Yeni Yılda Okyanuslardan, Denizlere
Beklentiler
Bu köşede geçen hafta, 24 Mart 2013 sonrası
yazdığım 200’ncü yazım yayınlandı. Bu yazılarımda gerek Türkiye’nin
jeopolitiğine gerekse küresel güç mücadelesine yönelik vurguladığım ana
fikirleri şöyle özetleyebilirim: Birincisi:
21’inci yüzyıl deniz ve okyanuslar yüzyılı olacak. İkincisi: 21’inci yüzyılda hegemonya geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi
okyanuslarda el değiştirecek. Üçüncüsü:
21’inci yüzyılda Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar çevrelendiği denizlere bağımlı olacak.
Deniz ve okyanuslar yüzyılı: 21nci yüzyıl. Bugün dünyada tüketilen petrolün kabaca % 30’u,
doğal gazın % 50’si okyanus tabanından çıkarılıyor. 2015 yılında denizler
üzerinde toplam 270 açık deniz petrol sondaj tesisi varken, bu sayı 2030
yılında 620 olacak. Arktik Okyanusu, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Güney Atlantik,
Meksika Körfezi ve Gine Körfezi deniz dibi enerji kaynaklarının yeni ve yoğun
merkezleri olacak. Küresel ekonominin can damarı olan ticaret dünya üretiminin
kabaca üçte birini oluşturuyor. Bu ticaretin neredeyse % 86’sı denizler
üzerinden taşınıyor. 2015 yılında 100 bin ticaret gemisi, 20 bin liman arasında
11 milyar ton yük taşıdı. Bu miktar 1973 yılında 3,5 milyar tondu. Her 15 yılda
1 milyar artan dünya nüfusunun yarısı eğer deniz ulaşımı olmasaydı, ya açlıktan
ya da soğuktan donarak ölürdü. Bu satırlar yazılırken deniz üzerinden günde 42
milyon varil petrol taşınıyordu. Dünya nüfusunun % 90’ı sahillerin 1000 km.si
içinde yaşıyor. Mega kentlerin % 60 ‘ı sahillerin 100 km.si içinde. Okyanus ve
denizlerin canlı kaynakları küresel protein ihtiyacının % 20 sini karşılıyor.
Okyanuslarda
el değiştirecek hegemonya: Modern tarihte dünya siyasi haritasını
şekillendiren devletlerin tümü, denizde güçlü donanmalar ve deniz ticaret
filoları dolaştıran devletler oldu. Güç denklemi son derece basitti. “Her kim denizlere hükmederse, ticarete
hükmeder. Her kim dünya ticaretine hükmederse, dünyanın zenginliklerine
hükmeder ve sonuçta dünyanın kendisine hükmeder.” Günümüzde bu kural
değişime uğramadı. Deniz ticaret rotalarının geçtiği en önemli sekiz düğüm
noktası (Hürmüz, Babel Mandeb, Türk Boğazları, Malakka, Süveyş, Panama,
Cebelitarık, Danimarka Boğazları) küresel bir güç tarafından kontrol edildiği
sürece küresel hegemonya o güce ait olacaktır. Bugün için bu hegemonya ABD ve
bağlısı Atlantik sistemdir. Ancak 21’nci yüzyılda bu güce, Şanghay İşbirliği
Örgütü çatısı altında Çin-Rusya ittifak sistemi ile meydan okuma sürecine
girilmiştir. Amerikan deniz gücü artık Asya’nın kuzey, doğu ve güney
sahillerine 30 yıl öncesinde olduğu gibi serbestçe yaklaşamıyor. 2016 yılında
bu kapsamda değil 20 yıl, beş yıl önce hayal edilemeyen gelişmeler yaşandı.
Akdeniz’de, Güney Çin Denizinde Çin-Rus ortak tatbikatları; Bering Boğazında
varlık gösteren, Hint Okyanusunda denizaltı karakolları başlatan, Alaska
açıklarına gelen Çin Donanması; ya da Atlantik, Baltık ve Akdeniz’de aynı anda
varlık gösteren, Hazar Denizindeki savaş gemilerinden fırlattığı gezginci füzelerle Suriye’deki
kara hedeflerini vurabilen Rusya, Atlantik sistemin son 30 yıllık okyanus
monopolünü kırıyor. 2016 yılını tamamlarken Çin’in önce Güney Çin Denizinde
Amerikan araştırma gemisinin dronuna el
koyduğunu ve 2016’nın son haftasının başında tek uçak gemileri Liaoning’i Güney
Çin Denizine konuşlandırdığını görüyoruz. Çin, tipik ganbot diplomasisi
uygulamaları olarak dış politikada
donanma deniz gücünü sonuna kadar kullanıyor.
2017 de küresel beklentiler: Rusya ve Çin’in denizlerde
artan varlıkları Amerikan Savunma bütçesinde Deniz Kuvvetleri payının artması
için gerekçe teşkil edecektir. Trump 350 gemi hedefini yakalamak ve askeri
endüstriyel yapıya borcunu ödemek için bu fırsatı kullanacaktır. Yeni yılda
Güney Çin Denizinde Amerikan ve Çin donanmalarının karşılıklı güç gösterilerine
şahit olurken, Baltık ve Akdeniz’de Rus donanmasının varlığı NATO’yu daha saldırgan
bir konuma sokacaktır. 2016 Baltops tatbikatı benzerlerini 2017’de hem Akdeniz,
hem Baltık’ta görmeye devam edeceğiz. Karadeniz’deki NATO varlığı Türk Rus
yakınlaşması nedeni ile 2017’de Varşova Zirvesinin hedeflerini tutturamayacaktır.
Küresel ve bölgesel rekabetlerde son sözü denizaltılar söyleyeceğinden dünyanın
her yerinde sualtına, denizaltılara büyük yatırımlara devam edilecek. Arktik
Okyanusunda her an için Rusya ve NATO sahildarları arasında tırmanma yaşanacak
olaylara hazır olmak gerekecek. Gine Körfezinde deniz haydutluğu artışı
beklenebilir.
Denizlere
tam bağımlı Türkiye: Türkiye, Doğu Akdeniz deniz yetki alanları ve Ege
sorunları ile geçmiş yıllardaki kadar uğraşmaya devam edecektir. NATO’nun
Ege’de mülteci krizi ile mücadele gerekçesi ile varlık göstermesi Ege’deki
çıkarlarımızı menfi etkilemeye devam edecektir. Karadeniz’de Türk Rus
yakınlaşması ile ara verilen BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatı işbirliği
süreçleri yeniden başlayabilir. Türkiye kendisine karşı sertleşen NATO ve Batı
politikaları nedeni ile Montrö rejimini çok daha hassasiyetle idame etmek
zorunda kalacak ve başta Romanya olmak üzere Batının emrivaki politikalarına
aracılık eden sahildarlara karşı dikkatli bir tutum takınacaktır. Kıbrıs’tan asker çekilmesinin Türkiye’nin
jeopolitik intiharı olacağını asla unutmadan 15 Temmuz darbe girişiminden
alınan dersler ışığında, KKTC bağımsızlığı için daha çok çaba harcanacaktır. Türk
Hükümeti Anadolu’nun jeopolitik geleceğinin bir avuç KKTC politikacısının
inisiyatifine bırakılamayacağını yaşayarak öğrenecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder