22 Eylül 2014 Pazartesi

AB Savunma ve Güvenlik Politikası nereye gidiyor?

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
AB Savunma ve Güvenlik Politikası nereye gidiyor?
Savunmaya Yönelik Yapılanma. Avrupa Birliği, Soğuk Savaş sonrası siyasi bir güç olabilmek için dış politika, güvenlik ve savunma kimliğinde bağımsız olmayı hedeflemişti. Ancak neredeyse bağrında yedi yıl süre devam eden Yugoslavya iç savaşına bile müdahale edebilecek ne askeri güce ne de siyasi iradeye sahip oldu. Çünkü AB ülkeleri, ABD yönlendirmesiyle Soğuk Savaş boyunca savunmaya yönelik bir silahlanma ve komuta yapısına sahip olmuşlardı.  Stratejik hava nakliyesi (air lift), uçak gemisi, ve stratejik bombardıman ve amfibi harekat gibi seçilmiş yetenek alanlarında zayıftılar. Bu sistemleri satın almak veya geliştirmek büyük ekonomik külfet gerektiriyordu.
1999 Helsinki Zirvesi’yle bu eksikliklerini gidermek için önemli kararlar aldılar. 2003 yılına kadar 15 tugaydan oluşacak 60 bin kişilik bir acil müdahale gücünü 60 günde kriz bölgesine intikal ettirecek şekilde bir yapılanmaya gittiler. Bu arada Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) içinde, NATO olanak ve yeteneklerinden faydalanmayı hedeflediler. Karar alma yapısını NATO’dan bağımsız tutarak, NATO’nun istihbarat, haberleşme, başta hava ulaştırma (airlift) olmak üzere lojistik yeteneklerinden yararlanabilme yolunu zorladılar.  
Kararsız AB. Ancak, AB’de savunma politikası geliştirmek, gerçek krizlerde güç kullanma kararı almaktan daha kolaydı. AB ilk siyasi-askeri irade sınavını ABD’nin 2003 yıl baharında başlattığı Irak’a Özgürlük Harekâtı’na destek konusunda verdi. İkiye bölündüler ve görüldü ki, AB’nin yarısı Irak’tan uzak duruyordu. Aynı durum 2011 yılındaki Libya Krizi’nde yaşandı. Doğal olarak 28 AB üyesinin 22’sinin NATO üyesi olması da bu karmaşık durumda rol oynadı. Bu durum ortak savunma kimliği geliştirilememesinin bir diğer zorluğunu ortaya koydu. Ancak AB, ekonomik çekim merkezi olmaya ve genişlemeye devam etti. 2008 krizi sonrası AB, bu özelliğini de kaybetmeye başladı. 11 Eylül sonrası büyüyen savunma bütçelerini küçülttüler. Afganistan’a NATO’nun ISAF Harekâtı kapsamında ABD zorlamasıyla destek sağlayan AB ülkeleri kamuoyunun, Afganistan’da yaşanan başarısızlığı sorgulaması, bırakalım AB Savunma Politikası geliştirmeyi, NATO’nun durumunu bile sorgular hale getirdi. 
Küçülen Hedefler. 60 günde 60 bin kişilik acil müdahale gücünü kurmayı hedefleyen AB, günümüzde hedefi küçülttü. Acil müdahale gücünü, 1500 kişilik iki muharebe grubuna indirdiler. AB, bugüne kadar ortak savunma kimliği altında 12 sivil görev ve 4 askeri harekâtta toplam 7000 askerini kullanabildi. Somut başarı sağladıkları tek alan, Atalanta Deniz Harekâtı ile Somali ve Aden açıklarında devam eden deniz haydutluğu ile mücadele oldu.
AB Savunma politikasının sorunları nedir? İki alan öne çıkıyor. Birincisi silahlanma, diğeri de ortak vizyon/irade eksikliği. AB ülkelerinin savunma bütçeleri hızla küçülüyor. 2008’den bu yana bütçelerini kabaca % 10 küçülttüler. Savunma bütçeleri toplam AB geliri içindeki payı, %1,5 civarında. (NATO için bu değer %2) Savunmaya 28 ülkenin, senede 275 milyar dolar harcamasına rağmen bunun deniz haydutluğu ile mücadele dışında başarılı bir geri dönüşü yok. 2011 Libya müdahalesi, bu küçülmenin dikkat çeken sonuçları ile dolu. ABD’nin silah ve personel desteği olmasaydı, AB kıyılarının 300 mil güneyinde ABD, İngiltere ve Fransa’nın yürüttüğü harekât başarılı olamazdı. Artık savaşlar çok pahalı. Savunma bütçelerinin neredeyse yarısı personel harcamalarına gidiyor. Uçak, gemi ve akıllı cephane fiyatları 20 sene öncesinden neredeyse % 50 daha pahalı. ABD’den finansal ya da lojistik destek almadan, emperyal projelerde bırakalım AB kimliğini, NATO sorumlulukları içinde bile hiçbir üye ülke, kolay adım atmıyor. ABD’nin de artık kaynakları kısıtlı. AB Savunmasının temel sorunlarından birisi de silahlanmada bir standardizasyonun olmayışı. Dolayısıyla operatif ve lojistik bütünlük sağlanamıyor. Bu konuda ortak bir irade var ise de, uygulama yok. AB’nin savunma alanında ortak vizyon/karar sorunu, silahlanma sorunundan daha büyük. 28 AB ülkesi toplamda ABD’den çok daha fazla asker ve donanıma sahip, ancak bu güç bir araya getirilemiyor ve sınır dışına çıkamıyor.  Bu duruma gelinmesinde ABD politikasının rolü de büyük.  28 üyenin 22’sinin NATO üyesi olması, NATO’nun organlarında, bu ülkeler üzerindeki ABD baskısını kaçınılmaz kılıyor.
Bölünmüş bir AB. Savunma politikalarında İngiltere, Hollanda, Polonya ve Danimarka genelde ABD politikalarına uyumlu.  Almanya, askeri güç kullanmada kamuoyu baskısı ve anayasası nedeniyle tutucu kalıyor.  Fransızlar kadar bağımsız bir politika izlemeseler de, Libya krizinde olduğu üzere ABD kararlarına uzak durmasını biliyorlar. En önemli sorunları, en küçük askeri destek faaliyetini bile parlamentoda onaylamak durumunda olmaları. Fransa, nükleer bir güç olarak AGSP’nin önderliğini yapmak istiyor, ancak yapamıyor. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki müdahalelerine AB’den destek talep ettiği halde, Fransa’ya destek çıkan tek ülke olmadı. AB içinde ortak askeri girişimlere en büyük engel, İngiltere’den geliyor.  İngiltere, ABD’nin Truva atı olarak AB’nin büyük savunma ve güvenlik projeleri ile girişimlerine genelde veto koyuyor. ABD ile ortak kaygılarının, NATO’nun rolünü AB’ye kaptırmak olduğu açıkça görülüyor. AB’de genel olarak küçük ülkeler, büyüklerin siyasi askeri maceralarına araç olmaktan; güçlü ülkeler de küçüklerin veto gücünden ya da sahip oldukları kritik bir yeteneğin kullanımının reddedilmesinden çekiniyor. Dolayısıyla en küçük bir krizde bile, son 60 yılın refleksi içinde NATO’ya ve dolayısıyla ABD’ye bakıyorlar. Ancak gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus, ABD’nin de ekonomik kriz nedeniyle savunmada küçülmeye başladığıdır. ABD’nin, Çin’i çevrelemeye ve Pasifik’e odaklandığı bir konjonktürde, dünyanın pek çok alanından geri çekilirken, boşluğu kimin dolduracağını zaman gösterecektir. Ama görünen o ki, AB bu boşluğu doldurmaya ne istekli ne de hazır. Rusya’nın Kırım’ı ilhakının bile bu durgunluğu dağıtmasını beklemek gerçekçi değil.

AB zayıflığının Türkiye’ye etkileri. AB ülkelerindeki ekonomik durgunluk,  işsizlik, artan ayrılıkçı hareketler, yükselen aşırı sağ politikalar gibi faktörler zaten dağınık olan savunma politikasının toparlanmasını zorlaştırıyor. Bu arada, Avrupa Ordu ve Donanmalarının küçüldüğü; AB’nin ortak savunma alanında en dağınık ve zayıf olduğu bir konjonktürde, Türk donanması, ordusu ve hava kuvvetlerine,  neden Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz ve Askeri Casusluk kumpaslarının kurgulandığını şimdi bir kez daha, irdelememiz gerekir.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder