Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) nin 2008-2013
yılları arasındaki lideri Dimitris Hristofyas, ay içinde ‘’Sessizleştirilen Tarih’’ isimli siyasi
bir anı kitabı yayınladı. Kitabında stratejik ve hatta jeopolitik düzeyde
önemli değerlendirmelerde bulunuyor. Kitabında açık şekilde Kıbrıs’ın ABD ve
İngiltere’nin bir sömürge üssü olduğunun altını çiziyor. Bu duruma gelmenin
nedenini Kıbrıs’ın coğrafyasına başlıyor ve şunları söylüyor:
‘’Kıbrıs
coğrafi olarak Güneydoğu Akdeniz bölgesinde seçkin bir yere sahip. Kıbrıs, birçok
kez Asya, Afrika, ve Avrupa kavşağı ve Ortadoğu’nun kopmaz bir Ada parçası olarak tanımlanmıştır.
Kıbrıs’ı kontrol eden tüm Ortadoğu, Güneydoğu Akdeniz, Afrika, Asya ve
Avrupa’ya giden yolları kontrol etmektedir. Yani, Kıbrıs ezelden beri önemli
bir jeostratejik konuma sahiptir.’’
NATO’ya
yaklaşmak bedel ödettirir. Kitabında mevcut Rum Yönetiminin Kıbrıs’ın
geleneksel dostu Rusya’dan uzaklaşarak ABD’ye ve dolayısı ile NATO’ya
yaklaşmasını eleştiren Hristofyas bunun sonucunun bedel ödemek olduğunu
söylüyor. Aslında tam da somut bir olguya dikkat çekiyor. Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve Akdeniz Havzasında ABD’ye ve
NATO’ya soğuk savaş sonrası stratejik perspektifte sırtını yaslayıp da güvenli ve
mutlu olmuş ülke pek yok. İşte Kaddafi. Son yıllarında ABD ve AB’ye yaklaştı
sonunda sokakta linç edildi. İşte Libyalı muhalifler. ABD sayesinde kendi
tabirleri ile demokratik şeriat devleti kurdular sonunda iç savaşla paramparça
oldular. Daha da ileri gittiler ve kendilerine sözde refah ve demokrasi
getirecek ABD Büyükelçisini 2013 yılında Bingazi’de linç ettiler. İşte Irak.
Irak işgal harekatının adını Iraqi Freedom (Irak’a Özgürlük) olarak seçen ABD
ve koalisyon ortakları savaşta Ortadoğu’nun en gelişmiş, en eğitimli, kadın
erkek eşitliğine en yakın ülkesini paramparça ettiler. Savaşta büyük şehirlerin
kanalizasyon sistemleri bile imha edildi. İşte Suriye. ABD önderliğinde İnsan
hakları ve kadın özgürlüklerinin en geri olduğu, Vahabi İslam’ın kalesi Suudi Arabistan’ın desteklediği koalisyonun
önceden barış içinde yaşayan Suriye halkını ne hale getirdiğini; PKK uzantısı
PYD’nin Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye aleyhine kimlerin himayesinde neler
yaptığını 2012 yılından bu yana izliyoruz. İşte Türkiye. 15 Temmuz faciasından
sonra pek yoruma gerek yok herhalde. Stratejik müttefikimiz himayesindeki
FETÖ’nün kendi halkına ateş açabilen bir silahlı kuvvete dönüştürülmesine ve bu
gücü sahneye koymasına ABD ve NATO müttefiklerimizin sessiz kalması bile
Hristofyas’ın ‘’bedel öderiz’’
saptamasına en güzel örnek. Zira 1960 sonrası Makarios’un Yunanistan’dan ve
Batıdan uzaklaşarak Sovyetlere yaklaşması, ırkçı EOKA B örgütü üzerinden Nikos Sampson denen
teröriste Yunanistan ve Batı destekli darbenin yolunu açmış ancak darbe hiç
hesaplanmayan Türkiye müdahalesi ile karşılaşmıştı.
Türkiye’nin
Desteği ile AB Üyesi Yapılan GKRY. Kıbrıs, 2004 yılından bu yana ABD
dışında AB ipoteğinin de altına girdi. Yunanistan ve Almanya’nın karşılıklı
taviz ve manevraları ile AB ye tam üye yapıldı. Ne acıdır ki Türkiye
Dışişlerimizin jeopolitik körlüğü nedeniyle bu gidişe dur diyemedi ve AB
sınırlarını Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır , Lübnan ve Suriye’nin deniz
sınırlarına kadar uzatmış oldu. Doğu Akdeniz AB Denizine dönüştürüldü. Türk
Hükümeti, Dışişleri bürokratlarının ve
hatta zamanının Genelkurmay Başkanı H. Özkök ve karargahının da
tavsiyesi ile KKTC’den vaz geçme ve ‘’Yes be Annem’’ sloganı ile Birleşik
Kıbrıs’ın parçası olmayı kabul etti. Söz konusu jeopolitik körlüğün reel
politika bir yana temel mantık ile izah edilmesi pek zordur.
Yeni Durum Yeni Durum Muhakemesi. 15 Temmuz sonrası
Türkiye yeni bir durum muhakemesi yapmak zorundadır. Zira 15 Temmuzda
devletimize karşı topyekun bir saldırı düzenlenmiştir. Bu saldırının başarılı
olması durumunda KKTC kesin kaybedilirdi. Zira Atlantikçi yeni Hükümet küresel
hegemonların dileğini yerine getirecekti. Belki de bu satırlar yazılırken Türk
kolordusu çekilmiş bile olurdu. Milli kimliğini kaybetmiş ve KKTC den çekilmiş
bir ordu, adadaki Türk halkı yeni katliamlara maruz kaldığında değil adaya
çıkarma yapmak, ada üzerinde uçuş bile yapamaz duruma gelirdi. Herhalde ELAM
isimli Rum milliyetçisi Kıbrıs teröristlerine gün doğardı. Akdeniz, değil
Türklerin doğal gaz ve petrol kaynaklarından pay alarak zenginleşeceği bir
ortam, ancak onların sallar ve uyduruk teknelerle Anadolu’ya yönelik kitlesel göçüne aracı olurdu.
Akıncı Hristofyas’ın kitabını okusun. Dilerim KKTC Lideri
Akıncı, Hristofyas’ın kitabını okur da ders alır. ABD ve AB’nin kuyruğuna
takılıp mutlu ve güvenli olan devletler varsa Mustafa Akıncı halkımızı
aydınlatsın. KKTC nin kaybedilmesinin Türkiye’de büyük bir moral çöküntüsü
yaratacağı gerçektir. Maalesef 15 Temmuz sonrası azaltılması gereken ama
irrasyonel popülist politikalarla her geçen gün bozulan milli beraberlik ruhuna
ve keskinleşen kutuplaşmaya benzin dökmekten farkı olmayacaktır. Emperyalizm
başaramadıkları 15 Temmuzun intikamını Yeni Federal Kıbrıs devletinin kurulması ve
Türk garantörlüğünden vaz geçirmesi ile alacaktır. O günü düşünmek bile
istemeyiz.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder