22 Eylül 2014 Pazartesi

Kırım ve Afganistan (ISAF) Sonrası NATO

Description: IMG_0131 


Mavi Vatan
Amiral Cem Gürdeniz
Kırım ve Afganistan (ISAF) Sonrası NATO
NATO, 1989 sonunda Berlin duvarının yıkıldığı gün, Soğuk Savaş dönemini kansız bir zaferle kapadı. Yeni dönemde üye ülkeler bu zaferin karşılığında savunma bütçelerinde ciddi indirimlere gittiler. Ancak 1990 yazında Irak’ın ABD’nin teşviki ile Kuveyt’i işgal etmesi, dengeleri tekrar bozdu ve müşterek ve birleşik koalisyon savaşları dönemi başladı. NATO bu gelişmeler kapsamında kendine yeni görevler ararken, stratejisini, kuvvet ve komuta yapısını sürekli değiştirdi. Zira eski “raison d’étre”  ortadan kalkmıştı.
NATO ve Yugoslav İç Savaşı. Yugoslav iç savaşı, soğuk savaşın zafer sarhoşluğunu üzerinden atamayan Avrupalıların büyük zafiyetini ortaya çıkardı. Krizi ve insanlık ayıbını ne yönetebildiler ne de önleyebildiler. Ne vizyon birliğine ne de gereken çevik kuvvetlere sahiptiler. Bu boşluğu ABD, NATO’yu kullanarak doldurdu. 1992 yılında Kuzey Atlantik Konseyi (NAC), NATO güçlerinin AGİT ve BM talep ettiği takdirde Barış Destek Harekatlarında kullanılmasına onay verdi. Bunu, Bosna ve Kosova görevleri izledi. Artık NATO’nun yaşamak ve gelişmek için gerekçeleri vardı. 1999 yılında son 50 yıldır soğuk savaşta tek kurşun atmayan NATO, eski Yugoslavya’da ilk kez ateş gücünü kullanmaya başladı. Bu ateş gücünün Kosova’da kullanılmasına yönelik, BM Güvenlik Konseyinin verdiği bir yetki olmadığını not edelim.
NATO’nun Belgrad’ı bombalamasından çok değil bir hafta önce 12 Mart 1999 günü Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan NATO’ya üye oldular. Böylece Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu üst üste iki büyük jeopolitik yıkım yaşamış oldu. NATO, Rusya’nın batı sınırlarına 500 km yaklaşmış, Balkanlardaki en büyük müttefikini darmadağın etmişti. Buna rağmen NATO, Rusya’yı yumuşatabilmişti. Yeltsin döneminde 1997 yılında imzalanan NATO-Rusya Konseyi kurucu antlaşmasında, NATO’nun Rusya sınırlarına yakın bölgelerde yığınak yapmayacağı ve büyük çaplı tatbikatlar icra etmeyeceğine dair güvence verilmişti.
İkiz Kuleler ve NATO. 11 Eylül 2001 saldırıları NATO’ya yeni hayat alanı ile varoluş nedenleri sundu. Daha doğrusu ABD tarafından sunuldu. ABD, El Kaide’yi ve özellikle onların sahip olduğunu değerlendirdiği kitle imha silahlarını (özellikle nükleer)  ele geçirebilmek için, birkaç ay içinde Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hemen hemen her ülkeye yerleşti. Putin’in Rusya’sı ve İran dahil pek çok ülke ABD’nin terörle küresel savaşına destek verdi. Bu desteğin rüzgarını arkasına alan NATO, 2004 yılında öyle bir genişledi ki NATO, Baltık Cumhuriyetleri sayesinde artık Rusya ile karada; Romanya ve Bulgaristan ise Karadeniz’de denizde komşu oldu.
11 Eylül şoku üye ülkelerin savunma bütçelerinde artışa neden oldu. Ancak başlangıçta Afganistan’da ABD’nin başlattığı OEF (Sürekli Özgürlük) harekâtına destek veren NATO’nun Avrupalı üyeleri, ne olduysa 2003 yılında Irak’taki (Irak’a Özgürlük) harekatına destek vermediler. (İngiltere, Polonya, İspanya, Danimarka ve Portekiz hariç) Dolayısıyla NATO Irak’ın yağmalanmasında görev almadı. Bu durumdan son derece rahatsız olan ve NATO’yu terörle küresel savaşa bir şekilde sokmayı hedefleyen ABD, sonunda NATO’yu alan dışında, Afganistan’da ISAF (Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti) içinde görevlendirmeyi başardı. 2002 yılında NATO, Atlantik’i terk ederek, Hindukuş dağlarına, Asya’nın kalbine girdi. 12 yıldır oradaydı. Peki, soğuk savaş sonrası Yugoslavya ve ISAF dışında NATO’nun varoluşunu destekleyecek başka faaliyet olmadı mı? Pek az oldu. Akdeniz’deki Etkin Çaba ile Somali açıklarında Okyanus Kalkanı deniz harekâtları ile terörist ve deniz haydudu aradılar. 2001 yılından bu yana devam eden Etkin Çaba bir tane bile terörist yakalayamadı ama 2009’da başlayan Okyanus Kalkanı ile Somali’de pek çok deniz haydudu yakaladılar.
Libya’daki Yıkım. Libya’yı da unutmayalım. NATO, 2011 baharında Libya’ya sözde R2P (Koruma Sorumluluğu) adı altında BM yetkisi ile müdahil oldu. Neticede NATO‘nun da desteği ile Libya’da bugün yaşanan kavga ve karmaşanın temeli atıldı. Düşünün, demokrasi getirdik dedikleri ülkede ayrılıkçı güçler Başbakanı bile kaçırıp sonra bırakabiliyor. Sözde özgürlük ve demokrasiyi Libya’ya hediye eden ABD’nin Büyükelçisini teröristler öldürebiliyor.      
Afganistan’da başarı yok.  ABD ve NATO müttefikleri, 2014 sonuna kadar Afganistan’dan çekiliyor. Geride somut tek bir başarı yok. İşin kötüsü NATO ve ABD’nin desteklediği ve seçtirdiği Başkan Karzai, ABD ile ikili güvenlik antlaşması bile imzalamaya yanaşmıyor. NATO’nun, Afganistan defterini kapadıktan sonra, yeni varoluş gerekçesi ne olacak? İşte tam bu noktada Rusya Federasyonu’nun 18 Mart 2014 Kırım ilhakı karşımıza çıkıyor. NATO bu ilhak ile Afganistan sonrası kendine yeni bir tehdit ve fırsat alanı bulmuş oldu. Büyük borç batağında, küçülen savunma bütçesi ile asıl tehdit olarak algıladığı Çin için Pasifik’e yönelen, ABD’de askeri endüstriyel yapının lobi grupları için Rusya hamlesi olağanüstü yeni fırsatlar sunuyor. Bu grup, olumsuz ekonomik koşullara rağmen savunma bütçesinde indirime karşı. Ayrıca yenilenen Rus tehdidi, isteksiz Avrupalı yeni üye müttefikleri de kamçılayarak külfet paylaşımındaki paylarını artıracak. Neticede tehdit ne kadar büyürse vizyon birliği o kadar güçlenir, savunma bütçeleri de o kadar artar.
2010 yılında Japonya’da katıldığım bir sempozyumda Japonlar, NATO’nun 2020’li yıllara kadar Pasifik’e kadar genişlemesini tartışmışlardı. Sebebini sorunca, “sadece kendimiz için değil, NATO’nun da hayatta kalmaya ihtiyacı var” demişlerdi.   
Rusya Kışkırtılmamalıdır. Kırım/Ukrayna krizinde yaşananlarla, 2008 Gürcistan krizinde yaşananlar arasında hiç fark yoktur. Batı önce halkları Rusya’ya karşı kışkırtıyor, sonra Rusya müdahale edince de “bak gördünüz mü” diyor. Şimdi, Ukrayna’dan sonra benzer kışkırtmaları Baltık Cumhuriyetlerinde yapacaklardır. İşaretleri vardır. NATO, kendine yeni tehdit yaratmak ve Afganistan’da bitirmek zorunda kaldıkları savaş sonrası, Baltık Cumhuriyetleri üzerinden Avrupa’da Soğuk Savaşı başlatmak için umalım ki yeni kışkırtmaları teşvik etmez. İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyeliğine zorlamaz. Umalım ki, Rusya NATO üyesi olan ve NATO toprağı kabul edilen üç Baltık Cumhuriyetinde Kırım ve Gürcistan benzeri kışkırtmalara, aynı şekilde cevap vermez.

Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize Tanrıdan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder