21 Kasım 2019 Perşembe

Deniz Pislik Tutar mı?

Description: IMG_0131 




Deniz Pislik Tutar mı?
Deniz Harp Akademisinde ve Deniz Harp Okulunda yıllarca Deniz Gücü dersi veren çok kıymetli hocamız (E) Deniz Kurmay Albay Mert Bayat ilk derste bize ‘’Deniz Pislik Tutmaz’’ derdi. Bunu söyleme maksadı ‘’Aranıza Vatan, Bahriye ve Mustafa Kemal düşmanlarını sokmayın’’ mesajını vermekti.
Kemalizm’den Uzaklaşmak. Ancak akan yıllar içinde gördük ki, deniz pislik tutuyormuş. Bugünlere katlanarak gelen FETÖ yapılanmasını ve kan dökücü ihanetini başka türlü nasıl izah ederiz? Evet, Türkiye’yi de denize benzetirsek maalesef denizin pislik tuttuğunu söyleyebiliriz. Akıntıya, dalgalara, fırtınalara rağmen deniz pislik tutuyor.  Önce Kemalizm’den uzaklaştırıldık. Asya’ya yaslanan Kemalist jeopolitik payanda, Atatürk’ün vefatından kısa bir süre sonra kırıldı.  19 Ekim 1939 tarihinde  Ankara'da Türk-İngiliz- Fransız ittifakı imzalandı. Çok değil 19 yıl önce Türkü Sevr’e mahkum eden emperyalist irade ile ittifaka gidildi. Mustafa Kemal’in ideolojik nedenlerle uzak durduğu; kırgın ve buruk ayrıldığı silah arkadaşları ya bakan, ya vekil ya da Meclis Başkanı yapıldı. Terakkiperver ve Serbest Fırkalarda denenip başarısızlıkla sonuçlanan çok partili siyaset denemeleri devrimin omurgası güçlendirilmeden; ümmet, millete; kul vatandaşa dönüşemeden; güçlü bir burjuvazi ve işçi sınıfı yaratılamadan sürüme sokuldu.  Tarihin en büyük kurtuluş savaşı ve devrimlerle şekillenen kuruluşa rağmen, insanlık idealinin en üst seviyesini temsil eden  Altı Okun her birinin içini başarıyla boşalttılar. Kemalizm’in ve Halkçılığın en büyük ülküsü toprak reformu,  Kurtuluş Savaşına destek veren ve çoğu sonradan DP kurucusu olan toprak sahipleri tarafından desteklenmedi. İlk yol ayırımını onlar inşa etti. Feodal düzen kırılamadı. Kentleşme, köylü göçü üzerinden rant ekonomisi ve kasaba demokrasisinin kaynağı oldu. Kentleşme muhafazakarlığın azalmasını ve moderniteyi tetikleyeceğine, laikliği örseleyip vicdan alanında kalması gereken İslam dinini, siyasetin göbeğine oturttu. Emperyalizm her zamanki gibi ‘’akıl mı? nakil mi?’’ kavgası içindeki İslam alemini, dogma ve hurafelere boğmak ve demokrasi içinde dinciliği yükseltmek için tüm kaynaklarını seferber etti.
Atlantikçilik ve Mustafa Kemal Düşmanlığı. Mustafa Kemal’e ait her kavramın içi boşaltıldı. 1946 sonrası Atlantik, 1952 sonrası NATO sistemine eklenen Türkiye’ye yeni bir düşman lazımdı. Sovyetler Birliği ve komünizm hedefe oturtuldu. Sol düşmanlığı ve korkusuyla Kemalizm, Atatürkçülüğe dönüştürüldü. İçi boşaltıldı. Değil Kemalist devrimi ihraç etmek, kendi halkımıza bile anlatılmadı. Cumhuriyeti kuran kadroların başındaki en büyük kurum olan ordumuzun yüksek komutası, Atlantik sisteme büyük bir Amerikan hayranlığı içinde teslim oldu. ‘’Bu kış Türkiye’ye komünizm gelecek’’ korkusuna dayalı görüşle şekillenen Türk nomenklaturası ve devlet politikası  sosyal ve kültürel dokuyu Kemalist devrim ve Atatürk karşıtı oluşumlarla doldurdu. FETÖ’nün genetik kodları Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden maalesef devlet tarafından yaratıldı. 12 Mart ve 12 Eylül Mustafa Kemal’in ruhunu silip süpürdü. Ancak bu dokunun asıl sosu Atlantikçilikti. İran’ın kaybı ve Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali ile gündeme gelen Brzezinski doktrini sayesinde kenar kuşakta İslamizasyon, (ancak ABD yanlısı iyi huylu İslamizm) piyasaya sürüldü. Artık Kemalizm’e son darbe vurulmalıydı. Türkiye’de Atatürkçülük jeopolitik ve milli politik boyuttan kılık kıyafet ve yaşam tarzını ilgilendiren boyuta çekilmişti. Türkiye’nin bağımsız dış politikası ya da yeni jepolitik arayışları değil, İslam’ın günlük yaşantıya müdahalesi kamuoyunda en çok tartışılan konu olmuştu.  Bu süreçte PKK terörü üzerinden ayrılıkçı etnik milliyetçilik devletin başına bela edildi. 
Atlantikçiler Doymuyor. 90’ların başında Soğuk Savaş bitti. Emperyalizm, yani batı kazanmıştı. Önce Yugoslavya parçalandı. Bosna’da Müslüman katliamı yaşandı. Zafer sarhoşluğu içinde NATO’nun genişlemesi Ukrayna ve Gürcistan’a kadar sınır tanımadan gerçekleştirildi. Rusya kuşatılmıştı. Sıra Avrasya’da Kalpgâh’a gelmişti. 11 Eylül 2001 olayları tarihi fırsatı sağladı. Afganistan işgalini, Irak işgali izledi. Artık, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da  haritalar değiştirilecekti. Hem enerji ve kritik hammadde kaynakları kontrol altına alınmalı; hem Çin’in yükselişi engellenmeli hem de İsrail’in güvenliği sağlanmalıydı. Ama en önemlisi kenar kuşak konsolide edilmeliydi.  
Yeniden Şekillendirilme Gayretleri. İşte bu aşamada 2002 yılından itibaren Türkiye, yeniden şekillendirildi. 2008 sonrası  FETÖ üzerinden Türk ordusu ve donanması teslim alındı. Kumpas davalar sonucu kenar kuşağın en önemli askeri gücünün komuta yapısı  bir gecede hapishanelere gönderildi. Ancak başta Denizciler, Vatan Partisi ve TGB ile gerçek Kemalist vatanseverler olmak üzere, Türkiye direndi. 2014 yılından itibaren son Türk devletini  kaybetme riski ile karşı karşıya kalan iktidar, rota değiştirdi. Bu rota değişikliğine tarihimizin en karanlık ve en acımasız hıyanet şebekesi ve yabancı istihbarat ajansı FETÖ, ateşle cevap verdi. 15 Temmuz 2016’da Atlantik sistemi arkasına alarak halka saldırdılar.
FETÖ Muharebeyi kaybetti. Ancak savaş devam ediyor. 16 Temmuz 2016 sonrası Atlantik’ten Avrasya’ya rota değiştiren ve Mustafa Kemal jeopolitiğine geri dönmek zorunda kalan bir Türkiye var. Bu günlük siyasetin değil, zamanı gelmiş bir uyanışın ve hayatta kalma güdüsünün jeopolitik refleksidir. Ancak aynı refleks FETÖ ile mücadelede tam anlamıyla görülemiyor. Tahliyeler; bazı FETÖ iltisaklı siyasilerin 15 Temmuz gerçeklerine aykırı demeçleri; Muhalefetin FETÖ ile mücadele bir yana FETÖ mensuplarına kucak açan eylem ve söylemleri; FETÖ’nün üst siyasi yapılanmasına şu ana kadar soruşturma açılmaması; FETÖMETRE’nin kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanmaması; Akademi ve medya dünyasında FETÖ ile mücadelenin yetersizliği; FETÖ kaçaklarına kucak açan Almanya, ABD, Yunanistan gibi ülkelere suçluların iadesinin reddi başta olmak üzere ciddi karşı tedbir alınmaması, başta şehit ve gazi aileleri olmak üzere sağ - sol ayrımı yapılmaksızın gerçek vatanseverleri derinden yaralamaktadır. Asya Yüzyılının ve Türkiye’nin Asya yönelişinin başladığı bir dönemde asıl amacı Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika coğrafyasında CIA destekli Atlantik siyasetinin öncülüğü, tetikçiliği ve infaz işçiliğini yapan bir örgütün anavatanımızda tekrardan moral, güç ve taban kazanmasına izin verilemez. Tarih sadece akıllı devletler için tekrar etmez. Deniz, artık Türkiye’de pislik tutmamalıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder