 21nci yüzyıl. Bugün  dünyada tüketilen petrolün kabaca % 30’u, doğal gazın % 50’si okyanus tabanından çıkarılıyor. 2015 yılında denizler üzerinde toplam 270 açık deniz petrol sondaj tesisi varken, bu sayı 2030 yılında 620 olacak. Arktik Okyanusu, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Güney Atlantik, Meksika Körfezi ve Gine Körfezi deniz dibi enerji kaynaklarının yeni ve yoğun merkezleri olacak. Küresel ekonominin can damarı olan ticaret dünya üretiminin kabaca üçte birini oluşturuyor. Bu ticaretin neredeyse % 86’sı denizler üzerinden taşınıyor. 2015 yılında 100 bin ticaret gemisi, 20 bin liman arasında 11 milyar ton yük taşıdı. Bu miktar 1973 yılında 3,5 milyar tondu. Her 15 yılda 1 milyar artan dünya nüfusunun yarısı eğer deniz ulaşımı olmasaydı, ya açlıktan ya da soğuktan donarak ölürdü. Bu satırlar yazılırken deniz üzerinden günde 42 milyon varil petrol taşınıyordu. Dünya nüfusunun % 90’ı sahillerin 1000 km.si içinde yaşıyor. Mega kentlerin % 60 ‘ı sahillerin 100 km.si içinde. Okyanus ve denizlerin canlı kaynakları küresel protein ihtiyacının % 20 sini karşılıyor.
Okyanuslarda el değiştirecek hegemonya:  Modern tarihte dünya siyasi haritasını şekillendiren devletlerin tümü, denizde güçlü donanmalar ve deniz ticaret filoları dolaştıran devletler oldu. Güç denklemi son derece basitti. “Her kim denizlere hükmederse, ticarete hükmeder. Her kim dünya ticaretine hükmederse, dünyanın zenginliklerine hükmeder ve sonuçta dünyanın kendisine hükmeder.” Günümüzde bu kural değişime uğramadı. Deniz ticaret rotalarının geçtiği en önemli sekiz düğüm noktası (Hürmüz, Babel Mandeb, Türk Boğazları, Malakka, Süveyş, Panama, Cebelitarık, Danimarka Boğazları) küresel bir güç tarafından kontrol edildiği sürece küresel hegemonya o güce ait olacaktır. Bugün için bu hegemonya ABD ve bağlısı Atlantik sistemdir. Ancak 21’nci yüzyılda bu güce, Şanghay İşbirliği Örgütü çatısı altında Çin-Rusya ittifak sistemi ile meydan okuma sürecine girilmiştir. Amerikan deniz gücü artık Asya’nın kuzey, doğu ve güney sahillerine 30 yıl öncesinde olduğu gibi serbestçe yaklaşamıyor. 2016 yılında bu kapsamda değil 20 yıl, beş yıl önce hayal edilemeyen gelişmeler yaşandı. Akdeniz’de, Güney Çin Denizinde Çin-Rus ortak tatbikatları; Bering Boğazında varlık gösteren, Hint Okyanusunda denizaltı karakolları başlatan, Alaska açıklarına gelen Çin Donanması; ya da Atlantik, Baltık ve Akdeniz’de aynı anda varlık gösteren, Hazar Denizindeki savaş gemilerinden  fırlattığı gezginci füzelerle Suriye’deki kara hedeflerini vurabilen Rusya, Atlantik sistemin son 30 yıllık okyanus monopolünü kırıyor. 2016 yılını tamamlarken Çin’in önce Güney Çin Denizinde Amerikan araştırma gemisinin  dronuna el koyduğunu ve 2016’nın son haftasının başında tek uçak gemileri Liaoning’i Güney Çin Denizine konuşlandırdığını görüyoruz. Çin, tipik ganbot diplomasisi uygulamaları olarak  dış politikada donanma deniz gücünü sonuna kadar kullanıyor.
2017 de küresel beklentiler: Rusya ve Çin’in denizlerde artan varlıkları Amerikan Savunma bütçesinde Deniz Kuvvetleri payının artması için gerekçe teşkil edecektir. Trump 350 gemi hedefini yakalamak ve askeri endüstriyel yapıya borcunu ödemek için bu fırsatı kullanacaktır. Yeni yılda Güney Çin Denizinde Amerikan ve Çin donanmalarının karşılıklı güç gösterilerine şahit olurken, Baltık ve Akdeniz’de Rus donanmasının varlığı NATO’yu daha saldırgan bir konuma sokacaktır. 2016 Baltops tatbikatı benzerlerini 2017’de hem Akdeniz, hem Baltık’ta görmeye devam edeceğiz. Karadeniz’deki NATO varlığı Türk Rus yakınlaşması nedeni ile 2017’de Varşova Zirvesinin hedeflerini tutturamayacaktır. Küresel ve bölgesel rekabetlerde son sözü denizaltılar söyleyeceğinden dünyanın her yerinde sualtına, denizaltılara büyük yatırımlara devam edilecek. Arktik Okyanusunda her an için Rusya ve NATO sahildarları arasında tırmanma yaşanacak olaylara hazır olmak gerekecek. Gine Körfezinde deniz haydutluğu artışı beklenebilir.

Denizlere tam bağımlı Türkiye: Türkiye, Doğu Akdeniz deniz yetki alanları ve Ege sorunları ile geçmiş yıllardaki kadar uğraşmaya devam edecektir. NATO’nun Ege’de mülteci krizi ile mücadele gerekçesi ile varlık göstermesi Ege’deki çıkarlarımızı menfi etkilemeye devam edecektir. Karadeniz’de Türk Rus yakınlaşması ile ara verilen BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatı işbirliği süreçleri yeniden başlayabilir. Türkiye kendisine karşı sertleşen NATO ve Batı politikaları nedeni ile Montrö rejimini çok daha hassasiyetle idame etmek zorunda kalacak ve başta Romanya olmak üzere Batının emrivaki politikalarına aracılık eden sahildarlara karşı dikkatli bir tutum takınacaktır.  Kıbrıs’tan asker çekilmesinin Türkiye’nin jeopolitik intiharı olacağını asla unutmadan 15 Temmuz darbe girişiminden alınan dersler ışığında, KKTC bağımsızlığı için daha çok çaba harcanacaktır. Türk Hükümeti Anadolu’nun jeopolitik geleceğinin bir avuç KKTC politikacısının inisiyatifine bırakılamayacağını yaşayarak öğrenecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder